Ankebut Suresi

29 - Ankebut Suresi Mehmet Okuyan meali ve tefsiri. 69 ayettir.

Rahmân, Rahîm olan Allah’ın adıyla.

  1. Elif. Lâm. Mîm.[1]

    1) Mukatta‘a harfleri hakkında bilgi için bkz. Bakara 2:1, dipnot 1.

  2. İnsanlar, imtihan edilmeden sadece "İman ettik!" demeleriyle bırakılacaklarını mı sandılar![1]

    1) Benzer mesajlar: Bakara 2:214; Âl-i İmrân 3:142; Tevbe 9:16; Kıyâmet 75:36.

  3. Yemin olsun ki biz onlardan öncekileri de imtihan etmiştik. Elbette Allah doğruları bil(dir)ip (ortaya çıkaracak)tır; yalancıları da mutlaka bil(dir)ip (ortaya çıkaracaktır).[1]

    1) "Yüce Allah'ın bilmesi" ifadesiyle ilgili izahımız ve ilgili ayetler için bkz. Âl-i İmrân 3:140, dipnot 2.

  4. Yoksa kötülükleri yapanlar, bizi geçebileceklerini (bizden kaçabileceklerini) mi sandılar? Ne kadar kötü hüküm veriyorlar!

  5. Kim Allah'a kavuşmayı umuyorsa, bilsin ki Allah'ın (belirlediği) zaman elbette gelecektir. O duyandır, bilendir.

  6. Cihad eden (fedakârlık yapan) ancak kendisi için cihad etmiş (fedakârlık yapmış) olur. Şüphesiz ki Allah âlemlerden zengindir.

  7. İman edip iyi işler yapanların kötülüklerini elbette örtecek ve onlara, yaptıklarının en güzeli ile karşılık vereceğiz.[1]

    1) Benzer mesajlar: Tevbe 9:121; Nahl 16:96, 97; Nûr 24:38; Zümer 39:35; Ahkâf 46:16.

  8. Biz insana ana babasına güzel davranmasını emrettik.[1] Onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme![2] Dönüşünüz sadece banadır. Elbette yapmış olduklarınızı size bildireceğim.

    1) Benzer mesajlar: Bakara 2:83; Nisâ 4:36; En‘âm 6:151; İsrâ 17:23-24; Meryem 19:14, 32; Lokmân 31:14; Ahkâf 46:15.
    2) Benzer mesaj: Lokmân 31:15.

  9. İman edip iyi işler yapanları elbette iyilere katacağız.

  10. İnsanlardan kimi vardır ki "Allah'a inandık." der; Allah uğrunda eziyete uğratıldığı zaman, insanlar(ın) eziyeti(ni) Allah'ın azabı gibi görür. Rabbinden bir yardım gelecek olsa, mutlaka "Doğrusu biz de sizinleydik!" derler. Allah insanların göğüslerinde (kalplerinde) olanları iyi bilen değil midir!

  11. Allah iman edenleri elbette bil(dir)ip (ortaya çıkaracaktır);[1] iki yüzlüleri de elbette bil(dir)ip (ortaya çıkaracaktır).[2]

    1) Bu ayetteki "Allah bilsin!" ifadeleri, 4. ayette de olduğu gibi "Allah'ın bildirmesi ve/veya ortaya çıkarması" demektir. Benzer mesajlar: Bakara 2:143; Âl-i İmrân 3:140, 142, 166, 167; Tevbe 9:16; Kehf 18:12; ‘Ankebût 29:3; Sebe' 34:21; Muhammed 47:31; Hadîd 57:25.
    2) Ankebût suresinin 10 ve 11. ayetlerinde münafıklardan söz edildiği için bu ayetlerin Medine dönemi ayetlerinden olduğu anlaşılmaktadır.

  12. Kâfir olanlar iman edenlere "Bizim yolumuza uyun, sizin günahlarınızı da biz yüklenelim!" derler. (Oysa) günahlarından hiçbir şeyi asla yüklenici değillerdir.[1] Şüphesiz ki onlar yalancıdır.

    1) Benzer mesajlar: Bakara 2:48, 123; En‘âm 6:164; İsrâ 17:15; ‘Ankebût 29:12; Lokmân 31:33; Fâtır 35:18; Zümer 39:7; Necm 53:38; Mümtehine 60:3.

  13. Elbette kendi yüklerini (günahlarını, ayrıca) kendi yükleriyle (günahlarıyla) birlikte (sebep oldukları diğer) yükleri (günahları) da taşıyacaklardır;[1] uydurdukları şeylerden kıyamet günü mutlaka sorguya çekileceklerdir.

    1) Bu ayet Nisâ 4:85 ile birlikte okunmalıdır.

  14. Yemin olsun ki biz Nuh'u kendi halkına göndermiştik; bin seneden elli yıl eksik[1] bir süre onların arasında kalmıştı. Onlar haksızlık ederken (sonunda) tufan kendilerini yakalamıştı.

    1) Buradaki "1000 sene" ifadesi ile Hz. Nuh'un kavminin içerisinde verimsiz ve çok uzun seneler geçirdiği, "50 yıl" ifadesi ile de peygamberlik yaptığı verimli süre kastedilmiş olabilir. "Bin seneden elli yıl eksik" ifadesini bir bütün olarak ele aldığımızda, ayette hem [seneh] (sene) hem de [‘âm] (yıl) kelimelerinin kullanılmış olması bir ayrıma dikkat çekmektedir. Zira Râğıb el-Isfehânî'nin de belirttiği gibi, Yûsuf 12:47'de geçen [seneh] kelimesi daha çok verimsiz ve kurak seneler için kullanılırken, iki ayet sonra Yûsuf 12:49'da geçen [‘âm] sözcüğü ise bereketli ve yağışlı yıllar anlamında kullanılmıştır.

  15. Biz onu ve gemideki halkı kurtarmış ve onu âlemlere ibret yapmıştık.[1]

    1) Buradaki amaç, geminin yani onun içindekilerle gemiye binmeyip boğulanların yaşadığı olayların sonrakiler için bir ders olduğuna dikkat çekmektir. 

  16. İbrahim'i de (elçi olarak göndermiştik). Kavmine şöyle demişti: "Allah'a kulluk edin! O'na karşı takvâlı (duyarlı) olun! Bilirseniz bu, sizin için hayırlı olandır.

  17. Siz Allah'ın peşi sıra birtakım putlara tapıyor, asılsız sözler uyduruyorsunuz. Şüphesiz ki Allah'ın peşi sıra taptıklarınız, size rızık veremezler. Rızkı Allah katında arayın! O'na kulluk edin ve O'na şükredin! Yalnızca O'na döndürüleceksiniz."

  18. (Size tebliğ edileni) yalanlarsanız, elbette sizden önceki milletler de (gerçekleri) yalanlamıştı. Elçi'ye düşen (görev) yalnızca apaçık tebliğdir.[1]

    1) Tebliğle ilgili olarak bkz. Mâide 5:67, 99; Ra‘d 13:40; Nahl 16:35, 82; Nûr 24:54; Yâsîn 36:17; Şûrâ 42:48; Teğâbun 64:12; Ğâşiye 88:21.

  19. Allah'ın yaratmaya nasıl başladığını,[1] sonra da bunu (nasıl) tekrarladığını hiç düşünmezler mi? Şüphesiz ki bu, Allah'a kolaydır.

    1) Bu ayet yaratılışın bir süreç hâlinde gerçekleşmekte olduğunun delilidir. Benzer mesajlar: A‘râf 7:29; Yûnus 10:34; Enbiyâ 21:104; Neml 27:64; ‘Ankebût 29:19, 20; Rûm 30:11, 27; Burûc 85:13.

  20. De ki: "Yeryüzünde dolaşın ve (Allah) yaratmaya nasıl başlamış bir bakın!" Allah bundan sonra son yaratılışı (ahiret hayatını) da gerçekleştirecektir. Şüphesiz ki Allah her şeye gücü yetendir.

  21. O, dileyene (layık gördüğüne) azap eder; dileyene (layık gördüğüne) ise merhamet eder.[1] Yalnızca O'na döndürüleceksiniz.

    1) Bu cümle şöyle de tercüme edilebilir: "Allah dilediğine (layık olana) azap eder, dilediğine (layık olana) ise merhamet eder"; "(Allah azabı tercih edip) dileyene azap eder; (bağışlanmayı tercih edip) dileyene ise merhamet eder." Benzer mesajlar: Bakara 2:284; Âl-i İmrân 3:129; Mâide 5:18, 40; Fetih 48:14.

  22. Yerde ve gökte (O'nu) asla aciz bırakamazsınız.[1] Sizin için Allah'a rağmen dost da yardımcı da yoktur.

    1) Yüce Allah'ın aciz bırakılamaması ile ilgili benzer mesajlar: En‘âm 6:134; Enfâl 8:59; Tevbe 9:2, 3; Yûnus 10:53; Hûd 11:20, 33; Nahl 16:46; Nûr 24:57; Fâtır 35:44; Zümer 39:51; Şûrâ 42:31; Ahkâf 46:32.

  23. Allah'ın ayetlerini ve O'na kavuşmayı inkâr edenler -işte onlar- benim merhametimden ümitlerini kesmişlerdir ve onlar için elem verici bir azap vardır.

  24. (İbrahim'in) kavminin cevabı ise "Onu öldürün veya yakın!" demelerinden başka bir şey olmamıştı. (Ama) Allah onu ateşten kurtarmıştı.[1] Şüphesiz ki bunda iman eden bir toplum için dersler vardır.

    1) Konuyla ilgili ayetlerde geçen [nüneccî] , [encâ], [enceynâ] vs. aynı kökten gelen -bazı kullanımlar hariç- (Bakara 2:49; En‘âm 6:63; A‘râf 7:165; Yûnus 10:22, 23, 92; Yûsuf 12:45; Tâhâ 20:40; Enbiyâ 21:88), diğer yerlerde "azaba veya sıkıntıya girmeden kurtarılmak" anlamını vermektedir. Nitekim peygamberlerin ve müminlerin çeşitli şekillerde helak edilen kavimlerinin akıbetinden kurtarılmasından söz edilen ayetlerdeki ifadelerde de bu kökten kelimeler kullanılmıştır ve elbette kastedilen "o helakin içinden" değil de "o helake uğramadan" kurtarılmak şeklinde belirlenmiştir. Bu çerçevede Hz. İbrahim'in de ateşe hiç atılmadan kurtarılmış olma ihtimali çok yüksektir. Bu konuda ayrıca bkz. Enbiyâ 21:71, dipnot 5.

  25. (İbrahim) şöyle demişti: "Siz sadece aranızdaki dünya hayatına özel bir sevgi uğruna Allah'ın peşi sıra birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyamet günü birbirinizi tanımazlıktan gelecek[1] ve bir kısmınız bir kısmına lanet edecektir.[2]Barınağınız ateştir; sizin için asla yardımcılar da yoktur!"

    1) Burada geçen [yekfuru] fiili "örtmek", "inkâr etmek" anlamlarından hareketle "tanımazlıktan gelmek" şeklinde anlaşılmalıdır.
    2) Benzer mesajlar: Yûnus 10:28-29; İbrâhîm 14:22; Nahl 16:86; Meryem 19:82; Furkân 25:18-19; Kasas 28:63; ‘Ankebût 29:25; Rûm 30:13; Sebe' 34:41; Fâtır 35:14; Ahkâf 46:6.

  26. Lut (da) ona iman etmişti ve (İbrahim) "Doğrusu ben Rabbime (emrettiği yere) hicret ediyorum.[1] Şüphesiz ki yalnızca O güçlüdür, doğru hüküm verendir." demişti.

    1) Benzer mesajlar: Şu‘arâ 26:62; Kasas 28:22; Sâffât 37:99; Zuhruf 43:27.

  27. Biz ona (İbrahim'e), İshak ve (İshak'ın oğlu) Yakup'u lütfetmiş, peygamberliği ve Kitabı onun soyundan gelenlere vermiştik. Ona (böylece) dünyada ödülünü vermiştik. Şüphesiz ki o, ahirette de iyilerden (olacak)tır.

  28. Lut'u da (elçi olarak göndermiştik). Kavmine şöyle demişti: "Şüphesiz ki siz, sizden önce âlemlerden (insanlardan) kimsenin yapmadığı bir çirkinliği yapıyorsunuz.[1]

    1) Benzer mesajlar: A‘râf 7:80-81; Hicr 15:70-71; Neml 27:54-55.

  29. Siz erkeklere yaklaşacak, yol kesecek[1] ve toplantılarınızda o çirkinliği mi yapacaksınız!"[2] Kavminin cevabı ise "Doğru söyleyenlerdensen bize Allah'ın azabını getir!" demelerinden başka bir şey olmamıştı.

    1) "Yol kesme" ifadesi, bilinen anlamda "yol kesmek" anlamına gelebileceği gibi, neslin üreme yolunu kesmek anlamına da alınabilir ki bu tercih konu bütünlüğüne daha uygundur.
    2) Bu ifade Hz. Lut'un sapkın kavminin bu sapkınlığı gruplar halinde, kulüplerde, topluca yaptıklarının delilidir.

  30. (Lut:) "Rabbim! Şu bozguncu topluma karşı bana yardım et!" demişti.

  31. Elçilerimiz (melekler) İbrahim'e (çocuk)[1] müjdesi getirdiklerinde şöyle demişlerdi: "Biz bu şehir halkını helak edeceğiz. Şüphesiz ki oranın halkı zalim kişilerdir."

    1) Bu müjdenin çocuk ile ilgili olduğunun delili Hûd 11:71-73, Hicr 15:53-54 ve Zâriyât 51:28. ayetlerdir.

  32. (İbrahim) şöyle demişti: "Ama orada Lut var!" (Melekler ise): "Biz orada kimin bulunduğunu çok iyi bilenleriz. Onu ve ailesini elbette kurtaracağız. Sadece hanımı hariç;[1] o, (azapta) kalacaklar arasındadır." demişlerdi.[2]

    1) Hz. İbrahim iç yüzünü bilmediği bir konuda meleklere karşı "ama orada Lut da var" diyerek helakin geleceği endişesini dile getirmiştir. Ancak meleklerin "orada kimin olduğunu gayet iyi biliyoruz" şeklindeki ifadelerinden sonra ısrarını sürdürmemiş olmalıdır. Çünkü bu diyalogdan sonrasına dair Kur'an'da herhangi bir açıklama yer almamaktadır.
    2) Benzer mesajlar: A‘râf 7:83; Hûd 11:74-75; Hicr 15:60; Neml 27:57; Sâffât 37:135.

  33. Elçilerimiz Lut'a gelince, (Lut) onların yüzünden üzülmüş ve onlardan dolayı içi daralmıştı.[1] Ona "Korkma, tasalanma! Şüphesiz ki biz seni de aileni de kurtaracağız. Yalnız, (azapta) kalacaklar arasında bulunan hanımın hariç!" demişlerdi.

    1) Benzer mesaj: Hûd 11:77.

  34. Şüphesiz ki biz yoldan çıkmalarına karşılık bu şehir halkının üzerine, gökten bir azap indireceğiz.[1]

    1) Bu ayette yoldan çıkmak "sebep", helak "sonuç"tur.

  35. Yemin olsun ki biz aklını kullanacak bir toplum için oradan apaçık bir delil bırakmışızdır.[1]

    1) Bu pasajda 15. ayette Hz. Nuh'un gemisi için, 24. ayette Hz. İbrahim'in kıssası için kullanılan "ayet" ifadesi Hz. Lut'un helak edilen kavmi için de söz konusu edilmekte, bu ayette kendisine gönderme yapılan yerin Lut Gölü olarak bilinen Ölüdeniz olduğu ifade edilmektedir. Burası bir zamanlar Sodom ve Gomore'nin bulunduğu yöreyi kapsamakta ve suları hiçbir balık ve bitki türünün yaşayamayacağı oranda sülfür ve potasyum içermekteydi. Bu gölün bugünkü hali ve gölün güney yönündeki Lisân (Dil) adı verilen ucunda boydan boya görülen derin bir fay hattının günümüzde açıkça gözlemlenmesi, muhtemelen bu olay sonucunda göl suyunun hiçbir canlının yaşamasına izin vermeyen kimyasal yapısı, o beladan geriye kalan açık işaretlerden bazıları olarak sayılabilir (Esed, [Kur'an Mesajı], s. 810'da 29. not; İslamoğlu, [Hayat Kitabı Kur'an], s. 784'te 6. not).

  36. Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (elçi göndermiştik). Şöyle demişti: "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin! Ahiret gününe ümit bağlayın ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın!"[1]

    1) Benzer mesaj: A‘râf 7:85.

  37. (Kavmi) onu yalanlamıştı. Kendilerini (korkunç) bir sarsıntı yakalamıştı ve yurtlarında diz üstü çökmüşlerdi.[1]

    1) Benzer mesajlar: A‘râf 7:78, 91.

  38. Âd ve Semûd'u da (helak etmiştik). Sizin için, (onların durumu) oturdukları yerler(in kalıntıların)dan anlaşılmaktadır. Şeytan, yaptıkları işleri kendilerine süslü göstermiş ve onları doğru yoldan alıkoymuştur. (Oysa) bakıp görebilecek durumdaydılar.

  39. Karun'u, Firavun'u ve Haman'ı da (helak etmiştik). Yemin olsun ki Musa onlara apaçık deliller getirmişti de onlar yeryüzünde kibirlenmişlerdi. (Azabımızı) geçebilecek değillerdi.

  40. Nitekim onlardan her birini günahı sebebiyle cezalandırmıştık. Kiminin üzerine taş göndermiştik. [1] Kimini korkunç bir ses yakalamıştı. [2] Kimini yerin dibine geçirmiştik. [3] Kimini de suda boğmuştuk. [4] Allah onlara haksızlık edecek değildi fakat onlar kendi kendilerine haksızlık etmekteydiler.

    1) Hz. Lut'un kavminin bu şekilde helaki için bkz. Hûd 11:82-83; Hicr 15:74; Kamer 54:34.
    2) Hz. Hud, Hz. Şuayb ve Hz. Salih'in kavimlerinin bu şekilde helakleri için bkz. Hûd 11:67, 9; Hicr 15:73, 83; Mü'minûn 23:41; Kamer 54:31.
    3) Bu, Kasas 28:81'de olduğu gibi "Kârûn'un helaki"dir. Bkz. Nahl 16:45; İsrâ 17:68; Mülk 67:16.
    4) Bu helak biçimi de Bakara 2:52, A‘râf 7:64, 136, Enfâl 8:54, Yûnus 10:73, İsrâ 17:103, Enbiyâ 21:77, Furkân 25:37, Şu‘arâ 26:66, 120, Sâffât 37:82, Zuhruf 43:55 gibi ayetlerde de belirtildiği gibi "Hz. Nuh'un kavmi ile Firavun ve adamlarının helaki"dir.

  41. Allah'ın peşi sıra dostlar edinenlerin örneği, yuva edinen örümceğin örneği gibidir.[1] Şüphesiz ki yuvaların en dayanıksız olanı elbette örümcek yuvasıdır.[2]Keşke bilselerdi!

    1) Ayetteki [el-‘ankebût] sözcüğü "dişi örümcek" anlamına geldiği için, bu durum çok önemli bir Kur'an mucizesine işaret etmektedir. Çünkü örümceklerin ağlarını dişi örümcekler yapmaktadır. Dolayısıyla [el-‘ankebût] sözcüğü bu gerçeğe dikkat çekmektedir.
    2) Burada şirkin ve putperestliğin ne kadar sakat bir inanış biçimi olduğuna dikkat çekilmektedir.

  42. Allah onların kendisinin peşi sıra yalvardıkları şeyleri bilmektedir. O güçlüdür, doğru hüküm verendir.

  43. İşte biz şu örnekleri insanlar için veriyoruz;[1] onları (gerçeği) bilenlerden başkası akıl etmez.[2]

    1) Benzer mesajlar: İsrâ 17:41, 89; Kehf 18:54; Furkân 25:33; Rûm 30:58; Zümer 39:27; Haşr 59:21.
    2) Âlim olmak için akıl etmek şarttır. Akıl etmek/tefekkür-iman-akıl-ilim ilişkisi hakkında bkz. En‘âm 6:125; Enfâl 8:22, 55; Yûnus 10:100; ‘Ankebût 29:43; Fâtır 35:27-28; Haşr 59:21.

  44. Allah gökleri ve yeri bir amaç ile yaratmıştır.[1] Şüphesiz ki bunda iman edenler için bir delil vardır.

    1) Yaratılış amacının bulunduğuyla ilgili benzer mesajlar: En‘âm 6:73; Yûnus 10:5; İbrâhîm 14:19; Hicr 15:85; Nahl 16:3; Rûm 30:8; Zümer 39:5; Duhân 44:39; Câsiye 45:22; Ahkâf 46:3; Teğâbun 64:3.

  45. Sana vahyedilen Kitabı tilavet[1] et (okuyup aktar) ve namazı kıl! Şüphesiz ki namaz, çirkinlikten ve kötülükten alıkoyar.[2] Allah'ı anmak[3] elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.

    1) Buradaki tilâvet etmek "okuyup aktarmak" anlamının yanında "uygulamak" anlamını da içermektedir.
    2) Bu ayette bütün ibadetler gibi namazın da hayata dair sonuçlarına değinilmekte, ibadet-hayat ilişkisine dikkat çekilmektedir. Benzer mesaj: Hûd 11:87.
    3) Bu cümle "Allah'ın (seni) hatırlaması en büyük (ödül)dür" şeklinde de tercüme edilebilir. Bkz. Bakara 2:152; Tâhâ 20:14.

  46. İçlerinden haksızlık edenler hariç, kitap ehliyle ancak en güzel şekilde mücadele edin[1] ve deyin ki: "Bize indirilene de size indirilene de iman ettik. Bizim ilahımız da sizin ilahınız da tektir ve biz O'na teslim olmuşuzdur."

    1) Bu ayetteki "zalimlik yapanlar", müslümanlara karşı tutumları gereği yahudi ve hristiyanlardır. Bunlar içinde hakikatleri reddeden, haksızlığı esas alan, aşırılığa sapan, "Allah'ın oğlu vardır", "Allah'ın eli kilitlidir", "Allah fakirdir" gibi yalanlar söyleyen, Hz. Muhammed'e eziyet eden ve kibirli olan insan tipi bu anlamda zalimler kategorisinde kabul edilmelidir.

  47. İşte böylece sana Kitabı (Kur'an'ı) indirdik. Kendilerine kitap verdiklerimiz ona iman ediyorlar.[1] Şunlardan (Araplardan) da ona iman edenler vardır. Ayetlerimizi kâfirlerden başkası inkâr etmez.

    1) Benzer mesajlar: Bakara 2:121; Âl-i İmrân 3:113-115, 199; Mâide 5:82-84, En‘âm 6:114; A‘râf 7:159; İsrâ 17:107-109; Kasas 28:52-55; Hadîd 57:28-29.

  48. Sen bundan önce ne (kutsal) bir kitap okur ne de onu sağ elinle yazardın. Öyle olsaydı (gerçeği) iptal edenler elbette kuşku duyarlardı.[1]

    1) Bu ayet Hz. Muhammed'in Kur'an'dan önce herhangi bir ilahî metin okumadığını göstermektedir. Kasas 28:86 ve Şûrâ 42:52'de verilen bilgiler de bunun delilidir. Demek ki buradaki mesaj Hz. Muhammed'in okuma-yazma bilmediğiyle ilgili değil, dini metinlerle içli dışlı olmak anlamında entelektüel bir din meşguliyetine sahip olmamasıyla ilişkilidir. Hz. Muhammed'in ümmiliği de onun kitap ehlinden olmaması, Tevrat'ı bilmemesi ve Mekkeli oluşu demektir; konunun okuma-yazma bilmemeyle herhangi bir ilişkisi olamaz.

  49. Hayır! O (Kur'an), kendilerine ilim verilenlerin göğüslerinde (kalplerinde) apaçık ayetlerdir. Ayetlerimizi zalimlerden başkası inkâr etmez.

  50. (O zalimler:) "Ona Rabbinden (başka) ayetler (mucizeler) indirilmeli değil miydi?" demişlerdi.[1] De ki: "Ayetler (mucizeler) ancak Allah katında(n)dır. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım."

    1) Müşriklerin, inkârcıların ve kitap ehlinin Hz. Muhammed'den mucize istekleri ve onlara verilen cevaplarla ilgili olarak bkz. En‘âm 6:7-8; Yûnus 10:15-16, 20; Hûd 11:12; Ra‘d 13:27; Hicr 15:7, 14-15; İsrâ 17:59, 90-93; Enbiyâ 21:5; Furkân 25:4-5, 7, 21; ‘Ankebût 29:50-51; Zuhruf 43:53.

  51. Kendilerine tilavet edilmekte (okunup aktarılmakta) olan Kitabı (Kur'an'ı) sana indirmemiz onlara yetmedi mi?[1] Elbette iman eden bir toplum için onda rahmet ve (gerçeğin) hatırla(t)ması vardır.

    1) Bu cümle Kur'an dışı mucize beklentileri, mucize kabulleri ve iddialarının geçersizliğini göstermektedir. Bkz. İsrâ 17:59; Kamer 54:2. Kur'an, başka deliller veya mucizeler getirme taleplerinin hepsini gereksiz kılacak değerde ve özelliktedir. Eğer birilerine delil veya mucize olarak Kur'an yetmiyorsa ona hiçbir şey fayda vermez. Bilindiği gibi her peygamberin kendi hayatında ve kendi çağdaş ümmetleri için geçerli olan birer mucizesi olagelmiştir. Ancak o peygamberler vefat edince mucizeleri de geçerliliğini yitirmiştir. Buna karşılık Hz. Muhammed'e verilen Kur'an mucizesi ebedidir ve meydan okuyucu yapısıyla fertleri ve toplumları dönüştürücü işlevi Son Saat'e kadar devam edecektir.

  52. De ki: "Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. Göklerde ve yerde ne varsa (hepsini) bilir." Batıla inanıp Allah'ı inkâr edenler (var ya), işte onlar kaybedenlerin ta kendileridir.

  53. Senden, azabı acele (getirmeni) istiyorlar. Önceden belirlenmiş bir vade olmasaydı, azap onlara elbette gelip çatmıştı. Onlar farkında değilken, (o azap) ansızın kendilerine gelecektir.[1]

    1) Benzer mesajlar: En‘âm 6:31, 47; A‘râf 7:187; Yûsuf 12:107; Enbiyâ 21:40; Hacc 22:55; Şu‘arâ 26:202; Zümer 39:55; Zuhruf 43:66; Muhammed 47:18.

  54. (Evet) senden azabı acele (getirmeni) istiyorlar. Şüphesiz ki cehennem kâfirleri çepeçevre kuşatıcıdır.

  55. O gün azap, onları hem üstlerinden hem de ayaklarının altından kaplayacak ve (Allah onlara) "Yaptıklarınızın (cezasını) tadın!" diyecektir.[1]

    1) Ayette cehennem azabının onların üstlerinden ve ayaklarının altından, yani bir anlamda tepeden tırnağa kendilerini çepeçevre kuşatacağı haber verilmekte ve kendilerine dünyada yapıp ettiklerinin tadını almaları hitaplarında bulunulacağı belirtilmektedir. Dünyada yapıp edilenler "sebep", azabın tadılması ise "sonuç"tur. Benzer mesajlar: A‘râf 7:41; Zümer 39:16; Mürselât 77:29-34.

  56. Ey iman eden kullarım![1] Şüphesiz ki benim arzım (yerim) geniştir. Yalnızca bana kulluk edin!

    1) Benzer hitaplar için bkz. İbrâhîm 14:31; Zümer 39:10, 53. Bu hitapların kullanılmasındaki amaç, insanların Yüce Allah'ın kulları oldukları gerçeğini değişik bir ifade ile dile getirmektir.

  57. Her nefis (can), ölümü tadıcıdır.[1] Sonunda sadece bize döndürüleceksiniz.

    1) Benzer mesajlar: Âl-i İmrân 3:185; Enbiyâ 21:35; Zümer 39:30.

  58. İman edip iyi işler yapanları -evet onları- içlerinde ebedî kalmak üzere altlarından ırmaklar akan cennet köşklerine[1] elbette yerleştireceğiz. (Böyle iyi) işler yapanların ödülü ne güzeldir![2]

    1) Ayette [ğurfeh/el-ğurfeh] kelimesinin çoğulu olarak kullanılan [ğuraf] kelimesi Zümer 39:20'de de iki kez geçmekte ve "odalar", "köşkler" manasına gelmektedir. Furkân 25:75'te ise bu kelimenin tekil hali [el-ğurfeh] sözcüğü kullanılmaktadır.
    2) Benzer mesajlar: Âl-i İmrân 3:136; Zümer 39:74.

  59. (Ödülü hak edenler) sadece Rablerine güvenerek sabredenlerdir.[1]

    1) Benzer mesaj: Nahl 16:42.

  60. Nice canlı var ki rızkını (yanında) taşımıyor. Onlara da size de rızık veren Allah'tır. O duyandır, bilendir.

  61. Onlara "Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı emri altında tutan kimdir?" diye sorsan, elbette "Allah." derler.[1] (Allah'a kulluktan) nasıl da döndürülüyorlar!

    1) Benzer mesajlar: Yûnus 10:31; Mü'minûn 23:84-89; ‘Ankebût 29:63; Lokmân 31:25; Zümer 39:38; Zuhruf 43:9, 87.

  62. Allah kullarından rızkı dilediğine açarak (bol) da verir, ona kısarak (dar) da verir.[1] Şüphesiz ki Allah her şeyi bilendir.

    1) Benzer mesajlar: Ra‘d 13:26; İsrâ 17:30; Kasas 28:82; Rûm 30:37; Sebe' 34:36, 39; Zümer 39:52; Şûrâ 42:12.

  63. Onlara "Gökten su indirip onunla ölümünün ardından yeri canlandıran kimdir?" diye sorsan, mutlaka "Allah" derler. De ki: "Hamd (övgü) Allah içindir; esasında onların çoğu akıl etmezler."

  64. Bu dünya hayatı,[1] oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Şüphesiz ki ahiret yurdu(na gelince), işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı!

    1) Kur'an'da geçen bütün [el-hayâtü'd-dünya] tamlamaları "yakın, içinde bulunulan hayat" demektir; kastedilen "bu âlemde yaşanan hayat"tır. "Dünya hayatı" şeklindeki çeviri anlam merkezlidir; yoksa metnin birebir karşılığı değildir.

  65. (65, 66) Gemiye bindikleri zaman, dini yalnız O'na özgü kılarak Allah'a yalvarırlar. Fakat onları karaya kurtarınca (çıkarınca), bir de bakarsın ki kendilerine verdiklerimize karşılık nankörlük etmeleri için (Allah'a) ortak koşmaktadırlar.[1] (Bir süre daha) yararlansınlar (bakalım)! İleride (gerçeği) bilecekler![2]

    1) Benzer mesajlar: Yûnus 10:12; Nahl 16:54; İsrâ 17:67; Rûm 30:33; Lokmân 31:32; Zümer 39:8, 49; Şûrâ 42:48.
    2) Benzer mesajlar: Nahl 16:55; Rûm 30:34.

  66. (65, 66) Gemiye bindikleri zaman, dini yalnız O'na özgü kılarak Allah'a yalvarırlar. Fakat onları karaya kurtarınca (çıkarınca), bir de bakarsın ki kendilerine verdiklerimize karşılık nankörlük etmeleri için (Allah'a) ortak koşmaktadırlar.[1] (Bir süre daha) yararlansınlar (bakalım)! İleride (gerçeği) bilecekler![2]

    1) Benzer mesajlar: Yûnus 10:12; Nahl 16:54; İsrâ 17:67; Rûm 30:33; Lokmân 31:32; Zümer 39:8, 49; Şûrâ 42:48.
    2) Benzer mesajlar: Nahl 16:55; Rûm 30:34.

  67. Çevrelerinde insanlar kapılıp götürülürken, (Mekke'yi) güven içinde saygın bir yer yaptığımızı görmediler mi? Onlar Allah'ın nimet(ler)ine nankörlük edip batıla mı inanıyorlar![1]

    1) Bu ayet Kasas 28:57. ayetle birlikte okunmalıdır.

  68. Allah'a yalan uyduran veya kendisine gelmişken gerçeği yalanlayandan daha zalim kim olabilir ki![1] Cehennemde kâfirlere yer mi yok!

    1) Benzer mesajlar: Âl-i İmrân 3:94; En‘âm 6:21, 93, 144, 157; A‘râf 7:37; Yûnus 10:17; Hûd 11:18; Kehf 18:15; Zümer 39:32; Saff 61:7.

  69. Bizim uğrumuzda cihad edenleri (fedakârlık yapanları) elbette kendi yollarımıza ulaştıracağız. Şüphesiz ki Allah güzel davrananlarla beraberdir.