Enbiya Suresi

21 - Enbiya Suresi Mehmet Okuyan meali ve tefsiri. 112 ayettir.

Rahmân, Rahîm olan Allah’ın adıyla.

  1. İnsanların hesab(a çekilmeler)i yaklaştı. Onlar (ise) gaflet içinde yüz çevirmektedir.

  2. (2, 3) Kendilerine, Rablerinden her yeni mesaj geldiğinde, onlar kalpleri eğlencede olduğu hâlde elbette bununla hep alay ederek dinlemişlerdi.[1] O zalimler şu gizli fısıltıyı yapmışlardı: "Bu (Muhammed) sizin gibi bir insandan başka nedir ki![2]Siz şimdi göz göre göre büyüye mi geliyorsunuz?"

    1) Benzer mesaj: Şu‘arâ 26:5.
    2) İnkarcıların bir insan olan peygamberle alay edişleriyle ilgili benzer mesajlar: Hûd 11:27; İbrâhîm 14:10-11; İsrâ 17:94; Mü'minûn 23:24, 33-34, 47; Furkân 25:41; Şu‘arâ 26:154, 186; Yâsîn 36:15; Sâd 38:8; Kamer 54:24-25; Teğâbun 64:6.

  3. (2, 3) Kendilerine, Rablerinden her yeni mesaj geldiğinde, onlar kalpleri eğlencede olduğu hâlde elbette bununla hep alay ederek dinlemişlerdi.[1] O zalimler şu gizli fısıltıyı yapmışlardı: "Bu (Muhammed) sizin gibi bir insandan başka nedir ki![2]Siz şimdi göz göre göre büyüye mi geliyorsunuz?"

    1) Benzer mesaj: Şu‘arâ 26:5.
    2) İnkarcıların bir insan olan peygamberle alay edişleriyle ilgili benzer mesajlar: Hûd 11:27; İbrâhîm 14:10-11; İsrâ 17:94; Mü'minûn 23:24, 33-34, 47; Furkân 25:41; Şu‘arâ 26:154, 186; Yâsîn 36:15; Sâd 38:8; Kamer 54:24-25; Teğâbun 64:6.

  4. (Peygamber) şöyle demişti: "Rabbim, yerde ve gökte(ki her) sözü bilir. O duyandır, bilendir."

  5. (Müşrikler:) "Hayır! (Bunlar) karmakarışık rüyalardır; aksine onu kendisi uydurmuştur;[1] dahası o bir şairdir.[2] (Öyle değilse) bize hemen, öncekilere gönderilenin benzeri bir ayet (mucize) getirsin!" demişlerdi.

    1) Hz. Muhammed'e "müfteri" suçlamasıyla ilgili benzer mesajlar: Yûnus 10:38; Hûd 11:13; Nahl 16:101; Furkân 25:4; Secde 32:3; Sebe' 34:8; Şûrâ 42:24; Ahkâf 46:8.
    2) Benzer mesajlar: Sâffât 37:36; Tûr 52:30; Hâkka 69:41.

  6. Bunlardan önce helak ettiğimiz hiçbir şehir (halkı) iman etmemişti; şimdi bunlar mı iman edecekler!

  7. Biz senden önce de kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını (peygamber) olarak göndermedik. Bilmiyorsanız zikr (Kur'an) ehline sorun![1]

    1) Benzer mesajlar: Yûnus 10:94; Nahl 16:43.

  8. Biz onları (peygamberleri), yemek yemeyen birer ceset olarak yaratmadık. Onlar (bu dünyada) ebedi kalıcı da değillerdi.[1]

    1) Bu ayet Enbiyâ 21:34 ve Zümer 39:30. ayetlerle birlikte okunmalıdır. Buradaki amaç, Hz. İsa ve Hz. Muhammed dâhil bütün peygamberlerin ebedî veya çok çok uzun bir hayat sahibi olmadıklarını bildirmektir.

  9. Sonra onlara (verdiğimiz) sözü yerine getirmiştik; böylece hem onları hem de dilediğimiz (layık olan) kişileri kurtarmış; haddi aşanları da helak etmiştik.

  10. Şüphesiz ki size, içinde (gerçekleri) hatırlamanız (için bilgiler) bulunan bir kitap indirdik.[1] Akıl etmiyor musunuz?

    1) Bu ayet Sâd 38:1 ve Zuhruf 43:44 ile okunmalıdır.

  11. Zalim olan nice şehir (halkını) kırıp geçirmiş; arkasından da başka topluluklar yaratmıştık.

  12. Azabımızı hissettiklerinde bir de bakarsın ki oralardan (azap bölgesinden) kaçıyorlar!

  13. (Onlara şöyle demiştik:) "Kaçmayın! İçinde bulunduğunuz refaha ve yurtlarınıza dönün! Çünkü size sorular sorulacak!"

  14. (Onlar:) "Ah, eyvah bize! Şüphesiz ki biz zalimlermişiz!" demişlerdi.

  15. Biz kendilerini yere serilmiş, hasat edilmiş (ekin)e çevirinceye kadar o feryatları sürüp gitmişti.

  16. Biz göğü, yeri ve bunlar arasındakileri oyuncular olarak yaratmadık.[1]

    1) Bu ayet şöyle de tercüme edilebilir: "Biz göğü, yeri ve bunlar arasındakileri oyun (ve eğlence) olsun diye yaratmadık." Benzer mesajlar: Âl-i İmrân 3:191; Sâd 38:27; Duhân 44:38.

  17. Bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi tarafımızdan edinirdik. (Ama) biz (bunu) yapanlar değiliz.[1]

    1) Bu ayet şöyle de tercüme edilebilir: "Bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık (öyle değil, böyle yapardık)."

  18. Aksine biz gerçeği batılın üzerine atarız da o, batılın işini bitirir. Bir de bakarsın ki batıl yok olup gitmiştir.[1] (Allah'a) yakıştırdığınız sıfatlardan dolayı yazıklar olsun size!

    1) Benzer mesajlar: A‘râf 7:118; İsrâ 17:81; Sebe' 34:48-49.

  19. Göklerde ve yerde kim varsa hepsi yalnızca O'na aittir. O'nun huzurunda bulunanlar, O'na ibadetten dolayı kibirlenmez ve yorulmazlar.[1]

    1) Meleklerin [tesbih]i ve ibadetiyle ilgili benzer mesajlar: Nisâ 4:172; A‘râf 7:206; Ra‘d 13:13; Nahl 16:49; Enbiyâ 21:19, 20; Zümer 39:75; Mü'min 40:7; Fussilet 41:38.

  20. Onlar, gece gündüz bıkmadan (Allah'ı) tesbih ederler (yüceltirler).[1]

    1) Ayetteki [lâ yeftürûne] fiili aynı konuda Fussilet 41:38'de geçen [lâ yes'emûne] fiili gibi "kesinti vermemek", "bıkmamak", "yorulmamak", "aralık vermemek", "gevşeklik göstermemek" şeklinde anlamlar içermekte ve meleklerin gece gündüz dur durak bilmeden, ibadet ve tesbih konusunda [fetret] yaşamadan tesbihe devam ettiklerini ortaya koymaktadır. "Ara vermek" anlamına gelen fetret kelimesinin de aynı kökten geldiği düşünüldüğünde, meleklerin aralıksız olarak tesbih ettikleri anlaşılmaktadır. Ayrıca ayette geçen [el-leyl] ve [en-nehâr] kelimeleri bütünüyle zaman kavramını kapsadığı için, meleklerin tesbihi sürdürdükleri ifade edilmiş olmaktadır.

  21. Yoksa yerden (dünyevi) birtakım ilahlar edindiler de (ölüleri) onlar mı diriltecekmiş!

  22. O ikisinde (yerde ve gökte) Allah'tan başka ilahlar bulunsaydı, (düzenleri) elbette bozul(up gitmiş)ti. Arşın Rabbi olan Allah onların yakıştırdıkları (şeyler)den yücedir.[1]

    1) Bu ayet Mü'minûn 23:71, 91. ayetlerle birlikte okunmalıdır.

  23. (Allah) yaptığından sorumlu tutulamaz; onlar ise sorguya çekileceklerdir.

  24. Yoksa O'nun peşi sıra birtakım ilahlar mı edindiler! De ki: "Delilinizi getirin! Bu, benimle birlikte olanların ve benden öncekilerin (gerçeği içeren) öğretisidir." Hayır! Onların çoğu gerçeği bilmezler; (bu yüzden) yüz çevirirler.

  25. Senden önce hiçbir elçi göndermedik ki ona "Benden başka ilah yoktur; bana kulluk edin!" diye vahyetmiş olmayalım.

  26. (Müşrikler): "Rahmân (olan Allah, melekleri) çocuk edindi!" dediler. (Haşa)! O yücedir. Aksine (melekler) ikram edilmiş kullardır.[1]

    1) Meleklerin de Yüce Allah'ın birer kulu olduklarıyla ilgili ayrıca bkz. Nisâ 4:172; Kehf 18:65; Zuhruf 43:19.

  27. O'ndan (emir almadan) önce konuşmaz, yalnızca O'nun emri ile iş yaparlar.[1]

    1) Melekler kendi tercihlerine göre hareket edemezler; Yüce Allah'ın verdiği emirleri harfiyyen uygularlar; kesinlikle herhangi bir eksiklikte bulunamazlar. Benzer mesajlar: En‘âm 6:61; Nahl 16:50; Meryem 19:64; Tahrîm 66:6.

  28. (Allah) onların önlerindekini de arkalarındakini de bilir.[1] (Allah'ın) razı olduğundan başkasına şefaat edemezler.[2] Onlar (Allah'a) saygıları nedeniyle titrerler!

    1) Benzer mesajlar: Bakara 2:255; Tâhâ 20:110; Hacc 22:76.
    2) Bu ayet Tâhâ 20:109, Zümer 39:43-44 ve Necm 53:26. ayetlerle birlikte okunmalıdır.

  29. Onlardan kim "O'nun peşi sıra ben (de) ilahım!" derse biz onu (bile) cehennemle cezalandırırız. İşte biz, zalimlere böyle ceza veririz![1]

    1) Bu ayette şirke konu aracıların nasıl cezalandırılacağı melekler üzerinden ifade edilmektedir. Konunun önemi Nisâ 4:48 ve 116'da belirtildiği üzere Yüce Allah'ın şirk üzere ölenleri bağışlamayacağı bildirimi nedeniyledir. Bu ayet En‘âm 6:88 ve Zümer 39:65. ayetlerle birlikte okunmalıdır.

  30. Kâfir olanlar, göklerle yer bitişik bir hâldeyken, onları birbirinden ayırdığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı[1] gör(üp düşün)mediler mi? (Hâlâ) inanmayacaklar mı?[2]

    1) Bu ayet Nûr 24:45. ayetle birlikte okunmalıdır.
    2) Bu ayet evrenin oluşumu ve canlıların sudan yaratıldığıyla ilgili çok önemli bilimsel gerçeklere işaret etmektedir.

  31. Onları sarsmasıyla ilgili yerin içinde ağır baskılar yarattık.[1] Yol bulsunlar diye orada geniş yollar yarattık[2]

    1) Sarsılmasıyla ilgili olarak yerin içine ağırlıklar yerleştirilmesiyle ilgili bkz. Nahl 16:15, dipnot 1. Ra‘d 13:3; Hicr 15:19; Neml 27:61; Lokmân 31:10; Fussilet 41:10; Kâf 50:7; Mürselât 77:27.
    2) Benzer mesajlar: Nahl 16:15; Tâhâ 20:53; Zuhruf 43:10; Nûh 71:20.

  32. Biz göğü korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise (göğün) delillerinden yüz çevirirler.

  33. O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratandır. Hepsi bir(er) yörüngede yüzerler.[1]

    1) Bu ayet Yâsîn 36:38-40. ayetlerle okunmalıdır.

  34. Senden önce (de) hiçbir insana çok uzun hayat vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar çok uzun süre mi kalacaklar![1]

    1) Bu ayet Enbiyâ 21:8 ve Zümer 39:30. ayetlerle birlikte okunmalıdır.

  35. Her nefis (can), ölümü tadıcıdır.[1] Bir deneme olarak sizi hayırla da şerle de imtihan ederiz. Sadece bize döndürüleceksiniz.

    1) Benzer mesajlar: Âl-i İmrân 3:185; ‘Ankebût 29:57; Zümer 39:30.

  36. Kâfir olanlar seni gördükleri zaman "Sizin ilahlarınızı diline dolayan[1] bu mu!" diyerek seninle hep alay ederler.[2] (Oysa) onlar, Rahmân'ın zikrini (Kur'an'ı) inkâr edenlerin ta kendileridir.

    1) Buradaki [yezküru] fiili "zikretmek, hatırlamak, gündeme getirmek, diline dolamak" gibi anlamlar içermektedir. Benzer mesaj: Enbiyâ 21:60.
    2) Benzer mesaj: Furkân 25:41.

  37. İnsan aceleci (olarak) yaratılmıştır.[1] Size delillerimi ileride göstereceğim; (azabı) benden acele istemeyin!

    1) Benzer mesaj: İsrâ 17:11.

  38. "Doğruysanız o vaat (Son Saat) ne zamanmış!" derler.[1]

    1) Benzer mesajlar: Yûnus 10:48; Neml 27:71; Secde 32:28; Sebe' 34:29; Yâsîn 36:48; Zâriyât 51:12; Mülk 67:25; Kıyâmet 75:6.

  39. Kâfir olanlar, yüzlerinden ve sırtlarından (saran) ateşi savamayacakları, kendilerine yardım edilemeyeceği zamanı (o günün dehşetini keşke) bir bilselerdi!

  40. Doğrusu o (Son Saat) kendilerine öyle ani gelir ki onları şaşırtır. Artık onu reddetmeye (geri çevirmeye) güçleri yetmez ve kendilerine bakılmaz da.[1]

    1) Benzer mesajlar: En‘âm 6:31, 47; A‘râf 7:187; Yûsuf 12:107; Hacc 22:55; Şu‘arâ 26:202; ‘Ankebût 29:53; Zümer 39:55; Zuhruf 43:66; Muhammed 47:18.
    2) Ayetteki "onlara bakılmaz" ifadesi, "onlara fırsat ve huzur verilmez" şeklinde de anlaşılabilir. Benzer mesajlar: Bakara 2:162; Âl-i İmrân 3:77, 88; Nahl 16:85; Secde 32:29.

  41. Yemin olsun ki senden önceki elçilerle de alay edilmişti ve alay edenleri alay ettikleri şey (çepeçevre) kuşatmıştı.[1]

    1) Benzer mesajlar: En‘âm 6:10; Ra‘d 13:32; Hicr 15:11, 95.

  42. De ki: "Rahmân'dan (O'nun azabından) sizi gece gündüz kim koruyabilir ki!"[1] Hayır! Onlar Rablerini hatırlamaktan yüz çevirirler.

    1) Yüce Allah Hz. Muhammed'e hitap ederek müşriklerin alaycılıklarına bir kez de bu ayette cevap vermektedir. Bu çerçevede mahşerdeki çaresizliklerine ilave olarak dünyada da inkar ettikleri ilahi kudret tarafından gece ve gündüz gelebilecek azaba karşı kendilerini kimin koruyacağını sordurmaktadır. Amaç onları hiç kimsenin koruyamayacağını kendilerine bildirmektir. Benzer mesajlar: Ahzâb 33:17; Fâtır 35:2; Zümer 39:38; Mülk 67:20-21, 28.

  43. Yoksa Allah'ın peşi sıra kendilerini (bize karşı) savunacak ilahlar mı varmış! (O ilahlar) hem kendilerine yardıma güç yetiremez hem de bizden sahiplenme göremezler.

  44. (Oysa) onları da atalarını da yararlandırdık. Sonunda ömür kendilerine (hiç bitmeyecek gibi) uzun geldi.[1]Yeryüzüne gelip, onu uçlarından eksilttiğimizi görmezler mi?[2] Üstün gelen onlar mıymış!

    1) Yüce Allah yaşattığı insanların bir kısmına bu ömrün uzun geldiğini, yani kendilerine verdiği nimet ve rızıklar sayesinde ömürlerini uzun bir süre yaşadıklarını, hayatlarının sonuna kadar bolluk içinde olduklarını ifade etmektedir. Bolluk içinde yaşamaya alışanlar nimetlerin veriliş nedenini anlamamış, yapılan uyarılara kulak asmamış ve bu hayatın hiç bitmeyeceğini sanarak aldanış içerisine girmişlerdi.
    2) Bu ayet Ra‘d 13:41. ayetle birlikte okunmalıdır. Bu cümlede yer alan "Allah'ın gelmesi" mecaz bir ifadedir ve kastedilen O'nun gücünün ve hayata müdahale edişinin bildirilmesidir.

  45. De ki: "Ben sizi sadece vahiy ile uyarıyorum."[1] Sağır(lar), uyarıldıkları zaman bu çağrıyı duymaz.

    1) İslam'ı tebliğde müracaat edilmesi gereken kaynağın Kur'an olduğunu bildiren En‘âm 6:51, 70, İbrâhîm 14:52, Enbiyâ 21:45, Furkân 25:52, Sebe' 34:50 ve Kâf 50:45 gibi çeşitli ayetler vardır.

  46. Onlara Rabbinin azabından ufak bir esinti dokunsa, elbette "Ah, eyvah bize! Şüphesiz ki biz zalimlermişiz!" derler.

  47. Biz kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız.[1] Kimseye hiçbir şekilde haksızlık edilmeyecek. (Yapılan iş) bir hardal tanesi kadar bile olsa, onu (teraziye) getirmiş (olacağ)ız. Hesap görenler olarak biz yeteriz.

    1) Benzer mesajlar: A‘râf 7:8-9; Mü'minûn 23:102-103; Kâri‘a 101:6-9.

  48. Yemin olsun ki biz Musa'ya ve Harun'a, muttakîler (duyarlı olanlar) için furkân'ı (doğruyu yanlıştan ayırma yeteneğini), aydınlığı ve (gerçeği) hatırlatan (öğüdü) vermiştik.

  49. Onlar takvâ (duyarlılık) sahipleri, gaybdaki (bilinemeyendeki) Rablerine saygı duyarlar;[1] (dahası) onlar o (Son) Saat'ten de tir tir titreyenlerdir.

    1) Benzer mesajlar: Fâtır 35:18; Yâsîn 36:11; Kâf 50:33; Mülk 67:12.

  50. İşte bu (Kur'an) da bizim indirdiğimiz bereket kaynağı bir hatırla(t)madır. Şimdi onu inkâr mı ediyorsunuz!

  51. Yemin olsun ki İbrahim'e olgunluğunu daha önce vermiştik.[1] Biz onu iyi tanırdık.

    1) Bu ayet En‘âm 6:74-77'deki mesajın doğru anlaşılması için son derece önemlidir.

  52. Hani o, babasına ve kavmine "Şu tapmakta olduğunuz heykeller de ne oluyor?" diye sormuştu.

  53. Onlar da "Biz atalarımızı bunlara tapanlar olarak bulduk." demişlerdi.[1]

    1) Taklitçilikle ilgili benzer mesajlar: Bakara 2:170; Mâide 5:104; A‘râf 7:28; Yûnus 10:78; Hûd 11:53-54, 62, 87; Şu‘arâ 26:70-74; Lokmân 31:21; Sebe' 34:43; Sâffât 37:69-74; Zuhruf 43:22, 23.

  54. (İbrahim) "Şüphesiz ki siz de atalarınız da apaçık bir sapkınlık içindesiniz!" demişti.

  55. Onlar da "Bize gerçeği mi getirdin yoksa sen oyun oynayanlardan biri misin?" demişlerdi.[1]

    1) Enbiyâ 21:16 ve Duhân 44:38'de de geçen [el-lâ‘ıbîne/lâ‘ıbîne] kelimesi "oyun oynayanlar", "şaka yapanlar" gibi anlamlar içermektedir. Buradan hareketle, kavminin gözünde Hz. İbrahim'in ciddiye alınabilecek biri olmadığı izlenimi verilmek istenmiştir.

  56. (İbrahim) "Hayır, sizin Rabbiniz, yoktan yarattığı göklerin ve yerin Rabbidir;[1] ben buna şahitlik edenlerdenim." demişti.

    1) Hz. İbrahim, kavminin kendisiyle alay etmesine karşılık onlara güçlü bir şekilde tevhid öğretisi sunmuş, inkar etseler bile tevhid gerçeklerini ayrıntılı bir şekilde kendilerine özellikle bildirmiştir.

  57. "Allah'a yemin olsun:[1] Siz dönüp gittikten sonra putlarınıza elbette bir plan uygulayacağım!"

    1) [Tellâhi] ifadesi Kur'an'daki yeminlerden birisidir (Bkz. Yûsuf 12:73, 85, 91, 95; Nahl 16:56, 63; Enbiyâ 21:57; Şu‘arâ 26:97; Sâffât 37:56).

  58. (İbrahim), sonunda belki ona dönerler (sorarlar) diye büyükleri hariç onları (putları) paramparça etmişti.

  59. (Kavmi) "Bunu ilahlarımıza kim yaptı? Şüphesiz ki o (bunu yapan kişi) zalimlerden biridir." demişlerdi.

  60. (Bir kısmı) "Bunları diline dolayan,[1] kendisine ‘İbrahim' denen bir genç duyduk." demişlerdi.

    1) Buradaki [yezküru] fiili "diline dolamak" gibi bir anlam içermektedir. Benzer mesaj: Enbiyâ 21:36.

  61. "Onu hemen insanların gözü önüne getirin! Belki şahitlik ederler." demişlerdi.

  62. Onlar "Bunu ilahlarımıza sen mi yaptın ey İbrahim?" demişlerdi.

  63. (İbrahim ise): "Belki de bu işi şu büyük olan yapmıştır.[1] Konuşabiliyorlarsa onlara sorun!" demişti.

    1) Hz. İbrahim'e sorulan soruya "hayır ben yapmadım" diye cevap vermemiş yani iddia edildiği gibi yalan konuşmamıştır. Onun yaptığı şey, putların çaresizliğine dikkat çekmek, onlara tapınılmasını eleştirmek ve putperestliğin büyük bir sapkınlık olduğunu muhataplara kavratmaktır. En‘âm 6:76-78'de de gök cisimleri üzerinden benzer mesajlar verdiği bilinmektedir.

  64. Kendilerine dönüp "Zalimler sizsiniz, siz!" demişlerdi.

  65. Sonra (eski) kafalarına dönmüşler[1] de "Sen bunların konuşamadığını pekâlâ biliyorsun!" (demişlerdi).

    1) Ayette geçen "Sonra tekrar eski inanç ve tartışmalarına dönmüşlerdi" cümlesi "başları üzerine geri döndürülmüşlerdi" anlamında "zihnen tepetaklak olmayı", "fikrinden aniden caymayı", "eski kafalarına dönmeyi" içeren deyimsel bir ifadedir. Burada söz konusu halkın Hz. İbrahim'i temize çıkarma temayülünden vazgeçip eski suçlayıcı tavırlarına geri dönmeleri ifade edilmektedir.

  66. (İbrahim) "Allah'ın peşi sıra size hiçbir yarar ve zarar veremeyen şeylere (hâlâ) tapacak mısınız?" demişti.

  67. "Size de Allah'ın peşi sıra tapmakta olduğunuz şeylere de yazıklar olsun! Akıl etmiyor musunuz?"

  68. (Bir kısmı) "(Bir iş) yapacaksanız, onu (İbrahim'i) yakın da ilahlarınıza yardım edin!" demişti.

  69. Biz de "Ey ateş! İbrahim için serinlik ve esenlik ol!" demiştik.

  70. Ona tuzak kurmak istemişler; biz de onları, en çok kaybedenler hâline getirmiştik.[1]

    1) Bu bağlamda yer alan konu putperest kavminin Hz. İbrahim'i yakmak üzere bir hazırlık yaptıkları, tuzak kurduklarıdır. Yüce Allah ise onların kurduğu bu tuzağı başarıya ulaştırmamış, kendilerini hüsrana uğratmıştır. Benzer mesaj: Sâffât 37:98.

  71. Onu ve Lut'u kurtararak,[1] insanlar için bereketli kıldığımız toprağa[2] (ulaştırmıştık).

    1) Hz. İbrahim neyden kurtarıldıysa Hz. Lut da ondan kurtarılmıştır.
    2) Enbiyâ 21:81. ayette de geçen "bereketli kıldığımız toprak" ifadesinde kastedilen, muhtemelen bugün işgal edilen geniş Filistin topraklarıdır. Yeni gelinen coğrafyanın bereketli kılınması, o yörede pek çok peygamberin görev yapacak olması şeklinde anlaşılabileceği gibi, buranın tarım ürünleri noktasındaki bereketine işaret edilmesi de muhtemeldir.

  72. Ona (İbrahim'e) ilave[1] (bir bağış) olarak İshak'ı ve (torunu) Yakup'u lütfetmiştik. Hepsini iyi insanlar yapmıştık.

    1) Bir kez de İsrâ 17:79'da geçen [nâfileh] kelimesi "ilave olarak", "fazladan", "armağan olarak" gibi anlamlar içermekte ve yıllarca süren çocuksuzluk döneminden sonra yaşlılık çağında ona verdiği Hz. İsmail'e ilave olarak bir de Hz. İshak'ı kendisine armağan ettiğini haber vermektedir. Ayetteki [nâfileh] kelimesi öncelikle Hz. İshak'la, ardından onun oğlu olan Hz. Yakup'la ilişkili olduğunu belirtmeliyiz.

  73. Onları, emrimizle doğru yolu gösteren önderler yapmış ve kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyetmiştik.[1] Onlar daima bizim kullarımızdılar.

    1) Bu buyruk namaz, oruç, zekât, kurban vs. ibadetlerin eski ümmetlerden beri farz olduğunun delillerindendir. Benzer mesajlar: Bakara 2:83, 183; Âl-i İmrân 3:39; Mâide 5:12; Yûnus 10:87; İbrâhîm 14:40; Kehf 18:21; Meryem 19:31, 55, 59; Tâhâ 20:14; Hacc 22:26-30, 34-37; Lokmân 31:17; Şûrâ 42:13. Buradaki ve Beyyine 98:5'teki bilgilerden anlaşılacağı üzere, "bütün hayırlı işler" bütün ilahi öğretilerde yer almıştır. Hayırlı işlerin bedensel anlamda en önemli göstergelerinden biri hatta birincisi "namaz kılmak"tır; ekonomik içerikli olanlardan birisi ise "zekat vermek"tir. Namaz bedensel ibadet ve eylemleri, zekât ise ekonomik yardımlaşmaların tamamını içermektedir.

  74. Lut'a gelince, ona da doğru hüküm verme yeteneği ve ilim vermiştik. Onu çirkin işler yapmakta olan şehir (halkın)dan kurtarmıştık. Şüphesiz ki onlar kötü iş yapan yoldan çıkan bir toplumdu.

  75. Onu (Lut'u) merhametimize yerleştirmiştik. Şüphesiz ki o da iyilerdendi.

  76. Nuh'u da (an)! Daha önce bize dua etmişti. Biz de duasına cevap vermiş, böylece, onu ve ailesini (destekçilerini) büyük sıkıntıdan[1] kurtarmıştık.

    1) Sâffât 37:76 ve 115'te de geçen [el-karbi'l-‘azîmi] tamlaması "büyük sıkıntı", "müthiş felaket", "korkunç bela" gibi anlamlar içermekte ve yaşanan olay bağlamında kavminin tufanda boğulması anlamına gelmektedir. Bu arada kavminin inatçı inkarları ve korkunç tepkisi karşısında bunalan Hz. Nuh ve onunla birlikte iman etmiş olanların içlerinde hissettikleri sıkıntıdan kurtarılmaları da elbette ayette kastedilen anlamın içeriğinde bulunmaktadır.

  77. Onu, delillerimizi inkâr eden o toplumdan korumuştuk. Şüphesiz ki onlar, kötü bir toplumdu; hepsini (suda) boğmuştuk.

  78. Davud'u ve Süleyman'ı da (an)! Hani içinde halkın koyunlarının yayıldığı bir ekin konusunda hüküm veriyorlardı. Biz onların hükmüne şahittik.[1]

    1) Benzer mesaj: Sâd 38:22-23.

  79. Böylece bunu (bu fetvayı) Süleyman'a biz öğretmiştik. Biz onların hepsine doğru hüküm verme yeteneği ve ilim vermiştik. Kuşları ve tesbih eden (yücelten) dağları da Davud'a boyun eğdirmiştik.[1] (Bunları) biz yapmaktayız.

    1) Benzer mesajlar: Neml 27:16-17; Sebe' 34:10; Sâd 38:18-20.

  80. Ona, savaştan (düşmandan) sizi koruması için zırh yapmayı öğretmiştik. (Artık) şükredecek misiniz?[1]

    1) Benzer mesaj: Sebe' 34:10-11.

  81. Kasırga (gibi esen) rüzgârı da Süleyman'ın hizmetine vermiştik;[1] O'nun emriyle içinde bereketli kıldığımız toprağa[2] doğru akardı (eserdi). Biz her şeyi bilenleriz.

    1) Benzer mesajlar: Sebe' 34:12; Sâd 38:36.
    2) Benzer mesaj: Enbiyâ 21:71, dipnot 6.

  82. Şeytan(laşmış insan)lar arasından da onun için dalgıçlık yapan (inci çıkaran)[1] ve bundan başka işler görenler vardı. Onları gözetim altında tutuyorduk.

    1) Bu ayet Sâd 38:37. ayetle birlikte okunmalıdır.

  83. Eyüp'ü de (an)! Hani Rabbine "Başıma bu dert geldi.[1] Sen merhametlilerin en merhametlisisin." diye seslenmişti.

    1) Hz. Eyüp'ün şikayet ettiği husus bedensel hastalık olabileceği gibi, şeytan kaynaklı olarak maneviyatına ve kalbine gelen manevi hastalık da olabilir. Bkz. Sâd 38:41.

  84. Tarafımızdan bir merhamet ve kulluk edenler için bir hatırla(t)ma olmak üzere onun duasına cevap vermiş, kendisindeki sıkıntıyı gidermiş ve ona ailesini, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini (beklemediği diğer yakınlarını) daha vermiştik.

  85. İsmail'i, İdris'i ve Zülkifl'i de (an)! Hepsi de sabreden kişilerdendi.

  86. Onları merhametimize yerleştirmiştik. Şüphesiz ki onlar da iyilerdendi.

  87. Balık sahibini de (Yunus'u da an)![1] Hani o, kendisine gücümüzün yetmeyeceğini sanarak öfkeyle çekip gitmişti.[2] Karanlıkların[3] içinde şöyle dua etmişti: "(Rabbim)! Senden başka ilah yoktur; sen yücesin. Şüphesiz ki ben haksızlık edenlerden oldum."

    1) [Zü'n-Nûn] (balık sahibi) ifadesi, Kalem 68:48'de geçen [sâhıbu'l-hût] ifadesi gibi Hz. Yunus için kullanılmaktadır.
    2) Hz. Yunus risalet görevinin ilk aşamasında bir tercih hatası yapmış, ancak bu davranışı kendisine oldukça pahalıya mal olmuştu. O, iddia edildiği gibi peygamberlikten kaçmamıştı; sadece Ninova'da sonuç alamayacağı düşüncesiyle Yüce Allah'ın izin vermesini beklemeden başka bir yere doğru yola çıkmıştı. Görevden kaçmamış, bir anlamda yerini değiştirmek istemişti. Nitekim daha sonra yaptığı tebliğinde başarılı olmuş ve Yûnus 10:98'de de ifade edildiği gibi, yeni görev yerindeki kavminin iman etmesi sayesinde dünya azabından kurtarılmış bir ümmet olarak Kur'an'da övgüye mazhar kılınmıştır.
    3) Ayetteki [ez-zulümât] kelimesi "balığın karnındaki karanlık" anlamına gelmektedir. Bu durumda "gecenin, denizin ve balığın karnındaki karanlıklar" söz konusu ediliyor demektir. Dahası Nûr 24:40'ta belirtildiği gibi, denizin içindeki dalgalar ve onların altındaki karanlıkların çoğul oluşu da bu anlamı desteklemektedir.

  88. Biz de onun bu duasına cevap vermiş ve (içine düştüğü) sıkıntıdan onu kurtarmıştık. Biz, müminleri işte böyle kurtarırız.[1]

    1) Benzer mesajlar: Sâffât 37:139-142; Kalem 68:48-50.

  89. Zekeriya'yı da (an)! Hani o, Rabbine şöyle seslenmişti: "Rabbim! Beni yalnız bırakma! Sen vârislerin en hayırlısısın."

  90. Biz onun da duasına cevap vermiş ve ona Yahya'yı bağışlamıştık; eşini de kendisi için (çocuk doğurmaya) elverişli kılmıştık. Onlar hayır işlerinde koşuşur, (merhametimizi) umarak ve (azabımızdan) korkarak[1] bize yalvarırlardı. Onlar, bize saygı içindeydiler.[2]

    1) Benzer mesajlar: A‘râf 7:56; İsrâ 17:57; Secde 32:16; Zümer 39:9.
    2) Bu ayetler Âl-i İmrân 3:37-41 ve Meryem 19:1-15. ayetlerle birlikte okunmalıdır.

  91. Namusunu korumuş olanı (Meryem'i de an)! Biz ona rûhumuzdan üflemiş, onu ve oğlunu âlemler (insanlar) için bir ayet (mucize) kılmıştık.[1]

    1) Benzer mesajlar: Mü'minûn 23:50; Tahrîm 66:12.

  92. Şüphesiz ki bu (peygamberler ve iman edenler), tek bir ümmet olarak sizin ümmetinizdir.[1] Ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise bana kulluk edin!

    1) Benzer mesajlar: Bakara 2:213; Yûnus 10:19; Mü'minûn 23:52.

  93. (İnsanlar) kendi aralarında işlerini paramparça ettiler.[1] (Oysa) hepsi bize döneceklerdir.

    1) Bu ayet Bakara 2:213, Hûd 11:118-119 ve Mü'minûn 23:53. ayetlerle birlikte okunmalıdır.

  94. Kim mümin olarak iyi işlerden yaparsa onun çabası görmezden gelinmez. Şüphesiz ki biz onu yazmaktayız.[1]

    1) Benzer mesajlar: Âl-i İmrân 3:181; Nisâ 4:81; Yûnus 10:21; İsrâ 17:13; Kehf 18:49; Meryem 19:79; Yâsîn 36:12; Zuhruf 43:80; Câsiye 45:29; Kâf 50:18; Kamer 54:53; İnfitâr 82:10-12; Târık 86:4.

  95. Helak ettiğimiz bir şehir için artık (yenilenmek) imkânsızdır; şüphesiz ki onlar geri dönemeyeceklerdir.

  96. Sonunda Ye'cûc ve Me'cûc[1] (setleri) açıldığı, onlar her tepeden akın ettiği,

    1) Ye'cûc ve Me'cûc ifadesi, bir kez de Kehf 18:94-99. ayetlerde geçmekte ve her dönemin olumsuz insan tipini nitelendirmektedir. Bu yüzden, ayetin tercümesi şöyle de yapılabilir: "Nihayet Ye'cûc ve Me'cûc (sedleri) açıldığı, onlar her tepeden akın ettiği ve gerçek vaat (ölüm, Son Saat, kıyamet) yaklaşınca, (yani Ye'cüc ve Me'cûc denilen azgın topluluğun da ortaya çıkıp diriltilip hesap vereceği kıyamet yaklaşınca)..."

  97. Ve gerçek vaat (Son Saat) yaklaşınca, kâfir olanların gözleri birdenbire donakalır! (Onlar) "Ah, eyvah, yazıklar olsun bize! Elbette bu durumdan habersizmişiz; hatta biz zalimlermişiz!" (diyeceklerdir).

  98. Siz ve Allah'ın peşi sıra taptığınız şeyler cehennem yakıtısınız. Siz oraya gireceksiniz.

  99. Onlar ilah olsalardı, oraya girmezlerdi. Hepsi orada ebedî kalacaklardır.

  100. Orada onlar için inlemek vardır. Onlar orada (iyi haber) duyamayacaklardır.

  101. Tarafımızdan kendileri için güzel (hüküm) verilmiş olanlara gelince, işte onlar cehennemden uzak tutulmuş olacaklardır.[1]

    1) Bu ayetler Meryem 19:66-72, Zümer 39:61 ve Leyl 92:15-18. ayetlerle birlikte okunmalıdır. [Takvâ] (duyarlılık) sahibi olanlar cehennemden uzak tutulmuş olacaklardır. Kendilerine korku olmayıp hüzünlenmeyecekleri müjdelenen kişilerin de cehenneme hiç girmeyeceğini söyleyebiliriz. Çünkü cehenneme gitmek de oraya uğramak da bir korku ve hüzün sebebidir. Bu konuda bkz. Bakara 2:38, 62, 112, 262, 274; Âl-i İmrân 3:170; Mâide 5:69; En‘âm 6:48; A‘râf 7:35; Yûnus 10:62; Zümer 39:61; Ahkâf 46:13. Mahşer gününün korkunç yapısından güvende olacak kişilerin bulunacağı Neml 27:89'da müjdelenmektedir.

  102. Onun (cehennemin) uğultusunu bile duymayacaklardır; onlar canlarının istediği (nimetler) içinde ebedî kalıcıdır.

  103. En büyük dehşet bile onları hüzünlendirmeyecektir.[1] Melekler kendilerini şöyle karşılayacaktır: "İşte bu, size vadedilmiş olan (mutlu) gününüzdür."[2]

    1) Bu ayet Neml 27:89. ayetle birlikte okunmalıdır.
    2) Benzer mesajlar: A‘râf 7:43; Sâd 38:54; Fussilet 41:30; Kâf 50:32.

  104. O gün, yazılı kâğıt tomarlarını dürer gibi göğü toplayıp düreriz. İlk yaratmaya başladığımız gibi üzerimize aldığımız bir vaat olarak onu tekrar yaratacağız.[1] Şüphesiz ki biz (vadettiğimizi) yaparız.

    1) Benzer mesajlar: A‘râf 7:29; Yûnus 10:34; Neml 27:64; ‘Ankebût 29:19, 20; Rûm 30:11, 27; Burûc 85:13.

  105. Yemin olsun ki Zikr'den (Tevrat'tan) sonra Zebur'da da "Yeryüzüne iyi kullarım vâris olacaktır." diye yazmıştık.[1]

    1) Benzer mesajlar: A‘râf 7:129, 137; İbrâhîm 14:14; Nûr 24:55; Kasas 28:5.

  106. Şüphesiz ki bunda, (bize) kulluk eden toplum için bir mesaj vardır.

  107. Biz seni ancak âlemlere rahmet(imiz) için gönderdik.[1]

    1) Yüce Allah Hz. Muhammed'i cümle aleme merhametinin tecellisi olarak gönderdiğini ifade etmektedir. Bu ayetin vermek istediği mesaj ile "Rabbinin merhameti gereği peygamberler gönderici olan da elbette biziz" mealindeki Duhân 44:5-6'da verilen mesaj birbirini tamamlamakta, Yüce Allah'ın peygamberler göndermesinin ilahi rahmet ve merhametin tecellisi olduğu gerçeğini gözler önüne sermektedir. Hz. Muhammed'in peygamberliğinin evrensel olduğuyla ilgili benzer mesajlar: Nisâ 4:79; En‘âm 6:19; A‘râf 7:158; Sebe' 34:28; Yâsîn 36:6; Şûrâ 42:7; Cum‘a 62:2-3.

  108. De ki: "Bana ‘ilahınızın tek bir ilah olduğu' vahyolunuyor. O'na boyun eğecek misiniz?"

  109. Yüz çevirirlerse de ki: "(Bana emrolunanı) hepinize eşit olarak açıkladım. Size vadolunan şey yakın mı uzak mı bilmiyorum.[1]

    1) Benzer bir ifade için bkz. Cinn 72:25. Son Saat'in vaktinin bilinememesiyle ilgili benzer mesajlar için ayrıca bkz. A‘râf 7:187; Tâhâ 20:15; Lokmân 31:34; Ahzâb 33:63; Fussilet 41:47; Şûrâ 42:17; Zuhruf 43:85; Muhammed 47:18; Mülk 67:26; Nâzi‘ât 79:42-46.

  110. Şüphesiz ki (Allah) sözün açığını da bilir, gizlediklerinizi de bilir."[1]

    1) Benzer mesajlar: Bakara 2:33; Âl-i İmrân 3:29; Mâide 5:99; En‘âm 6:3; İbrâhîm 14:38; Tâhâ 20:7; Nûr 24:29; Neml 27:25; Ahzâb 33:54; Mü'min 40:19; Mümtehine 60:1; Mülk 67:13; A‘lâ 87:7.

  111. (Peygamber:) "Bilmiyorum, belki de o (azabın ertelenmesi), sizin için bir imtihan ve belirli bir zamana kadar sizi yararlandırmak içindir.

  112. Rabbim! (Onlar hakkında) adaletinle hükmünü ver! Bizim Rabbimiz, sizin anlattıklarınıza karşı yardımı umulan[1] Rahmân'dır." demişti.

    1) Ayetteki [el-müste‘ânu] kelimesi bir kez de Yûsuf 12:18'de yer almakta ve "yardım istenilecek makam" anlamına gelmekte, bir peygamber duruşu bu şekilde ümmete de öğretilmiş olmaktadır. Zira Fâtiha 1:5'te de evrensel anlamda dile getirildiği gibi, "kendisinden yardım istenecek yegane kudret Yüce Allah'tır" ve Hz. Muhammed de işte bunu dile getirmiştir.