Tövbe Suresi

9 Pişmanlık / Tövbe Bölümü Hüseyin Atay Meali

Medine döneminde inmiştin 129 ayettir.

Acıyan Acıyıcı Olan Allah Adına

  1. Allah'tan ve elçisinden antlaşma yaptığınız ortak koşanlara karşı bir bildirimdir.
  2. Yeryüzünde dört ay daha dolaşın. Allah'ı aciz bırakamayacağınızı ve Allah'ın nankörleri rezil edeceğini bilin.
  3. En büyük hac gününde, Allah’ın ve elçisinin ortak koşanlardan uzak olduğunu, Allah ve elçisinden insanlara bir bildiridir. Eğer, tövbe ederseniz, bu sizin iyiliğinize olur. Eğer, yüz çevirirseniz, bilin ki Allah'ı aciz bırakamazsınız. Nankörlere acıklı azabı müjdele.
  4. Ancak, antlaşma yaptığınız ortak koşanlardan, size karşı bir eksiklik yapmayan, size karşı hiç kimseye arka çıkmayanlarla olan antlaşmaları sürelerinin sonuna kadar tamamlayın. Doğrusu, Allah saygılı olanları sever.
  5. Saygın aylar çıkınca ortak koşanları bulduğunuz yerde öldürün. Onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerinde onları bekleyin. Eğer tövbe eder, namaz kılar ve zekat verirlerse yollarını serbest bırakın. Doğrusu, Allah bağışlar ve acır.
  6. Eğer ortak koşanlardan biri, sana sığınmak isterse, onu sığınmana al ki, Allah’ın sözünü dinlesin, sonra onu güvende olacağı yere ulaştır. Çünkü, onlar bilmeyen bir ulustur.
  7. Saygın Mescid'in yanında antlaştıklarınızın dışında, ortak koşanların Allah katında ve elçisinin önünde nasıl bir antlaşmaları olabilir? Onlar size dürüst davrandıkça, siz de onlara dürüst davranın. Doğrusu, Allah saygılı olanları sever.
  8. Nasıl? Eğer, size üstün gelselerdi, ne söz, ne de sözleşme gözetirlerdi. Gönülleri istemezken, ağızlarıyla sizi hoşnut etmeğe uğraşırlar; onların çoğu yoldan çıkmıştır.
  9. Allah'ın ilkelerini az bir değere değişip, Onun yolundan alıkoydular. Doğrusu, onların yapmış oldukları şey ne kötü idi!
  10. Onlar, bir inançlıya karşı ne söz, ne de sözleşme gözetirler. İşte, bunlar düşmanlıkta aşırı gidenlerdir.
  11. Eğer bunlar, tövbe eder, namaz kılar ve zekat verirlerse, sizin din kardeşlerinizdirler. Biz anlayan bir ulusa uzun uzun anlatıyoruz.
  12. Antlaşmalarından sonra yeminlerini bozarlarsa ve dininize dil uzatırlarsa, bu durumda inkarcılığın önderleriyle savaşın. Doğrusu onların yeminleri yoktur. Belki böylece vazgeçerler.
  13. Yeminlerini bozan, elçiyi sürgün etmeye yeltenen ve ilk önce size saldırıya başlamış olan bir ulusla savaşmayacak mısınız? Onlardan mı korkuyorsunuz? Oysa, eğer inanıyorsanız, korkmanız gereken Allah'tır.
  14. Onlarla savaşın ki, Allah sizin elinizle onlara azap etsin ve onları rezil etsin; sizi onlara üstün kılsın ve inanan ulusun gönüllerine su serpsin;
  15. Yüreklerinin öfkesini gidersin. Allah bağışlanma dileyeni bağışlar. Allah bilgindir, bilgedir.
  16. Yoksa Allah, içinizden emek verenleri, Allah'tan da, elçisinden de ve inananlardan da başkasını sırdaş edinmeyenleri bilmeden bırakılacağınızı mı sandınız? Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
  17. Ortak koşanların, kendilerinin küfrüne tanıklık edip dururken Allah'ın mescitlerini şenlendirmeleri yaraşmaz. İşte, işleri boşa giden bunlardır ve ateşte de temelli kalacaklardır.
  18. Allah'ın mescitlerini, ancak, Allah'a ve ahiret gününe inanan, namaz kılan, zekat veren ve sadece Allah'tan korkan kimseler şenlendirirler. İşte, bunlar doğru yolda olmaları umulur.
  19. Hacılara su vermeyi ve Saygın Mescid'i onarmayı, Allah'a ve sonraki güne inanan ve Allah yolunda didinen kimse ile bir mi tuttunuz? Bunlar, Allah katında eşit olmazlar. Allah haksız ulusa doğru yol göstermez.
  20. İnanan, göç eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla sıkı çalışan kimseler, Allah katında en büyük derece sahipleridir. İşte, bunlar kurtulanlardır.
  21. (21-22) Rableri, bunlara katından bir rahmet, hoşnutluk ve içinde sürekli nimetler bulunan ebedi ve temelli kalacakları cennetleri müjdeler. Doğrusu, büyük ödül Allah katindadır.
  22. (21-22) Rableri, bunlara katından bir rahmet, hoşnutluk ve içinde sürekli nimetler bulunan ebedi ve temelli kalacakları cennetleri müjdeler. Doğrusu, büyük ödül Allah katindadır.
  23. Ey inananlar! İnkârcılığını inanmaya tercih eden babalarınızı ve kardeşlerinizi samimi dost edinmeyin. Kim onları candan dost edinirse, işte onlar, haksız kimselerdir.
  24. De ki: "Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabanız, elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden evler, size Allah'tan ve elçisinden ve O'nun yolunda sıkı çalışmaktan daha sevimli ise, Allah'ın buyruğu gelene kadar bekleyin. Allah, yoldan çıkan ulusa doğru yol göstermez.
  25. Andolsun, Allah birçok yerde ve Huneyn gününde size yardım etti. Hani, çokluğunuz sizi böbürlendirmişti. Ama, size bir yarar sağlamamıştı, yeryüzü bunca genişliğine karşılık size dar gelmişti de geri dönmüştünüz.
  26. Sonra Allah, elçisine ve inananlara güven verdi ve görmediğiniz askerler gönderdi de inkâr edenlere azap etti. İşte, inkârcıların cezası budur.
  27. Bundan sonra da Allah dileyenin bağışlanma dileğini kabul eder. Ve Allah bağışlar, acır.
  28. Ey inananlar! Doğrusu, ancak ortak koşanlar murdardır. Bu yıllarından sonra Saygın Mescide yaklaşmasınlar. Eğer, fakirlikten korkarsanız, Allah dilerse bolluğundan sizi zengin kılacaktır. Doğrusu, Allah bilgindir, bilgedir.
  29. Kitap verilenlerden, Allah a, son güne inanmayan, Allah'ın ve elçisinin haram kıldığını haram saymayan ve gerçek dini din edinmeyen kimselerle, boyun eğip tazminatı elden verene kadar savaşın.
  30. Yahudiler "Üzeyir Allah'ın oğludur" dediler. Hıristiyanlar da "Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu ağızlarıyla söyledikleridir, daha önce inkâr edenlerin söylemlerine benzetiyorlar. Allah canlarını alsın! Nasıl da döndürülüyorlar!
  31. Onlar, Allah'ı bırakıp hahamlarını, papazlarını ve Meryemoğlu Mesihi tanrılar olarak benimsiyorlar. Oysa, kendisinden başka tanrı olmayan tek Tanrı'dan başkasına tapmamakla emrolunmuşlardı. Allah, onların ortak koşmalarından yücedir.
  32. Allah’ın ışığını ağızlarıyla söndürmek isterler. Allah, inkarcılar istemese de, ışığını gene de tamamlayacaktır.
  33. O, Ortak koşanlar hoşlanmazsa da, bütün dinlere üstün kılmak için elçisini doğru gösterge ve gerçek din ile gönderendir.
  34. Ey inananlar! Doğrusu, hahamlar ve papazların çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yer, Allah yolundan akkorlar. Altın ve gümüşü yığan ve onları Allah yolunda sarfetmeyenlere acıklı bir azap müjdele.
  35. Bunlar, cehennem ateşinde kızdırıldığı gün, alınları, böğürleri ve sırtları onlarla dağlanır. "Bu, kendiniz için biriktirdiklerinizdir. Hadi! Biriktirmiş olduğunuzu tadın."
  36. Doğrusu, Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü kitabında, Allah katında ayların sayısı on ikidir. Onların dördü saygın aydır. İşte bu, şaşmaz kanundur. Öyleyse, o aylarda kendinize yazık etmeyin. Sizinle topyekün savaşan ortak koşanlarla siz de topyekün savaşın. Doğrusu, Allah'ın saygın olanlarla beraber olduğunu da bilin.
  37. Doğrusu, ertelemek inkâr etmede ileri gitmektir. İnkâr edenler böylece sapıtıyorlar da, Allah’ın saygın kıldığı ayların sayısına uydurmak için, ayı bir yıl haram, bir yıl da helal kılıyorlar. Böylece, Allah’ın haram kıldığını helal yapıyorlar. Bu kötü işleri kendilerine süslü göründü. Allah nankör ulusa doğru yol göstermez.
  38. Ey inananlar! Size ne oldu? Allah yolunda savaşa çıkın’, dendiğinde yere yığılıp kaldınız. Sonrakinin yerine şimdiki hayata mı razı oldunuz? Oysa şimdiki hayatın geçimlik süresi, sonrakine göre pek azdır.
  39. Eğer savaşa çıkmazsanız, Allah size acıklı bir azapla azap eder de, sizi başka bir ulusla değiştirir ve O’na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah’ın gücü her şeye yeter.
  40. Eğer siz ona yardım etmezseniz, andolsun, Allah ona yardım eder. Hani, inkâr edenler onu yurdundan çıkardılar. Mağarada bulunan iki kişinin İkincisi, arkadaşına "Üzülme, Allah bizimledir" demişti. Allah da ona güven verdi ve görmediğiniz güçlerle onu destekledi, inkâr edenlerin sözlerini alçalttı. Allah’ın sözü en üstündür. Allah güçlüdür, bilgedir.
  41. Genç ve ihtiyar hepiniz seferber olun. Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla sıkı çalışın. Eğer, bilirseniz, bu sizin iyiliğinizedir.
  42. Eğer bu, kolay bir kazanç ve alışılagelen bir yolculuk olsaydı, sana uyarlardı. Fakat, uzaklaşmak onlara ağır geldi. Bir de "Gücümüz yetseydi, sizinle beraber çıkardık" diye Allah’a yemin ederek kendilerini zora sokuyorlar. Allah onların yalancı olduğunu biliyor.
  43. Allah seni bağışlasın! Doğru sözlü olanlar sence belli olup yalancı olanları bilmeden, niye onlara izin verdin?
  44. Allah’a ve sonraki güne inananlar, canlan ile malları ile sıkı çalışmak için senden izin istemezler. Allah saygılı olanları bilir.
  45. Doğrusu, ancak senden, Allah’a ve sonraki güne inanmayan, gönüllerine şüphe düşüp, şüphelerinde bocalayan kimseler izin ister.
  46. Eğer çıkmayı dileselerdi, ona bir hazırlık yaparlardı. Ancak, Allah onların davranışlarını beğenmedi ve onları alıkoydu. Onlara "Oturanlarla beraber siz de oturun" denildi.
  47. Eğer sizin aranızda çıkmış olsalardı, zihninizi bulandırmaktan başka bir şey yapmaz ve birbirinize düşmenizi isteyerek aranızda koşuştururlardı. İçinizde onların çıkarına sizi pek dinleyenler vardır. Allah haksızlık yapanları bilir.
  48. Andolsun, daha önce de karışıklık çıkarmak istemişlerdi, sana karşı bir sürü işler çeviriyorlardı. Sonunda gerçek ortaya çıktı ve beğenmedikleri halde Allah'ın buyruğu üstün geldi.
  49. Onlardan "Bana izin ver, beni sınamaya kalkma" diyen vardır. Dikkat edin ki, onlar zaten sınavda yenik düştüler. Doğrusu, cehennem nankörleri kuşatmıştır.
  50. Sana bir iyilik gelirse, onların ağrına gider. Eğer, sana bir kötülük gelse, "Biz önceden işimizi tuttuk" derler ve sevinerek geri dönerler.
  51. De ki: "Allah'ın bize yazdığından başkası başımıza gelmez. O bizim dostumuzdur." İnananlar Allah’a güvensinler.
  52. De ki: "Bize ancak, iki güzel şeyden birinin gelmesini mi bekliyorsunuz? Oysa biz, Allah'ın kendi katından veya ellerimizle, sizi azaba uğratmasını bekliyoruz. Öyle ise bekleyin, biz de doğrusu sizinle birlikte beklemekteyiz."
  53. De ki: "ister gönüllü, ister gönülsüz verin, sizden kabul edilmeyecektir. Doğrusu, siz yoldan çıkmış bir ulussunuz."
  54. Verdiklerinin kabul olmasına engel olan, Allah'ı ve elçisini inkâr etmeleri, namaza tembel tembel gelmeleri ve istemeyerek vermeleridir.
  55. Artık, onların malları ve çocukları da seni imrendirmesin. Allah, bunlarla onlara dünya hayatında azap etmeyi ve inkârcı iken canlarının çıkmasını ister.
  56. Sizden değillerken, sizden olduklarına Allah a yemin ederler. Oysa, onlar korkan bir ulustur.
  57. Eğer, bir sığınak; ya kovuklar, ya da girecek bir delik bulsalar, çarçabuk koşarak oraya yönelirler.
  58. Gönülden sunular hakkında sana dil uzatanlar vardır. Onlardan kendilerine verilince hoşnut olurlar, eğer onlardan kendilerine verilmezse, hemen kızıverirler.
  59. Eğer onlar, Allah'ın ve elçisinin kendilerine verdiklerine razı olsalar, "Allah bize yeter, Allah ve elçisi Allah'ın bolluğundan bize verecektir. Şüphesiz, biz Allah'a ulaşmayı isteyen kimseleriz" deselerdi, daha iyi olurdu.
  60. Doğrusu, ancak gönüllü sunular Allah'tan biçilmiş hisseler olarak; yoksullara, düşkünlere, onun üzerindeki görevlilere, gönülleri yatkınlaştırılacaklaradır; ve boyunduruk altında olanlar, borçlular, Allah yolunda olanlar, yolda kalanlar uğrunadır. Allah bilgindir, bilgedir.
  61. İkiyüzlülerin içinde "O her şeye kulak kesiliyor" diye peygamberi incitenler vardır. De ki: "O, Allah'a inanan, inananlara güven veren ve içinizden inanan kimselere acıması olan, en yararlı bir kulaktır." Allah'ın elçisini incitenlere acıklı azap vardır.
  62. Sizi hoşnut etmek için Allah’a yemin ederler. Eğer inanıyorlarsa, Allah’ı ve elçisini hoşnut etmeleri daha uygundur.
  63. Bilmezler mi ki, Allah’a ve elçisine kim karşı koymaya kalkışırsa, ona ebedi kalacağı cehennem ateşi vardır. İşte bu, büyük rezilliktir.
  64. İkiyüzlüler, gönüllerinde olanı haber verecek bir bölümün aleyhlerine ineceğinden çekiniyorlar. De ki: "Alay edin bakalım! Doğrusu, Allah çekindiğiniz şeyi ortaya çıkaracaktır."
  65. Onlara sorsan, derler ki: "Biz ancak lafa dalarak eğleniyorduk." De ki: "Allah’la, ilkeleriyle ve elçisiyle mi alay ediyordunuz?"
  66. Özür dilemeyin, şüphesiz, inandıktan sonra inkâr ettiniz. İçinizden bir topluluğu bağışlasak da, suç işlemekte olan bir topluluğa da azap ederiz.
  67. İkiyüzlü erkek ve ikiyüzlü kadınlar, birbirindendirler; kötülüğü buyurur, iyiliğe engel olurlar, ellerini de yumarlar. Allah’ı unuttular, Allah da onları unuttu. Doğrusu, ikiyüzlüler yoldan çıkanlardır.
  68. Allah, ikiyüzlü erkeklere, ikiyüzlü kadınlara ve inkarcılara, içinde ebedi kalacakları cehennem ateşini söz vermiştir. Cehennem onlara yeter, Allah onlara lanet etsin. Onlara sürekli bir azap vardır.
  69. Siz de, sizden daha kuvvetli, malları ve çocukları daha çok olan sizden öncekiler gibisiniz. Onlar paylarına göre zevklerine düştüler. Sizden öncekiler paylarına göre zevklendikleri gibi siz de paylarınıza düşenle zevk sürüyorsunuz. Onların dalışları gibi siz de daldınız. Bunlar, şimdikinde ve sonrakinde işleri boşa çıkacak olanlardır. İşte, onlar kaybedenlerdir.
  70. Kendilerinden önce olan Nuh, Âd, Semûd uluslarının, İbrahim ulusunun, Medyen ve altüst olmuş şehirler halkının haberi onlara gelmedi mi? Elçileri onlara açık belgeler getirmişlerdi. Allah onlara haksızlık etmiyordu, ancak onlar kendilerine yazık ediyorlardı.
  71. İnanmış erkekler ve inanmış kadınlar birbirlerinin dostlarıdırlar. İyi olanı anlatır, kötü olanı önlerler. Namazı kılar, zekatı verir, Allah’a ve elçisine gönülden boyun eğerler. İşte, bunlara Allah acıyacaktır. Doğrusu, Allah güçlüdür, bilgedir.
  72. Allah, inanmış erkeklere ve inanmış kadınlara, altlarından ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetler ve sürekli mutluluk bahçelerinde hoş konutlar söz vermiştir. Allah’ın hoşnut olması en büyük şeydir. İşte, büyük kurtuluş budur.
  73. Ey Peygamber! İnkarcılara ve ikiyüzlülere karşı sıkı çalış, onlara karşı yoğun ol. Varacakları yer cehennemdir. Ne kötü gidiş yeridir!
  74. Andolsun, doğruya içtenlikle bağlandıktan sonra inançsızlık sözcüğünü söylemişlerken, söylemedik diye Allaha yemin ettiler, başaramayacakları bir şeye giriştiler. Allah ve elçisi, bolluğundan onları zengin etti diye öç almağa kalktılar. Eğer, tövbe ederlerse iyiliklerine olur. Eğer, yüz çevirirlerse, şimdikinde ve sonrakinde Allah onlara acıklı bir azapla azap eder. Yeryüzünde bir dostları ve yardımcıları da bulunmaz.
  75. Onlardan kimi "Allah, bolluğundan bize verirse, andolsun, gönüllü sunu dağıtacağız ve iyi insanlardan olacağız" diye Allaha ant verdiler.
  76. Ama, Allah onlara bolluğundan verdiğinde, onlar cimrilik yaptılar ve yüz geri ettiler. Hâlâ yüz çeviriyorlar.
  77. Allaha verdikleri sözden caydıkları ve yalancı oldukları için, kendisiyle karşılaşacakları güne kadar, onların kalplerine ikiyüzlülük sokarak cezalandırdı.
  78. Allah'ın, onların sırlarını, gizli toplantılarını bildiğini ve Allah'ın görünmeyenleri çok iyi bilen olduğunu bilmiyorlar mı?
  79. Gönüllü sunular konusunda gönülden davranan inananlara dil uzatanları ve ancak güçleri kadar bulup verenlerle alay eden kimseleri de Allah maskaraya çevirir. Onlar için can yakıcı bir azap vardır.
  80. Onların bağışlanmasını ister dile, ister dileme, onlara yetmiş defa bağışlanma dilesen, yine de Allah onları bağışlamayacaktır. Bu, Allah’ı ve elçisini inkâr etmelerinden ötürüdür. Allah yoldan çıkan ulusu doğru yola getirmez.
  81. Allah’ın elçisine karşı çıkarak, oturup geri kalanlar sevindi ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla sıkı çalışmak hoşlarına gitmedi. "Sıcakta savaşa gitmeyin" dediler. De ki: "Cehennem ateşi daha sıcaktır", keşke anlasalardı.
  82. Kazanmış olduklarına karşılık, az gülsünler, çok ağlasınlar.
  83. Eğer Allah seni onlardan bir topluluğun yanına döndürür ve onlar çıkmak için senden izin isterlerse, de ki: "Benimle asla çıkmayacaksınız, yanımda hiçbir düşmanla savaşmayacaksınız. Doğrusu, siz baştan oturup kalmaya razı oldunuz; şimdi de geri kalanlarla beraber oturun."
  84. Onlardan ölenin namazını sakın kılma, mezarı başında da durma! Zira, onlar Allah’ı ve elçisini inkâr ettiler ve yoldan çıkmış olarak öldüler.
  85. Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Allah, bunlarla onlara dünyada azap etmek ve canlarının inkârcı olarak çıkmasını ister.
  86. "Allah’a inanın ve elçisinin yanında savaşın" diye bir bölüm indirildiği zaman, onların güçlüleri savaşa gitmemek için senden izin isterler ve "Bizi bırak, oturanlarla beraber kalalım" derler.
  87. Geri kalanlarla beraber bulunmayı yeğlediler. Artık, kalpleri mühürlenmiştir ve bu yüzden anlamazlar.
  88. Ancak, elçi ve onunla beraber bulunan inananlar, mallarıyla, canlarıyla çaba gösterirler. Bütün iyilikler bunlarındır ve işte, bunlar başarıya erişeceklerdir.
  89. Allah, onlara içinde temelli kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. Büyük kurtuluş işte budur.
  90. Bedevilerden, kendilerine izin verilmesi için bağışlanmalarını dileyenler geldi. Allah a ve elçisine yalan söyleyenler ise oturdular. Onlardan inkâr edenlere can yakıcı azap gelecektir.
  91. Güçsüzlere, hastalara ve verecek bir şey bulamayanlara, Allah ve elçisi için öğüt verirlerse sorumluluk yoktur. İyi davrananlara sorumluluk olmaz. Allah bağışlar, acır.
  92. Kendilerine binek sağlaman için sana geldikleri zaman, "Sizi bindirecek binek bulamıyorum" dediğinde, sarfedecek bir şey bulamadıkları için üzüntüden gözyaşı dökerek geri dönenlere de sorumluluk yoktur.
  93. Sorumluluk ancak, zengin oldukları halde senden izin isteyenleredir. Onlar geride kalan kadınlarla bulunmayı yeğlediler. Allah da kalplerini mühürledi. Ancak, onlar bilmiyorlar.
  94. Onlara geri döndüğünüz zaman, sizden özür dilerler. De ki: "Özür dilemeyin, size inanmayacağız. Allah, durumlarınızdan bize haber vermiştir. Allah ve elçisi yaptığınızı görecektir. Sonra, görüleni ve görülmeyeni bilene, geri götürüleceksiniz. O, yapmış olduklarınızı size bildirecektir."
  95. Yanlarına vardığınız zaman, kendilerinden yüz çevirirsiniz diye Allah’a yemin edeceklerdir. Siz de onlarla yüzleşmeyin. Doğrusu, onlar pisliktirler. Kazandıklarının karşılığı olarak varacakları yer cehennemdir.
  96. Kendilerinden hoşnut olmanız için size yemin ederler. Siz onlardan hoşnut olsanız bile, doğrusu Allah yoldan çıkmış olan ulustan hoşnut olmaz.
  97. Bedeviler inkârda ve ikiyüzlülükte daha ileridirler. Allah’ın elçisine indirdiğinin sınırlarını bilmemek durumlarına daha uygundur. Allah bilgindir, bilgedir.
  98. Bedevilerden, verdiğini zorunlu ödeme sayanlar ve başınıza belalar dolanmasını gözetenler vardır. Kötü belalar onların başına dolansın. Allah işitir, bilir.
  99. Allah’a ve sonraki güne inanan bedevilerden, verdiğini Allah katında yakınlıklar ve elçinin dualarını elde etmeye sebep sayanlar vardır. Dikkat, doğrusu onlar kendileri için bir yakınlıktır. Allah onları acımasının içine alacaktır. Doğrusu, Allah bağışlar,
  100. Göç edenlerden ve yardım edenlerden ilk yarışanlar ve güzel davranmada onlara uyanlardan Allah hoşnut olmuştur, onlar da Ondan hoşnut olmuşlardır. Onlara, içlerinde temelli ve ebedi kalacakları altlarından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu, büyük kurtuluştur.
  101. Çevrenizdeki bedeviler içinde ikiyüzlüler ve Medineliler içinde de ikiyüzlülükte direnenler vardır. Sen onları bilmezsin. Biz onları biliriz. Onları iki defa azaba uğratacağız. Sonra da büyük azaba götürülürler.
  102. Diğerleri ise, günahlarını itiraf ettiler, bunlar iyi işle kötü işi birbirine karıştırmışlardı. Allah’ın onların tövbesini kabul etmesi umulur. Doğrusu, Allah bağışlar, acır.
  103. Mallarından, onları temize çıkaracağın ve arıtacağın gönüllü bir sunu al. Onlara iyilik dile. Doğrusu, senin iyilik dilemen onlar için bir güvendir. Ve Allah işitir, bilir.
  104. Allah’ın, kullarının tövbesini kabul ettiğini, gönüllü sunularını aldığını ve Allah’ın tövbe kabul eden ve acıyan olduğunu bilmiyorlar mı?
  105. De ki: "İş yapın! Allah, elçisi ve inananlar işlerinizi görecektir; görüneni ve görünmeyeni bilen Allah’a götürüleceksiniz. O, yapmış olduklarınızı size bildirecektir."
  106. Savaştan geri kalanların bir kısmının işi Allah’ın buyruğuna kalmıştır. Allah onlara ya azap eder, ya da tövbelerini kabul eder. Allah bilgindir, bilgedir.
  107. Zarar vermek, inkâr etmek, inananların arasını açmak, Allah ve elçisine karşı savaşacaklara önceden gözcülük yapmak üzere bir mescit kurup, biz sadece iyilik yapmak istedik, diye yemin edenlerin, doğrusu yalancı olduklarına Allah tanıklık eder.
  108. Orada asla bulunma! Ancak daha ilk gününden beri saygılılık üzerine kurulan mescitte bulunman daha çok yaraşır. Orada çokça arınmayı seven insanlar vardır. Allah da çok arınmak isteyenleri sever.
  109. Yapısını Allaha saygılılık ve onun hoşnutluğu üzerine kuran kimse mi daha iyidir? Yoksa yapısını düşecek bir yarın kıyısına kurup da, onunla cehennem ateşine yuvarlanan kimse mi daha iyidir? Allah haksızlık yapan ulusu doğru yola iletmez.
  110. Yaptıkları yapı, kalpleri paralanana kadar, gönüllerinde bir şüphe olarak kalacaktır. Allah bilgindir, bilgedir.
  111. Doğrusu, Allah, Tevrat, İncil ve Kur an da üzerine aldığı gerçek bir söz olarak, Allah yolunda savaşıp öldüren ve öldürülen inançlıların canlarını ve mallarını cennetle satın almıştır. Verdiği sözü, Allah'tan daha çok tutan kim vardır? Öyle ise, yaptığınız bu alışverişe sevinin. İşte bu, büyük kurtuluştur.
  112. Tövbe edenler, kullukta bulunanlar, övenler, gezginler, rükû edenler, secde edenler, uygun olanı emredenler, kötü olanı yasaklayanlar ve Allah’ın yasalarını koruyanlardır. İnananları müjdele!
  113. Alevli ateşlikler oldukları anlaşıldıktan sonra, yakınları da olsalar, Allaha ortak koşanlar için bağışlanma dilemek, peygambere ve inananlara yaraşmaz.
  114. İbrahim'in babasına bağışlanma dilemesi, sadece ona vermiş olduğu bir sözden ötürü idi. Onun, Allah'ın düşmanı olduğunu anlayınca, ondan uzaklaştı. Doğrusu, İbrahim çok içli ve yumuşak huylu idi.
  115. Allah, bir ulusa doğru yolu gösterdikten sonra, saygılı olacakları şeyleri onlara açıklamadıkça saptıracak değildir. Doğrusu, Allah her şeyi bilir.
  116. Doğrusu, göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. Dirilten de öldüren de O'dur. Allah'tan başka yakın bir veliniz ve yardımcınız yoktur.
  117. Andolsun, zor bir zamanda peygamberin ve ona uyan göç edenlerin ve yardım edenlerin tövbelerini kabul etti. Bundan sonra birtakımının gönülleri kaymak üzere iken onların tövbelerini de kabul etti. Doğrusu O, onlara şefkatli ve merhametlidir.
  118. Ve bütün genişliğiyle yeryüzü kendilerine dar gelen, canları içlerine sığmayan, Allaha sığınmaktan başka çare olmadığını anlayan geri kalan üç kişi, doğrusu, tövbe ettiklerinden, Allah tövbelerini kabul etmiştir. Doğrusu, Allah tövbeleri çok kabul edendir, acıyandır.
  119. Ey inananlar! Allaha saygılı olun ve doğru sözlülerle beraber bulunun.
  120. Medinelilere ve çevrelerinde bulunan bedevilere, Allah'ın elçisinden geri kalmak ve kendilerini ona yeğ tutmak yaraşmaz. Çünkü, Allah yolunda susuzluğa, yorgunluğa, açlığa uğramanın; inkârcıları kızdıracak bir yere ayak basmalarının ve düşmana karşı başarı kazanmanın karşılığında, yararlı bir iş kendilerine yazılır. Doğrusu, Allah iyi davrananların ödülünü boşa çıkarmaz.
  121. Allah, yaptıklarının karşılığını en güzel şekilde ödemek üzere; az ve çok sarfettikleri her şey, yürüdükleri her yol, onlar için yazılır.
  122. Ve inananlar toptan savaşa çıkmamalıdırlar. Her kesimden bir takımın, din konusunda derin anlayış kazanmak için uğraş vermeleri gerekir ki, ulusları geri döndükleri zaman onları uyarsınlar. Böylece, belki önlem alırlar.
  123. Ey inananlar! İnkarcılardan yakınınızda olanlarla savaşın ve sizde bir sertlik bulsunlar. Allah’ın saygılı olanlarla beraber olduğunu bilin.
  124. Bir bölüm indirildiği zaman, "Bu hanginizin imanını artırdı?" diyenler vardır. İnananlara gelince, onların imanını artırır ve onlar bunu birbirlerine müjdelemek isterler.
  125. Gönüllerinde hastalık olanlara gelince, onların kötülükçülüklerine kötülükçülük katmıştır. Onlar inkârcı olarak ölürler.
  126. Onlar her yıl bir veya iki kez denendiklerini, sonra da tövbe etmediklerini görmüyorlar mı? Onlar düşünüp anlamıyorlar.
  127. Bir bölüm indiği zaman "Hiç kimse sizi görüyor mu?" diye birbirlerine göz ederler, sonra dönüp giderler. Anlamaz bir ulus olduklarından Allah onların kalplerini çevirmiştir.
  128. Andolsun, içinizden size, sıkıntıya uğramanız kendisine ağır gelen, size düşkün olan, inananlara şefkatli ve merhametli bir elçi geldi.
  129. Eğer, yüz çevirirlerse, de ki: "Allah bana yeter, ondan başka Tanrı yoktur, yalnız ona güveniyorum, ve O, yüce arşın Rabbidir."