Araf Suresi

Mustafa Cemil Kılıç Meali

Esirgeyen, Bağışlayan Allah'ın adıyla...

  1. Elif, Lam, Mim. Sad
  2. Bu, insanları kendisiyle uyarman için ve inananlara bir öğüt olmak üzere sana indirilmiş bir kitaptır. O halde artık göğsün daralmasın.
  3. Rabbinizden size indirilmiş olana uyun. Onu bırakıp başka dostların ardınca gitmeyin. Siz ki, ne kadar da az öğüt alıyorsunuz.
  4. Biz nice ülkeleri yıkıma uğrattık. Geceleri uyurlarken ya da gündüzün dinlenirlerken bizim zorlu azabımız onlara ulaşıverdi.
  5. Azabımız onlara geldiğinde; "Biz gerçekten zalimlermişiz!" demelerinden başka bir haykırışları kalmadı.
  6. Andolsun ki, biz kendilerine elçi gönderdiklerimizi de, gönderilen o elçileri de kesinlikle sorguya çekeceğiz.
  7. Biz onlara tüm olup bitenleri tam bir bilgiyle anlatacağız. Çünkü biz onlardan uzak değiliz.
  8. O gün tartı dosdoğrudur. Kuşkusuz tartıları ağır gelenler kurtulmuş olanlardır.
  9. Tartıları hafif gelenler ise ayetlerimize karşı haksız davranarak yıkıma uğramış olanların ta kendileridir.
  10. Doğrusu biz, sizi yeryüzüne yerleştirdik, orada size geçimlikler verdik. Oysa ne kadar da az şükrediyorsunuz.
  11. Sizi biz yarattık, sonra size biçim verdik. Peşinden de meleklere; "Haydi, saygı için secde edin Ademe!" dedik. Onların hepsi hemen secde ettiler. Ancak îblis reddetti de secde edenlerden olmadı.
  12. Allah buyurdu ki; "Sana emrettiğimde secde etmeni engelleyen neydi?" îblis şöyle dedi; "Ben ondan üstünüm. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın."
  13. Allah şöyle dedi; "O halde in oradan. Senin haddine mi orada büyüklük taslamak! Hadi çık! Sen artık küçük düşenlerdensin."
  14. îblis ise şöyle yanıt verdi; "Öyleyse insanların diriltileceği güne kadar bana süre ver."
  15. Allah şöyle buyurdu; "Gerçek şu ki, sana süre verilmiştir."
  16. îblis ise dedi k i ; "Beni kışkırtıp sapıklığa düşürdüğün için, andolsun ki, doğru yolun üzerinde pusu kurup insanların yolunu keseceğim."
  17. "Sonra önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından onlara sokulacağım da çoğunluğunu şükredici bulamayacaksın."
  18. Allah şöyle buyurdu; "Çık oradan yerilmiş ve kovulmuş olarak. Andolsun ki, insanlardan kim sana uyarsa, hepinizi birlikte Cehenneme dolduracağım."
  19. "Ve ey Adem, sen ve eşin Cennette oturunuz, istediğinizi nerede bulursanız yiyiniz. Yalnız şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz."
  20. Derken, Şeytan, birbirlerine karşı gizlenmiş ayıp yerlerini onlara göstermek için ikisine de fısıldadı. Dedi ki; "Rabbinizin sizi şu ağaçtan uzak tutması, iki melek olmayasınız ya da ölümsüzler arasına katılmayasınız diyedir."
  21. Onlara; "Ben gerçekten sizin iyiliğinizi istiyorum," diye de yemin etti.
  22. Böylece onları aldatarak tuzağa düşürdü. Ağacın meyvesinden tadar tatmaz, onların ayıp yerleri meydana çıktı. Bunun üzerine Cennet yaprakları ile örtünmeye koyuldular. Rableri onlara şöyle seslendi; "Ben size o ağacı yasaklamamış mıydım, Şeytanın açık bir düşmanınız olduğunu size söylememiş miydim?"
  23. Dediler ki; "Ey rabbimiz, biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan kesinlikle yıkıma uğrayanlardan oluruz!"
  24. Allah buyurdu ki; "Birbirinize düşmanlar olarak inin aşağıya. Sizin için yeryüzünde belli bir süreye kadar barınıp geçinmek vardır."
  25. "Orda yaşayacak, orda ölecek ve oradan diriltilip çıkarılacaksınız."
  26. Ey Adem oğulları, size ayıp yerlerinizi örtecek ve süslenmenizi sağlayacak giysiler gönderdik. Sakınma giysisi bunlardan daha hayırlıdır. Bu, Allah'ın ayetlerinden biridir. Umulur ki, düşünüp öğüt alırlar.
  27. Ey Adem oğulları, Şeytan, ana babanızı giysilerinden soyundurup ayıp yerlerini meydana çıkararak Cennetten çıkardığı gibi sizleri de ayartıp tuzağa düşürmesin. Çünkü o ve adamları sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görür. Gerçek şu ki, biz o şeytanları, inançsızlarla dost yaptık.
  28. Onlar bir kötülük işlediklerinde; "Biz atalarımızdan böyle gördük, böyle yapmamızı emreden Allah'tır," derler. Onlara de ki; "Allah kötülük işlemeyi emretmez. Allah adına bilmediğiniz şeyler mi söylüyorsunuz?"
  29. De ki; "Rabbim bana ölçülü ve dengeli olmayı emretti. Her secde yerinde ve secde anında tüm varlığınızla ona yönelerek ortak koşuculuktan tümüyle arınmış bir bağlılıkla ona dua ediniz. Tıpkı sizi ilkin yarattığı gibi yine ona döneceksiniz."
  30. Allah, insanların bir kesimini doğru yola iletti, bir kesimi de sapkınlığı hak etti. Çünkü onlar, Allah'ı bir yana bırakarak şeytanları dost edindiler. Üstelik bir de doğru yolda olduklarını sanıyorlar.
  31. Ey Ademoğulları, secdeliğe her gidişinizde güzel giysilerinizi giyin. Yiyin, için ama savurganlık yapmayın. Gerçek şu ki o, savurganlık yapanları sevmez.
  32. De ki; "Allah'ın kullarının yararına sunduğu güzellikleri ve temiz yiyecekleri kim yasakladı?" De ki; "Bunlar, dünya yaşamında inançsızlarla birlikte inananlar için de vardır. Diriliş gününde ise sadece inananlarındır." Biz ayetlerimizi bilenlere işte böyle ayrıntılı biçimde açıklıyoruz.
  33. De ki; "Rabbim sadece açık ve gizli bütün kötülükleri, günahı, haksız saldırıyı, Allah'ın hakkında hiçbir kanıt indirmediği şeyleri kendisine ortak koşmayı ve Allah hakkında bilmediklerinizi söylemeyi yasak kılmıştır."
  34. Her toplum için belirlenmiş bir süre vardır. Süreleri dolunca ne bir saat ileri giderler ne de geri kalırlar.
  35. Ey Adem oğulları, size sizden olan elçiler gelerek, ayetlerimi açıkladıkları zaman kimler kötülüklerden sakınıp kendilerini düzeltirlerse, onlar için artık korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
  36. Ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklük taslayanlar ise, cehennemliktirler. Onlar ki, orada kalıcı olacaklardır.
  37. Öyleyse Allah adına yalan uydurandan ya da onun ayetlerini yalanlayanlardan daha zalim kim olabilir? Onlara kitaptaki payları ulaşacaktır. Sonunda canlarını almak üzere elçilerimiz yanlarına geldiklerinde, kendilerine; "Allah'ın dışında taptığınız putlar hani nerede?" denilince, "Bırakıp gittiler bizi," diyecekler. Böylece inkarcı olduklarına ilişkin kendileri tanıklık edeceklerdir.
  38. Allah onlara; "Sizden önce gelip geçen cin ve insan toplulukları arasında Cehenneme girin!" diyecektir. Cehenneme giren her topluluk yoldaşına lanet okuyacaktır. Sonunda hepsi bir araya gelince sonrakiler, kendilerinden öncekiler için; "Ey rabbimiz, bizi bunlar yoldan çıkardı, onun için bunlara bir kat daha fazla Cehennem azabı çektir," diyeceklerdir. Allah da onlara; "Her birinizin azabı ikiye katlanmıştır, ama bilmiyorsunuz," diyecektir.
  39. Öncekiler de sonrakiler için şöyle söyleyecektir; "Artık sizin, bizim üzerimizde bir üstünlüğünüz yok. O halde kazandıklarınıza karşılık azabı tadın."
  40. Ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara burun kıvıranlar var ya, gökyüzü kapıları onların yüzlerine açılmaz ve deve, iğne deliğinden geçmedikçe onlar Cennete giremezler. Biz ağır suçluları işte böyle cezalandırırız.
  41. Onlara bir Cehennem döşeği ile üzerlerini örtecek bir Cehennem yorganı verilir. Biz zalimleri işte böyle cezalandırırız.
  42. İnanıp iyi işler yapanlara gelince, biz hiç kimseye gücünün yeteceğinden fazla yük yüklemeyiz. Onlar cennetliktirler. Üstelik orada kalıcı olacaklardır.
  43. Biz onların göğüslerinde düşmanlığa ilişkin ne varsa söküp atmışızdır. Cennette onların ayaklarının altlarından ırmaklar akacaktır. Şöyle derler; "Bizi buraya ulaştıran Allah'a övgüler olsun. Eğer Allah bize kılavuzluk etmeseydi, biz buraya ulaşamazdık. Andolsun ki, rabbimizin elçileri gerçeği getirmişlerdir." Onlara şöyle seslenilir: "İşte bu, yaptıklarınıza karşılık mirasçı olduğunuz Cennettir."
  44. Cennet halkı Cehennem halkına şöyle seslenir; "Biz, rabbimizin bize vaat ettiğini gerçek olarak bulduk. Peki siz, rabbinizin size vaat ettiğini gerçek olarak buldunuz mu?" Onlar, "Evet," derler. Bunun üzerine Cennet halkının arasındaki bir duyurucu şöyle haykırır; "Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun!"
  45. Onlar ki; insanları Allah'ın yolundan alıkoyarlar ve onu eğriltmek isterler. Ve onlar; ahireti de inkar ederler.
  46. İki taraf arasında bir set ve bu setin tepelerinde her iki topluluğu yüzlerinden tanıyan kimseler vardır. Cennete girememiş, fakat gireceklerini uman bu kimseler cennetliklere; "Esenlik olsun size!" diye seslenirler.
  47. Gözleri Cehennem halkı tarafına çevrildiğinde de şöyle yakarırlar: "Ey rabbimiz, bizi, zalimler topluluğuyla birleştirme."
  48. Bu tepelerdekiler, yüzlerinden tanıdıkları bazı azılı inkarcılara da şöyle seslenirler. "Ne kalabalığınız ve ne de şımarmanıza yol açan güçleriniz size yarar sağlamadı."
  49. "Allah onları hiçbir rahmete erdirmez diye haklarında yemin ederek küçümsediğiniz kimseler bunlar mıydı?" Bu arada Allah onlara; "Girin Cennete, sizin için hiçbir korku yoktur ve siz hiç üzülmeyeceksiniz!" diyecektir.
  50. Cehennem halkı Cennettekilere seslenerek şöyle diyecektir; "Suyunuzdan ve Allah'ın size verdiği şeylerden biraz da bize verin." Onlar ise şöyle yanıt verirler; "Allah bunları inkarcılara yasaklamıştır."
  51. Onlar ki, dinlerini oyun ve eğlence yerine koydular, dünya yaşamı kendilerini baştan çıkardı. Onlar nasıl bu günler ile karşılaşacaklarını unuttular ve ayetlerimizi ısrarla yalanladılarsa, bugün de biz onları unutuyoruz.
  52. Andolsun ki, biz onlara bir kitap getirdik, inanan bir toplum için yol gösterici ve bir rahmet olarak onu bilgiyle uzun uzun açıkladık.
  53. Oysa onlar, onun yorumunu bekliyorlar. Onun yorumunun geleceği gün, daha önce onu unutanlar, diyecekler ki; "Gerçekten rabbimizin elçileri bize hakkı getirmişlerdi. Şimdi bizi kayıracak kayırıcılar var mıdır? Veya geri gönderilsek de yaptıklarımızdan başkasını yapsak." Gerçek şu ki, onlar, kendilerini yıkıma uğratmışlardır, uydurmakta oldukları şeyler de kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuştur.
  54. Gerçekten sizin rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra en yüksek göğün üzerinde egemenlik kuran Allah'tır. Allah gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten, Güneşe, Ay a ve yıldızlara kendi buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun ki, yaratmak da, buyurmak da ona aittir. Evrenlerin rabbi olan Allah çok yücedir.
  55. Rabbinize boyun bükerek ve ürpererek dua edin. Kuşkusuz ki o, sınırı aşanları sevmez.
  56. Yeryüzünde dirlik sağlandıktan sonra bozgunculuk çıkarmayın. Ona korku ve umut içinde dua edin. Hiç kuşkusuz, Allah'ın bağışı iyi işler yapanlara çok yakındır.
  57. Rahmetinin önünde, müjdeci olarak rüzgarları gönderen odur. Rüzgarlar, yağmur yüklü bulutları taşıdığında, onu ölü bir ülkeye gönderir, su indirir ve onunla her türlü ürünü yetiştiririz; ölüleri de bunun gibi diriltip, çıkarırız. Umulur ki, düşünüp bundan ibret alırsınız.
  58. Verimli toprak rabbinin izniyle bitki verir. Çorak toprak ise kavruk bitki çıkarır. Şükredecek bir toplum için biz işte böylece ayetleri yerli yerince açıklamaktayız.
  59. Andolsun ki, biz, Nuh'u halkına gönderdik de o şöyle dedi; "Ey halkım, Allah'a kulluk edin. Sizin ondan başka ilahınız yoktur. Size çok büyük bir azabın inmesinden korkuyorum."
  60. Halkının ileri gelenleri ona şöyle dediler; "Gerçek şu ki biz seni, apaçık bir sapkınlık içinde görüyoruz."
  61. O ise; "Ey halkım, bende bir sapkınlık yok, ben evrenlerin rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim," dedi.
  62. "Size rabbimin vahiylerini bildiriyor ve size öğüt veriyorum. Allah'ın yardımıyla da, sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum."
  63. "Korunmanız ve rahmet bulmanız için sizi uyarmak üzere içinizden bir adam aracılığıyla rabbinizden size bir öğüt gelmesine mi şaştınız?"
  64. Fakat, onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla birlikte olanları kurtardık. Ayetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Çünkü onlar, kör bir toplumdu.
  65. Ad kavmine de, kardeşleri Hud'u gönderdik. Hud, onlara; "Ey halkım, Allah'a kulluk edin, sizin ondan başka bir ilahınız yoktur. Korkmuyor musunuz?" dedi.
  66. Halkından inkarcı olan ileri gelenleri; "Biz, senin beyinsizlik içinde olduğunu görüyoruz. Zannediyoruz ki sen, yalancılardansın," dediler.
  67. "Ey halkım," dedi. "Bende beyinsizlik diye bir şey yoktur. Ben, evrenlerin rabbinden gelen bir elçiyim!"
  68. "Size rabbimin vahyettiklerini bildiriyorum. Ben, sizin için güvenilir bir öğütçüyüm "
  69. "Aranızdan biri aracılığıyla sizi uyarmak için rabbinizden bir uyarı gelmesine şaşıyor musunuz? Onun, sizi Nuh halkından sonra halifeler kıldığını ve yaratılışta sizi onlardan daha güçlü yaptığını anımsayın. Kurtuluşa ulaşmanız için Allah'ın size sunduklarını bir düşünün."
  70. Dediler ki; "Sen bize yalnızca Allah'a kulluk etmemiz ve atalarımızın tapmakta olduklarını bırakmamız için mi geldin? Eğer gerçekten doğru sözlülerden isen, kendisiyle bizi tehdit ettiğin azabı getir bakalım."
  71. Dedi ki; "Kuşkusuz artık rabbinizin azap ve öfkesini hak ettiniz. Allah'ın hiçbir kanıt indirmediği, adlarını da sizin ve babalarınızın koyduğu putlar hakkında mı benimle tartışıyorsunuz? Bekleyin, doğrusu ben de sizinle birlikte bekleyenlerdenim."
  72. Böylece biz, onu ve onunla birlikte olanları katımızdan bir rahmet ile kurtardık. Ayetlerimizi yalan sayarak inanmamış olanların da kökünü kuruttuk.
  73. Semud halkına da kardeşleri Salih'i gönderdik. O da; "Ey halkım," dedi. "Yalnız Allah'a kulluk edin; çünkü sizin ondan başka ilahınız yoktur. Rabbinizden size bir kanıt geldi. İşte şu, Allah'ın devesi size bir kanıttır. Onu kendi haline bırakın, Allah'ın toprağında otlasın. Sakın ona kötü bir niyetle el sürmeyin; yoksa sizi acı bir azap yakalayıverir."
  74. "Anımsayın ki, Allah sizi Ad'dan sonra onların yerine getirdi ve yeryüzünde yerleştirdi. Onun düzlüklerinde saraylar kuruyorsunuz, dağlarını yontup ev yapıyorsunuz. Artık Allah'ın nimetlerini anın da bozgun çıkararak yeryüzünü berbat etmeyin."
  75. Halkının büyüklük taslayan ileri gelenleri, o halkın horlanmakta olan inançlılarına; "Salih'in, rabbi tarafından gönderilmiş bir elçi olduğunu nereden biliyorsunuz?" dediler. Onlar da; "Biz onunla gönderilene inanan kimseleriz," yanıtını verdiler.
  76. Büyüklük taslayanlar ise; "Sizin inandığınız şeyi biz reddediyoruz," dediler.
  77. Bu arada o dişi deveyi de boğazladılar. Ve rablerinin emrinden dışarı çıkıp şöyle dediler; "Ey Salih, eğer Allah tarafından gönderilenlerdensen, kendisiyle bizi tehdit ettiğin azabı hadi önümüze getiriver."
  78. Bunun üzerine onları, şiddetli bir sarsıntı yakaladı da öz yurtlarında yere çökmüş bir hale geldiler.
  79. O da onlardan yüz çevirdi ve dedi ki; "Ey halkım, andolsun ki, size rabbimin iletilerini ulaştırdım ve size öğüt verdim. Ama siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz."
  80. Hani Lut da halkına şöyle demişti; "Sizden önceki toplumlardan hiçbirinin yapmadığı bir çirkinliği mi yapıyorsunuz?"
  81. "Gerçekten siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz ölçüyü aşan bir toplumsunuz."
  82. Toplumunun yanıtı yalnızca şunu söylemek oldu; "Çıkarın şunları kentimizden. Çünkü onlar, temizlik hastası insanlardır."
  83. Bunun üzerine biz, onu ve ailesini kurtardık; fakat karısı ise geride kalanlardan oldu.
  84. Üzerlerine bir de yağmur indirdik. İşte bak suçluların sonu nasıl oldu!
  85. Medyene de kardeşleri Şuayb'ı gönderdik. O, şöyle dedi; "Ey halkım, Allah'a kulluk edin. Sizin ondan başka ilahınız yoktur. Size rabbinizden açık bir kanıt gelmiştir. Ölçü ve tartıda dürüst davranın. İnsanların eşyasına el koymayın. Yeryüzünde, orası barışa kavuştuktan sonra bozgun çıkarmayın. Eğer inanan insanlarsanız, bu sizin için daha iyidir."
  86. "İnananları tehdit ederek Allah yolundan alıkoymak ve o yolun eğri bir hale gelmesine çalışmak için her yolun başında oturup pusu kurmaya kalkmayın ve hatırlayın o zamanı ki, siz azlıktınız da o sizi çoğalttı. Bir de, bozgunculuk yapanların sonu ne olmuş, bakın da görün."
  87. "Eğer sizden bir topluluk benimle gönderilene inanmışken diğer bir topluluk da inanmamakta diretiyorsa, sabredin de Allah aramızda hükmünü versin. Çünkü hüküm verenlerin en iyisi odur."
  88. Halkının önde gelenlerinden büyüklük taslayanlar, dediler ki; "Ey Şuayb, seni ve seninle birlikte inananları ya ülkemizden sürüp çıkaracağız veya mutlaka bizim dinimize geri döneceksiniz." O da dedi ki; "Biz istemesek de bunu yapacak mısınız?"
  89. "Allah bizi ondan kurtardıktan sonra biz sizin dininize dönersek, Allah adına yalan uydurmuş oluruz. Rabbimiz olan Allah dilemedikçe sizin dininize dönmemiz olacak şey değildir. Rabbimin bilgisi her şeyi kuşatmıştır. Biz Allah'a dayanıp güvendik. Rabbimiz, sen bizimle halkımız arasındaki gerçeği ortaya çıkar. Çünkü; gerçeği ortaya çıkaranların en iyisi sensin."
  90. Halkının ileri gelen inkarcıları ise; "Şuayb'a uyarsanız kesinlikle ziyan edersiniz," dediler.
  91. Bunun üzerine onları şiddetli bir sarsıntı yakaladı da öz yurtlarında yere çökmüş hale geldiler.
  92. Şuayb'ı yalanlayanlar, sanki orada hiç yaşamamış gibi oldular. Gerçek şu ki, asıl ziyan edenler, Şuayb'ı yalanlayanlardı.
  93. Şuayb onlardan yüzünü döndürdü de şöyle dedi; "Andolsun ki, ben size rabbimin iletilerini ulaştırdım. Size öğüt verdim. Artık inkarcılığa batmış bir topluluğa nasıl acırım?"
  94. Biz hangi ülkeye bir elçi gönderdiysek, oranın halkını, olur ki, yalvarırlar diye darlıklara ve zorluklara uğrattık.
  95. Sonra da kötülükleri kaldırıp yerine iyilik verdik. Sonunda sayıları ve varlıkları artınca; "Atalarımızın başına da böyle darlıklar ve bolluklar gelmişti," dediler. Biz de onları, hiç farkında olmadıkları bir sırada ansızın yakalayıverdik.
  96. Eğer o ülkelerin halkı inanıp sakmsalardı, biz onların üzerine gökten ve yerden bereket kapılarını açardık. Oysa onlar yalanladılar. Biz de kendi yaptıklarıyla onları yakalayıverdik.
  97. Yoksa o ülkelerin halkı, geceleri uyurken, onlara zorlu azabımızın gelmeyeceğinden güvende miydiler?
  98. Ya da o ülkelerin halkı kuşluk vakti eğlenirlerken kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden emin mi oldular?
  99. Yoksa onlar Allah'ın cezasının kendilerine ulaşmayacağından mı emin oldular? Oysa ki yıkıma uğramış bir topluluktan başkası Allah'ın cezasının kendilerine ulaşmayacağını düşünmez.
  100. Bütün bunlar, eski sahiplerinden sonra yeryüzüne mirasçı olanlara şunu göstermedi mi ki; dilersek onları günahları yüzünden belaya uğratırız ve kalpleri üzerine damga basarız da böylece söz dinleyemez hale gelirler.
  101. İşte bunlar sana haberlerini aktardığımız ülkelerdir. Onlara elçilerimiz açık kanıtlarla gelmişlerdi. Fakat daha önce yalanladıkları için inanmaya yanaşmadılar. Allah, inkarcıların kalplerini işte bu şekilde damgalamaktadır.
  102. Onların çoğunda verdikleri söze bağlılık görmedik. Gerçek şu ki, onların çoğunu bozguncular olarak bulduk.
  103. Sonra onların arkasından Musa'yı, ayetlerimizle, Firavuna ve topluluğuna gönderdik. Tuttular o ayetlere karşı çıkarak haksızlık ettiler. Artık bir bak ki, o bozguncuların sonu ne oldu?
  104. Musa dedi ki; "Ey Firavun, ben evrenlerin rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim."
  105. "Benim Allah'a karşı üzerimdeki yükümlülük, yalnızca gerçeği söylemektir. Rabbinizden size apaçık bir belge ile geldim. Artık İsrail oğullarını benimle gönder."
  106. Firavun şöyle dedi; "Bir kanıt getirdinse ve doğru sözlülerden isen hadi onu ortaya koy bakalım."
  107. Bunun üzerine Musa, değneğini yere attı ve o birden korkunç bir ejderha oluverdi.
  108. Bir de elini çekip çıkardı. Birden o el, bakanların önünde bembeyaz kesildi.
  109. Firavunun halkından ileri gelenler, "Bu çok bilgili bir büyücü," dediler.
  110. "Sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor, ne buyurursunuz?"
  111. Sonra da şöyle dediler; "Musa ile kardeşini alıkoy ve şehirlere toplayıcı görevliler gönder."
  112. "Tüm bilgili büyücüleri sana getirsinler."
  113. Büyücüler Firavuna gelip dediler ki; "Eğer üstün gelen biz olursak bize iyi bir ödül var mıdır?"
  114. "Evet," dedi. "Ayrıca siz benim en yakınlarımdan olacaksınız."
  115. Büyücüler; "Ey Musa," dediler. "Önce sen mi atacaksın, yoksa biz mi atalım?"
  116. Musa, "Siz atın," dedi. Onlar ellerindekini atınca, halkın gözünü boyayarak onları dehşete düşürdüler. Gerçekten de onlar büyük bir büyü ile ortaya çıkmışlardı.
  117. Biz de Musa'ya; "Değneğini at," diye bildirimde bulunduk. Atar atmaz, o, büyücülerin uydurduğu şeyleri yutmaya başladı.
  118. Böylece gerçek ortaya çıktı ve onların bütün yaptıkları boşa gitti.
  119. Oracıkta yenildiler ve küçük düştüler.
  120. Ve büyücüler hep birden yere kapandılar.
  121. Dediler ki; "Biz evrenlerin rabbine inandık."
  122. "Musa ve Harun'un rabbine..."
  123. Firavun onlara şöyle dedi; "Ben izin vermeden ona inandınız, öyle mi? Bu, bu kentin halkını buradan çıkarabilmek için daha önceden burada tezgahladığınız bir tuzaktır. Ama yakında başınıza neler geleceğini göreceksiniz."
  124. "Ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da hepinizi asacağım."
  125. Dediler ki; "Biz nasıl olsa rabbimize döneceğiz."
  126. "Sen, rabbimizin, bize gelmiş olan ayetlerine inandığımız için bizden öç alıyorsun. Rabbimiz, bize dayanma gücü ver ve canımızı Müslümanlar olarak al!"
  127. Firavun halkının ileri gelenleri, "Seni ve ilahlarını terk edip de ülkede bozgunculuk etsinler diye Musa ile halkını bırakacak mısın?" dediler. Firavun da dedi ki; "Biz onların kızlarını sağ bırakıp oğullarını öldüreceğiz. Elbette ki biz onları ezecek güçteyiz."
  128. Musa ise kendi halkına şöyle dedi; "Allah'tan yardım dileyin, sabırlı olun. Yeryüzü Allah'ındır. Allah ona, kullarından dilediğini mirasçı kılar. Sonuç, sakınıp korunanlarındır."
  129. Onlar; "Sen gelmeden önce de biz eziyete uğruyorduk, sen geldikten sonra da..." dediler. Musa; "Bakarsınız," dedi, "Rabbiniz düşmanlarınızı yok eder de, ne tür işler yapacağınıza bakmak için yeryüzüne onların yerine sizi egemen kılar."
  130. Gerçek şu ki, biz, Firavun han soyunu belki düşünürler diye kuraklık ve yıllarca ürünlerini eksiltmekle cezalandırdık.
  131. Onlara bir iyilik geldiğinde; "Bu bizim hakkımızdır," derlerdi. Kendilerine bir kötülük dokunduğunda ise Musa ve yanındakilerin uğursuzluğuna yorarlardı. Gözünüzü açın. Onlara gelen uğursuzluk Allah katındandır. Oysa çoğu bunu bilmiyor.
  132. Diyorlardı ki; "Bizi büyülemek için hangi kanıtı getirirsen getir, biz sana inanacak değiliz."
  133. Biz de onlara, açık kanıtlar olarak tufan, çekirge, haşerat, kurbağalar ve kan gönderdik. Yine de büyüklük tasladılar ve günahkar bir topluluk oluverdiler.
  134. Başlarına bir musibet gelince; "Ey Musa, sana verdiği söze dayanarak rabbine yalvar. Bizi bu felaketlerden kurtarırsan sana inanır ve İsrail oğullarını da seninle birlikte göndeririz," dediler.
  135. Erişecekleri bir süreye kadar onlardan musibeti kaldırdığımızda ise sözlerinden dönüverdiler.
  136. Biz de onları denizde boğarak öç aldık. Çünkü ayetlerimizi yalanlamışlar ve aldırmazlık etmişlerdi.
  137. Horlanan halkı ise, bolluk verdiğimiz toprakların doğusuna ve batısına mirasçı kıldık. Böylece, sabretmelerine karşılık, rabbinin İsrail oğullarına verdiği güzel söz yerini bulmuş oldu. Firavun ve halkının işledikleri sanatlar ile yükselttikleri binaları ve bahçeleri de yerle bir ettik.
  138. İsrail oğullarını denizden geçirdik. Derken, kendilerine özgü birtakım putlara tapan bir halka rast geldiler. "Ey Musa," dediler, " Onların ilahları gibi bize de bir ilah yap da tapalım." Musa; "Siz ne cahil bir toplumsunuz," dedi.
  139. "Bunların uydukları sapkın din yok olmaya mahkumdur. İşledikleri ameller de geçersizdir."
  140. Yine dedi ki; "O sizi başka toplumlara üstün kılmışken, ben size Allah'tan başka ilah mı arayayım?"
  141. Hani size dayanılmaz eziyetler yapan, kadınlarınızı sağ bırakıp erkek çocuklarınızı öldüren Firavun ailesinden sizi kurtarmıştık. İşte bunda sizin için rabbinizden gelen büyük bir sınav vardı.
  142. Musa ile otuz gece için sözleştik ve ona bir on daha ekledik. Böylece rabbinin belirlediği süre, kırk geceye tamamlandı. Musa, kardeşi Hanına; "Halkımın içinde benim yerime geç, onları düzelt ve bozguncuların yolunu tutma," dedi.
  143. Musa, bizimle sözleştiği yere gelip rabbi de kendisiyle konuşunca şöyle dedi; "Rabbim, göster bana kendini, seni göreyim." "Asla göremezsin beni. Ama şu dağa bak. Eğer o yerinde durabilirse, sen de beni görebileceksin." Rabbi dağa yansıyınca dağı parça parça etti. Ve Musa baygın durumda yere yığıldı. Ayılıp kendine gelince şöyle yakardı; "O yüce varlığını ulularım ki, tövbe edip sana yöneldim. Ben inananların ilkiyim."
  144. Allah buyurdu ki; "Ey Musa, sana bildirimde bulunduklarımla ve sözümle seni seçip yücelttim. O halde sana verdiklerimi al ve şükredenlerden ol."
  145. Biz, ona verdiğimiz levhalarda, insanlara öğüt olmak üzere her şeyi ayrıntılı olarak yazdık. Dedik ki; "Sen bunlara iyice sarıl ve halkına da o hükümlerin daha sevaplı olanlarına sarılmalarını emret. Yakında size yoldan çıkmışların yurdunu nasıl yıktığımı göstereceğim."
  146. Yeryüzünde haksız yere büyüklenenleri ayetlerimden uzaklaştıracağım. Onlar her ayeti görseler bile yine de ona inanmazlar. Doğru yolu görseler, onu yol edinmezler, ama azgınlık yolunu görseler, onu yol edinirler. Çünkü onlar, ayetlerimizi yalanladılar ve aldırmazlık ettiler.
  147. Ayetlerimizi ve ahirete varılacağını yalanlayanların bütün yaptıkları boşa gitmiştir. Bulacakları karşılık, yapıp ürettiklerinden başka bir şey olmayacaktır.
  148. Musa'nın arkasından halkı, tutmuş süs takılarından, böğüren bir buzağı heykeli edinmişlerdi. O buzağının kendilerine bir söz söylemediğini ve bir yol gösteremediğini görmemişler miydi? Oysa yine de onu ilah edindiler de böylece zalimlerden oldular.
  149. Sonunda akılları başlarına gelip de sapkınlık etmiş olduklarını anlayınca dediler ki; "Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa, kuşkusuz ki, biz yıkıma uğrayanlardan olacağız."
  150. Musa, kızgın ve üzgün bir halde halkına döndüğünde şöyle dedi; "Benden sonra arkamdan ne kötü şeyler yaptınız. Rabbinizin buyruğunu bekleyemediniz mi?" Levhaları yere attı, kardeşinin başını tuttu. Onu kendisine doğru çekiyordu. Kardeşi dedi ki; "Ey annem oğlu, bu topluluk beni horlayıp hırpaladı. Nerdeyse canımı alıyorlardı. Bir de sen düşmanları bana güldürme. Beni şu zalim toplulukla bir tutma."
  151. Musa şöyle yakardı: "Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetine kat. Sen esirgeyicilerin en esirgeyici olanısın."
  152. Gerçek şu ki, buzağıya bağlananlara rablerinden bir öfke ve dünya yaşamında bir aşağılanma zamanı gelecektir. Biz, iftiracıları işte böyle cezalandırırız.
  153. Fakat kötülük işledikten sonra tövbe ederek inananlara gelince, o tövbelerinden sonra rabbin elbette ki, çok bağışlayıcı ve çok esirgeyicidir.
  154. Öfkesi geçtikten sonra Musa levhaları yerden aldı. Onlarda rablerinden sakınanlar için bir doğru yol ve bir bağışlanma yazılıydı.
  155. Musa halkından yetmiş adam seçerek belirlediğimiz yere getirdi. Onları şiddetli bir sarsıntı tuttuğunda, Musa dedi ki; "Ey rabbim, eğer dikseydin onları da, beni de daha önce yok ederdin. İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi yok eder misin? Bu senin bir sınamandır. Sen dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletirsin. Bizim dostumuz ve yardımcımız da sensin. Bizi bağışla. Bize acı. Sen bağışlayanların en iyisisin."
  156. "Bize bu dünyada da, ahirette de güzellik yaz. Biz senin yolunu tuttuk." Allah da buyurdu ki; "Ben azabı dilediğime veririm. Rahmetim ise her şeyi kaplamıştır. Onu da sakınanlara, yoksulun hakkını veren ve ayetlerimize inananlara yazacağım."
  157. Onlar ki; yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılı bulacakları; o iki kitabı okumamış bulunan ve haberci olan elçiye uyarlar. O, kendilerine iyiliği emreder, kötülüğü yasaklar. Temiz şeyleri helal kılar, pis şeyleri de haram eder. Onların ağır yüklerini ve üzerlerindeki ağırlıkları indirir. İşte ona inananlar, onu destekleyenler, ona yardım edenler ve onunla birlikte indirilen ışığa uyanlar var ya, onlar; kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
  158. De ki; "Ey insanlar, ben gerçekten göklerin ve yerin egemenliği kendisinin olan, ondan başka hiçbir ilah bulunmayan, hem dirilten, hem öldüren Allah'ın, hepiniz için gönderdiği elçisiyim. Şu halde Allah'a ve onun, önceki kitapları okumamış bulunan haberci elçisine inanın. O da Allah'a ve onun sözlerine inanmaktadır. Ve ona uyun ki kurtuluşa eresiniz."
  159. Evet, Musa'nın halkından doğru yola ileten ve onunla adaleti gözeten bir topluluk vardır.
  160. Biz onları on iki boya ayırdık. Musa'ya da, halkı ondan su istediğinde; "Değneğini taşa vur!" diye bildirdik. Taştan on iki pınar fışkırdı; her boy su alacağı yeri biliyordu. Onları bulutlarla da gölgeledik; bir de onlara kudret helvası ile bıldırcın indirdik. "Size verdiğimiz temiz yaşamlıklardan yiyin," dedik. Aslında onlar bize haksızlık etmiş olmadılar. Tersine yalnızca kendilerine haksızlık ediyorlardı.
  161. Onlara şöyle denildi; "Şu kentte oturun, orada istediğiniz şeylerden yiyin. 'Bağışlanmak istiyoruz,' diye yalvarın; kapıdan da secde ederek girin ki, hatalarınızı bağışlayalım. Elbette ki, iyilik yapanlara iyiliklerinden daha fazlasını vereceğiz."
  162. Derken içlerinden, zulmedenler, sözü değiştirdiler. Kendilerine söylenenden başka bir biçime soktular. Haksızlığı adet haline getirmeleri nedeniyle, biz de üzerlerine gökten azap salıverdik.
  163. Onlara, o deniz kıyısındaki kentin başına gelenleri sor. O sırada onlar cumartesi yasağına uymuyorlardı. Cumartesi günü balıklar akın akın geliyordu. Yasak olmadığı gün ise gelmiyordu. Yoldan çıkıp sapkınlık yaptıkları için biz de onları işte böyle sınıyorduk.
  164. İçlerinden bir topluluk, "Allah'ın yok edeceği, ya da çetin bir azapla cezalandıracağı bir halka ne diye öğüt veriyorsunuz?" dediği vakit, o uyarıda bulunanlar dediler ki; "Rabbiniz tarafından mazur görülmemiz için, bir de belki günahlardan sakınırlar diye öğüt veriyoruz."
  165. Onlar kendilerine söylenen öğütleri unuttukları vakit, biz de, kötülükten alıkoyanları kurtardık. Zulmedenleri de yaptıkları kötülükler nedeniyle şiddetli bir azaba uğrattık.
  166. Onlar isyan edip de kendilerine yasaklanan şeyi yapmayı sürdürünce, biz de onlara; Aşağılık maymunlar olun!' dedik.
  167. Rabbin, onların üzerine diriliş gününe dek kendilerini en kötü biçimde cezalandıracak kimseleri göndereceğini bildirmişti. Rabbinin ceza vermesi çok hızlıdır. Ama o, aynı zamanda bağışlayandır, acıyandır.
  168. Onları yeryüzünde topluluklara ayırdık. Onların bazısı iyi kişilerdir. Kimileri de bundan aşağıdırlar. Belki dönerler diye onları iyiliklerle de, kötülüklerle de sınadık.
  169. Derken onların arkasından kötü bir kuşak geldi ve kitap onların eline geçti. Onlar şu aşağılık dünyanın gelip geçici malını alır ve; "Nasıl olsa bağışlanacağız," derlerdi. Sonra aldıklarının bir misli daha gelse onu da alırlardı. Yoksa onlardan, Allah hakkında gerçek dışı bir şey söylemeyeceklerine ilişkin, kitabın hükmüne göre söz alınmamış mıydı? Ve onlar kitapta yazılı olanı okuyup öğrenmemişler miydi? Kuşkusuz, sakınanlar için ahiret yurdu daha iyidir. Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?
  170. Kitaba sımsıkı sarılan ve içtenlikle yakarıp dua etmeyi sürdürenlere gelince, biz, iyilik için çalışanların ödülünün yitmesine asla izin vermeyiz.
  171. Hani biz dağı onların üzerine gölgelik olarak kaldırmıştık da üzerlerine düşüverecek sanmışlardı. "Size verdiğimiz kitaba bütün gücünüzle sarılın; içindekileri hatırınızdan çıkarmayın ki, korunmuş olasınız," demiştik.
  172. Hani rabbin, Adem oğullarının bellerinden soylarını çıkarmış ve onları kendilerine karşı tanık tutmuştu. "Ben sizin rabbiniz değil miyim?" diye sorunca, onlar; "Evet, rabbimizsin, buna tanıklık ederiz," dediler. O sizi böylece tanık tuttu ki, diriliş gününde, "Biz bundan habersizdik," demeyesiniz.
  173. Şöyle de demeyesiniz; "Daha önce atalarımız şirke batmıştı. Biz de onların ardından gelen bir soyuz. Gerçeği çiğneyenler yüzünden bizi yok mu edeceksin?"
  174. Belki dönerler diye biz, ayetleri, işte böyle açıklamaktayız.
  175. Onlara şu kimsenin haberini de anlat: Biz ona ayetlerimizi vermiştik. Ama o bundan sıyrılıp çıktı. Sonra Şeytan onu peşine taktı; böylece azgının biri oluverdi.
  176. Dikseydik onu ayetlerimizle yükseltirdik. Fakat o, yeryüzünü sonsuz zannetti, heveslerine uydu. Onun örneği, üzerine yürüsen de kendi haline bıraksan da dilini çıkartıp soluyan köpeğe benzer. Ayetlerimizi yalanlayan halkın örneği işte budur. Bu öyküyü onlara anlat. Umulur ki, düşünürler.
  177. Ayetlerimizi yalanlayan ve böylece kendine haksızlık eden halkın örneği ne kötüdür.
  178. Allah kime yol gösterirse, gerçekten doğru yola erişen işte odur. Onun sapkınlık içinde bıraktığı kimselere gelince, büyük kayıp içinde olanlar da işte onlardır.
  179. Gerçek şu ki, biz, kalpleri olup da gerçeği kavrayamayan, gözleri olup da göremeyen, kulakları olup da işitmeyen cinlerden ve insanlardan bir çoğunu Cehennem için ayırımsızdır. Hayvan sürüsü gibidir bunlar. Hayır hayır belki daha da aşağıdırlar. Onlar ki aymazların ta kendileridir.
  180. En güzel adlar Allah'ındır. Ona o adları ile dua edin. Onun adları konusunda sapkınlık yapanları bırakın. Onlar yaptıklarının cezasını göreceklerdir.
  181. Yarattıklarımız arasında doğruya yönelten ve onunla adaleti sağlayan bir toplum vardır.
  182. Ayetlerimizi yalanlayanları ise, hiç bilemeyecekleri bir yerden yavaş yavaş bir çöküşe götüreceğiz.
  183. Onlara bir süre tanıyorum. Çünkü benim tuzağım pek yamandır.
  184. Onlar düşünmezler mi ki, arkadaşlarında hiçbir delilik yoktur. O, ancak apaçık bir uyarıcıdır.
  185. Yine onlar, göklerin ve yerin egemenliğine ve Allah'ın yarattığı şeylere bakmazlar mı? Son anlarının yaklaşmış olabileceğini hiç düşünmezler mi? Bundan sonra artık hangi söze inanırlar?
  186. Allah'ın saptırdığı kimseleri hiç kimse doğru yola yöneltemez. O, onları bırakır ki, azgınlıkları içinde bocalayıp dursunlar.
  187. Sana dünyanın sonunun ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. De ki; "Onun bilgisi, ancak rabbimin katındadır. Onun vaktini ondan başkası açıklayamaz." Onun ağırlığını gökler de, yer de kaldıramaz. O, size ansızın gelir. Sen, onu biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki; "Onun bilgisi ancak Allah katındadır. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler."
  188. De ki; "Allah dilemedikçe benim kendime ne bir yararım dokunur, ne de bir zararım. Eğer ben gizli olanı bilmiş olsaydım, bundan pek çok yarar sağlardım; kötülük de bana dokunmazdı. Oysa ben inanacak olanlara yalnızca bir uyarıcı ve bir müjdeleyiciyim."
  189. Sizi tek bir canlıdan yaratan, gönlünün ısınacağı eşini de aynı özden yaratan odur. Sonunda o eşine sarıldığında, eşi hafif bir yük yüklendi ve onunla gezinmeye başladı. Yükü ağırlaştığında, ikisi de rablerine; "Bize eli yüzü düzgün bir çocuk verirsen elbette ki, biz, şükredenlerden oluruz," diye yalvardılar.
  190. Fakat onlara sağlam bir çocuk verince, kendilerine verdiği şey hakkında Allah'a ortaklar tutmaya başladılar. Oysa Allah, onların ortak koştuklarından arınmıştır.
  191. Kendileri yaratılıp dururken, hiçbir şeyi yaratamayan şeyleri mi ona ortak koşuyorlar?
  192. Oysa, bu düzmece ortaklar, ne onlara, ne de kendilerine yardım edemezler.
  193. Siz onları doğru yola çağıracak olsanız, size uymazlar. Onlara seslenseniz de, seslenmeseniz de birdir.
  194. Sizin Allah'tan başka yalvardıklarınız da sizin gibi kullardır. Eğer doğru söylüyorsanız, haydi, onlara dua edin de size yanıt versinler.
  195. Onların ayakları mı var ki yürüsünler? Elleri mi var ki tutsunlar? Gözleri mi var ki görsünler? Kulakları mı var ki işitsinler? De ki; "Ortaklarınızı çağırın, sonra bana kuracağınız tuzağı kurun, hadi bana göz bile açtırmayın."
  196. "Gerçek şu ki, benim koruyucum bu kitabı indiren Allah'tır. O, iyilik yapan tüm kullarının koruyucusudur."
  197. Onun dışında taptıklarınız ise, ne size ne de kendilerine yardım edemezler.
  198. Onları doğru yola çağırdığınızda sizi işitmezler. Onları sana bakarken görürsün. Ama onlar hiçbir şey görmezler.
  199. Sen, bağışlama yolunu temel al ve iyiliği öğütle. Cahillere aldırış etme.
  200. Eğer Şeytan seni kışkırtırsa Allah'a sığın. Kuşkusuz ki, o, her şeyi işitmekte ve bilmektedir.
  201. Korunup sakınanlar, kendilerine Şeytandan bir dürtü geldiğinde iyice düşünürler ve gerçeği görürler.
  202. Şeytanın yol arkadaşlarına gelince, Şeytan onları sürekli azgınlığa iter. Sonra da yakalarını hiç bırakmaz.
  203. Onlara bir ayet getirmediğin zaman; "Kendin bir ayet yapsaydın ya!" derler. De ki; "Ben, ancak rabbimden bana gelene uyarım. Bu, rabbinizden gelen açık kanıtlardır ki, bunlar, inanan bir toplum için bir yol gösterici ve bir bağışlanmadır."
  204. O halde Kuran okunduğunda susun ve dinleyin. Umulur ki, esirgenirsiniz.
  205. Sabah akşam, yalvararak ve ürpererek, sesini yükseltmeden, içtenlikle rabbini an. Sakın aymazlardan olma.
  206. Hiç kuşkusuz rabbinin katında olanlar, ona kulluk etmelerinden dolayı büyüklük taslamazlar. Onu yüceltir ve onun karşısında yere kapanırlar.