Yasin Suresi
36 YÂ - SÎN Bölümü Hüseyin Atay Meali
Mekke döneminde inmiştir. 83. ayettir.
Acıyan Acıyıcı Olan Allah Adına
- Yâ - Sîn.
- 2-4 Bilge Kur'ana andolsun, doğrusu sen doğru yol üzere gönderilmiş elçilerdensin.
- 2-4 Bilge Kur'ana andolsun, doğrusu sen doğru yol üzere gönderilmiş elçilerdensin.
- 2-4 Bilge Kur'ana andolsun, doğrusu sen doğru yol üzere gönderilmiş elçilerdensin.
- 5-6 Bu, babaları uyarılmadığından bilgisiz kalmış bir ulusu uyarman için, güçlü olan ve acıyan Allah'ın indirdiğidir.
- 5-6 Bu, babaları uyarılmadığından bilgisiz kalmış bir ulusu uyarman için, güçlü olan ve acıyan Allah'ın indirdiğidir.
- Andolsun, çoğunun aleyhine söz gerçekleşti, çünkü inanmıyorlar.
- Doğrusu, boyunlarına, çenelerine kadar varan demir halkalar geçirmişizdir. Bunun için başları yukarı kalkıktır.
- Önlerine bir set ve arkalarına bir set çekmişizdir. Gözlerini perdelediğimizden artık göremezler.
- Onları uyarsan da uyarmasan da birdir, inanmazlar.
- Sen ancak, söz dinleyen ve görmeden Rahmana bilinçli saygı duyan kimseyi uyarabilirsin. Artık o kimseyi, bağışlanma ve cömertçe bir ödülle müjdele.
- Doğrusu, ölüleri dirilten, önce yaptıklarını da, bıraktıklarının izlerini de yazan Biziz. Her şeyi, apaçık bir Kitapta bir bir sayılandır maktayız.
- Kendilerine elçiler gelen kent halkını örnek ver.
- Onlara iki elçi gönderdik, ikisini de yalanladılar. Biz de üçüncü biriyle desteklemiştik. "Doğrusu biz size gönderilmiş elçileriz" demişlerdi.
- "Siz de ancak bizim gibi birer beşersiniz. Rahman da bir şey indirmemiştir. Sadece yalan söylüyorsunuz" demişlerdi.
- 16-17 "Doğrusu, Rabbimiz bizim size gönderildiğimizi bilir; bize düşen ancak açıkça duyurmaktır" demişlerdi.
- 16-17 "Doğrusu, Rabbimiz bizim size gönderildiğimizi bilir; bize düşen ancak açıkça duyurmaktır" demişlerdi.
- "Doğrusu, sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık; vazgeçmezseniz, andolsun sizi taşlayacağız ve andolsun bizden size can yakıcı bir azap dokunacaktır" demişlerdi.
- "Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Bu uğursuzluk size hatırlatma yapıldığı için mi? Hayır! Siz savurgan bir ulussunuz" demişlerdi.
- Ve şehrin öbür ucundan koşarak bir adam gelmiş, "Ey ulusum! Gönderilen elçilere uyun" demişti.
- Sizden bir ücret istemeyenlere uyun. Onlar doğru yoldadırlar.
- Beni yaratana ne diye kulluk etmeyeyim! Siz de Ona döneceksiniz.
- Ondan başka tanrılar mı edineyim. Eğer, Rahman olan bana bir zarar vermek isterse onların aracılığı bana fayda vermez, hem de beni kurtaramazlar."
- Doğrusu, o durumda apaçık bir sapkınlık içinde olurum.
- Doğrusu ben Rabbinize inandım, beni dinleyin.
- 26-27 Ona " cennete gir" denince, "Keşke ulusum Rabbimin beni bağışladığını ve beni ağırlananlardan biri kıldığını bilseydi" demişti.
- 26-27 Ona " cennete gir" denince, "Keşke ulusum Rabbimin beni bağışladığını ve beni ağırlananlardan biri kıldığını bilseydi" demişti.
- 28-29 Ondan sonra, ulusu üzerine gökten bir ordu indirmedik; doğrusu indirecek de değildik; sadece tek bir çığlık koptu, hemen kül oluverdiler.
- 28-29 Ondan sonra, ulusu üzerine gökten bir ordu indirmedik; doğrusu indirecek de değildik; sadece tek bir çığlık koptu, hemen kül oluverdiler.
- İnsanlara yazıklar olsun! Kendilerine hangi elçi gelse onu alaya alıyorlardı.
- Kendilerinden önce nice nesilleri yok ettiğimizi, doğrusu onların bir daha kendilerine dönmeyeceklerini görmezler mi?
- Ancak hepsi huzurumuza getirileceklerdir.
- İşte onlara bir belge: Ölü yeri diriltir ve oradan taneler çıkartırız da, ondan yerler.
- Orada hurmalıklar ve üzüm bağları var ederiz, aralarında pınarlar fışkırtırız.
- Onun ve elleriyle yaptıklarının ürünlerini yesinler, gene de şükretmeyecekler mi?
- Yerin yetiştirdiklerinden, kendi cinslerinden ve bilmediklerinden bütün çiftleri yaratan Allah yücedir.
- Onlara bir belge de gecedir. Gündüzü ondan sıyırırız da karanlıkta kalıverirler.
- Güneş de yörüngesinde yürüyüp gitmektedir. Bu, güçlü ve bilgin olan Allah'ın kanunudur.
- Aya gelince onu orak gibi eğri eski bir hurma dalına döneceği konaklar düzenledik.
- Aya erişmek güneşe yaraşmaz. Gece de gündüzü geçemez. Her biri bir yörüngede yüzüp gider.
- 41-42 Onlara bir belge de, soylarını dolu gemiyle taşımamız ve kendileri için bunun gibi nice binekleri yaratmış olmamızdır.
- 41-42 Onlara bir belge de, soylarını dolu gemiyle taşımamız ve kendileri için bunun gibi nice binekleri yaratmış olmamızdır.
- Dilesek, onları suda boğardık, ne çığlıklarını duyan olurdu, ne de kurtulabilirlerdi.
- Ancak katımızdan bir acıma ve bir süreye kadar geçinme olsun.
- Onlara "Önünüzdekinden de, arkanızdakinden de korunun, belki size acınır" dendiği zaman;
- Rabbinin ilkelerinden herhangi biri kendilerine geldiğinde, ondan hep yüz çeviregelmişlerdir.
- Onlara "Allah'ın size verdiği rızıktan iyilik için sarfedin" denildiğinde, nankörler inananlara "Allah'ın dileseydi doyuracağı bir kimseyi biz mi doyuralım? Doğrusu, siz apaçık bir şaşkınlıktasınız" derler.
- Ve "Doğru sözlü iseniz, bildirin, verilen bu söz ne zamandır?" derler.
- Ancak çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak bir tek çığlığı beklerler.
- O zaman, artık ne vasiyet edebilirler, ne de yakınlarına dönebilirler.
- Boruya üflenince, kabirlerinden Rablerine koşarak çıkarlar.
- "Vay bize! Uyuduğumuz yerden bizi kim kaldırdı?" derler. "İşte, Rahmanın verdiği söz budur, elçiler doğru söylemişlerdi."
- Sadece tek bir çığlık kopar, hepsi, hemen huzurumuza getirilmiş olur.
- Artık, bugün hiç kimseye bir haksızlıkta bulunulmaz. İşlediklerinizden başka şeyle karşılanmazsınız.
- Doğrusu bugün, cennetlikler eğlenceyle meşguldürler.
- Onlar ve eşleri gölgeliklerde, tahtlara kurulurlar.
- Orada meyveler ve her istedikleri bulunur.
- Acıyan Rab katından onlara "Esenlik!" sözü vardır.
- 59-61 "Ey suçlular! Bugün ayrılın. Ey Ademoğulları! Ben size, şeytana tapmayın, doğrusu o size apaçık bir düşmandır, Bana kulluk edin, bu doğru yoldur, diye ant vermedim mi?
- 59-61 "Ey suçlular! Bugün ayrılın. Ey Ademoğulları! Ben size, şeytana tapmayın, doğrusu o size apaçık bir düşmandır, Bana kulluk edin, bu doğru yoldur, diye ant vermedim mi?
- 59-61 "Ey suçlular! Bugün ayrılın. Ey Ademoğulları! Ben size, şeytana tapmayın, doğrusu o size apaçık bir düşmandır, Bana kulluk edin, bu doğru yoldur, diye ant vermedim mi?
- Andolsun ki, o sizden nice nesilleri saptırmıştı. Siz bunu düşünememiş miydiniz?
- İşte bu, size söz verilen cehennemdir.
- Bugün, inkarcılığınıza karşılık oraya girin."
- Bugün, ağızlarını mühürleriz de Bizimle elleri konuşur, ayakları da yaptıklarına tanıklık eder.
- Dilesek gözlerini silerek belirsiz kılardık da yola koşuşurlardı. Ancak, nasıl görebilirler?
- Dilesek onların bulundukları yerde biçimlerini daha kötüye değiştirirdik de, ne ileri gidebilirler, ne de geri dönebilirlerdi.
- Kimin ömrünü uzatırsak onun yaratılışını tersine çevirmiş oluruz. Akıllarını kullanmazlar mı?
- Biz ona şiir öğretmedik, ona yaraşmazdı. Bu bir hatırlatma ve apaçık bir Okuma’dır.
- Ki, diri olanı uyarsın ve böylece söz de inkarcıların aleyhine gerçekleşsin.
- Onlar için ellerimizle yarattığımız davarları görmüyorlar mı? Hem de onlara sahiptirler.
- Onları kendilerinin buyruğuna verdik; onlardan bindikleri, etini yedikleri de vardır.
- Onlarda daha nice faydalar, içecekler vardır. Şükretmezler mi?
- Allah'ı bırakıp da, kendilerine yardımı dokunur diye başka tanrılar edindiler.
- Oysa onlar kendilerine yardım edemezler, ancak kendileri onlar için hazır kuvvettirler.
- Bunların sözü seni üzmesin. Doğrusu Biz, onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da biliriz.
- 77-78 İnsan kendisini oğulcuktan yarattığımızı görmez mi ki, hemen apaçık bir hasım kesilir ve kendi yaratılışını unutarak "Çürümüş olan kemikleri kim diriltecek?" der ve Bize örnek vermeye kalkar.
- 77-78 İnsan kendisini oğulcuktan yarattığımızı görmez mi ki, hemen apaçık bir hasım kesilir ve kendi yaratılışını unutarak "Çürümüş olan kemikleri kim diriltecek?" der ve Bize örnek vermeye kalkar.
- De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltecektir. O her türlü yaratmayı bilir.
- O yaş ağaçtan size ateş çıkarandır. Ondan ateş yakarsınız.
- Gökleri ve yeri yaratanın, kendilerinin benzerini yaratmaya gücü yetmez mi? Elbette yeter, O, pek yaratan bilgindir."
- Ancak bir şeyi dilediği zaman Onun buyruğu o şeye "Ol" demektir; o hemen oluverir.
- Her şeyin hükümranlığı elinde olan ve sizin de Kendisine döndürüleceğiniz yücelerden yücedir.