Mümin Suresi

40 - Mümin Suresi Mehmet Okuyan meali ve tefsiri. 85 ayettir.

Rahmân, Rahîm olan Allah’ın adıyla.

  1. Hâ. Mîm.[1]

    1) Mukatta‘a harfleri hakkında bilgi için bkz. Bakara 2:1, dipnot 1.

  2. (Bu) Kitabın indirilişi, güçlü, bilen Allah katındandır.

  3. O, günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, azabı şiddetli olandır, lütuf sahibidir. O'ndan başka ilah yoktur; dönüş de yalnızca O'nadır.[1]

    1) Yüce Allah'ın sıfatları arasında [vâv] edatının kullanılmamasıyla ilgili bkz. Fâtiha 1:1, dipnot 1.

  4. Kâfir olanlardan başkası, Allah'ın ayetleri hakkında tartışmaz. Onların diyar diyar dolaşması kesinlikle seni aldatmasın![1]

    1) Benzer mesaj: Âl-i İmrân 3:196.

  5. Onlardan önce Nuh kavmi ve bunlardan sonraki gruplar da (peygamberlerini) yalanlamışlardı. Her ümmet, kendi elçisini yakalamaya azmetmişti.[1] Batıl sayesinde gerçeği iptal etmek için mücadele etmişlerdi.[2] (Bunun üzerine onları) kıskıvrak yakalamıştım. Azabım (bak) nasıl olmuştu!

    1) Ayette geçen [hemmet] fiili "azmetmek", "harekete geçmek", "canla başla uğraşmak", "tuzaklar kurmak"; "plan ve entrikalar yapmak" gibi anlamlar içermektedir. Bunu yapmalarının sebebi ayette [liye'huzûhu] ifadesiyle ifade edilmekte ve amaçları da peygamberleri "yakalamak", "tutuklamak", "öldürmek", "hapsetmek" şeklinde dile getirilmektedir.
    2) Bu ayet Enbiyâ 21:18. ayetle birlikte okunmalıdır.

  6. Onların ateş halkı olduklarına dair Rabbinin sözü kâfir olanlar üzerine gerçekleşmiştir.[1]

    1) Benzer mesajlar: Yûnus 10:33, 96; Yâsîn 36:7; Mü'min 40:6.

  7. Arşı taşıyan ve bir de onun çevresinde bulunanlar (melekler), Rablerini hamd (övgü) ile tesbih ederler (yüceltirler).[1] O'na iman eder ve müminler için şöyle bağışlanma dilerler:[2] "Rabbimiz! Senin merhamet ve ilmin her şeyi kapsamıştır. Tevbe eden ve senin yoluna gidenleri bağışla; onları cehennem azabından koru!

    1) Bu ayet Zümer 39:75 ve Hâkka 69:17. ayetlerle birlikte okunmalıdır.
    2) Bu mesaj Şûrâ 42:5. ayet ile birlikte okunmalıdır.

  8. Rabbimiz! Onları da atalarından, eşlerinden ve nesillerinden iyi olanları da kendilerine vadettiğin durmaya değer[1] cennetlere koy![2] Şüphesiz ki güçlü, doğru hüküm veren yalnızca sensin!

    1) "Durulmaya değer cennetler" anlamı verdiğimiz "‘Adn cennetleri" ifadesi Kur'an'da 11 kez yer almaktadır. Bkz. Tevbe 9:72; Ra‘d 13:23; Nahl 16:31; Kehf 18:31; Meryem 19:61; Tâhâ 20:76; Fâtır 35:33; Sâd 38:50; Mü'min 40:8; Saff 61:12; Beyyine 98:8.
    2) Benzer mesajlar: Ra‘d 13:23; Tûr 52:21; İnşikâk 84:9.

  9. Onları her türlü kötülüklerden koru! O gün sen kimi kötülüklerden korursan elbette ona merhamet etmişsindir. Asıl büyük kurtuluş işte budur."

  10. Kâfir olanlara (mahşerde) şöyle seslenilecektir: "Allah'ın gazabı, sizin kendinize olan öfkenizden elbette daha büyüktür. Zira imana davet ediliyorken inkâr ediyordunuz."

  11. Onlar "Rabbimiz! Bizi iki kez öldürdün, iki kez dirilttin.[1] Günahlarımızı itiraf ettik. Bir daha (bu ateşten) çıkış yolu var mıdır?" demiş (olacaklar)dır.

    1) Bu ayet Bakara 2:28, Sâffât 37:58-59, Duhân 44:56 ve Mülk 67:2. ayetlerle birlikte okunmalıdır. Ayette sözü edilen "iki ölüm"den "ilki", insanın bedeninin yaratılmadığı, ruhuyla bedeninin henüz buluşmadığı halidir. İnsanların meskûn olmadığı şehre nasıl ki "ölü şehir" (A‘râf 7:57; Zuhruf 43:11), bitkilerle örtülmemiş toprağa nasıl ki "ölü toprak" (Yâsîn 36:33) deniliyorsa, ruh ve beden buluşmadan önce de insana "ölü" denmektedir. Mülk 67:2'de ölümün önce, hayatın sonra kullanılmasının sebebi bu olsa gerektir. Bakara 2:28'de de ilk ölüm insanın topraktaki halidir; ikinci ölüm ise bedenlerinin ölmesidir. Bu nedenle Mü'min 40:11'deki ilk ve ikinci ölümü bu şekilde yorumlamak gerekmektedir. Aksi takdirde Duhân 44:56'da belirtilen "Orada (cennette) ilk ölümden başka bir ölüm tatmayacaklar" ifadesiyle çelişki kaçınılmaz olacaktır.

  12. (Onlara şöyle denecektir:) "Tek Allah'a çağrıldığı(nız) zaman inkâr ederdiniz. O'na ortak koşulunca (buna) inanırdınız.[1] Hüküm yüce (ve) büyük olan Allah'a aittir."

    1) Benzer mesajlar: İsrâ 17:46; Zümer 39:45.

  13. Size delillerini gösteren ve sizin için gökten rızık indiren O'dur.[1] Allah'a yönelenden başkası (gerçeği) hatırlamaz.[2]

    1) Gökten rızık indirilmesi ile kastedilen yağmurun vesile olduğu bitkilerin ürün vermesidir.
    2) Burada belirtildiği üzere, yönelmek "sebep", gerçeği hatırlayıp öğüt almak ise "sonuç"tur.

  14. Kâfirlerin hoşuna gitmese de dini O'na özgü kılarak Allah'a dua edin!

  15. (Allah) dereceleri yükseltendir; arşın sahibidir. Kavuşma günüyle ilgili uyarmak için emri gereği kullarından dilediğine rûhu (Kur'an'ı) indirir.[1]

    1) Benzer mesajlar: Nahl 16:2; Şûrâ 42:52; Mücâdele 58:22; Kadir 97:4.

  16. O gün onlar meydana çıkacaklar. Onların hiçbir şeyi Allah'a gizli kalmaz. (Onlara:) "Bugün otorite kimindir? Tek, ezici güç sahibi olan Allah'a aittir!" (denecektir).

  17. Bugün herkese kazandığının karşılığı verilecektir. Bugün haksızlık yoktur. Şüphesiz ki Allah hesabı hızlı olandır.

  18. Yaklaşan gün[1] hakkında onları uyar! Çünkü (o anda) dehşet içinde yutkunurken yürekleri ağızlarına gelecektir. Zalimlerin hiçbir dostu ve sözü dinlenir hiçbir şefaatçisi yoktur.

    1) Yüce Allah bu ayette mahşer gününün [yevmü'l-âzifeh] "yaklaşmakta olan gün" olduğunu bildirmektedir. Ayette geçen [el-âzifeh] kelimesi Kamer 54:1. ayet gereği "Son Saat", Necm 53:57 gereği "yaklaşan şey" yani "kıyamet günü" anlamına gelmektedir. Kur'an'da bir kez de Âl-i İmrân 3:134'te [el-kâzımîne] şeklinde geçen [kâzımîne] kelimesi "yutanlar" anlamına gelmekte, burada da kişinin sıkıntılı zamanında yutkunarak yüreklerin ağızlara gelmesi bağlamında kullanılmaktadır.

  19. (Allah) gözlerin (bakışların) hainliğini[1] ve kalplerin gizlediğini bilir.

    1) Ayette geçen [hâinete'l-a‘yuni] ifadesi "gözlerin hainliği", "hain bakışlar", "bakışların gizlediği hainlikler", "art niyetli bakışlar", "bakışlardaki gizli ihanet" demektir.

  20. Allah adaletle hükmedecektir.[1] O'nun peşi sıra yalvardıkları ise asla hükmedemezler. Şüphesiz ki yalnızca Allah gerçek duyandır, görendir.

    1) Yüce Allah'ın mahşerdeki tek hüküm verici oluşuyla ilgili bkz. Fâtiha 1:4; İnfitâr 82:18-19.

  21. Öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görmek için yeryüzünde hiç mi dolaşmadılar?[1] Onlar kuvvet ve yeryüzündeki eserleri yönünden bunlardan daha da üstündüler.[2](Böyleyken) Allah onları günahları yüzünden yakalamıştı.[3] Onları Allah'(ın gazabın)dan koruyan da olmamıştı.

    1) İbret almak için yeryüzünde gezip dolaşmayla ilgili benzer mesajlar: Âl-i İmrân 3:137; En‘âm 6:11; Yûsuf 12:109; Nahl 16:36; Hacc 22:46; Neml 27:69; Rûm 30:9, 42; Fâtır 35:44; Mü'min 40:82; Muhammed 47:10.
    2) Benzer mesajlar: Rûm 30:9; Fâtır 35:44; Mü'min 40:82; Zuhruf 43:8; Muhammed 47:13; Kâf 50:36.
    3) Burada insanların işlediği günahlar "sebep", onların azapla yakalanması ise "sonuç"tur.

  22. Bunun sebebi, elçileri kendilerine apaçık deliller getirdikleri hâlde inkâr etmeleriydi. Allah da onları yakalamıştı. Şüphesiz ki O kuvvetlidir, azabı da şiddetlidir.

  23. (23, 24) Yemin olsun ki Musa'yı da ayetlerimizle ve apaçık bir delille Firavun'a,[1] Haman'a ve Karun'a göndermiştik de (onlar "Bu) bir büyücüdür; çok yalancıdır!" demişlerdi.

    1) Benzer mesaj: Hûd 11:96-97.

  24. (23, 24) Yemin olsun ki Musa'yı da ayetlerimizle ve apaçık bir delille Firavun'a,[1] Haman'a ve Karun'a göndermiştik de (onlar "Bu) bir büyücüdür; çok yalancıdır!" demişlerdi.

    1) Benzer mesaj: Hûd 11:96-97.

  25. İşte o (Musa), tarafımızdan kendilerine gerçeği getirince "Onunla birlikte iman edenlerin oğullarını öldürün; kadınlarını ise sağ bırakın!" demişlerdi.[1] (Ama) kâfirlerin tuzağı elbette boşa çıkar.[2]

    1) Benzer mesajlar: Bakara 2:49; A‘râf 7:127, 141; İbrâhîm 14:6; Kasas 28:4.
    2) Benzer mesajlar: Âl-i İmrân 3:54; En‘âm 6:123; Enfâl 8:18, 30; Ra‘d 13:42; İbrâhîm 14:46; Neml 27:47; Fâtır 35:10, 43; Tûr 52:42; Târık 86:15-16.

  26. Firavun, "Bırakın beni, Musa'yı öldüreyim; (o da) Rabbine yalvarsın! Şüphesiz ki ben onun, dininizi değiştirmesinden veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmasından korkuyorum!" demişti.[1]

    1) Firavun, toplumda yaşanmakta olan dini hayatı geleneksel anlamda doğru kabul ettiği için vahyi anlatan Hz. Musa'yı "dini değiştiren adam" ve "toplumda fesat çıkaran kişi" olarak tanıtmış ve onu öldürmek istediğini dile getirmiştir. Günümüzde benzer söylemlerin vahye karşı bilinçsizce kullanılması kimlerin farkında olarak veya olmayarak kimlerin yolunu takip ettiğini göstermekte son derece çarpıcı bir örnek oluşturmaktadır.

  27. Musa da "Ben hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olana (Allah'a) sığındım." demişti.[1]

    1) Hz. Musa, Firavun'un aslında inkârcı olduğunu, güç sahibi olması nedeniyle kibirli davrandığını, onun tehdit ve zorbalıklarına karşılık Yüce Allah'tan başkasına sığınmadığını ifade ederek, sonraki dönemdekilere bir davranış ahlakı öğretmektedir.

  28. Firavun ailesinden olup, imanını gizleyen bir mümin adam şöyle demişti: "Siz bir adamı ‘Rabbim Allah'tır!' diyor diye öldürecek misiniz? (Oysa) o, size Rabbinizden apaçık deliller getirmiştir. O (Musa) yalancı ise yalanı kendi aleyhinedir. Doğru söylüyorsa sizi tehdit ettiği (azab)ın bir kısmı olsun gelip size isabet eder.[1] Şüphesiz ki Allah haddi aşan, yalancı kimseyi doğru yola ulaştırmaz.

    1) Benzer mesaj: Sebe' 34:50.

  29. Ey kavmim! Bugün, yeryüzüne hâkim kişiler olarak hükümdarlık sizindir. (Fakat) Allah'ın azabı bize gelip çatarsa bize kim yardım edebilir ki!"[1] Firavun ise "Ben size sadece kendi görüşümü söylüyorum ve yine size ancak doğru yolu gösteriyorum!" demişti.

    1) Firavun'un ailesinden olan bu yiğit kişi, bir süre imanını gizlese de bunu devam ettirmemiş, gerektiğinde ilgililere mesaj vermeyi ihmal etmemiştir. Bu yiğit kişi, Firavun'un şeklen sahip olduğu dünyevi iktidar ve gücünün aslında çok bir anlam ifade etmediğini, Yüce Allah'tan gelebilecek herhangi bir azap karşısında yardımcısız kalacaklarını muhataplara, hatta zalim hükümdar Firavun'un yüzüne haykırabilmiştir.

  30. İman eden kişi şöyle demişti: "Ey kavmim! Doğrusu ben üzerinize önceki toplulukların günü[1] gibi (bir felaket gelmesinden) korkuyorum.

    1) Ayette geçen [yevmu'l-Ahzâbi] tamlaması ile kastedilen mesaj, sonraki ayetten de anlaşıldığı gibi, azgınlıkları sebebiyle başlarına gelen "felaket günleri"dir. Özellikle İbrâhîm 14:5, Câsiye 45:14, Fussilet 41:16, Kamer 54:19 ve Hâkka 69:7 gibi ayetlerde dile getirilen husus da budur.

  31. Nuh kavminin, Âd ile Semûd (kavimlerinin) ve onlardan sonra gelenlerin durumunun örneği gibi. Allah kullarına haksızlık dilemez.

  32. Ey kavmim! Şüphesiz ki sizin için o bağrışıp çağrışma gününden korkuyorum.

  33. O gün arkanıza dönüp kaç(maya çalış)acaksınız. Sizi Allah'tan (azabından) kurtaracak kimse yoktur. Allah kimi saptırırsa artık ona hiçbir yol gösteren olamaz."[1]

    1) Yüce Allah'ın saptırdığını, yani sapma kararı verenin bu kararını onayladığı hiç kimsenin artık doğru yola ulaşamayacağıyla ilgili benzer mesajlar: A‘râf 7:186; Ra‘d 13:33; Rûm 30:29; Zümer 39:23, 36; Câsiye 45:23.

  34. Yemin olsun ki (Musa'dan) önce Yusuf da size apaçık deliller getirmişti; onun size getirdiği şeyler hakkında şüphe edip durmuştunuz. Sonunda o vefat edince "Allah ondan sonra asla elçi göndermez!" demiştiniz. İşte Allah aşırı giden (bütün) şüphecileri böyle sapkınlıkta bırakır.

  35. Kendilerine gelmiş hiçbir delil olmadığı hâlde Allah'ın ayetleri hakkında mücadele edenler,[1] gerek Allah katında, gerekse iman edenler katında büyük bir öfkeyle karşılanır. Allah her zorba kibirlinin kalbini işte böyle mühürler.[2]

    1) Benzer mesaj: Mü'min 40:56.
    2) İnkârcıların kalplerinin mühürlenmesinin sebebi, inkârlarında ısrarcı olmalarıdır. Yani inkâr "sebep", mühürlenme ise "sonuç"tur. Benzer mesajlar: Bakara 2:7, 88; Nisâ 4:155; A‘râf 7:100, 101; Tevbe 9:87, 93, Yûnus 10:74; Nahl 16:108; Rûm 30:59; Mü'min 40:35; Muhammed 47:16; Münâfikûn 63:3.

  36. Firavun "Ey Haman, bana yüksek bir kule yap; belki sebeplere (yollara) ulaşırım.

  37. Yani göklerin sebeplerine (yollarına ulaşırım). (Böylece belki) Musa'nın ilahına ulaşırım; şüphesiz ki ben onu (Musa'yı) yalancı sanıyorum!" demişti.[1] Böylece Firavun'a, yaptığı kötü iş süslü gösterilmiş ve yoldan saptırılmıştı. (Zaten) Firavun'un tuzağı elbette yıkımdadır (kayıptadır).[2]

    1) Bu ayet Kasas 28:38 ile birlikte okunmalıdır.
    2) Âyette geçen [tebâb] kelimesi Tebbet suresinde geçen [tebbe] fiili ve Hûd 11:101'de geçen [tetbîb] kelimesiyle aynı köktendir ve "helak olmak", "kahrolmak", "boşa çıkmak" gibi anlamlar içermektedir.

  38. İman eden kişi şöyle demişti:[1] "Ey kavmim! Siz bana uyun ki ben de size doğru yolu göstereyim.[2]

    1) Firavun'un ailesinden olan bu yiğit kişi, yöneticiler ve/veya kalabalıklar farklı düşünüyor ve öyle istiyorlar diye hakikati söylemekten geri durmamak gerektiğini bir tebliğ ahlakı olarak öğretmektedir.
    2) Mümin yiğit kişi kavmine hitap etmiş ve Firavun'un Mü'min 40:29. ayette kullandığı kavramı kullanarak asıl doğru yolu kendisinin göstermekte olduğunu belirtmiştir. Ayette geçen [ehdi] fiiline "hidayete erdirmek" değil de "göstermek, rehberlik etmek" anlamı verilmelidir. Çünkü [hidayet] fiili kullar için kullanıldığında bu anlamda değerlendirilmelidir. Hidayeti isteyen insan olsa da hidayet eden ve onu yaratan Yüce Allah'tır. Bu zatın davetinde "kendisine tâbi olmak"tan söz etmesi, ilkelerini ve prensiplerini savunduğu Hz. Musa'nın yoluna tâbi olmak şeklinde anlaşılmalıdır.

  39. Ey kavmim! Dünya hayatı, geçici (bir eğlence)den ibarettir. Ahiret(e gelince), işte kalınacak yurt orasıdır.

  40. Kim herhangi bir kötülük işlerse, kendisine sadece o kadar karşılık verilecektir.[1] Erkek veya kadın kim mümin olarak iyi iş yaparsa işte onlar cennete gireceklerdir; orada kendilerine hesapsız rızık verilecektir.

    1) Benzer mesajlar: Bakara 2:261, 272, 273; En‘âm 6:160; Enfâl 8:60; Yûnus 10:27; Nahl 16:126; Hacc 22:60; Neml 27:89-90; Kasas 28:84; Yâsîn 36:54; Zümer 39:10; Şûrâ 42:40; Müzzemmil 73:20; Nebe' 78:36.

  41. Ey kavmim! Siz beni ateşe çağırıyorken ben sizi kurtuluşa çağırıyorum.

  42. Siz beni, Allah'ı inkâr etmeye ve hakkında hiçbir bilgim olmayan şeyleri O'na ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, güçlü ve çok bağışlayan olan (Allah)'a davet ediyorum.

  43. Gerçek şu ki sizin beni davet ettiğiniz şeyin, dünyada da ahirette de davete değer bir tarafı yoktur. Şüphesiz ki dönüşümüz Allah'adır; aşırı gidenler de elbette ateş halkının kendileridir.

  44. Size söylediklerimi ileride hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah'a havale ediyorum. Şüphesiz ki Allah kulları görendir."

  45. Sonunda Allah kurdukları tuzakların kötülüklerinden onu korumuştu. Firavun'un ailesini (destekçilerini) ise kötü azap kuşatmıştı.

  46. Sabah akşam ateşe sunulurlar.[1] O (Son) Saat gerçekleştiğinde "Firavun'un ailesini (destekçilerini) azabın en şiddetlisine koyun!" (denecektir).

    1) Bu cümlede Firavun'un destekçilerinin iktidarı kaybetmekle çektikleri sıkıntı, onlara sabah akşam sunulan azap tehdidi bilgileri yer almaktadır. Ayetin, sanıldığı gibi "kabir azabı"yla herhangi bir ilgisi yoktur. Mü'min 40:46. ayette "kabir azabı" veya "kabirde azap" ifadelerinin kesinlikle kullanılmadığını özellikle belirtmeliyiz. Dünyada sabah akşam ateşe sunulmak, psikolojik veya manevî olarak insanın içinde yanan bir ateşi ifade edebilir. Sıkıntılar, pişmanlıklar, günahların izleri, muhaliflerin başarısı, ateşle ilgili sabah akşam uyarılar vs. inkarcı insanın gönlünü, nefsini ve beynini adeta ateşe çevirmektedir. İnsanın içinde yanan ateş, dışarıdaki ateşlere benzer mi? Yürek yangını başka ateşlere benzemez. Ateşe sunulmak, ateşe girmekten farklıdır. Ateşe sunulanlar, insanların ruhlarıdır; ateşe girecek olanlar ise ruhlarla birlikte bedenlerdir. Bu dünyada psikolojik olarak çeşitli sıkıntılarla, belalarla, bir anlamda manevî ateşle iç içe yaşamak da bir çeşit ateştir. Ateşe sunulmanın bu dünyada geri dönüşü vardır ama ateşe girmenin geri dönüşü yoktur. Bir bakıma Yüce Allah özelde Firavun ve ailesine, genelde ise bütün insanlığa "böyle davranmaya devam ederseniz bu ateşe atılacaksınız" uyarısını yapmaktadır, diyebiliriz.

  47. (Kâfirler) ateşin içinde birbirleriyle çekişirlerken[1] zayıf olanlar, (saptıran) kibirlilere "Şüphesiz ki biz size uymuştuk. Şimdi ateşin birazını bizden savabilir misiniz?" diyecekler.[2]

    1) Cehennemliklerin birbirini suçlamalarıyla ilgili olarak Kur'an'da pek çok ayet vardır. Bkz. A‘râf 7:38-39; İbrâhîm 14:22; Kasas 28:63; Ahzâb 33:66-68; Sebe' 34:31-33; Fâtır 35:14; Sâffât 37:27-34; Mü'min 40:47-48; Ahkâf 46:6; Kâf 50:27.
    2) Benzer mesaj: İbrâhîm 14:21.

  48. Kibirliler ise "Doğrusu hepimiz bunun içindeyiz.[1] Şüphesiz ki Allah kulları arasında hükmü vermiştir." diyeceklerdir.[2]

    1) Benzer mesajlar: A‘râf 7:38; Sâffât 37:33; Zuhruf 43:39.
    2) Benzer mesajlar: A‘râf 7:38-39; İbrâhîm 14:22; Meryem 19:82; Furkân 25:18-19; Kasas 28:63; ‘Ankebût 29:25; Rûm 30:13; Sebe' 34:31-33, 41; Fâtır 35:14; Zuhruf 43:37-39; Ahkâf 46:6.

  49. Ateşte bulunanlar, cehennem bekçilerine "Rabbinize dua edin de bizden bir gün bile olsa azabı hafifletsin!" diyeceklerdir.[1]

    1) Benzer mesajlar: Bakara 2:86, 162; Âl-i İmrân 3:88; Nahl 16:85; Fâtır 35:36; Zuhruf 43:75.

  50. (Cehennemin bekçileri) "Size elçileriniz apaçık deliller getirmediler mi?" diyecekler. Onlar da "Evet (getirdiler)!" cevabını verecekler. (Bekçiler ise) "(Öyleyse) kendiniz yalvarın! (Gerçi) kâfirlerin yalvarması sadece boşunadır." diyeceklerdir.

  51. Şüphesiz ki biz elçilerimize ve iman edenlere hem dünya hayatında hem de şahitlerin (şahitliğe) duracakları günde yardım edeceğiz.[1]

    1) Benzer mesajlar: Bakara 2:214; En‘âm 6:34; Yûsuf 12:110; Hacc 22:40; Sâffât 37:171-173; Muhammed 47:7.

  52. O gün zalimlere, özür dilemeleri hiçbir yarar sağlamayacaktır.[1] Lanet de onlar içindir; kötü yurt (cehennem) de onlar içindir!

    1) Benzer mesajlar: Nahl 16:84; Mü'minûn 23:108; Neml 27:85; Rûm 30:57; Câsiye 45:35; Kâf 50:28; Tahrîm 66:7; Kıyâmet 75:15-16; Mürselât 77:35-36.

  53. (53, 54) Yemin olsun ki biz Musa'ya hidayeti vermiş ve İsrailoğullarına da o Kitabı öz akıl sahipleri için bir rehber ve (gerçeği) hatırlatan bir (öğüt) olarak miras bırakmıştık.

  54. (53, 54) Yemin olsun ki biz Musa'ya hidayeti vermiş ve İsrailoğullarına da o Kitabı öz akıl sahipleri için bir rehber ve (gerçeği) hatırlatan bir (öğüt) olarak miras bırakmıştık.

  55. Sabret! Şüphesiz ki Allah'ın vaadi gerçektir.[1] Günahının bağışlanmasını iste![2]Akşam sabah Rabbini hamd (övgü) ile tesbih et (yücelt)!

    1) Benzer mesajlar: Rûm 30:60; Mü'min 40:77.
    2) Muhammed 47:19, Fetih 48:2 ve Nasr 110:3'te de belirtildiği üzere, Hz. Muhammed'in de bağışlanmayı gerektirecek hataları vardı. Bu ayetlerde verilen bilgilere göre, Hz. Muhammed hem kendi hataları için hem de bütün mümin erkek ve kadınların günahları için Yüce Allah'tan bağışlanma dileğinde bulunması gerektiği noktasında bilgilendirilmiştir.

  56. Şüphesiz ki kendilerine gelmiş hiçbir delil olmadığı hâlde Allah'ın ayetleri hakkında mücadele edenler var ya,[1] onların göğüslerinde (kalplerinde), asla ulaşamayacakları bir büyüklük hevesinden başka bir şey yoktur. Sen Allah'a sığın! Şüphesiz ki -O'dur O- duyan; gören.

    1) Benzer mesaj: Mü'min 40:35.

  57. Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların (yeniden) yaratılmasından daha büyüktür.[1] Fakat insanların çoğu bilmezler.

    1) Gökleri ve yeri yaratanın Yüce Allah olduğunu kabul eden müşriklere kabul ettikleri bu gerçek üzerinden bir mesaj verilmekte, inkârcılıkta nasıl bir çelişki içerisinde bulundukları, kendilerince Allah ile ilişkilerini nasıl yanlış bir şekilde belirledikleri dikkatlere sunulmaktadır. Müşriklerin ahiret hayatı hakkındaki alaycı tutumları ve inkarcılara Yüce Allah'ın verdiği susturucu cevapları içermesi bakımından Yâsîn 36:77-83'teki bilgiler çok önemlidir.

  58. Körle gören, iman edip iyi işler yapanlarla kötülük yapan bir olmaz.[1] Ne kadar da azınız (gerçeği) hatırlıyor!

    1) Bu tür kıyaslamalar soru cümlesi veya düz cümle şeklinde Kur'an'da çeşitli konularda yer almaktadır. Benzer mesajlar: Nisâ 4:95; Mâide 5:100; En‘âm 6:50; Hûd 11:24; Ra‘d 13:16, 19; Nahl 16:76; Nûr 24:26; Fâtır 35:12, 19-22; Zümer 39:9, 29; Mü'min 40:58; Hadîd 57:10; Haşr 59:20.

  59. O (Son) Saat, mutlaka gelecektir; bunda hiçbir şüphe yoktur.[1] Fakat insanların çoğu inanmazlar.

    1) Son Saatle ilgili bilgi hiç kimseye verilmemiş, Rabbimiz bunu gaybın konusu olarak sadece kendisine saklamıştır. Neml 27:65'te ifade edildiği gibi, "Göklerde ve yerde Allah'tan başka hiç kimse gaybı bilemez." gaybın en önemli konularından birisi olan Son Saat ve ahiret süreciyle ilgili bilgi sadece Allah'ın katındadır. Genellikle alametlerinden bahsedilen Kıyâmet hakkında onun "aniden" geleceği defalarca ifade edilmesine ve bu konuda Hz. Muhammed dahil hiç kimsenin bilgi sahibi kılınmadığı bildirilmiş olmasına rağmen, alametlere dair bir literatür oluşturulması çeşitli istismarları da maalesef beraberinde getirmiştir. Benzer mesajlar: En‘âm 6:59; A‘râf 7:187-188; Enbiyâ 21:109; Lokmân 31:34; Ahzâb 33:63; Şûrâ 42:17; Muhammed 47:18; Cinn 72:25; Nâzi‘ât 79:42-44.

  60. Rabbiniz şöyle demiştir: "Bana dua edin,[1] cevap vereyim.[2] Şüphesiz ki bana ibadeti bırakıp kibirlenenler, ileride aşağılanarak cehenneme gireceklerdir."

    1) Hz. Muhammed'in "Dua imanınızdır" (Buhârî, İmân, 2), "Dua ibadetin iliğidir" (Tirmizî, De'avât, 1), "Allah katında duadan daha üstün bir davranış yoktur" (Tirmizî, De'avât, 1), "Dua ibadettir" (İbn Mâce, Du‘â', 1; Tirmizî, De'avât, 1) hadislerinden yola çıkarak şunu söyleyebiliriz: Dua "davet etmek, çağırmak, yalvarmak" gibi anlamlarıyla kulun Allah ile olan bağının en güzel ifadesidir. Çağrısını Yüce Allah'a yönlendiren kişi, O'nun yüceliğini ve yardıma karşılık vericiliğini idrak eden bilinçtedir.
    2) Benzer mesaj: Bakara 2:186. Yüce Allah her duaya cevap verecektir; ancak bu onları kulların istediği gibi kabul etmesi değildir. Çünkü insanlar bazen hayır sanarak şerri de isteyebilirler. Bkz. İsrâ 17:11.

  61. Allah, içinde dinlenesiniz diye sizin için geceyi yaratan, (çalışıp kazanmanız için de) gündüzü aydınlık kılandır. Şüphesiz ki Allah insanlara karşı lütufkârdır. Fakat insanların çoğu şükretmezler.[1]

    1) Benzer mesajlar: Yûnus 10:67; Kasas 28:73.

  62. İşte bu, her şeyin yaratıcısı olan Rabbiniz Allah'tır.[1] O'ndan başka ilah yoktur. Nasıl da (gerçeklerden) döndürülüyorsunuz!

    1) Benzer mesajlar: En‘âm 6:102; Yûnus 10:32; Hacc 22:6, 62; Nûr 24:25.

  63. Allah'ın ayetlerini inkâr etmiş olanlar, işte (gerçeklerden) böyle döndürülüyorlardı.

  64. Yeri sizin için yerleşim alanı, göğü de bir bina kılan, size şekil verip de şeklinizi güzel yapan[1] ve sizi temiz (helal) besinlerle rızıklandıran Allah'tır. İşte Rabbiniz Allah budur. Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir!

    1) Benzer mesajlar: Âl-i İmrân 3:6; Teğâbun 64:3; İnfitâr 82:7-8.

  65. O, daima diridir, O'ndan başka ilah yoktur. Dini O'na özgü kılarak O'na dua edin! Hamd (övgü) âlemlerin Rabbi Allah içindir.

  66. De ki: "Bana Rabbimden apaçık deliller geldiğinde (de) Allah'ın peşi sıra yalvardıklarınıza tapmam bana yasaklandı[1] ve bana ‘Âlemlerin Rabbine teslim olmam' emredildi."[2]

    1) Bu cümle esasında bu tür "bilgiler gelmeden önce Hz. Muhammed müşriklerin yaptığı gibi yapıyordu" anlamını asla ve asla içermez. Çünkü kâfirûn 109:4'te Hz. Muhammed'in risaletten daha önce de puta tapmadığı ifade edildiği gibi, Necm 53:2'de de onun hiçbir zaman sapmadığı ve azgınlaşmadığı bildirilmektedir.
    2) Bu ayet En‘âm 6:56. ayetle birlikte okunmalıdır.

  67. Sizi (önce) topraktan, sonra nutfeden (zigottan),[1] sonra ‘alakadan (embriyodan) yaratan, sonra sizi bebek olarak (ana rahminden) çıkaran, sonra sizi yetişkinlik çağınıza ulaşmanız, ardından da ihtiyarlamanız için (yaşatan) O'dur. İçinizden daha önce vefat ettirilenler de vardır ve belirli bir vakte ulaşmanız için (sizi yaşatan da O'dur).[2] Umulur ki akıl edersiniz.[3]

    1) Benzer mesaj: Fâtır 35:11.
    2) Benzer mesajlar: En‘âm 6:60; Hacc 22:5.
    3) Bu ayette insanın yaratılışıyla ilgili elementer aşama olan toprak, ardından biyolojik aşama olan ana rahminde yaşananların bir kısmı, sonrasında insan hayatı hakkında farklı yönlere dikkat çekilmektedir.

  68. O diriltendir, öldürendir. Bir işe hükmettiği zaman ona sadece "Ol!" der, o da hemen olmaya başlar.[1]

    1) [Kün fe yekûnu] yani "yaratılış sistemi"yle ilgili detaylı bilgi için bkz. Bakara 2:117, dipnot 2.

  69. Allah'ın ayetleri hakkında tartışanları görmedin mi? Nasıl da (gerçeklerden) uzaklaştırılıyorlar!

  70. Onlar, Kitabı (Kur'an'ı) ve elçilerimize gönderdiklerimizi yalanlayanlardır. İleride (gerçeği) bilecekler!

  71. (71, 72) O zaman boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu hâlde[1] kaynar suya sürüklenecekler; sonra da ateşte yakılacaklardır.

    1) Ayette geçen [selâsil] kelimesi "zincirler" anlamına gelmektedir ve [silsileh] kelimesinin çoğuludur. Kur'an'da üç kez kullanılmakta ve uzunluğu 70 arşın olup cehennemliklere takılacak zincirler veya kelepçeler demektir. [Ağlâl] ellere takılan zinciri, [selâsil] ise daha çok ayaklara vurulanı ifade etmektedir. İbrâhîm 14:49 ve Furkân 25:13'te her iki anlamı içerecek şekilde [mukarranîne] (elleri boyunlarına kelepçelenmiş bir şekilde) kelimesiyle ifade edilmektedir. Benzer mesajlar: Ra‘d 13:5; Hacc 22:21; Sebe' 34:33; Hâkka 69:32; Müzzemmil 73:12; İnsân 76:4.

  72. (71, 72) O zaman boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu hâlde[1] kaynar suya sürüklenecekler; sonra da ateşte yakılacaklardır.

    1) Ayette geçen [selâsil] kelimesi "zincirler" anlamına gelmektedir ve [silsileh] kelimesinin çoğuludur. Kur'an'da üç kez kullanılmakta ve uzunluğu 70 arşın olup cehennemliklere takılacak zincirler veya kelepçeler demektir. [Ağlâl] ellere takılan zinciri, [selâsil] ise daha çok ayaklara vurulanı ifade etmektedir. İbrâhîm 14:49 ve Furkân 25:13'te her iki anlamı içerecek şekilde [mukarranîne] (elleri boyunlarına kelepçelenmiş bir şekilde) kelimesiyle ifade edilmektedir. Benzer mesajlar: Ra‘d 13:5; Hacc 22:21; Sebe' 34:33; Hâkka 69:32; Müzzemmil 73:12; İnsân 76:4.

  73. (73, 74) Sonra onlara "Allah'ın peşi sıra ortak koştuklarınız nerede?" denecektir. Onlar da "Bizden kayboldular;[1] zaten biz önceleri hiçbir şeye yalvarmıyorduk!"[2]diyecekler. İşte böylece Allah o kâfirleri saptırır (sapkınlıkta bırakır).[3]

    1) Benzer mesajlar: En‘âm 6:94; A‘râf 7:37; Hûd 11:21; Nahl 16:87; Kasas 28:75; Fussilet 41:48.
    2) Bu cümle şöyle de tercüme edilebilir: "Hayır, meğer biz önceden hiçbir şeye tapmıyormuşuz (taptıklarımız hiçbir şey değilmiş)."
    3) Bu cümle Bakara 2:26. ayetle birlikte okunmalıdır.

  74. (73, 74) Sonra onlara "Allah'ın peşi sıra ortak koştuklarınız nerede?" denecektir. Onlar da "Bizden kayboldular;[1] zaten biz önceleri hiçbir şeye yalvarmıyorduk!"[2]diyecekler. İşte böylece Allah o kâfirleri saptırır (sapkınlıkta bırakır).[3]

    1) Benzer mesajlar: En‘âm 6:94; A‘râf 7:37; Hûd 11:21; Nahl 16:87; Kasas 28:75; Fussilet 41:48.
    2) Bu cümle şöyle de tercüme edilebilir: "Hayır, meğer biz önceden hiçbir şeye tapmıyormuşuz (taptıklarımız hiçbir şey değilmiş)."
    3) Bu cümle Bakara 2:26. ayetle birlikte okunmalıdır.

  75. Bu, sizin yeryüzünde haksız olarak şımarmanız ve aşırı derecede sevinip kibirlenmenizden ötürüdür.

  76. (Şöyle denecektir): "İçinde ebedî kalıcılar olarak cehennemin kapılarından girin!" Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür![1]

    1) Benzer mesaj: Zümer 39:72.

  77. Sabret! Şüphesiz ki Allah'ın vaadi gerçektir.[1] Onlara vadettiğimiz (azabın) bir kısmını sana gösteririz veya seni daha önce vefat ettiririz. Sadece bize döndürüleceklerdir.[2]

    1) Benzer mesajlar: Rûm 30:60; Mü'min 40:55.
    2) Benzer mesajlar: Yûnus 10:46; Ra‘d 13:40.

  78. Yemin olsun ki senden önce de elçiler göndermiştik. Onlardan kıssasını sana anlattıklarımız da var; kıssasını sana anlatmadıklarımız da var.[1] Hiçbir elçi, Allah'ın izni olmaksızın herhangi bir ayeti (mucizeyi) getiremez. Allah'ın (azap) emri gelince de hüküm verilmiş (olur); batılı seçenler orada kaybetmiş (olacak)lardır.

    1) Kur'an'da kıssası anlatılanların peygamberlerin tamamı olduğu algısı yanlış olduğu gibi, peygamberlerin sadece Orta Doğu'ya gönderildiği iddiası da doğru değildir. Kur'an'da kıssası anlatılanlar o dönemdeki muhatapların haklarında bilgi veya duyum sahibi olduğu peygamberlerdi. Zira Mekkeli müşrikler Kur'an'da kıssası anlatılan hiçbir peygamber için itirazda bulunmamıştır; çünkü kendileri de söz konusu peygamberler hakkında az veya çok bilgi sahibiydiler. İşte bu cümlede de esasında dikkat çekilen husus budur ve Nisâ 4:163-164'teki bilgiyle de tamamen uyum söz konusudur.

  79. Bir kısmına binesiniz, bir kısmının (etinden) yiyesiniz diye sizin için hayvanları yaratan Allah'tır.

  80. Onlarda, sizin için daha nice yararlar vardır. Göğüslerinizdeki (kalplerinizdeki) arzuya onlar(ın) üzerinde ulaşırsınız.[1] Onların ve gemilerin üzerinde taşınırsınız.

    1) Benzer mesajlar: Nahl 16:5-8, 66-69, 80; Mü'minûn 23:21-22; Yâsîn 36:71-73; Mü'min 40:79-80; Zuhruf 43:12-13.

  81. (Allah) size delillerini gösteriyor. Allah'ın ayetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz ki!

  82. Kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görmek üzere yeryüzünde hiç mi dolaşmadılar?[1] Öncekiler bunlardan daha çoktu, kuvvetçe ve yeryüzündeki eserleri bakımından da daha sağlamdılar.[2] (Fakat) kazandıkları şeyler, onlara asla yarar sağlamamıştır.

    1) İbret almak için yeryüzünde gezip dolaşmayla ilgili benzer mesajlar: Âl-i İmrân 3:137; En‘âm 6:11; Yûsuf 12:109; Nahl 16:36; Hacc 22:46; Neml 27:69; Rûm 30:9, 42; Fâtır 35:44; Mü'min 40:21; Muhammed 47:10.
    2) Benzer mesajlar: Rûm 30:9; Fâtır 35:44; Mü'min 40:21; Zuhruf 43:8; Muhammed 47:13; Kâf 50:36.

  83. Elçileri onlara apaçık bilgiler getirince, onlar kendilerinde bulunan (eksik) bilgiye güvenmişlerdi. (Buna karşılık) alay ettikleri şey kendilerini kuşatacaktır.[1]

    1) Her kim her ne sebeple olursa olsun, Yüce Allah'ın gönderdiği vahye itibar etmez, bir anlamda onunla alay ederse alay etmesinin karşılığının kendisini çepeçevre kuşatacağını bilmelidir.

  84. Ağır azabımızı gördükleri zaman "Tek olan Allah'a inandık ve O'na ortak koştuğumuz şeyleri inkâr ettik." derler.

  85. Allah'ın kulları hakkında süregelen kanunu olarak[1] azabımızı gördükleri zaman (o anki) imanları, kendilerine yarar sağlamamıştır.[2] Kâfirler, orada kaybetmiş (olacak)lardır.

    1) Benzer mesajlar: Ahzâb 33:38, 62; Fâtır 35:43; Fetih 48:23.
    2) Ölüm anında veya Son Saat'te ya da mahşerde dile getirilecek olan iman ve tevbenin kabul edilmeyeceği çeşitli ayetlerde dile getirilmektedir. Benzer mesajlar: Nisâ 4:18; En‘âm 6:158; Yûnus 10:90-91; Secde 32:29; Sebe' 34:52; Duhân 44:13; Muhammed 47:18.