Araf Suresi

7 Yükseklikler / Araf Bölümü Hüseyin Atay Meali

Mekke döneminde inmiştir. 206 ayettir.

Acıyan Acıyıcı Olan Allah Adına

  1. Elif, Lam, Mîm, Sâd.
  2. Bu kendisiyle uyarman ve inananlara hatırlatma olması için sana indirilmiş bir kitaptır. Bunun için gönlüne bir sıkıntı gelmesin.
  3. Rabbinizden size indirilene uyun. Ondan başka velilerin ardından gitmeyin. Ne kadar az hatırlıyorsunuz.
  4. Biz nice kentleri yok etmişizdir. Geceleyin veya gündüzün uykularında iken baskınımız onlara geliverdi.
  5. Baskınımız onlara ulaştığında, yalvarışları sadece "Doğrusu, biz haksızdık" demekten başka bir şey değildir.
  6. Andolsun, elçi gönderilenlere de soracağız ve andolsun, elçilere de soracağız.
  7. Andolsun, onlara her şeyi bilerek anlatacağız. Ve biz uzakta değildik.
  8. O gün tartı gerçektir. Kimin tartısı ağır gelirse, işte onlar başarıya ulaşmışlardır.
  9. Kimin tartısı hafif gelirse, ilkelerimize karşı yaptıkları haksızlıklardan dolayı işte onlar kendilerine yazık etmişlerdir.
  10. Andolsun, sizi yeryüzünde yerleştirdik ve orada size geçimlikler verdik. Öyle iken pek az şükrediyorsunuz.
  11. Andolsun, sizi yarattık, sonra size şekil verdik. Sonra meleklere, "Ademe secde edin" dedik. Hemen secde ettiler. Ancak, İblis secde edenlerden olmadı.
  12. "Sana emrettiğim halde saygı göstermene engel nedir?" dedi. O, "Beni ateşten, onu çamurdan yarattın, ben ondan üstünüm" dedi.
  13. "Öyleyse in oradan, orada büyüklenmek sana düşmez. Defol! Doğrusu sen alçaklardan birisin" dedi.
  14. "İnsanların tekrar dirilecekleri güne kadar bana süre ver" dedi.
  15. "Artık, sen süre verilmişlerdensin" dedi.
  16. "Öyle ise, beni azgınlığa ittiğin için, andolsun, Senin doğru yolunda onlara karşı oturacağım.
  17. Sonra, onların önlerinden, ardlarından, sağlarından ve sollarından onlara sokulacağım ve çoğunu şükredenler olarak bulamayacaksın" dedi.
  18. "Yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık. Andolsun, onlardan sana kim uyarsa, hepinizi cehenneme tıkayacağım" dedi.
  19. "Ey Âdem! Sen ve eşin cennette kalın ve istediğiniz yerden yiyin, yalnız şu ağaca yaklaşmayın, yoksa, haksızlık edenlerden olursunuz."
  20. Şeytan, kendilerine gizlenmiş olan ayıp yerlerini ikisine göstererek fısıldadı ve "Rabbinizin sizi bu ağaçtan menetmesi, melek olmanızı veya burada temelli kalmanızı önlemek içindir" dedi.
  21. "Doğrusu, ben size öğüt verenlerdenim" diye ikisine ant verdi.
  22. Böylece onları ayartarak baştan çıkardı. İkisi ağaçtan tattıklarında, ayıp yerleri kendilerine göründü ve cennet yapraklarını iliştirip kendilerini örtmeye koyuldular. Rableri, o ikisine "Ben ikinize o ağacı yasaklamamış mıydım? Doğrusu, şeytanın size apaçık bir düşman olduğunu söylememiş miydim?" diye seslendi.
  23. İkisi, "Rabbimiz! Kendimize yazık ettik. Bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, şüphesiz kaybedenlerden oluruz" dediler.
  24. "Birbirinize düşman olarak aşağı inin. Yeryüzünde bir süreye kadar geçinip yerleşme hakkınız var" dedi.
  25. "Orada yaşar, orada ölür ve oradan çıkarılırsınız" dedi.
  26. Ey Ademoğulları! Gizlenecek yerlerinizi örtecek giyimlik ve kuş tüyü gönderdik. Saygınlık giysisi, işte o daha iyidir. Bunlar, Allah'ın ilkelerindendir, umulur ki hatırlarlar.
  27. Ey Ademoğulları! Şeytan gizlenecek yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak ana babanızı cennetten çıkardığı gibi, sizi de şaşırtmasın. Doğrusu, o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden, sizi görürler. Doğrusu, Biz şeytanları inanmayanlara dost kılarız.
  28. Onlar, çirkin bir şey yaptıkları zaman, "Babalarımızı bu yolda bulduk ve Allah da bunu bize emretti" derler. De ki: "Doğrusu, Allah çirkin şeyler emretmez. Bilmediğiniz şeyleri Allaha karşı mı söylüyorsunuz?"
  29. De ki: "Rabbim bana denkserliği emretti. Her secde edişte yüzünüzü Ona doğrultun ve dini yalnız kendisine özgü kılarak, O'na yalvarın. Sizi ilk yarattığı gibi döneceksiniz."
  30. İnsanlardan bir kısmı doğru yola koyuldu. Bir kısmı da sapkınlığa düştü. Doğrusu bunlar, Allah'ın yerine şeytanları dost kabul ettiler. Bir de kendilerinin doğru yolda olduklarını sanıyorlar.
  31. Ey Ademoğulları! Her secde edişte güzel giysilerinizi giyin. Yiyin, için, ancak savurganlık etmeyin. Doğrusu Allah savurganları sevmez.
  32. De ki: "Allah'ın kulları için çıkardığı süsünü ve yiyeceğin hoş olanlarını yasaklayan kimdir?" De ki: "Dünya hayatında olan bunlar, diriliş gününde ise yalnız inananlara özgü olacaktır. Bilecek ulusa ilkeleri böylece uzun uzun anlatıyoruz."
  33. De ki: "Rabbim ancak utanç verici açık ve gizli işleri, günahkar olmayı, haksız yere saldırıyı ve hakkında hiçbir delil indirmediği şeyi Allah’a ortak koşmanızı, bilmediğiniz şeyi Allah’a karşı söylemenizi yasaklamıştır."
  34. Her millet için bir süre vardır. Süreleri geldiği zaman, bir an geri bırakılmaz ve öne de alınmazlar.
  35. Ey Ademoğulları! Aranızdan ilkelerimizi size okuyan elçiler geldiği zaman, kim saygılı olur ve kendini düzeltirse, onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
  36. İlkelerimizi yalanlayıp onlara karşı büyüklük taslayanlar, işte onlar ateşliklerdir, orada temelli kalacaklardır.
  37. Allah’a karşı yalan uyduran veya ilkelerini yalanlayandan daha haksız kimdir? İşte, bunlara kitaptaki payları ulaşır. Elçilerimiz canlarını almak üzere onlara geldiği zaman, "Allah’tan başka taptıklarınız nerede?" derler. Onlar da "Bizden kayboldular" derler ve böylece inkârcı olduklarına kendi aleyhlerine tanıklık ederler.
  38. "Sizden önce geçmiş cin ve insan milletleri ile birlikte ateşe girin" der. Her millet girdikçe yoldaşına lanet eder. Hepsi orada birbirine yetiştiği zaman, sonrakiler öncekiler için, "Rabbimiz, işte şunlar bizi saptırdı. Onlara ateşten kat kat azap ver" derler. "Her biri için kat kat azap vardır, fakat siz bilmezsiniz" der.
  39. Öncekiler sonrakilere, "Sizin bize bir üstünlüğünüz yoktu. Siz de kazandıklarınıza karşılık azabı tadın" derler.
  40. Doğrusu, ilkelerimizi yalanlayan ve onlara karşı büyüklük taslayanlara göğün kapıları açılmaz ve deve iğnenin deliğinden geçmedikçe cennete de giremezler. Suçluları böyle cezalandırırız.
  41. Onlara cehennemden bir döşeme ve üstlerine de örtüler vardır. Haksızları böyle cezalandırırız.
  42. İnananlar ve yararlı işler işleyenler, ki kişiye ancak gücünün yeteceği kadar sorumluluk veririz, işte bunlar cennetliklerdir, orada temelli kalacaklardır.
  43. Altlarından ırmaklar akarken gönüllerinden kini söküp çıkarırız. "Bize bunda yol gösteren Allaha övgüler olsun. Eğer, Allah bize doğru yol göstermeseydi, biz yolu bulamazdık. Andolsun, Rabbimizin elçileri bize gerçeği getirmiştir" derler. Onlara, "Yapmış olduklarınıza karşılık mirasçısı yapıldığınız cennet işte budur" diye seslenilir.
  44. (44-45) Cennetlikler cehennemliklere, "Biz, kuşkusuz Rabbimizin bize söz verdiğini gerçek bulduk, siz de Rabbinizin size söz verdiğini gerçek buldunuz mu?" diye seslenirler. Onlar, "Evet" derler. Aralarındaki bir bildirimci, "Allah’ın laneti, Allah yolundan alıkoyan, onun eğriliğini isteyen ve ahireti inkâr edenlere olsun" diye bildirir.
  45. (44-45) Cennetlikler cehennemliklere, "Biz, kuşkusuz Rabbimizin bize söz verdiğini gerçek bulduk, siz de Rabbinizin size söz verdiğini gerçek buldunuz mu?" diye seslenirler. Onlar, "Evet" derler. Aralarındaki bir bildirimci, "Allah’ın laneti, Allah yolundan alıkoyan, onun eğriliğini isteyen ve ahireti inkâr edenlere olsun" diye bildirir.
  46. İki taraf arasında bir perde vardır. Yükseklikler üzerinde, her iki tarafı da yüzlerinden tanıyan adamlar bulunur. Bunlar cennetliklere, "Size esenlik olsun" diye seslenirler. Bunlar henüz cennete girememiş ama girmeyi uman kimselerdir.
  47. Bunların gözleri ateşlikler yönüne çevrilince, "Rabbimiz! Bizi haksız ulusla bulundurma" derler.
  48. Yüksekliklerde olanlar, yüzlerinden tanıdıkları adamlara seslenerek "Topluluğunuz ve büyüklük taslamalarınız size hiçbir yarar sağlamadı" derler.
  49. "Allah’ın rahmet etmeyeceğine ant ettiğiniz kimseler bunlar mıydı?" "Hadi, cennete girin, size korku yoktur ve üzülmeyeceksiniz de."
  50. (50-51) Ateşlikler, cennetliklere "Bize biraz su veya Allah’ın size verdiği rızıktan gönderin" diye seslenirler. "Doğrusu, Allah, dinlerini oyun ve eğlenceye alan, dünya hayatı kendilerini aldatmış olan inkârcılara her ikisini haram etmiştir" derler. Bugünle karşılaşacaklarını unuttukları ve ilkelerimizi bile bile inkâr ettikleri gibi, Biz de onları unuturuz.
  51. (50-51) Ateşlikler, cennetliklere "Bize biraz su veya Allah’ın size verdiği rızıktan gönderin" diye seslenirler. "Doğrusu, Allah, dinlerini oyun ve eğlenceye alan, dünya hayatı kendilerini aldatmış olan inkârcılara her ikisini haram etmiştir" derler. Bugünle karşılaşacaklarını unuttukları ve ilkelerimizi bile bile inkâr ettikleri gibi, Biz de onları unuturuz.
  52. Andolsun, Biz onlara bilerek ayrıntılarla açıkladığımız, inanan bir ulusa acıma ve doğruluk göstergesi olan bir kitap getirdik.
  53. Onun yorumundan başka bir şey mi bekliyorlar? Onun yorumu geldiği gün, daha önce onu unutanlar, "Rabbimizin elçileri gerçeği bize kesin getirmişlerdi. Şimdi, bize aracılık edecek şefaatçilerimiz var mı? Ya da geri çevrilip, yapmış olduğumuzdan başkasını yapabilir miyiz?" derler. Şüphesiz, kendilerine yazık ettiler; uydurup durdukları şeyler de onları bırakıp kayboldu.
  54. Doğrusu, Rabbiniz Allah, gökleri ve yeri altı aşamada yarattı; sonra arşa geçip, gündüzü durmadan kovalayan gece ile örten, güneşi, ayı ve yıldızları buyruğuna baş eğdiren odur. Dikkat! Yaratma ve buyruk Ona aittir. Âlemlerin eğiteni Allah yücedir.
  55. Rabbinize gizlice ve gönülden yakarın. Doğrusu, O, düşmanlık yapanları sevmez.
  56. Düzeltildikten sonra, yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allaha korkarak ve umutla seslenin. Doğrusu, Allah'ın rahmeti, iyi davrananlara yakındır.
  57. O, yağmurun önünde müjdeci olarak rüzgarları gönderir. Rüzgarlar yağmur yüklü bulutları taşıdığında, Biz onu ölü bir yere gönderir, onunla su indirir ve onunla her türlü ürünü çıkarırız. Ölüleri de böyle diriltip çıkaracağız. Belki hatırlar, düşünürsünüz.
  58. Rabbinin buyruğu ile iyi toprağın bitkisi yetişir. Çorak toprak ise kavruk bitki çıkarır. Şükredecek ulusa ilkelerimizi böyle açıklarız.
  59. Andolsun, Nuhu ulusuna gönderdik de "Ey ulusum! Allaha tapın, Ondan başka Tanrınız yoktur. Doğrusu, sizin için büyük bir günün azabından korkuyorum" dedi.
  60. Ulusunun ileri gelenleri, "Doğrusu, seni açık bir şaşkınlık içinde görüyoruz" dediler.
  61. "Ey ulusum! Bende bir şaşkınlık yoktur. Fakat ben âlemlerin Rabbinin elçisiyim.
  62. Rabbimin gönderdiklerini size iletiyor ve size öğüt veriyorum. Allah katından bilmediğiniz şeyleri ben biliyorum.
  63. Sizi uyarmak, saygılı olmanızı ve merhamete uğramanızı sağlamak için, içinizden biriyle Rabbinizden size bir kitabın gelmesine mi şaştınız?" dedi.
  64. Onu yalanladılar. Biz de onu ve onunla beraber gemide olanları kurtardık. İlkelerimizi yalan sayanları suda boğduk. Doğrusu, onlar kör bir ulustu.
  65. Ad ulusuna da kardeşleri Hûd u gönderdik. O, "Ey ulusum! Allaha tapın, Ondan başka Tanrınız yoktur. Saygılı olmayacak mısınız?" dedi.
  66. Ulusundan inkâr edenlerin ileri gelenleri, "Doğrusu biz, senin beyinsiz olduğunu görüyor ve doğrusu, seni yalancılardan sanıyoruz" dediler.
  67. "Ey ulusum! Bende beyinsizlik yoktur. Ancak ben âlemleri eğitenin elçisiyim.
  68. Size Rabbimin gönderdiği bilgileri iletiyorum ve ben sizin için güvenilir bir öğüt verenim.
  69. Sizi uyarmak üzere aranızdan biriyle Rabbinizden size bir kitabın gelmesine mi şaştınız? Hani, Nuh ulusundan sonra, sizi onların yerine getirdiğini ve vücutça da onlardan üstün kıldığını hatırlayın, ya! Böylece, Allah’ın nimetlerini anın, belki kurtuluşa erersiniz" dedi.
  70. Onlar, "Bize, yalnız Allaha tapmamız ve atalarımızın taptıklarını bırakmamız için mi geldin? Eğer, doğru sözlülerden isen, bize söz verdiğin şeyi başımıza getir" dediler.
  71. "Hiç şüphesiz, Rabbinizden bir öfke ve dert başınıza gelecektir. Allah’ın hiçbir kesin belge indirmediği, atalarınızın ve sizin uydurduğunuz adlar hakkında benimle mi tartışıyorsunuz? Artık bekleyin, doğrusu ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim" dedi.
  72. Biz acımamızdan dolayı onu ve onunla beraber olanları kurtardık. İlkelerimizi yalanlayanların ve inanmamış olanların kökünü kazıdık.
  73. Semûd’a da kardeşleri Salih’i. "Ey ulusum! Allah’a tapın, Ondan başka tanrınız yoktur. Rabbinizden size açık bir belge geldi. Bu, Allah’ın dişi devesi size bir delildir. Onu bırakın Allah’ın toprağında otlasın ve ona bir kötülük etmeyin. Yoksa can yakıcı azap sizi yakalar.
  74. Hani, Allah’ın sizi Âd dan sonra yöneticiler kıldığını, ovalarında köşkler kurup dağlarında kayadan evler yonttuğunuz yeryüzüne yerleştirdiğini hatırlayın, ya! Öyle ise Allah’ın nimetlerini de anın ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın" dedi.
  75. Ulusunun büyüklenen ileri gelenleri, içlerinden zayıf görülen insanlara dediler ki, "Salih’in, Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?" Onlar da "Doğrusu, onunla gönderilene inanıyoruz" dediler.
  76. Büyüklenenler, "Doğrusu, sizin inandığınızı biz inkâr ediyoruz" dediler.
  77. Ve hemen dişi deveyi sinirlediler ve Rablerinin buyruğuna başkaldırdılar ve "Ey Salih! Eğer sen gönderilen elçilerden biri isen, bize söz verdiğini yap" dediler.
  78. Bu yüzden onları şiddetli bir titreme yakaladı ve oldukları yerde dizüstü çöküverdiler.
  79. Artık onlardan yüz çevirdi ve "Ey ulusum! Rabbimin buyruğunu size ilettim ve size öğüt verdim. Ancak siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz" dedi.
  80. (80-81) Lut da hani ulusuna, "Âlemlerde sizden önce hiç kimsenin yapmadığı bir hayasızlığı mı yapıyorsunuz? Doğrusu, siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere geliyorsunuz. Hayır! Siz savurganlık yapan bir ulussunuz" dedi.
  81. (80-81) Lut da hani ulusuna, "Âlemlerde sizden önce hiç kimsenin yapmadığı bir hayasızlığı mı yapıyorsunuz? Doğrusu, siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere geliyorsunuz. Hayır! Siz savurganlık yapan bir ulussunuz" dedi.
  82. Ulusunun cevabı, sadece, "Onları kasabanızdan çıkarın, doğrusu, onlar temiz kalmaya uğraşan insanlardır" demeleri oldu.
  83. Bunun üzerine onu ve ailesini kurtardık. Yalnız karısı geri kalanlardan oldu.
  84. Ve üzerlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki, suçluların sonunun nasıl olduğuna bir bak!
  85. Medyen’lere de kardeşleri Şuayb’ı. O, "Ey ulusum! Allah’a tapın, O’ndan başka tanrınız yoktur. Evet! Rabbinizden size açık bir belge geldi. Ölçüyü ve tartıyı tam yapın, insanlara şeylerini eksik vermeyin. Düzelttikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer inanıyorsanız, bu sizin için daha iyidir.
  86. Allah’a inananları korkutup onun yolundan alıkoyarak ve o yolun eğri olmasını isteyerek her yolun başında pusu kurmayın. Hani, az olduğunuz halde sizi çoğalttığını hatırlayın. Bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bakın.
  87. Mademki içinizde benimle gönderilene inanan bir toplum ve inanmamış bir toplum var, öyle ise Allah aramızda hükmedene kadar dayanın. O, hükmedenlerin en iyisidir" dedi.
  88. Ulusunun büyüklenen ileri gelenleri "Ey Şuayb! Andolsun, ya seni ve seninle beraber olan inananları kentimizden çıkaracağız ya da dinimize döneceksiniz" dediler. "İstemezsek de mi?" dedi.
  89. "Hani, Allah, bizi dininizden kurtardıktan sonra tekrar ona dönecek olsak, Allaha karşı kesin yalan uydurmuş oluruz. Rabbimiz Allah'ın dilemesi bir yana, dininize dönmek bize yaraşmaz. Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Yalnız Allah’a güveniriz. Ey Rabbimiz! Bizim ile ulusumuz arasını gerçekten açıklığa kavuştur. Sen açıklığa çıkaranların en iyisisin" dedi.
  90. Ulusunun inkâr eden ileri gelenleri, "Eğer Şuayb’a uyarsanız, andolsun, o durumda siz kaybedersiniz" dediler.
  91. Bundan ötürü onları şiddetli bir titreme tuttu ve yurtlarında dizüstü çöküverdiler.
  92. Şuayb’ı yalanlayanlar, sanki yurtlarında hiç yaşamamış gibi oldular. Şuayb’ı yalanlayanlar, işte onlar kaybedenler oldu.
  93. Onlara sırt çevirdi ve "Ey ulusum! Elbette Rabbimin gönderdiklerini size ulaştırdım ve size öğüt verdim. Artık inkarcı bir topluluğa nasıl üzüleyim?" dedi.
  94. Yakarsınlar diye, Biz herhangi bir kente bir peygamber göndermişsek, kuşkusuz halkını darlık ve sıkıntıya sokmuş olduk.
  95. Sonra kötülüğün yerine iyiliği koyduk da insanlar çoğaldılar ve "Babalarımız sıkıntıya da sevince de uğramışlardı" dediler. Biz de hiç farkında olmadıkları bir durumda onları ansızın yakalayıverdik.
  96. Eğer, ülkelerin halkı inanıp saygılı olsalardı, onlara göğün ve yerin bolluklarını açardık. Ama yalanladılar, Biz de kazanmış olduklarına karşılık onları yakalayıverdik.
  97. Ülkelerin halkı, uyurlarken, geceleyin, baskınımızın başlarına gelmesinden güvende mi idiler?
  98. Veyahut, ülkelerin halkı eğlenirlerken, kuşluk vakti baskınımızın başlarına gelmesinden güvende mi idiler?
  99. Allah'ın düzeninden güvende mi idiler? Allah'ın düzeninden ancak kaybedecek ulus güvende olur.
  100. Sahiplerinden sonra yeryüzüne vâris olanlar anlamadılar mı ki, Biz dilesek onları günahlarından dolayı belaya uğratır ve gönüllerini mühürleriz de, artık bir şey işitmez olurlar.
  101. İşte, bu ülkelerin haberlerinden sana anlatıyoruz. Andolsun, onlara peygamberleri açık belgeler getirdi. Önceleri yalanladıklarından ötürü inanmadılar. Böylece Allah, inkârcıların kalplerini mühürler.
  102. Onların çoğunda anta bağlılık görmedik. Doğrusu, onların çoğunu yoldan çıkmış bulduk.
  103. Sonra onların ardından Musa'yı belgelerimizle Firavuna ve ileri gelenlerine gönderdik. Onlara karşı haksızlık ettiler. Artık, bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bak.
  104. Musa, "Ey Firavun! Doğrusu, ben âlemleri eğitenin elçisiyim.
  105. Allah'a karşı bana ancak gerçeği söylemek yaraşır. Size Rabbinizden açık bir belge getirdim. Artık İsrailoğullarını benimle gönder" dedi.
  106. "Bir belge getirdiysen ve doğru sözlülerden isen, onu ortaya koy" dedi.
  107. Asasını yere atar atmaz besbelli bir yılan oldu.
  108. Ve elini çıkardı, bakanlar için bembeyaz bir şey oldu.
  109. Firavun un ulusunun ileri gelenleri, "Doğrusu bu, bilgin bir büyücüdür.
  110. Sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne buyurursunuz?" dediler.
  111. (111-112) "Onu ve kardeşini eğle, şehirlere bütün bilgin büyücüleri getirecek toplayıcılar gönder" dediler.
  112. (111-112) "Onu ve kardeşini eğle, şehirlere bütün bilgin büyücüleri getirecek toplayıcılar gönder" dediler.
  113. Büyücüler, Firavuna geldi. "Doğrusu, biz yenen olursak, bize ne gibi bir ödül var?" dediler.
  114. O "Evet! Siz de gözdelerden olacaksınız" dedi.
  115. "Ey Musa! Ya sen at veya önce atanlar biz olalım" dediler.
  116. "Siz atın" dedi. Onlar ortaya attıkları zaman; insanların gözlerini büyülediler, onları ürküttüler ve büyük bir büyü ortaya koydular.
  117. Biz de Musa'ya "Asanı atıver" dedik. Asa, hemen onların uydurduklarını yutmaya başladı.
  118. Gerçek ortaya çıktı ve onların yapmış oldukları boşa gitti.
  119. İşte, orada yenildiler ve küçük düştüler.
  120. Büyücüler secdeye kapandı.
  121. (121-122) "Âlemlerin Rabbine, Musa ve Harun’un Rabbine inandık" dediler.
  122. (121-122) "Âlemlerin Rabbine, Musa ve Harun’un Rabbine inandık" dediler.
  123. Firavun "Ben size izin vermeden mi ona inandınız? Andolsun, bu, halkı şehirden çıkarmak için düzdüğünüz bir düzendir. Ama şimdi bileceksiniz.
  124. Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim. Sonra kuşkusuz, hepinizi çarmıha gereceğim" dedi.
  125. "Doğrusu, biz sadece Rabbimize dönmüş oluruz.
  126. Rabbimizin belgeleri bize gelince onlara inandık diye bizden hınç alıyorsun. Ey Rabbimiz! Bize dayanma gücü ver ve doğruya içtenlikle bağlanmış olarak canımızı al" dediler.
  127. Firavun ulusunun ileri gelenleri, "Musa ve ulusunu yeryüzünde bozgunculuk yapsınlar, seni ve tanrılarını bıraksınlar diye mi koyveriyorsun?" dediler. "Onların oğullarını öldüreceğiz, kadınlarını sağ bırakacağız. Doğrusu, biz onların karşı koyamayacakları üstünlükteyiz" dedi.
  128. Musa ulusuna "Allah’tan yardım dileyin ve dayanın. Doğrusu, yeryüzü Allah’ındır. Kullarından dilediğini oraya vâris kılar. Sonuç, Allah’a saygılı olanlarındır" dedi.
  129. Onlar "Sen bize gelmeden önce de geldikten sonra da hep eziyet çektik" dediler. O da "Rabbinizin düşmanlarınızı yok etmesi ve yeryüzünde sizi onların yerine geçirmesi umulur. O zaman nasıl davranacağınıza bakar" dedi.
  130. Andolsun, Biz de Firavun ailesini hatırlayıp düşünmeleri için yıllarca kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık.
  131. Onlara bir iyilik geldiği zaman, "Bu bizden ötürüdür" derler. Başlarına bir felaket gelirse, Musa ve onunla beraber olanların uğursuzluğuna verirlerdi. Bilin ki, onların uğursuzlukları Allah katindadır. Ancak çoğu bilmez.
  132. "Bizi büyülemek için hangi tür belge gösterirsen göster, sana inanmayacağız" dediler.
  133. Bunun üzerine, su baskınını, çekirgeyi, kimili, kurbağaları ve kanı, birbirinden ayrı belgeler olarak üzerlerine saldık. Yine de büyüklendiler ve suçlu bir ulus oldular.
  134. Azap başlarına çökünce, "Ey Musa! Rabbinin sana verdiği söze göre bizim için O na yalvar, eğer bizden bu azabı kaldırırsan, andolsun sana inanacağız ve andolsun İsrailoğullarını seninle beraber göndereceğiz" dediler.
  135. Biz, varacakları bir süreye kadar azabı onlardan kaldırınca, hemen cayıyorlardı.
  136. Biz de onları cezalandırdık ve ilkelerimizi yalanladıklarından ve onları önemsemediklerinden dolayı denizde boğduk.
  137. Güçsüz görülen ulusu, bereketlendirdiğimiz yerlerin doğularına ve batılarına sahip kıldık. Rabbinin İsrailoğullarına verdiği güzel söz, dayanmalarına karşılık olarak tamamlandı. Firavun un ve ulusunun yaptıklarını ve yükselttiklerini yerle bir ettik.
  138. İsrailoğullarını denizden geçirdik. Kendilerini putlarına veren bir ulusa rastladılar. "Ey Musa! Onların tanrıları gibi bize de bir tanrı yap" dediler. "Doğrusu, siz bilmeyen bir ulussunuz.
  139. Doğrusu, bunların içinde bulundukları yıkılacak ve yapmakta oldukları boşa gidecektir" dedi.
  140. "Sizi dünyalardan üstün kılan Allah'tan başka bir tanrı mı arayayım" dedi.
  141. Hani, sizi azabın kötüsüne sokan, kadınlarınızı sağ bırakıp oğullarınızı öldüren Firavun ailesinden kurtarmıştık. Bunda, size Rabbiniz tarafından büyük bir sınav vardır.
  142. Musa'ya otuz gecelik için söz verdik ve ona on gece daha kattık. Böylece, Rabbinin verdiği süre kırk geceye tamamlandı. Musa kardeşi Harun'a, "Ulusum içinde benim yerime geç, onları düzelt, bozguncuların yolundan gitme" dedi.
  143. Musa belirttiğimiz vakitte buluşmaya geldi ve Rabbi onunla konuşunca, "Rabbim, kendini bana göster, sana bakayım" dedi. Allah "Sen Beni göremezsin, ama dağa bak, eğer dağ yerinde durursa, sen Beni göreceksin" buyurdu. Rabbi dağa görününce onu yerle bir etti ve Musa da baygın düştü. Ayılınca, "Sen yücesin, sana tövbe ettim ve ben inananların ilkiyim" dedi.
  144. "Ey Musa! Gönderdiklerimle, sözümle seni insanların üzerine seçtim. Sana verdiğimi al ve şükredenlerden biri ol" dedi.
  145. Ona levhalarda her şeyden bir öğüt ve her şeyi açıklayarak yazdık: Onları sıkıca tut ve ulusuna da emret ki, onları en güzel tarafı ile alsınlar. Size yoldan çıkanların barınağını göstereceğim.
  146. Yeryüzünde haksız yere büyüklenenleri ilkelerimden yüz döndürteceğim. Hangi belgeyi görseler, yine ona inanmazlar. Doğru yolu görseler, onu yol olarak benimsemezler. Azgınlık yolunu görseler, hemen onu yol edinirler. Bu, ilkelerimizi yalanlamalarından ve onlardan dalgın olmalarından ileri gelir.
  147. İlkelerimizi ve ahirette karşılaşmayı yalanlayanların işleri boşa gitmiştir. Gene de yapmış olduklarından başka bir şeyle cezalanmayacaklardır.
  148. Musa'nın ardından ulusu süs takımlarından böğürme sesi veren bir buzağı heykeli benimsediler. Onun kendileriyle konuşmadığını ve kendilerine yol göstermediğini görmediler mi? Ancak onu benimsemekle zalim oldular.
  149. Elleri böğürlerinde, çaresiz kalıp kendilerinin sapıtmış olduklarını görünce, "Eğer, Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa, andolsun kaybedenlerden oluruz" dediler.
  150. Ve Musa, ulusuna kızgın ve üzüntülü olarak dönünce, "Arkamdan ne kötü olmuşsunuz! Rabbinizin buyruğunun acele gelmesini mi istiyorsunuz?" dedi. Levhaları attı ve kardeşinin başını tutup kendine doğru çekti; kardeşi, "Ey anamın oğlu! Ulus beni hor gördü, az kalsın beni öldürüyorlardı. Düşmanlarımı sevindirme ve beni haksız ulusla bir tutma" dedi.
  151. Musa, "Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla ve bizi rahmetine al. Sen acıyanların en acıyanısın" dedi.
  152. Doğrusu, buzağıyı tanrı benimseyenlere Rablerinden bir öfke ve dünya hayatında bir alçaklık ulaşacaktır. Biz iftiracıları böyle cezalandırırız.
  153. Ve kötülükler işleyip ardından tövbe eden ve inananlar bilsinler ki, doğrusu, Rabbin ondan sonra da bağışlayandır, acıyandır.
  154. Musa'nın öfkesi dinince, levhaları aldı. Onlardaki yazıda, Rablerinden korkanlar için yol gösterme ve acıma vardı.
  155. Musa, tayin ettiğimiz vakit için ulusundan yetmiş kişi seçti. Onları şiddetli bir titreme tutunca, "Rabbim, dileseydin onları ve beni daha önce yok ederdin. Şimdi aramızdaki beyinsizlerin yaptıklarından ötürü bizi yok eder misin? Bu senin sınavından başka bir şey değildir. Sen onunla isteyeni saptırır ve isteyeni doğru yola korsun. Bizim koruyucumuz Şensin, bizi bağışla, bize acı ve Sen bağışlayanların en iyisisin.
  156. Bu dünyada ve ötekinde bize güzel olanı yaz. Biz sana yöneldik" dedi. "Azabıma dilediğim kimseyi uğratırım. Ama, acımam her şeyi kaplamıştır. Onu, saygılı olanlara, zekatı verenlere ve ilkelerimize inanmış olanlara yazacağım.
  157. Onlar ki, yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları kamu âleme peygamber elçi olana uyarlar. O, onlara, iyi bilineni emreder ve kötülüğü yasaklar, temiz, hoş şeyleri helal eder, çirkin şeyleri haram eder, onlara ağır gelen yükümlülükleri ve üzerlerindeki zincirleri kaldırır. Ona inanan, onu destekleyen, ona yardım eden, ona indirilen ışığa uyan kimseler, işte bunlar başarıya ulaşacaklardır" dedi.
  158. De ki: "Ey insanlar! Doğrusu ben, göklerin ve yerin hükümranı, kendisinden başka tanrı bulunmayan, dirilten ve öldüren Allah’ın hepinize gönderdiği elçisiyim. Öyle ise Allah’a inanın, Allah’a ve O’nun sözlerine inanan kamu âleme peygamber elçi olana inanın, doğru yolda olabilmeniz için ona uyun."
  159. Musa’nın ulusundan bir topluluk, gerçeğe göre yol gösterir ve ona göre adil davranırlardı.
  160. Biz onları oymaklar halinde on iki topluluğa ayırdık. Hani, ulusu Musa’dan su istemişti. "Asanla taşa vur" diye bildirdik. Ondan on iki pınar fışkırdı. Her oymak içeceği yeri öğrendi. Üzerlerini bulutla gölgeledik ve onlara kudret helvası ve bıldırcın indirdik. "Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin." Aslında onlar bize haksızlık etmiyorlardı, kendilerine haksızlık ediyorlardı.
  161. Onlara, "Şu kasabada oturun, dilediğiniz biçimde yiyin, yükümlülüğümüzü indir’ deyin ve boyun bükerek kapıdan girin. Biz de yanılmalarınızı bağışlayalım, iyi davrananlara daha da artıracağız" denmişti.
  162. Onların haksızlık edenleri, kendilerine söylenilen sözü başkası ile değiştirdiler. Biz de onlara, yaptıkları haksızlıktan dolayı gökten bir dert gönderdik.
  163. Onlara deniz kıyısındaki kasabanın durumunu sor. Hani, Cumartesi yasaklarını çiğniyorlardı. Çünkü, Cumartesileri balıkları başları kalkık açıkta geliyor, cumartesi olmayan günlerinde gelmiyordu. Yoldan çıkmış olmalarından ötürü onları böylece deniyorduk.
  164. Ne zaman ki, aralarından bir toplum, "Allah’ın yok edeceği veya şiddetli azaba uğratacağı bir ulusa niçin öğüt veriyorsunuz" dedi. "Rabbinize bir özür beyan etmiş olmak için ve belki saygılı da olurlar" dediler.
  165. Kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, kötülüğe engel olanları kurtardık; haksızlık yapanları, yapmakta oldukları kötülüklerden dolayı, çetin bir azapla yakaladık.
  166. Kendilerine yasaklanan şeylere karşı başkaldırınca, onlara "Aşağılık maymunlar olun" dedik.
  167. Rabbin, diriliş gününe kadar, onları azabın kötüsüne sürecek kimseleri üzerlerine göndereceğini bildirmişti. Doğrusu, Rabbinin cezalandırması çabuktur ve O, doğrusu hem bağışlayan, hem acıyandır.
  168. Biz onları, yeryüzünde iyiler ve aşağılar olarak bölük bölük ayırdık. Dönerler diye, onları iyiliklerle ve kötülüklerle sınadık.
  169. Ardlarından yerlerine gelenler, kitaba sahip oldular. "Biz nasıl olsa affedileceğiz" diyerek, bu en aşağı olan nesnenin geçici olanını alırlar ve onun benzeri bir şey olsa, onu da alırlar. Allah a karşı ancak gerçeği söyleyeceklerine dair, kitap üzerine onlardan söz alınmamış mıydı? Ve onda olanları okumuşlardı? Sonraki yurt saygılı olanlar için daha iyidir. Düşünmüyor musunuz?
  170. Kitaba sımsıkı sarılanlar ve namaz kılanlar. Doğrusu, yararlı olmaya çalışanların ödülünü zayi etmeyiz.
  171. Hani, Dağ’ı gölgelik gibi üzerlerine yükseltmiştik. Üzerlerine düşeceğini sanmışlardı. "Size verdiğimize sıkıca sarılın ve içinde olanı hatırlayın. Böylece saygılı olursunuz."
  172. (172-173) Hani, Rabbin Ademoğullarının bellerinden soylarını almıştı da, diriliş günü, "Doğrusu, bizim bundan haberimiz yoktu" dersiniz diye, ya da "Babalarımız daha önceden ortak koşmuşlardı ve biz de onların ardından olan bir soyuz; şimdi saçmalık yapmalarından ötürü bizi yok mu edeceksin?" dersiniz diye, kendilerini kendilerine tanık tutmak için, "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" Onlar da "Evet, tanık olduk?" dediler.
  173. (172-173) Hani, Rabbin Ademoğullarının bellerinden soylarını almıştı da, diriliş günü, "Doğrusu, bizim bundan haberimiz yoktu" dersiniz diye, ya da "Babalarımız daha önceden ortak koşmuşlardı ve biz de onların ardından olan bir soyuz; şimdi saçmalık yapmalarından ötürü bizi yok mu edeceksin?" dersiniz diye, kendilerini kendilerine tanık tutmak için, "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" Onlar da "Evet, tanık olduk?" dediler.
  174. Belki dönerler diye, ilkeleri böylece uzun uzadıya anlatıyoruz.
  175. Onlara kendisine verdiğimiz ilkelerden sıyrılarak şeytanın kendi peşine taktığı ve azgınlardan birinin olayını anlat.
  176. Dileseydik, onu ilkelerimizle yükseltirdik. Fakat o, yere doğru yöneldi ve havasına uydu. Bu köpeğe benzer, üstüne varsan da dilini sarkıtıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte, ilkelerimizi yalanlayan ulusun durumu budur. Bu öyküleri anlat, belki düşünürler.
  177. İlkelerimizi yalanlayan ve kendilerine yazık eden ulus ne kötü bir örnek olmuştur.
  178. Allah’ın doğru yol gösterdiği kimse yolunda olur. Kime yol verirse, işte onlar kaybedenlerdir.
  179. Andolsun, cehennem için birçok cin ve insan yarattık. Onların gönülleri vardır, onlarla anlamazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidir, belki daha da sapkındırlar. İşte bunlar bön kimselerdir.
  180. En güzel isimler Allah'ındır. O'na o isimlerle yakarın. Onun isimleri hususunda eğriliğe sapanları bırakın. Onlar yaptıklarının cezasını göreceklerdir.
  181. Yarattıklarımızdan bir millet, gerçeğe göre yol gösterir ve gerçekten adaletle hükmeder.
  182. İlkelerimizi yalanlayanları, bilmedikleri yönden ağır ağır sonuca yaklaştıracağız.
  183. Onlara süre veriyorum, doğrusu, Benim tuzağım çetindir.
  184. Arkadaşlarında bir deliliğin olmadığını düşünmüyorlar mı? O, ancak apaçık bir uyarıcıdır.
  185. Göklerin ve yerin hükümranlığını, Allah'ın yarattığı her şeyi ve sürelerinin yaklaşmakta olabileceğini düşünmüyorlar mı? Bundan sonra hangi söze inanacaklar?
  186. Allah'ın saptırdığını doğru yola getirecek yoktur. O, sapkınları taşkınlıkları içinde bocalamaya bırakır.
  187. Sana Saatin ne zaman demir atacağını soruyorlar. De ki: "Onun bilgisi ancak Rabbimin katindadır. Onu zamanında açığa ancak O çıkarır. Göklerin ve yerin ağırlığını çekemeyeceği o Saat, ansızın size gelecektir." Sanki, sen onu öğrenmişsin gibi sana soruyorlar. De ki: "Onun ilmi Allah katındadır. Ancak insanların çoğu bilmez."
  188. De ki: "Allah dilemedikçe ben kendime bir fayda ve zarar vermeye sahip değilim. Eğer görünmeyeni bilseydim daha çok iyilik yapardım ve bana kötülük de dokunmazdı. Ben ancak, inanacak bir ulusu uyaran ve müjdeleyen biriyim."
  189. Sizi tek bir özden yaratan ve kendisiyle huzur bulacağı eşini de ondan var eden O'dur. Eşine sarılınca, eşi hafif bir yük yüklendi ve onu taşıdı. Yükü ağırlaşınca, ikisi, Rableri Allah'a: "Bize sağlıklı birini verirsen, andolsun, şükredenlerden oluruz" diye yalvardılar.
  190. Allah, onlara sağlıklı birini verince, kendilerine verdiği şeyde Allah'a ortaklar koştular. Allah onların ortak koşmalarından yücedir.
  191. Kendileri yaratılmış olan ve bir şey yaratamayanı mı ortak koşuyorlar?
  192. Oysa, onlara yardım edecek güçte değiller ve kendilerine bile yardım edemezler.
  193. (193-194) Taptıklarınızı doğru yola çağırsanız size uymazlar. Onları çağırsanız da sussanız da sizin için birdir. Doğrusu, Allah'tan başka yalvardıklarına sizin gibi kullardır. Eğer, doğru sözlü iseniz, onları çağırın da size cevap versinler.
  194. (193-194) Taptıklarınızı doğru yola çağırsanız size uymazlar. Onları çağırsanız da sussanız da sizin için birdir. Doğrusu, Allah'tan başka yalvardıklarına sizin gibi kullardır. Eğer, doğru sözlü iseniz, onları çağırın da size cevap versinler.
  195. Onların yürüyecek ayakları mı var, yoksa tutacak elleri mi var, ya da görecek gözleri mi var veya işitecek kulakları mı var? De ki: "Ortaklarınızı çağırın, sonra bana tuzak kurun ve bana göz açtırmayın.
  196. Doğrusu, benim velim, kitabı indiren Allah'tır. O, iyileri dost edinir.
  197. Onu bırakıp yakardıklarınız, kendilerine de yardım edemezler, size de yardım etmeye güçleri yoktur."
  198. Onları doğru yola çağırsanız, duymazlar. Sana baktıklarını görürsün, oysa onlar görmezler.
  199. Sen, bağışlama yolunu tut. Doğru olanı söyle! Densizlere aldırış etme!
  200. Ancak, eğer şeytan seni bir dürtüş dürterse, Allah'a sığın. Doğrusu O, işitir, bilir.
  201. Doğrusu, şeytanca bir görüntü saygılı olanlara dokunursa, hemen akıllarını başlarına toplarlar ve hemen gören oluverirler.
  202. Arkadaşları bile onları azgınlığa sürükler, sonra hiç de geri durmazlar.
  203. Onlara bir ayet getirmediğin zaman, "Sen bir tane derleseydin ya!" derler. De ki: "Ben ancak Rabbim tarafından bana vahyolunana uyarım. Bu kitap Rabbinizden gelen, göz açıcı belgeler olup, inanmış bir ulusa yol gösterme ve rahmettir."
  204. Kuran okunduğu zaman ona kulak verin ve susun ki acınmış olasınız.
  205. Rabbini alçak gönüllülükle ve ürkerek, bağırış olmayan bir sesle içinden, sabah akşam an. Dalgınlardan biri olma.
  206. Doğrusu, Rabbinin katında olanlar, ona kulluk etmekte büyüklenmezler. O'nu arı tutarlar ve O'na secde ederler.