Yusuf

Yûsuf Suresi

(Bu sure Mekke’de indirilmiş olup 111 ayettir.)

Er-Rahmân ve Er-Rahîm olan Allah’ın adıyla (okumaya başlıyorum.)

  1. Elif, Lâm, Râ. Bu, apaçık/açıklayıcı Kitab’ın ayetleridir.

  2. Şüphesiz ki biz, akledip (anlayasınız) diye, onu Arapça bir Kur’ân olarak indirdik.

  3. Biz, vahyettiğimiz bu Kur’ân (vesilesiyle) sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz. (Oysa) hiç şüphesiz ki bundan önce (bu kıssalardan) habersizdin.

  4. (Hatırlayın!) Hani Yusuf babasına: “Babacığım! Ben (rüyamda) on bir yıldız, Güneş ve Ay’ı gördüm. (Evet,) onları bana secde ederken gördüm.” demişti.

  5. Demişti ki: “Ey oğulcuğum! Rüyanı kardeşlerine anlatma sakın! (Senin faziletini kıskanır, sana zarar verecek) bir tuzak kurarlar. Şüphesiz ki şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.”

  6. “İşte böylece Rabbin seni seçecek, sözlerin yorumunu/rüya tabirini sana öğretecek, daha önce ataların İbrahim ve İshak’a (nimetini) tamamladığı gibi sana ve Yakub ailesine de nimetini tamamlayacaktır. Şüphesiz ki Rabbin, (her şeyi bilen) Alîm, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm’dir.”

  7. Andolsun ki, Yusuf ve kardeşlerinin (kıssasında) soranlar için (ibret alınacak öğütler ve) ayetler vardır.

  8. Hani demişlerdi ki: “Bizler kalabalık/güçlü bir topluluk olmamıza rağmen, Yusuf ve kardeşi babamızın (bizden daha çok sevdiği) gözdeleridir. Gerçekten bizim babamız açık bir hata içindedir.”

  9. “Yusuf’u öldürün ya da (uzak) bir yere atıverin. (Böylece babanız onu görmez ve) yönünü size döner. (Sizinle ilgilenip alakadar olur.) Ondan sonra da (tevbe edip durumunu düzelten) salih bir topluluk olursunuz.”

  10. İçlerinden bir konuşmacı demişti ki: “Yusuf’u öldürmeyin. İllaki bir şey yapacaksanız onu bir kuyunun dibine bırakın. (Oradan geçen) bir yolcu kafilesi onu alır.”

  11. (Plan yaptıktan sonra babalarına varıp:) “Ey babamız! Sana ne oluyor da Yusuf konusunda bize güvenmiyorsun? Gerçekten biz onun iyiliğini isteyen (ona karşı samimi duygular besleyen) kimseleriz.” demişlerdi.

  12. “Onu yarın bizimle beraber yolla, eğlensin, oynasın. Hiç şüphesiz onu koruyup kollarız.”

  13. Demişti ki: “(Yollarım yollamasına da) onu götürmeniz beni üzer ve siz ondan habersizken bir kurdun onu yemesinden korkarım.”

  14. “Andolsun ki biz böyle güçlü/kalabalık bir topluluk olmamıza rağmen, kurt onu yerse hiç şüphesiz, hüsrana uğrayanlardan oluruz.” demişlerdi.

  15. Onu alıp götürdükleri ve kuyunun dibine atmaya beraberce karar verdikleri zaman (Yusuf’a): “Andolsun ki sen, (bir gün) kendileri farkında değilken onlara bu yaptıklarını haber vereceksin.” diye vahyetmiştik.

  16. Akşamüstü ağlaya sızlaya babalarına gelmişlerdi.

  17. “Ey babamız!” demişlerdi. “Biz gittik, aramızda yarışıyorduk. Yusuf’u da eşyalarımızın yanında (gözcü olarak) bırakmıştık, onu kurt yemiş. (Biliyoruz ki) biz doğru söylesek de sen bize inanacak değilsin.”

  18. Ve üzerine yalancıktan kan (sürülmüş) gömleğini getirmişlerdi. “(Hayır, öyle değil!) Bilakis, nefsiniz bu işi size süslü göstermiş! (Artık bana düşen) güzel bir sabırdır. Sizin söylediklerinize karşı (yardımına sığınılacak) El-Mustean olan Allah’tır.” demişti.

  19. (Derken) bir yolcu kafilesi gelmiş, sucularını yollamışlardı. Kovasını (kuyuya) sarkıtınca: “Hey, müjdeler olsun! Bu bir çocuktur.” demişti. (Onu kuyudan çıkarıp) ticaret metaı olarak saklamışlardı. Allah onların yaptıklarını bilmekteydi.

  20. Onu çok az bir fiyata, sayılı birkaç dirheme satmış, ona fazla değer vermemişlerdi.

  21. Onu satın alan Mısırlı, hanımına demişti ki: “Ona iyi bak. Umulur ki bize bir faydası dokunur ya da onu evlat ediniriz.” Sözlerin/rüyaların yorumunu öğretmek için Yusuf’a imkân verip, yeryüzünde yerleşik kıldık. Allah, emrinde Galip’tir. Fakat insanların çoğu bilmezler.

  22. Gençliğinin zirvesine ulaşınca ona hüküm ve ilim verdik. Biz, muhsinleri/kulluğunu en güzel şekilde yapmaya çalışanları böyle mükâfatlandırırız.

  23. Evinde kaldığı kadın onu elde etmek istemiş, kapıları üst üste kilitleyip de: “Senin için hazırlandım, gelsene.” demişti. “Allah’a sığınırım. Çünkü o/kocan benim efendimdir, bana iyi bakmıştır. Şüphesiz ki (iyiliğe kötülükle karşılık veren) o zalimler kurtuluşa ermezler.” demişti.

  24. Andolsun ki kadın onu arzulamış, o da kadını arzulamıştı. Şayet Rabbinin apaçık burhanını görmeseydi (Yusuf da arzusunun peşinden gidecekti). Böylece, kötülüğü ve fuhşiyatı ondan savuşturduk. Çünkü o, muhlas/arındırılmış/ihlaslı kılınmış kullarımızdandı.

  25. (Yusuf o kadından kaçmak, kadın da Yusuf’u yakalamak için) her ikisi de kapıya koştular. Kadın gömleğini arkadan çekip yırttı. Kapı önünde kadının kocası ile karşılaştılar. (Kadın:) “Ailen için kötülük dileyen birine hapis veya can yakıcı bir azaptan başka ne ceza verilir?” demişti.

  26. (Yusuf:) “O beni elde etmek istedi.” demişti. O (kadının) yakınlarından biri şöyle tanıklık etmişti: “Şayet Yusuf’un gömleği önden yırtılmışsa kadın doğru söylemiştir, o (Yusuf) yalancılardandır.”

  27. “Yok eğer gömleği arkadan yırtılmışsa kadın yalan söylemiştir, o (Yusuf) doğru sözlülerdendir.”

  28. Gömleğin arkadan yırtıldığını görünce (hanımına): “Şüphesiz ki bu, sizin tuzaklarınızdan biridir. Gerçekten sizin tuzağınız büyüktür.” demişti.

  29. (Yusuf’a dönüp:) “Ey Yusuf! Bu işten vazgeç (peşine düşme)!” (demiş,) (hanımına ise:) “Günahın için bağışlanma dile. Çünkü sen günahkârlardan oldun.” (demişti.)

  30. Şehirde bir grup kadın: “Aziz’in karısı hizmetçisini elde etmek istiyormuş. Üstelik (gencin) sevgisi kalbini delmiş/sırılsıklam âşık olmuş. Biz, onun apaçık bir yanlış içerisinde olduğunu düşünüyoruz.” diye konuşmuşlardı.

  31. Kadınların tuzaklarını (kendisiyle ilgili yaptıkları dedikodularını) işitince onlara (bir ulak) yolladı, iyice gevşeyip rahat edecekleri bir ortam hazırladı ve her birine bir bıçak verdi. “Onların yanına çık.” dedi. Onu gördüklerinde (güzelliğini o denli) büyüttüler (ki hayranlıktan) ellerini kestiler. Dediler ki: “Allah’a sığınırız. Bu, bir insan değildir. Olsa olsa çok değerli bir melektir.”

  32. “İşte!” dedi. “Beni kendisinden dolayı kınadığınız budur. Andolsun ki onu elde etmek istedim, o ise korundu. Ve (tekrar) andolsun ki emrettiğimi yerine getirmezse hapsedilecek ve elbette, küçük düşürülenlerden olacaktır.”

  33. (Bu tehditler üzerine Yusuf) demişti ki: “Rabbim! Zindan, bunların beni davet ettiği şeyden bana daha sevimlidir. Tuzaklarını benden defedip uzaklaştırmazsan onlara meyleder ve cahillerden olurum.”

  34. Rabbi onun duasına icabet etti ve kadınların tuzağını ondan uzaklaştırdı. Şüphesiz ki O, (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi bilen) El-Alîm’dir.

  35. Sonra, onun (suçsuz olduğunu gösteren) delilleri görmelerine rağmen, onu bir müddet zindana atmak kendilerine uygun göründü.

  36. Onunla beraber zindana iki genç daha girdi. Bunlardan biri: “Rüyamda şarap sıktığımı gördüm.” dedi. Diğeriyse: “Ben de başımın üstünde ekmek taşıdığımı ve kuşların ondan yediğini gördüm. Bize bu rüyanın yorumunu haber ver. Çünkü biz, seni iyilik yapanlardan biri olarak görüyoruz.” dedi.

  37. Dedi ki: “Size rızık olarak yiyeceğiniz bir yemek gelmeden önce mutlaka yorumunu haber veririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiği bilgidendir. Şüphesiz ki ben, Allah’a inanmayan ve ahireti inkâr eden bir topluluğun dinini terk ettim.”

  38. “Babalarım olan İbrahim, İshak ve Yakub’un dinine uydum. Bizim herhangi bir şeyi Allah’a ortak koşmamız söz konusu dahi olamaz. Bu hem bize hem de insanlara Allah’ın lütuf ve ihsanındandır. Fakat insanların çoğu şükretmezler.”

  39. “Ey zindan arkadaşlarım! (Hiç düşündünüz mü?) Birbirinden ayrı, darmadağınık rabler mi daha hayırlıdır, yoksa (zatında, fiillerinde ve sıfatlarında tek olan) El-Vâhid ve (her şeye boyun eğdirip hükmüne ram eyleyen) El-Kahhâr olan Allah mı?”

  40. “Sizin O’nu bırakıp da ibadet ettikleriniz, ancak sizin ve babalarınızın koyduğu, Allah’ın hakkında hiçbir delil indirmediği birtakım isimlerdir. Hüküm yalnızca Allah’ındır. O, kendisinden başkasına kulluk/ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.”

  41. “Ey zindan arkadaşlarım! (Rüyanıza gelince) ikinizden biri, efendisine şarap içirecek (özgür kalacak); diğeriniz ise asılacak ve kuşlar onun başından yiyecektir. Hakkında bilgi edinmek istediğiniz konu bitmiştir.”

  42. O ikisinden, kurtulacağını sandığı kişiye demişti ki: “Beni efendinin yanında an.” Şeytan ona (Yusuf’u) efendisinin yanında anma meselesini unutturdu. Böylece birkaç yıl daha (üç ile dokuz yıl arası) zindanda kaldı.

  43. Kral demişti ki: “Rüyamda yedi zayıf ineğin yedi besili ineği yediğini görüyorum. Yine yedi yemyeşil başak ve diğerlerinin kuru olduğu başaklar görüyorum. Ey seçkin dostlarım! Şayet rüya tabirinden anlıyorsanız bu rüyamı yorumlayın.”

  44. Demişlerdi ki: “Bir demet hayal/karmakarışık düşler işte! Hem biz rüya tabirinden de anlamıyoruz.”

  45. O ikisinden kurtulmuş olan, uzun bir müddet sonra (Yusuf’u) hatırlamış ve: “Ben size bu rüyanın yorumunu haber veririm. Hemen beni gönderin.” demişti.

  46. “Yusuf! Ey sıddık kişi! Bize yedi zayıf ineğin yedi besili ineği yediği, yedi yeşil başak ve diğerleri kuru olan başakların olduğu rüyayı yorumla. Umulur ki insanlara dönerim de (rüyanın anlamını) bilmiş olurlar.”

  47. Demişti ki: “Yedi yıl boyunca alışageldiğiniz üzere ekmeye (devam edin). Yiyeceğiniz az bir miktar dışındaki hasadı başağında öylece bırakın.”

  48. “Sonra bu (bolluğun) ardından çok kurak yedi yıl gelecek. Sakladığınız az bir miktar dışında, daha önceden biriktirdiğinizi yiyip bitirecektir.”

  49. “Sonra bu (kıtlığın) ardından öyle bir yıl gelecek ki insanlar onda (yağmurla) sıkıntıdan kurtarılır ve onda (meyveleri) sıkıp (hayvanları) sağarlar.”

  50. Kral (bu yorumu duyunca): “Onu bana getirin.” dedi. Elçi Yusuf’a (müjde vermek için) geldiğinde demişti ki: “Efendinin yanına dön ve ona sor (bakalım): ‘Ellerini kesen kadınların durumu neydi?’ Şüphesiz ki benim Rabbim, onların tuzağını bilir.”

  51. (Kral) dedi ki: “Yusuf’u elde etmek istediğiniz zamanki durumunuz neydi/nedir sizin hikâyeniz?” Dediler ki: “Allah’a sığınırız. Biz onda hiçbir kötülük görmedik.” Aziz’in karısı da demişti ki: “Şimdi gerçek ortaya çıktı. Ben onu elde etmek istemiştim. Şüphesiz ki o, doğrulardandır.”

  52. (Yusuf bu tahkikatı talep etmesinin gerekçesini şöyle açıkladı:) “Bu, (Aziz’in) gıyabında ona ihanet etmediğimi ve Allah’ın da hainlerin tuzağını başarıya ulaştırmayacağını (Aziz’in ve insanların) bilmesi içindi.”

  53. “Ben, nefsimi temize çıkarmam. Çünkü nefis -Rabbimin merhamet ettiği müstesna- çokça kötülüğü emreder. Şüphesiz ki Rabbim, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.”

  54. Kral demişti ki: “Getirin onu bana ki, onu has adamlarımdan/yakınlarımdan biri olarak yanıma alayım.” Onunla konuşunca da şöyle demişti: “Sen, bugün bizim yanımızda (geniş yetkilerle donatılmış) bir yönetici ve güvenilir birisin.”

  55. (Yusuf) demişti ki: “Beni ülke hazinelerine (maliye bakanlığına) yetkili tayin et. Şüphesiz ki ben, koruyup gözetecek ve bu işi bilen biriyim.”

  56. İşte böylece Yusuf’a, yeryüzünde temkin/imkân/iktidar verdik. Orada dilediği yerde konaklar/dilediği gibi hareket ederdi. Rahmetimizden dilediğimiz kişiye veririz. Ve muhsinlerin/kulluğunu en güzel şekilde yapmaya çalışanların ecrini zayi etmeyiz.

  57. Hiç şüphesiz ahiret mükâfatı, iman edip Allah’tan korkanlar için daha hayırlıdır.

  58. (Yusuf iktidara geldikten sonra kuraklık başladı.) Yusuf’un kardeşleri (yiyecek almak için) gelmiş ve onun yanına girmişlerdi. Onu tanımadıkları hâlde o, onları tanımıştı.

  59. Yüklerini hazırladığı zaman: “Bana babanızdan olan bir kardeşinizi (rehin olarak) getirin. Benim tam ölçekle verdiğimi ve misafirperverlerin en hayırlılarından olduğumu görmediniz mi?”

  60. “Onu getirmezseniz benden alacağınız bir erzak olmayacak, bana da yaklaşmayın!”

  61. “Onu babasından alabilmek için çabalarız. (Evet,) kesinlikle bunu yapacağız.” demişlerdi.

  62. (Yusuf) hizmetlilere demişti ki: “(Erzak almak için verdikleri) eşyalarını, yüklerin arasına (geri) koyun. Belki ailelerine döndüklerinde bunu anlar ve tekrar geri dönerler.”

  63. Babalarına döndükleri zaman: “Babamız! Yiyecek bize yasaklandı. Kardeşimizi bizimle gönder ki yiyecek alalım. Şüphesiz ki onu koruyacağız.” demişlerdi.

  64. “Daha önce kardeşi konusunda size güvendiğim gibi, bunda da güveneyim öyle mi? Allah en hayırlı koruyucu ve O merhametlilerin en merhametlisidir.” demişti.

  65. Eşyalarını açınca ödedikleri bedelin kendilerine geri verildiğini gördüler. “Babamız! Daha ne isteyebiliriz ki? İşte (yiyecek karşılığında) ödediklerimiz bize geri dönmüş. (Yolla onu bizimle) ailemiz için erzak almış oluruz, hem kardeşimizi de koruruz, bir deve yükü fazladan yiyecek alırız. Bu (yanımızda getirdiğimiz) az bir yiyecektir.”

  66. (Yakub:) “Topluca (helak olup) kuşatılmanız dışında, onu bana geri getireceğinize dair Allah adına kesin bir söz verinceye kadar onu sizinle göndermem.” demişti. Ona (Allah adına) kesin sözlerini verdiklerinde: “(O hâlde) Allah söylediklerimize vekildir.” dedi.

  67. (Yakub:) “Ey oğullarım! Tek bir kapıdan (şehre) girmeyin. Farklı kapılardan girin. (Bu, sadece bir tedbirdir. Yoksa Allah sizin için bir musibet dilemişse) ben sizi Allah’a karşı koruyamam. Hüküm yalnızca Allah’ındır. O’na tevekkül ettim. Tevekkül edecek olanlar da yalnızca O’na tevekkül etsinler.” dedi.

  68. Babalarının emrettiği şekilde şehre girdiler. Bu şekil girmeleri onlara Allah’a karşı bir fayda sağlamayacaktı. Ama (böyle girmeleri) Yakub’un içinde var olan bir istekti ve onu dillendirerek açığa çıkarmış oldu. Şüphesiz ki o, ona öğrettiklerimiz sayesinde ilim sahibi biridir. Fakat insanların çoğu bilmezler.

  69. Yusuf’un yanına girdiklerinde, kardeşini bağrına basmış ve demişti ki: “Şüphesiz ki ben, senin kardeşinim. Artık onların yaptıklarına üzülme.”

  70. Yüklerini hazırladığı zaman, su kabını kardeşinin yükü içerisine koydu. Sonra bir münadi: “Ey kafile! Sizler şüphesiz hırsızlarsınız.” diye ilan etmişti.

  71. (Sesin geldiği yöne) yönelip: “Kaybettiğiniz (ve aradığınız şey) nedir?” demişlerdi.

  72. Demişlerdi ki: “Kralın su tasını kaybettik (de onu arıyoruz). Kim onu getirirse bir deve yükü yiyecek (ödül olarak) onundur. Ben de (ilan eden olarak ödülün verileceğine) kefilim.”

  73. “Allah’a yemin olsun ki sizin de bildiğiniz gibi bizler bu yere bozgunculuk için gelmedik. Ve biz hırsız da değiliz.” demişlerdi.

  74. “Peki, yalan söylüyorsanız nedir onun cezası?” demişlerdi.

  75. “Cezası, kimde bulunursa (çaldığına karşılık) o alıkonulur. Biz (Yakub’un şeriatında) zalimleri böyle cezalandırırız.” demişlerdi.

  76. Kardeşinin yükünden önce onların yüklerini aramaya başladı. Sonra (su kabını) kardeşinin yükünden çıkardı. İşte biz, Yusuf’a böyle bir yanıltıcı oyun hazırladık. Allah’ın dilemesi hariç, Kralın dinine (yani yürürlükte olan yasalara) göre kardeşini tutuklaması söz konusu dahi değildi. Biz dilediğimizin derecelerini yükseltiriz. Her bilenin üzerinde daha iyi bilen biri vardır mutlaka.

  77. Demişlerdi ki: “Şayet çalmışsa (normaldir). Bundan önce kardeşi (Yusuf) da hırsızlık yapmıştı.” (Bu sözleri duyan) Yusuf (söylemek istediklerini) içinde tutmuş (duygularını) onlara açık etmemişti. (İçinden) demişti ki: “Sizin durumunuz çok daha kötü! Allah söylediğiniz şeyin mahiyetini en iyi bilendir.”

  78. Demişlerdi ki: “Ey Aziz! Şüphesiz ki onun çok yaşlı bir babası vardır. Bizden birini onun yerine alıkoy. Biz seni iyilik ehlinden biri olarak görüyoruz.”

  79. Demişti ki: “Eşyamızı yanında bulduğumuzdan başkasını alıkoymaktan Allah’a sığınırız. Hiç şüphesiz, o takdirde zalimlerden oluruz.”

  80. (Yusuf’un, kardeşlerini bırakmasından) umut kestiklerinde, bir kenarda fısıldaşmaya başladılar. Büyük olanları dedi ki: “Babanızın sizden Allah adına söz aldığını ve bundan önce de Yusuf hakkındaki kusurunuzu bilmiyor musunuz? (Şunu da bilin ki) Babam bana izin verinceye ya da Allah hakkımda hükmünü verinceye kadar buradan bir yere ayrılmayacağım. O, hükmedenlerin en hayırlısıdır.”

  81. Babanıza dönün ve deyin ki: “Babamız! Muhakkak ki senin oğlun hırsızlık yaptı. Biz ancak bildiğimize tanıklık ediyoruz. (Olayların perde arkasını bilen) gaybın koruyucuları değiliz.”

  82. “(İstersen) içinde bulunduğumuz şehir halkına veya kendisiyle geldiğimiz kervana sor. Şüphesiz ki bizler, doğru söylemekteyiz.”

  83. Demişti ki: “(Hayır, öyle değil!) Bilakis nefsiniz (bu) işi size süslü gösterdi. (Bana düşen) güzel bir sabırdır. Umulur ki Rabbim, hepsini birden bana getirir. Şüphesiz ki O, (her şeyi bilen) El-Alîm, (hüküm ve hikmet sahibi olan) El-Hakîm’dir.”

  84. Onlara sırtını döndü ve: “Ah! Şu Yusuf’a karşı bitmeyen çilem!” dedi. Gözlerine üzüntüden dolayı ak düştü. (Neredeyse görmeyecek hâle geldi) ve o (üzüntüsünü) içine atar bir hâldeydi.

  85. Demişlerdi ki: “Allah’a yemin olsun ki (sana hayret ediyoruz). Hâlâ Yusuf’u anıyorsun. Sonunda ya derdinden yatağa düşecek ya da helak olacaksın.”

  86. Demişti ki: “Ben derdimi ve tasamı yalnızca Allah’a şikâyet ediyorum. Ve ben Allah’tan (gelen vahiy sayesinde) sizin bilmediklerinizi biliyorum.”

  87. “Ey oğullarım! Gidin, Yusuf ve kardeşi hakkında kapsamlı bir araştırma yapın. Allah’ın rahmetinden/yardımından ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez.”

  88. (Yusuf’un) huzuruna geldiklerinde şöyle demişlerdi: “Ey Aziz! Bize ve ailemize şiddetli bir sıkıntı dokundu. Pek de kıymetli olmayan bir bedelle sana geldik. (Paramız yetmese de sen ihsanda bulun) yiyeceği tam ölçekle ver ve bize tasaddukta bulun. Şüphesiz ki Allah, sadaka verenleri mükâfatlandırır.”

  89. Demişti ki: “Cahil olduğunuz zamanlarda Yusuf’a ve kardeşine yaptıklarınızı hatırladınız mı?”

  90. “Şüphesiz sen, (evet,) gerçekten sen Yusuf’sun öyle mi?” demişlerdi. Demişti ki: “Ben Yusuf’um, bu da kardeşimdir. Allah bize iyilikte bulundu. Hiç şüphesiz, kim sakınıp korkar ve sabrederse Allah muhsinlerin/kulluğunu en güzel şekilde yapmaya çalışanların ecrini zayi etmez.”

  91. Demişlerdi ki: “Allah’a yemin olsun ki; Allah seni seçip bize üstün kıldı ve bizler gerçekten hatalı/günahkâr idik.”

  92. Demişti ki: “Bugün size kınama yoktur. Allah sizin günahınızı bağışlayacaktır. O merhametlilerin en merhametlisidir.”

  93. “Alın bu gömleğimi ve babama gidin. Onun yüzüne sürün. Gözleri görür hâle gelecektir. Tüm ailenizi alıp bana getirin.”

  94. Kafile (Mısır’dan) ayrılınca babaları (yanında olanlara): “Benim bunak olduğumu söylemeyeceğinizi bilsem, kesinlikle Yusuf’un kokusunu duyuyorum (diyeceğim).” dedi.

  95. Demişlerdi ki: “Allah’a yemin olsun ki; hâlâ eski yanlışının içindesin.”

  96. Müjdeci (önden) gelip gömleği yüzüne sürünce eskisi gibi görmeye başladı ve: “Ben, size ‘Allah’tan (gelen vahiy nedeniyle) sizin bilmediklerinizi biliyorum.’ dememiş miydim?” dedi.

  97. Demişlerdi ki: “Ey babamız! Bizim günahlarımız için (Allah’tan) bağışlanma talebinde bulun. Şüphesiz ki biz, hata edenlerdik.”

  98. Demişti ki: “İleride sizin için Rabbimden bağışlanma talep edeceğim. Şüphesiz ki O, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) El-Ğafûr, (kullarına karşı merhametli) Er-Rahîm olanın ta kendisidir.”

  99. Yusuf’un huzuruna girdiklerinde, ebeveynini bağrına bastı ve “Allah’ın izniyle Mısır’a güven içinde girin.” dedi.

  100. Ebeveynini tahtın üzerine çıkarttı/oturttu. (Hepsi) ona secde ettiler/saygıyla selamladılar. Dedi ki: “Babacığım! İşte bu, benim daha önce gördüğüm rüyamın tevili/gerçekleşmesidir. Rabbim onu gerçek çıkardı. Şüphesiz ki beni zindandan çıkardığında ve şeytan, kardeşlerimle aramı bozduktan sonra sizleri çölden getirdiğinde bana iyilikte bulundu. Şüphesiz ki Rabbim, dilediği şeyi incelikle (sebeplerini hazırlayıp lütfu ve kuşatıcı bilgisiyle) sonuca ulaştırandır. Şüphesiz ki O, (her şeyi bilen) El-Alîm, (hüküm ve hikmet sahibi) El-Hakîm olanın ta kendisidir.”

  101. “Rabbim! Hiç şüphesiz bana mülk/yetki verdin ve bana rüya tabirini öğrettin. Ey göklerin ve yerin yaratıcısı! Sen dünyada da ahirette de benim velimsin/dostumsun! Benim canımı Müslim/şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen bir kul olarak al ve beni salihler zümresine dâhil et.”

  102. Bu, sana vahyettiğimiz gaybın haberlerindendir. Yoksa onlar, tuzaklarını planlamak için toplandıklarında, sen onların yanında değildin.

  103. Sen aşırı bir şekilde arzulayıp çaba göstersen de insanların çoğu iman edecek değildir.

  104. (Davetin karşılığında) onlardan bir ücret de talep etmiyorsun. O, yalnızca âlemlere bir öğüttür.

  105. Göklerde ve yerde (Allah’ın birliğine ve şanının yüceliğine delalet eden) nice ayet vardır. O ayetlerin yanından ilgisizce/sırt dönerek geçip giderler.

  106. Onların birçoğu Allah’a şirk koşmadan iman etmezler.

  107. Yoksa onlar, Allah’ın onları bürüyüp kuşatacak azabından ve kıyametin, onlar farkında değilken ansızın gelivermesinden emin mi oldular?

  108. De ki: “İşte bu, benim (biricik) yolumdur. Ben ve bana tabi olanlar (neye, niçin ve nasıl olacağını bilerek, programlı ve düzen içinde) basiret üzere Allah’a davet ediyorum/ediyoruz. Allah’ı tenzih ederim. Ben müşriklerden değilim.”

  109. Senden önce kendilerine vahyettiğimiz şehir ahalisinden, erkeklerden başkasını (resûl olarak) göndermedik. Kendilerinden önce (yaşayanların) akıbetini görmek için, yeryüzünde gezip dolaşmazlar mı? Hiç şüphesiz ahiret yurdu, (Allah’tan) korkup sakınanlar için daha hayırlıdır. Akletmez misiniz?

  110. Artık elçiler ümitlerini kesip, yalanlandıklarını sandıklarında, yardımımız onlara gelmiş ve dilediklerimiz kurtarılmıştı. Azabımız, günahkâr topluluktan geri çevrilmez.

  111. Andolsun ki onların kıssalarında, akıl sahipleri için ibretler vardır. (Bu Kur’ân) öyle uydurulabilecek bir söz değildir. Fakat kendinden önceki (Kitapları) doğrulayıcı, her şeyi detaylı açıklayan, mümin topluluk için de hidayet ve rahmettir.