Yunus Suresi

10 Yunus Bölümü Hüseyin Atay Meali

Mekke döneminde inmiştir. 109 ayettir.

Acıyan Acıyıcı Olan Allah Adına

  1. Elif, Lam, Ra. İşte bunlar, hikmetli kitabın ilkeleridir.
  2. İçlerinden bir adama, "İnsanları uyar ve inananlara Rableri katında doğruluk önceliği olduğunu müjdele" diye bildirmemiz, insanlar için şaşılacak bir şey mi oldu da, inkârcılar, bu düpedüz bir yanıltmacadır, dediler.
  3. Doğrusu, Rabbiniz Allah, gökleri ve yeri altı aşamada yarattı. Sonra, arşa egemen olup işleri yönetir. Kuşkusuz, Onun bilgisinde hiçbir aracıya gerek olmaz. Rabbiniz Allah işte budur. Ona kulluk edin, hâlâ düşünüp öğüt almayacak mısınız?
  4. Hepinizin dönüşü O'nadır. Allah'ın verdiği söz gerçektir. Doğrusu, O, önce yaratmaya başlar, sonra, inanıp yararlı işler işleyenleri denkserlikle ödüllendirmek için onu tekrarlar. İnkârcılara, inkâr etmelerinden ötürü kızgın bir içecek ve acıklı bir azap vardır.
  5. O, güneşi ışıklı ve ayı aydınlık yapan, yılların sayısını ve hesaplamayı bilmeniz için aya konak yerleri düzenleyendir. Allah, bunları gerçek olarak yaratmıştır. Bilen bir ulusa ilkeleri uzun uzun anlatıyor.
  6. Doğrusu, gece ile gündüzün gidiş gelişinde, Allah'ın göklerde ve yerde yarattıklarında, saygılı olan ulus için belgeler vardır.
  7. Doğrusu, Bize kavuşmayı ummayanlar, dünya hayatından hoşnut olup, ona gönülleri yatkın olanlar ve ilkelerimizden dalgın olanlar vardır.
  8. İşte, bunların kazandıklarına karşılık varacakları yer ateştir.
  9. Doğrusu, inananlara ve yararlı işler işleyenlere, inançlarından dolayı, Rableri onlara doğru yolu gösterir. İçinde bulundukları nimet bahçelerinin altlarından ırmaklar akar.
  10. Oradaki çağrıları "Yücesin Allahım!" ve sağlık dilekleri de "Esenlik size!" ve çağrılarının sonu ise "Evrenin eğiteni Allah a övgüler olsun"dur.
  11. İnsanların iyiliği acele istemeleri gibi Allah da fenalığı onlara ivedilikle verseydi, süreleri hemen bitirilmiş olurdu. Ama, Bize kavuşmayı arzulamayanları, azgınlıkları içinde bocalamaya bırakırız.
  12. İnsana bir darlık değince, yan yatarken de otururken veya ayakta iken de bize yakarır. Ancak, Biz onun darlığını giderince, sanki başına gelen darlıktan ötürü Bize hiç yakarmamış gibi olur. Böylece savurganlara yapmış oldukları süslendirilir.
  13. Andolsun, sizden önce, elçileri kendilerine açık belgeler getirmişken inanmayıp haksızlık ettikleri zaman, nice nesilleri yok ettik. İşte, suçlu ulusu böyle cezalandırırız.
  14. Sonra, sizin nasıl davranacağınıza bakmak için onların ardından sizi yeryüzünde yöneticiler kıldık.
  15. İlkelerimiz onlara açık açık okunduğu zaman, Bize kavuşmayı ummayanlar, "Bundan başka bir Kur an getir veya bunu değiştir" dediler. De ki: "Onu kendiliğimden değiştiremem. Ben ancak bana vahyolunana uyarım. Doğrusu, Rabbime karşı gelirsem, büyük günün azabından korkarım."
  16. De ki: "Allah dileseydi, ben onu size okumazdım ve size de bildirmemiş olurdu. Şüphesiz daha önce yıllarca aranızda bulundum. Düşünmüyor musunuz?"
  17. Allaha karşı yalan uyduran veya Onun ilkelerini yalan sayandan daha haksız kim olabilir? Doğrusu, suçlular başarıya erişemezler.
  18. Onlar, Allah yerine kendilerine fayda veremeyen, zararı da dokunamayanlara kulluk ederler. "Bunlar, Allah katında bizim aracılarımızdır" derler. De ki: "Göklerde ve yerde, Allah'ın bilmediği bir şeyi mi Ona haber veriyorsunuz?" Allah, onların ortak koşmalarından yücedir ve arıdır.
  19. İnsanlar bir tek milletti, sonra ayrılığa düştüler. Eğer, daha önce Rabbinden verilmiş bir söz olmasaydı, ayrılığa düştükleri şeyler hakkında aralarında hüküm çoktan verilirdi.
  20. "Ona, Rabbinden bir belge indirilmeli değil mi?" diyorlar. De ki: "Kuşkusuz, görünmeyen ancak Allaha aittir. Bekleyin, doğrusu, ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim."
  21. İnsanlara bir darlık değdikten sonra onlara bir acıma tattırdığımız zaman, hemen ilkelerimize tuzak kurarlar. De ki: "Allah tuzak kurmakta daha çabuktur." Doğrusu, elçilerimiz kurduğunuz tuzakları yazıyorlar.
  22. O, sizi karada ve denizde yürütür. Bulunduğunuz gemi, içindekileri hoş bir rüzgarla götürürken, yolcular neşelenirler. Bir kasırga çıkıp onları her yönden dalgaların sardığı ve çepeçevre kuşatıldıklarını anladıkları anda ise dini sırf Allaha özgü kılarak, "Bizi bu tehlikeden kurtarırsan, andolsun, şükredenlerden olacağız" diye Ona yalvarırlar.
  23. Allah onları kurtarınca, hemen yeryüzünde haksız yere taşkınlıklara başlarlar. Ey insanlar! Kuşkusuz, dünya hayatının geçimliğinde yaptığınız taşkınlık aleyhinizedir. Sonra, dönüşünüz Bizedir. Yapmış olduklarınızı size bildiririz.
  24. Kuşkusuz, dünya hayatı gökten indirdiğimiz su gibidir. İnsanların ve hayvanların yiyeceği olan bitkiler, onunla birbirine karışıp yetişir. Yeryüzü süsünü takınıp bezendiği ve yerin sahiplerinin bunlara malik olduklarını sandıkları sırada, gece veya gündüz, buyruğumuz o yere geliverir de, orayı biçilmiş bir yere çeviririz ve sanki bir gün önce bir şey yokmuş durumuna döner. Biz ilkeleri, düşünen bir ulusa böylece uzun uzun anlatırız.
  25. Allah esenlik yurduna çağırır ve dileyene doğru yolu gösterir.
  26. İyi davrananlara en güzel olan ve bir de artısı vardır. Onların yüzlerini ne bir toz, ne de bir horluk kaplar. İşte, onlar cennetliklerdir. Orada temelli kalacaklardır.
  27. Kötülük kazananlar, kötülükleri kadar ceza görürler, onların yüzlerini aşağılık bürür. Onları Allah'tan koruyacak kimse de yoktur. Sanki yüzleri geceden bir karanlık parça ile örtünmüştür. İşte, bunlar da cehennemliklerdir. Orada temelli kalacaklardır.
  28. Onların hepsini topladığımız gün, ortak koşanlara "Siz ve ortaklarınız yerlerinize!" deriz ve onların aralarını ayırırız. Ortakları, "Siz bize tapmıyordunuz.
  29. Allah sizinle bizim aramızda tanık olarak yeter. Doğrusu, andolsun sizin bize tapmanızdan haberimiz yoktu" derler.
  30. İşte, orada herkes, daha önce yaptıkları ile karşılaşır. Onlar gerçek dostları olan Allah a götürülürler ve uydurup durdukları aracılar ortadan kaybolmuşlardır.
  31. De ki: "Gökten ve yerden size rızık veren kimdir? Kulak ve gözlere egemen kimdir? Diriyi ölüden çıkaran ve ölüyü diriden çıkaran kimdir? Her işi yöneten kimdir?" Onlar "Allah'tır" diyecekler. O halde "Saygılı olmaz mısınız?" de.
  32. İşte, gerçek Rabbiniz Allah budur. Gerçeğin dışında ancak şaşkınlık var. Öyle ise nasıl döndürülüyorsunuz?
  33. Böylece yoldan çıkanların inanmayacaklarına dair Rabbinin sözü gerçekleşti.
  34. De ki: "Ortaklarınızdan, önce yaratıp sonra onu tekrar eden var mıdır?" De ki: "Allah önce yaratır, sonra onu tekrar eder. Nasıl da döndürülüyorsunuz?"
  35. De ki: "Ortaklarınızdan gerçeği gösteren var mıdır?" De ki: "Allah gerçeği gösterir." Gerçeği gösteren mi? Yoksa kendisine gösterilmeden doğru yolu gösteremeyen mi uyulmaya daha çok yaraşır? Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz?
  36. Onların çoğu ancak sanıya uyarlar. Gerçekten yana sanı bir şey ifade etmez. Doğrusu, Allah yaptıklarını bilir.
  37. Bu Kur’an, Allah’tan başkası tarafından ortaya konacak bir şey değildir. Ancak kendinden öncekini doğrular ve kitabı ayrıntılı olarak açıklar, âlemlerin Rabbi katından olduğunda şüphe yoktur.
  38. Senin için "Onu uydurdu" mu? diyorlar. De ki: "Doğru sözlü iseniz, Allah’tan başka çağırabileceklerinizi de çağırarak, ona benzer bir bölüm getirin."
  39. Ancak, onlar bilgisini kavrayamadıkları ve henüz yorumu da kendilerine bildirilmemiş olan şeyi yalanladılar. Onlardan öncekiler de böyle yalanlamışlardı. Haksızlık yapanların sonlarının nasıl olduğuna bir bak!
  40. Aralarında ona inanan da vardır, inanmayan da vardır. Rabbin bozguncuları daha iyi bilir.
  41. Seni yalanlarlarsa, de ki: "Benim yaptığım bana, sizin yaptığınız sizedir. Siz benim yaptığımdan uzaksınız, ben de sizin yaptığınızdan uzağım."
  42. İçlerinde sana kulak veren vardır. Sen, sağırlara üstelik akılları da almıyorsa, işittirebilir misin?
  43. Aralarında sana bakan vardır. Sen, görmeyen körlere yol gösterebilir misin?
  44. Doğrusu, Allah insanlara hiç zulmetmez. Ancak insanlar kendilerine zulmederler.
  45. Onları toplayacağı gün, sanki gündüz birbirleriyle sadece tanışacakları bir saat kadar kalmış gibi olurlar. Allah’la buluşmayı yalanlayanlar, şüphesiz kaybetmişlerdir. Zaten, doğru yolda değillerdi.
  46. Onlara söz verdiğimizin bir kısmını sana göstersek de seni öldürsek de, nasıl olsa dönüşleri Bizedir. Ve Allah yaptıklarına tanıktır.
  47. Her milletin bir elçisi vardır. Onlara elçileri geldiği zaman, aralarında denkserlikle hükmedilmiş olur ve onlara zulmedilmez.
  48. Diyorlar ki: "Doğru sözlü iseniz, verilen bu söz ne zamandır?"
  49. De ki: "Allah’ın dilemesinin dışında ben kendime bir zarar verecek ve yarar sağlayacak durumda değilim. Her milletin bir süresi vardır. Onların süreleri geldiği zaman, bir an bile onu geciktiremezler ve öne de alamazlar.
  50. De ki: "Allah’ın azabı size geceleyin veya gündüzün gelse ne dersiniz? Suçlular bunda niye acele ediyorlar?"
  51. O halde vuku bulduğu zaman mı ona inanacaksınız? Yoksa şimdi mi? Oysa siz onu acele istiyordunuz.
  52. Sonra, haksızlık edenlere "Sonsuz azabı tadın. Ancak kazanmış olduğunuzun karşılığında cezalandırılmıyor musunuz?" denir.
  53. "O gerçek midir?" diye senden bilgi isterler. De ki: "Evet, Rabbim Hakkı için o gerçektir. Siz onu önleyemezsiniz."
  54. Haksızlık eden herkes, yeryüzünde olan her şeye sahip olsa, azaba karşılık onu gözden çıkarır. Azabı görünce içlerinde pişmanlık duyarlar, haksızlığa uğratılmadan aralarında denkserlikle hükmolunur.
  55. Dikkat! Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır ve dikkat! Şüphesiz, Allah'ın verdiği söz gerçektir. Ancak çoğu bilmez.
  56. Yaşatan da O'dur, öldüren de O'dur. O'na götürüleceksiniz.
  57. Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt, gönüllerde olana bir şifa, inananlara bir doğruluk göstergesi ve acıma gelmiştir.
  58. De ki: "Bunlar Allah'ın bolluğu ve acımasıyladır." Buna sevinsinler. Bu, topladıklarından daha iyidir.
  59. De ki: "Allah'ın size indirdiği rızkın bir kısmını haram ve bir kısmını helal kıldığınızı görmüyor musunuz?" De ki: "Allah size izin mi verdi, yoksa, Allah'a karşı yalan mı uyduruyorsunuz?"
  60. Allah'a karşı yalan uyduranların, diriliş günü hakkında sanıları nedir? Doğrusu, Allah bolluk sahibidir. Fakat çokları şükretmez.
  61. Hangi durumda olursan ol ve Kurandan ne okursan oku, siz de ne iş yaparsanız yapın, yaptıklarınıza daldığınız an, şüphesiz, Biz sizi görüyoruzdur. Yerde de gökte de hiçbir zerre Rabbine gizli değildir. Şüphesiz, bundan daha küçüğü de veya daha büyüğü de apaçık bir kitaptadır.
  62. Dikkat! Doğrusu, Allah’ın dostlarına korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
  63. Onlar, inanan ve saygılı olanlardır.
  64. Onlara dünya hayatında da sonrakinde de müjde vardır. Allah’ın sözlerinde hiçbir değişiklik yoktur, îşte bu, büyük kurtuluştur.
  65. Onların sözü seni üzmesin. Doğrusu, yücelik bütünüyle Allah’a aittir. O, işitir, bilir.
  66. Dikkat! Doğrusu göklerde ve yerde kim varsa, Allah’ındır. Allah yerine başkasına yalvaranlar, ortaklara bile uymazlar, sadece sanıya uyarlar. Onlar ancak yaklaşık konuşurlar.
  67. Sizin için geceyi dinlenesiniz ve gündüzü de göresiniz diye yaratan O’dur. Doğrusu, bunlarda dinleyen ulusa belgeler vardır.
  68. "Allah oğul edindi" dediler, haşa! O muhtaç değil ki, göklerde olanlar ve yerde olanlar O’nundur. Bunu destekleyen bir belgeniz de yoktur. Bilmediğinizi Allah’a karşı mı söylüyorsunuz?
  69. De ki: "Doğrusu, Allah’a karşı yalan uyduranlar başarıya erişemezler."
  70. Onlara dünyada bir süre geçinme vardır. Sonra, dönüşleri Bizedir. İnkâr edip durmaları karşılığında onlara çetin azabı tattıracağız.
  71. Onlara Nuhun haberini oku! Hani, o, ulusuna, "Ey ulusum! Benim durumum ve Allah'ın ilkelerini hatırlatmam size ağır geliyorsa, ben Allah'a güveniyorum. Siz ve ortaklarınız işinizi kararlaştırın, sonra size bir tasa vermesin, sonra da onu bana uygulayın ve beni ertelemeyin" demişti.
  72. "Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki, zaten sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim Allah'a aittir ve doğruluğa içtenlikle bağlı olanlardan olmakla emrolundum.
  73. Onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla beraber bulunanları kurtardık ve onları ardı ardına birbirinin yerine geçen soylar kıldık. İlkelerimizi yalanlayanları suda boğduk. Uyarılmış olanların sonlarının nasıl olduğuna bak.
  74. Onun ardından, birçok elçiyi uluslarına gönderdik de onlara açık belgeler getirdiler. Önceden yalanlamış oldukları şeye inanacak değillerdi. Aşırı gidenlerin gönüllerini böylece mühürleriz
  75. Sonra, onların ardından da Firavun ve adamlarına, açık belgelerimizle Musa ve Harun'u gönderdik. Ama, onlar büyüklendiler ve suçlu bir ulus oldular.
  76. Katımızdan gerçek onlara gelince, "Doğrusu, bu düpedüz bir büyüdür" dediler.
  77. Musa "Size gelen gerçek için böyle mi konuşursunuz? Bu, büyü müdür? Büyücüler başarıya ulaşamazlar" dedi.
  78. Onlar, "Siz ikiniz, bizi babalarımızı üzerinde bulduğumuz yoldan çeviresiniz de, yeryüzünde büyüklenme siz ikinizin olsun diye mi bize geldiniz? Biz, ikinize inanmıyoruz" dediler.
  79. (79-80) Firavun "Bana bütün bilgin büyücüleri getirin" dedi. Büyücüler gelince, Musa onlara "Atacağınızı atın" dedi.
  80. (79-80) Firavun "Bana bütün bilgin büyücüleri getirin" dedi. Büyücüler gelince, Musa onlara "Atacağınızı atın" dedi.
  81. Onlar attıkları zaman, Musa, "Bu ortaya koyduğunuz şey büyücülüktür, ancak, Allah onu boşa çıkaracaktır. Doğrusu, Allah bozguncuların işini düzeltmez.
  82. Suçluların hoşuna gitmese de Allah sözleriyle gerçeği ortaya koyacaktır" dedi.
  83. Musa ya kendi ulusundan yalnızca birtakım gençler, Firavun ve ileri gelenlerinin işkence etmesinden korka korka inanmıştı. Doğrusu, Firavun ülkede ulu biri idi ve doğrusu, o gerçekten savurganlardandı.
  84. Musa "Ey ulusum! Allaha inanıyorsanız ve doğruya içtenlikle boyun eğiyorsanız, Ona güvenin" demişti.
  85. Onlar "Allaha güvendik. Ey Rabbimiz! Bizi kıyıcı bir ulus ile deneme.
  86. Acımanla bizi inkârcı ulustan kurtar" dediler.
  87. Musa ve kardeşine "Mısır'da ulusunuza evler hazırlayın, evlerinizi karşılıklı yapın, namazı kılın ve inançlıları müjdeleyin" diye bildirdik.
  88. Musa "Rabbimiz! Doğrusu, senin yolundan saptırsınlar diye mi? Rabbimiz! Sen, Firavuna ve ileri gelenlerine dünya hayatında süsler ve nice mallar verdin. Rabbimiz! Mallarını silip yok et. Gönüllerini katılaştır, çünkü, acı azabı görmedikçe inanmazlar" dedi.
  89. "Kuşkusuz ikinizin yakarışı kabul olundu. Dürüst hareket edin. Bilmeyenlerin yoluna asla uymayın" dedi.
  90. İsrailoğullarım denizden geçirdik. Firavun ve askerleri azgınca ve düşmanca peşlerine düştüler. Firavun boğulacağı zaman "İsrailoğullarının inandığından başka tanrı olmadığına inandım ve artık ben de doğruya içtenlikle boyun eğenlerdenim" dedi.
  91. Şimdi mi? Daha önce başkaldırmış ve bozgunculardandın.
  92. Senden sonrakilere bir ders olması için, bugün, cesedini tümsek bir yere koyacağız. Doğrusu, insanların çoğu ilkelerimizden habersizdir.
  93. Andolsun, İsrailoğullarım şerefli bir yere yerleştirdik ve onlara hoş rızıklar verdik. Kendilerine ilim gelene kadar ayrılığa düşmediler. Doğrusu, Rabbin, ayrılığa düştükleri şeylerde, diriliş günü aralarında hüküm verecektir.
  94. Sana indirdiğimizden şüphede isen, senden önce kitap okuyanlara sor. Andolsun, sana Rabbinden gerçek geldi. Sakın, şüphelenenlerden olma.
  95. Asla, Allah'ın ayetlerini de yalanlayanlardan olma. Yoksa kaybedenlerden olursun.
  96. (96-97) Doğrusu, Rabbinin söz verdiği azabı hak edenler, her türlü belge onlara gelse bile acıklı azabı görene kadar inanmazlar.
  97. (96-97) Doğrusu, Rabbinin söz verdiği azabı hak edenler, her türlü belge onlara gelse bile acıklı azabı görene kadar inanmazlar.
  98. Yunusun ulusundan başka, herhangi bir ülke halkının da inanıp inançlarının kendilerine fayda vermesi gerekmez miydi? İnandıklarında dünya hayatında aşağılığı onlardan kaldırdık ve bir süreye kadar onları gönenç içinde yaşatmıştık.
  99. "Eğer Rabbin dileseydi yeryüzünde bulunanların hepsi inanırdı. Öyle iken, sen mi insanları inanmaya zorlayacaksın?
  100. Allah'ın bilgisi dışında hiç kimse inanacak değildir. O, akıllarını kullanmayanlar üzerine kötülükçülük var eder.
  101. De ki: "Göklerde ve yerde olanlara bakın." İnanmayan bir ulusa belgeler ve uyarmalar fayda vermez.
  102. Kendilerinden önce geçenlerin başlarına gelen olaylardan başka bir şey mi bekliyorlar? De ki: "Bekleyin, ben de sizinle beraber beklemekteyim."
  103. Sonra, Biz elçilerimizi ve inananları böylece kurtarırız. İnananları kurtarmamız bize gerekli olmuştur.
  104. De ki: "Ey insanlar! Benim dinimden kuşkuda iseniz, ben Allah'tan başka taptıklarınıza tapmam. Ancak, sizin canınızı alacak Allah'a taparım. İnananlardan biri olmakla emrolundum."
  105. Yüzünü dosdoğru dine doğrult ve asla ortak koşanlardan olma.
  106. Allah yerine sana yarar sağlamayacak ve sana zarar veremeyecek başka şeylere yalvarma. Eğer, öyle yapacak olursan, doğrusu o durumda kıyıcılardan olursun.
  107. Allah, sana bir sıkıntı verirse, onu O ndan başkası gideremez. Sana bir iyilik dilerse, Onun bolluğunu engelleyecek yoktur. Onu kullarından dilediğine verir. O, bağışlayandır, acıyandır.
  108. De ki: "Ey insanlar! Rabbinizden size gerçek gelmiştir. Doğru yola giren, kuşkusuz kendisi için doğru yola girmiş olur. Kim saparsa, kuşkusuz kendi zararına sapmış olur. Ben, sizden sorumlu değilim."
  109. Sana vahyolunana uy, Allah yargısını verene kadar dayan; O, yargıçların en bilge olanıdır.