Kehf Suresi

18. MAĞARA / KEHF BÖLÜMÜ Hüseyin Atay Meali

Mekke döneminde inmiştir. 110. ayettir.

Acıyan Acıyıcı Olan Allah Adına

  1. 1-4 Övgü, katından çetin bir güçle donatılmış olarak uyarmak, yararlı işler işleyen inançlılara içinde temelli kalacakları güzel bir ödül olduğunu müjdelemek ve "Allah oğul edindi" diyenleri de uyarmak üzere, eğrilik bırakmadığı pek değerli kitabı kuluna indiren Allah’adır.
  2. 1-4 Övgü, katından çetin bir güçle donatılmış olarak uyarmak, yararlı işler işleyen inançlılara içinde temelli kalacakları güzel bir ödül olduğunu müjdelemek ve "Allah oğul edindi" diyenleri de uyarmak üzere, eğrilik bırakmadığı pek değerli kitabı kuluna indiren Allah’adır.
  3. 1-4 Övgü, katından çetin bir güçle donatılmış olarak uyarmak, yararlı işler işleyen inançlılara içinde temelli kalacakları güzel bir ödül olduğunu müjdelemek ve "Allah oğul edindi" diyenleri de uyarmak üzere, eğrilik bırakmadığı pek değerli kitabı kuluna indiren Allah’adır.
  4. 1-4 Övgü, katından çetin bir güçle donatılmış olarak uyarmak, yararlı işler işleyen inançlılara içinde temelli kalacakları güzel bir ödül olduğunu müjdelemek ve "Allah oğul edindi" diyenleri de uyarmak üzere, eğrilik bırakmadığı pek değerli kitabı kuluna indiren Allah’adır.
  5. Bu konuda kendilerinin de atalarının da bir bilgisi yoktur. Ağızlarından ne büyük söz çıkıyor. Onlar sadece yalan söylüyorlar.
  6. Bu söze inanmıyorlar diye ardlarından neredeyse üzülerek kendini bitireceksin.
  7. Doğrusu, insanların hangisinin daha güzel iş işlediğini denememiz için yeryüzünde olan şeyleri oranın süsü yaptık.
  8. Ve doğrusu, Biz yeryüzünde olanları kupkuru bir toprak haline getirebiliriz.
  9. Yoksa, sen, mağara ve yazıt adamlarını şaşılacak belgelerimizden mi sandın?
  10. Hani, birkaç genç mağaraya sığınmış ve "Rabbimiz! Katından bize bir acımada bulun ve işimizde başarılı olmamızı sağla" demişlerdi.
  11. Bunun üzerine Biz de mağaranın içinde kulaklarına yıllarca sürecek perde vurduk.
  12. Sonra, iki grupdan hangisinin kaldıkları süreyi daha iyi hesap edebileceğini bilmemiz için, onları uyandırdık.
  13. Onların olayını sana gerçek olarak anlatıyoruz. Onlar Rablerine inanmış birkaç gençti, Biz de onların doğru yol göstergelerini artırmıştık.
  14. Ve gönüllerini sağlamlaştırdık. Hani, kalkıp dediler: "Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Ondan başkasına tanrı olarak yalvarmayacağız. Yoksa, andolsun, saçma söz söylemiş oluruz."
  15. "İşte, şu bizim ulusumuz, Allah’ın yerine tanrılar edindiler. Onların tanrı olduğuna apaçık kesin belge getirmeleri gerekmez mi? Allah’a karşı yalan uydurandan daha çok haksızlık yapan kimdir" dediler.
  16. "Mademki, siz bu insanlardan ve Allah'tan başka taptıklarından ayrıldınız. Öyle ise mağaraya sığının, Rabbiniz rahmetini size yaysın ve işinizde de size kolaylık göstersin"
  17. Ve onlar mağaranın ortasında iken, güneş doğduğunda onların mağarasının sağından yanlanarak geçtiğini ve battığı zaman da sol taraftan onlardan saptığını görürdün. Bu, Allah'ın belgelerindendir. Allah kimi doğru yola koymuşsa, o, doğru yoldadır. Kimi de şaşırtmış ise, ona yol gösterecek bir dost bulamazsın.
  18. Ve mağaradakiler uykuda iken sen onları uyanık sanırdın. Biz onları sağa ve sola döndürürdük. Köpekleri de dirseklerini eşiğe uzatmıştı. Onları görmüş olsaydın, andolsun geri dönüp onlardan kaçardın ve için korku ile dolardı.
  19. Birbirine sorsunlar diye onları böylece uyandırdık. İçlerinden bir sözcü "Ne kadar kaldınız" dedi. "Bir gün veya bir günden de az kaldık" dediler. Dediler: "Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Birinizi şu para ile şehre gönderin de, yiyeceklerin en iyisine baksın ve size yiyecek getirsin, nazik davransın ve sakın sizi kimseye duyurmasın.
  20. Doğrusu, eğer onlar sizi ele geçirirse ya taşlayarak öldürürler veya dinlerine döndürürler ve bu durumda asla kurtulamazsınız."
  21. Ve doğrusu, Allah'ın sözünün gerçek olduğunu ve doğrusu, Saatten şüphe edilemeyeceğini bilmeleri için, insanların onları bulmalarını böylece sağladık. Hani, aralarında onların durumunu çekişiyorlardı. "Onların üzerine bir bina yapın" diyorlardı. Oysa, onları en iyi Rableri bilir. Sözlerini geçirenler, "Onların üzerine elbette bir tapınak yapacağız" dediler.
  22. Karanlığa taş atar gibi, kimi "Onlar üç kişidir, dördüncüleri köpekleridir" der. Kimi de "Beş kişidir, akıncıları köpekleridir" der. Kimi "Yedi kişidir, sekizincileri köpekleridir" der. De ki: "Onların sayısını en iyi Rabbim bilir. Onları pek az kimseden başkası da bilmez. Bunun için, onlar hakkında, bu yüzeysel anlatılanların dışında kimseyle tartışma ve onlar hakkında başkalarından bilgi isteme."
  23. 23-24 "Allah dilerse" demeden, hiçbir şey için, asla "Ben onu yarın yapacağım" deme. Ve unuttuğun zaman Rabbini an ve "Umarım ki, Rabbim beni doğruya, bundan daha yakın olarak ulaştırır" de.
  24. 23-24 "Allah dilerse" demeden, hiçbir şey için, asla "Ben onu yarın yapacağım" deme. Ve unuttuğun zaman Rabbini an ve "Umarım ki, Rabbim beni doğruya, bundan daha yakın olarak ulaştırır" de.
  25. Ve onlar mağaralarında üç yüz ve dokuz artı yıl kaldılar.
  26. De ki: "Onların ne kadar kaldığını en iyi göklerin ve yerin görünmeyeni Kendisinin olan Allah bilir. O ne güzel görür ve ne güzel işitir. İnsanların Ondan başka dostu yoktur. O kendi hükmüne kimseyi ortak etmez."
  27. Ve Rabbinin kitabından sana vahyolunanı oku! Onun sözlerini değiştirecek yoktur. Ondan başka bir sığınılacak da bulamazsın.
  28. Ve sen de sabah, akşam, Rablerinin rızasını isteyerek Ona yalvaranlarla beraber direnç göster. Dünya hayatının süsünü dileyerek gözlerini onlardan aşırma. Bizi anmaktan gönlünü dalgın kıldığımız ve işinde aşırı giderek havasına uyan kimseye uyma.
  29. Ve de ki: "Gerçek Rabbinizdendir. Dileyen inansın, dileyen inkâr etsin." Doğrusu, haksızlık yapanlara duvarları çepeçevre onları içine alacak bir ateş hazırlamışızdır. Onlar yardım isterlerse, yüzlerini kavuran erimiş maden gibi bir su kendilerine verilir. Bu ne kötü bir içecek ve ne kötü bir konuttur!
  30. Şüphesiz, inanan ve yararlı işler işleyen kimselere gelince; doğrusu Biz, işi güzel işleyenin ödülünü zayi etmeyeceğiz.
  31. İşte, onlar için, altlarından ırmaklar akan mutluluk cennetleri var. Orada altın bilezikler takınırlar; ince ve kalın ipekliden yeşil elbiseler giyerek tahtları üzerinde otururlar. Ne güzel bir karşılık ve ne kadar güzel bir konut!
  32. Ve onlara iki adamı örnek ver. Birine iki üzüm bağı vermiş, yanlarını hurmalıkla çevirmiş ve aralarında ekinler yetiştirmiştik.
  33. Her iki bahçe de ürünlerini vermişler, adamın hiçbir şeyini eksik bırakmamışlardı. Çünkü ikisinin arasından bir de ırmak fışkırtmıştık.
  34. Ve adamın ayrıca ürünleri de vardı. Adam arkadaşıyla konuşurken. "Ben malca senden zenginim ve insan sayısı bakımından da senden güçlüyüm" dedi.
  35. Ve kendisine yazık edip, bahçesine girerken, dedi: "Bu bahçenin batacağını hiç sanmam.
  36. Ve Saatin kurulacağını sanmıyorum. Ve eğer, Rabbime götürülürsem, andolsun, orada bunun yerine değişik daha iyisini bulurum."
  37. Kendisiyle konuşan arkadaşı, ona dedi ki: "Seni topraktan, sonra da nutfeden yaratan, sonra da seni adam kılığına koyanı mı inkâr ediyorsun?
  38. Ancak, O Allah, benim Rabbimdir. Rabbime kimseyi ortak koşmam.
  39. Ve sen beni her ne kadar mal ve çocuk bakımından daha az görüyorsan da, bağına girdiğinde, Ancak, Allah dilemiş! Allah'dan başka güçlü olan yoktur demeli, değil miydin?
  40. 40-41 Umulur ki, Rabbim, bana senin bahçenden daha iyisini verir ve seninkinin üzerine de gökten bir hesap soran gönderir de, orası kaygan kuru bir yer olur. Yahut suyu çekilir de, artık, bir daha onu elde edemezsin."
  41. 40-41 Umulur ki, Rabbim, bana senin bahçenden daha iyisini verir ve seninkinin üzerine de gökten bir hesap soran gönderir de, orası kaygan kuru bir yer olur. Yahut suyu çekilir de, artık, bir daha onu elde edemezsin."
  42. Nitekim ürünleri yok edildi. Bağın altüst olmuş çardakları karşısında, harcadığı emeğine içi yanarak, ellerini oğuşturup "Keşke Rabbime kimseyi ortak koşmasaydım" diyordu.
  43. Ve ona Allah'tan başka yardım edecek adamları da yoktu, kendi kendini de kurtaramadı.
  44. İşte burada, egemenlik gerçek olan Allah'ındır. Ödüllendirme bakımından da en iyi O'dur. Sonuçlandırma yönünden de en iyi olan O'dur.
  45. Ve onlara, dünya hayatının örneğini anlat: Gökten indirdiğimiz su ile onunla yerin renkli renkli otları birbirine karışık şekilde yetişir, ama sonunda rüzgarın savuracağı çer çöpe dönerler. Allah her şeyin üstünde bir güce sahiptir.
  46. Mal ve çocuklar dünya hayatının süsüdür. Kalıcı olan yararlı işler Rabbinin katında sevapça daha iyi ve ümit bakımından daha iyidirler.
  47. Ve dağları yürüttüğümüz gün, yeryüzünü dümdüz görürsün. Hiçbirini bırakmaksızın insanların hepsini bir araya getiririz.
  48. Ve onlar, dizi dizi Rablerine sunulurlar. "Andolsun, sizi ilk defa yaratmış olduğumuz gibi işte Bize geldiniz. Ne var ki, size bir buluşma sözü vermediğimizi sanmıştınız, değil mi?"
  49. Ve kitap ortaya konunca, suçluların onda bulunanlardan ürktüklerini görürsün. Onlar: "Vay halimize! Ne oluyor bu kitaba! Küçük, büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıyor?" derler. Yaptıklarını hazır bulurlar. Ama Rabbin kimseye haksızlık yapmaz.
  50. Ve meleklere "Ademe boyun eğin" demiştik. İblisken başka hepsi boyun eğmişti. O da görünmez varlıklardandı ve Rabbinin buyruğu dışına çıktı. Ey insanlar! Beni bırakıp size düşman olan, onu ve soyunu mu dostlar ediniyorsunuz? Kendilerine yazık edenler için, bu ne kötü bir değiş tokuştur!
  51. Ben onları, göklerin, yerin yaratılmasında ve kendilerinin yaratılmasında tanık tutmadım ve saptıranları da yardımcı tutmadım.
  52. Ve "Bana ortak sandıklarınıza seslenin!" dediği gün, onları çağırırlar, ancak hiçbiri çağrılarına cevap vermez. Aralarına bir uçurum koyarız.
  53. Ve suçlular ateşi görürler ve artık oraya düşmekte olduklarını kavrarlar. Ondan yan çizecek bir yer bulamazlar.
  54. Ve andolsun, Biz, bu Kur'anda insanlara her çeşit örneği türlü biçimlerde anlattık. İnsan amma da çok tartışıyor.
  55. Ve insanlara doğruluk göstergesi gelmişken, onları inanmaktan ve Rablerinden bağışlanma dilemekten alıkoyan nedir? Yoksa, öncekilere uygulananın kendilerine de gelmesini mi veya azabın karşılarına gelmesini mi istiyorlar?
  56. Ve Biz, elçileri sadece müjdeci ve uyarıcı olarak göndeririz. Oysa inkârcılar, saçmalıkla gerçeği tepelemek için çekişirler. İlkelerimizi ve uyarıldıkları şeyleri alaya alırlar.
  57. Ve Rabbinin ilkeleri kendisine hatırlatılmışken onlardan yüz çeviren ve önceden yaptıklarını da unutan kimseden daha haksız olan kimdir? Doğrusu, bunu anlarlar diye yüreklerine örtüler ve kulaklarına ağırlık koyduk. Sen onları doğru yola çağırsan da doğru yola girmezler.
  58. Ve Rabbin çok bağışlayan, acıma sahibidir. Onları, edinip kazandıkları ile yakalamak isteseydi, kuşkusuz onlara hemen azap ederdi. Ancak, onlara bir süre verilmiştir, Ondan başka sığınacak yer bulamazlar.
  59. Ve işte, haksızlık yapmalarından dolayı yok ettiğimiz kentler bunlardır. Onların yok olması için bir süre koyduk.
  60. Ve hani, Musa genç adamına demişti: "Ben iki denizin birleştiği yere ulaşmaya, yahut bir süre yürümeye devam edeceğim."
  61. İkisi de denizin birleştiği yere ulaşınca balıklarını unutmuşlardı. Balık bir aralıktan kayıp denizde yolunu tuttu.
  62. Böylece oradan ayrıldıklarında, o genç adamına dedi: "Yiyeceğimizi getir, doğrusu, bu yolculuğumuzda yorulduk"
  63. Dedi: "Gördün mü? Kayalığa vardığımız zaman, doğrusu, balığı unutmuşum. Onu hatırlamamı bana unutturan, şüphesiz, şeytandır. Balık, şaşılacak şekilde denizde yolunu tutup gitmiş."
  64. "Zaten aradığımız oydu" dedi, hemen izleri üzerine geldikleri gibi geri döndüler.
  65. Orada, katımızdan kendisine rahmet verdiğimiz ve yine katımızdan kendisine ilim öğrettiğimiz kullarımızdan birini buldular.
  66. 66-68 Musa dedi: "Sana öğretilmiş olandan, bana doğruyu öğretmen için peşinden gelebilir miyim?" Dedi ki: "Doğrusu, sen benimle beraber bulunmaya dayanamazsın. Ve bilgin olmayan bir şeye nasıl katlanabilirsin?"
  67. 66-68 Musa dedi: "Sana öğretilmiş olandan, bana doğruyu öğretmen için peşinden gelebilir miyim?" Dedi ki: "Doğrusu, sen benimle beraber bulunmaya dayanamazsın. Ve bilgin olmayan bir şeye nasıl katlanabilirsin?"
  68. 66-68 Musa dedi: "Sana öğretilmiş olandan, bana doğruyu öğretmen için peşinden gelebilir miyim?" Dedi ki: "Doğrusu, sen benimle beraber bulunmaya dayanamazsın. Ve bilgin olmayan bir şeye nasıl katlanabilirsin?"
  69. Dedi: "İnşallah, dayanacağımı göreceksin. Sana hiçbir işte başkaldırmayacağım."
  70. Dedi ki: "Eğer benimle geleceksen, ben sana anlatmadıkça, bana bir şey sormayacaksın."
  71. Bunun üzerine yola koyuldular. Sonunda bir gemiye bindikleri zaman, o bu gemiyi deliverdi. Dedi: "Gemiyi, içindekileri suda boğmak için mi deldin? Doğrusu, korkunç bir şey yaptın."
  72. 72-73 Dedi ki: "Sana, yanımda bulunmaya dayanamazsın, demedim mi?" Dedi: "Unuttuğum için beni azarlama, bu işimden ötürü beni zora itme."
  73. 72-73 Dedi ki: "Sana, yanımda bulunmaya dayanamazsın, demedim mi?" Dedi: "Unuttuğum için beni azarlama, bu işimden ötürü beni zora itme."
  74. Yine yola koyuldular. Sonunda bir delikanlıya rastladılar ve onu öldürdü. Dedi: "Bir cana karşılık olmaksızın, suçsuz bir cana mı kıydın? Gerçekten çok kötü bir şey yaptın."
  75. Dedi ki: "Sana, yanımda bulunmaya dayanamazsın, demedim mi?"
  76. Dedi: "Bundan sonra sana bir şey sorarsam, artık bana arkadaş olma, özür dilememin sonuna geldim."
  77. Yine yola koyuldular, vardıkları bir kent halkından yiyecek istediler. İkisini misafir etmekten kaçındılar. İkisi, orada yıkılmaya yüz tutan bir duvar gördüler. Onu düzeltiverdi. Dedi: "İsteseydin, elbette buna karşı bir ücret alırdın."
  78. Dedi ki: "İşte bu, seninle benim aramızın açılmasıdır, dayanamadığın olayların yorumunu sana anlatacağım.
  79. Gemi denizde çalışan birkaç yoksulundu. Onu kusurlu kılmak istedim. Çünkü, önlerinde her sağlam gemiyi zorla alan bir kral vardı.
  80. Ve delikanlıya gelince, onun ana babası inanmış kimselerdi ve onları azgınlığa ve inkâra sürüklemesini uygun görmedik.
  81. Rablerinin, onlara daha temiz ve daha acıyan birini vermesini istedik.
  82. Ve duvar ise, şehirde iki yetim çocuğa aitti. Duvarın altında onların bir hâzinesi vardı. Babaları iyi biri idi. Rabbin onların ergenlik çağına ulaşmalarını ve Rabbinin bir acıması olarak hâzinelerini çıkarmalarını diledi. Bunları kendiliğimden yapmadım. Dayanamadığın işlerin yorumu, işte budur."
  83. Ve Zul-karneyn’i sana sorarlar. "Onu size anlatacağım" de
  84. Doğrusu, Biz, onu yeryüzüne yerleştirmiş ve ona her şeyin sebebini vermiştik.
  85. Böylece o da sebepleri izledi.
  86. Sonunda güneşin battığı yere ulaştığında, onu kara balçıklı bir suda batarken gördü ve orada bir ulusa rastladı. Dedik: "Ey Zul-Karneyn! Onlara ya azap edersin, ya da onlara karşı güzel bir durum alırsın."
  87. Dedi: "Haksızlık edene azap edeceğiz. Sonra, Rabbine döndürülür ve o da onu görülmemiş bir azaba uğratır.
  88. Ancak, inanan ve yararlı iş işleyene, ödül olarak en güzel şeyler vardır. Ve ona buyruğumuzdan kolay olanı söyleyeceğiz."
  89. Sonra bir yol tuttu.
  90. Sonunda güneşin doğduğu yere ulaşınca, hiçbir şeyi örtü yapmadığımız bir ulus üzerine doğarken buldu.
  91. Böylece, Biz, onun hakkında her şeyi biliyorduk.
  92. Sonra bir yol tuttu.
  93. Sonunda iki dağ arasına ulaşınca, orada, nerdeyse söz anlamayan bir ulus buldu.
  94. 94-95 Dediler: "Ey Zul-Karneyn! Doğrusu, Yecuc ve Me cuc, bu ülkede bozgunculuk yapıyorlar. Onlar ile aramızda bir set yapman için sana bir vergi verelim mi?" Dedi ki: "Rabbimin bana verdikleri sizinkinden daha iyidir. Bana gücünüzle yardım edin de sizinle onlar arasında sağlam bir set yapayım.
  95. 94-95 Dediler: "Ey Zul-Karneyn! Doğrusu, Yecuc ve Me cuc, bu ülkede bozgunculuk yapıyorlar. Onlar ile aramızda bir set yapman için sana bir vergi verelim mi?" Dedi ki: "Rabbimin bana verdikleri sizinkinden daha iyidir. Bana gücünüzle yardım edin de sizinle onlar arasında sağlam bir set yapayım.
  96. Bana demir kütleleri getirin." İki dağın arası aynı seviyeye gelince "Körükleyin" dedi. Demirler kor haline getirilince, "Bana erimiş bakır getirinde, üzerine dökeyim" dedi.
  97. Artık, onu ne aşabildiler ve ne de delebildiler.
  98. Dedi: "İşte bu, Rabbimin bir acımasıdır. Rabbimin tayin ettiği zaman gelince, onu yerle bir eder. Rabbimin verdiği söz gerçektir."
  99. Ve O gün onları birbiri içinde dalgalanmak üzere bırakırız. Boruya üflenir, topladıkça toplarız.
  100. 100-101 Hatırlatıcıma karşı gözleri perdeli olup ve onu dinlemeye dayanamayan inkârcılara; o gün cehennemi tam anlamıyla sergileriz.
  101. 100-101 Hatırlatıcıma karşı gözleri perdeli olup ve onu dinlemeye dayanamayan inkârcılara; o gün cehennemi tam anlamıyla sergileriz.
  102. Nankörler, Beni bırakıp da, kullarımı veli edineceklerini mi sandılar? Doğrusu, cehennemi nankörlere konuk evi olarak hazırladık.
  103. De ki: "Size işlerine göre en çok ziyanda olacakları bildireyim mi?"
  104. Onların dünya hayatında uğraşları boşa gitmiştir. Oysa, onlar sağlam iş yaptıklarını sanıyorlardı.
  105. İşte onlar, Rablerinin ilkelerini ve O nunla karşılaşmayı inkâr edenlerdir. Bu yüzden işleri boşa gitmiştir. Diriliş günü onlara değer vermeyeceğiz.
  106. İşte onların cezası, inkâr etmelerine, ilkelerimi ve elçilerimi alaya almalarına karşılık, cehennemdir.
  107. Doğrusu, inanan ve yararlı işler işleyenlere ise Firdevs cennetleri konak olacaktır.
  108. Orada temelli kalırlar, oradan ayrılmak istemezler.
  109. De ki: "Rabbimin sözlerini yazmak için deniz mürekkep olsa ve bir o kadarını da katsak, Rabbimin sözleri tükenmeden, deniz tükenir."
  110. De ki: "Doğrusu, ben de ancak sizin gibi bir beşerim. Ama, Tanrınızın tek bir Tanrı olduğu bana vahyolunuyor. Rabbine kavuşmayı uman kimse, yararlı iş işlesin ve Rabbine kulluk ederken hiçbir şeyi ortak koşmasın."