Bakara Suresi

Mustafa Cemil Kılıç Meali

Esirgeyen, Bağışlayan Allah'ın adıyla...

  1. Elif, Lam, Mim.
  2. İşte; içinde kuşku bulunmayan bu kitap; Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için bir yol göstericidir.
  3. Onlar ki, gizli olana inanır, içtenlikle yakarır ve kendilerine yaşamlık olarak verdiklerimizden yardımda bulunurlar.
  4. Ve onlar ki, sana ve senden önce indirilenlere inanırlar. Hiç kuşku duymaksızın ahirete de inanırlar.
  5. İşte onlar; rablerinden gelen bir doğru yol üzerindedirler. Ve onlar kurtulmuş olanlardır.
  6. Bir de inkar edenler vardır ki, onları uyarsan da uyarmasan da birdir. Çünkü inanmazlar.
  7. Allah, onların kalplerini ve kulaklarını damgalamıştır. Gözlerinde ise perde vardır. İşte bu yüzden onları büyük bir azap beklemektedir.
  8. Kimi insanlar da vardır ki, inanmadıkları halde, "Allah'a ve ahiret gününe inandık," derler.
  9. Böylece Allah'ı ve inananları aldatmaya çalışırlar. Oysa aldanan onlardır. Ne var ki, farkında değildirler.
  10. Onların kalplerinde hastalık vardır. Allah da o hastalığı artırmıştır. Kuşkusuz, yalan söylemelerinden ötürü onları acı bir azap beklemektedir.
  11. Onlara, "Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın," dendiğinde, "Biz yalnızca düzelticileriz," derler.
  12. Biliniz ki, onlar bozguncuların ta kendileridir. Ama farkında değildirler.
  13. Onlara, "İnsanların inandığı gibi siz de inanın," dendiğinde, "Biz hiç o beyinsizlerin inandığı gibi inanır mıyız?" derler. Biliniz ki, asıl beyinsiz olanlar kendileridir; fakat bilmezler.
  14. Bunlar, inananlarla karşılaştıklarında, "İnandık," derler. Ama şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise, "Biz sizinleyiz. Kuşkusuz biz onlarla yalnızca alay ediyoruz," derler.
  15. Allah da onlarla alay ediyor. Üstelik onların taşkınlıklarına bir süre tanıyor da bocalayıp duruyorlar.
  16. İşte bunlar öyle kimselerdir ki, doğruluğa karşılık sapkınlığı satın almışlardır da ticaretleri onlara hiçbir kazanç sağlamamıştır. Ve onlar doğru yolu da bulamamışlardır.
  17. Onların durumu ateş yakan bir kimsenin durumuna benzer. Ateş, etrafındakiler! aydınlattığında, Allah, onun ışığını söndürüverir de onlar karanlıklar içinde kalıp göremez olurlar.
  18. Sağır, dilsiz ve kördürler. Bu yüzden onlar yanlıştan hak yoluna dönmezler.
  19. Veya onlar gökten yağan bir yağmura tutulmuş gibidirler ki, içinde karanlıklar, gök gürlemesi ve şimşek vardır. Yıldırımlar yüzünden ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Oysa Allah, kafirleri çepeçevre kuşatmıştır.
  20. Çakan şimşek sanki gözlerini çıkaracakmış gibi çakar. Önlerini aydınlattığında birazcık yürürler. Karanlık üzerlerine çökünce de oldukları yerde kalakalırlar. Allah dileseydi elbetteki işitmelerini de görmelerini de gideriverirdi. Çünkü Allah'ın gücü her şeye yeter.
  21. Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan rabbinize kulluk edin ki, korunasınız.
  22. O, sizin için yeryüzünü bir döşek, gökyüzünü de bir tavan yaptı. Gökten bir su indirip onunla size yaşamlık olsun diye türlü ürünler çıkardı. Öyleyse bile bile Allah'a ortaklar koşmayın.
  23. Kulumuza indirdiğimizden kuşku duymakta iseniz, haydi siz de onun benzeri bir parça metin getirin. Ve gerçekten doğru sözlüyseniz Allah dışında bütün tanıklarınızı da yardıma çağırın.
  24. Kesinlikle yapamazsınız ve hiçbir zaman yapamayacaksınız. Öyleyse korkun o ateşten ki, onun yakıtı insanlar ve taşlardır. O, inkarcılar için hazırlanmış bir ateştir.
  25. İnanıp yararlı işler yapanlara müjdeler olsun ki, onlar için yüzeyinden ırmaklar akan cennetler vardır. Oradaki yemişlerden yaşamlık olarak her yedirilişinde onlar derler ki, "İşte bu, daha önce bize yaşamlık olarak verilen şeydir." Çünkü o yaşamlık, onlara benzer biçimde verilmiştir. Ve onlar için orada tertemiz eşler vardır. Onlar ki, orada süresiz kalıcıdırlar.
  26. Şu bir gerçek ki, Allah, sivrisineği hatta onun da ötesinde bir varlığı örnek göstermekten çekinmez. Böyle bir durumda inananlar bilirler ki o, rablerinden gelen bir gerçektir. İnkarcılar ise; "Allah, böyle bir örnek vermekle neyi amaçlamıştır?" derler. Allah onunla birçoğunu saptırır. Birçoğunu da doğru yola iletir. Aslında Allah bozgunculardan başkasını saptırmaz.
  27. Onlar öyle kimselerdir ki, Allah'a kesin söz verdikleri halde sonra sözlerinden dönerler. Allah'ın güçlendirilmesini buyurduğu akrabalık ilişkisini keserler ve yer yüzünde bozgunculuk çıkarırlar. İşte, yıkıma uğrayanlar bunlardır.
  28. Siz nasıl olur da Allah'ı inkar edersiniz? Siz ki, ölülerdiniz, o sizi diriltti. Sizi yine öldürecek ve yine diriltecektir. Sonunda yine ona döndürüleceksiniz.
  29. O öyle bir Allah'tır ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra göğe yönelip onu yedi kat olarak düzenledi. Çünkü o, her şeyi gereğince bilendir.
  30. Hani rabbin meleklere; "Ben yeryüzünde bir halife var edeceğim," diye söylemişti de onlar; " Yoksa sen orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz seni övgüyle ululayıp kutsuyoruz," demişlerdi. Allah da onlara; "Kuşkusuz ben sizin bilmediklerinizi bilirim," demişti.
  31. Nitekim o, Adem'e adların tümünü öğretti. Sonra onları meleklere sunup, "Haydi doğru sözlü iseniz bana şunların adlarını bildirin," diye buyurdu.
  32. Onlar dediler ki, "Şanın yücedir senin! Bize öğretmiş olduklarının dışında bizim başka bir bilgimiz yoktur. Kuşkusuz bilen de erdemli bilginin kaynağı olan da sensin."
  33. O da buyurdu ki; "Ey Adem, bunlara onların adlarını bildir." Adem onların adlarını bildirince de şöyle dedi; "Dememiş miydim ben size!? Kuşkusuz ben göklerin ve yerin gizemlerini en iyi bilenim. Üstelik ben sizin gizlediklerinizi de açığa çıkardıklarınızı da bilmekteyim."
  34. Hani biz meleklere; "Ademe secde edin," demiştik de onlar hemen secde etmişlerdi. Fakat İblis direnip böbürlenmiş ve inkarcılardan olmuştu.
  35. Ve biz demiştik ki; "Ey Adem, eşinle birlikte Cennete yerleş ve orada ikiniz de dilediklerinizden bol bol yiyin. Ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zulmedenlerden olursunuz."
  36. Ne var ki Şeytan, ayaklarını kaydırdı da onları içinde bulundukları yerden çıkardı. Biz de şöyle buyurduk; "Kiminiz kiminize düşman olarak aşağıya inin. Sizin yeryüzünde kalmanız ve geçici bir süre oradan yararlanmanız gerekmektedir."
  37. Bunun üzerine Adem, rabbinden bir takım sözcükler öğrenip belledi de onlarla rabbine yöneldi. O da onun tövbesini kabul etti. Kuşku yok ki Allah, tövbeleri kabul eden ve esirgeyici olandır.
  38. Biz onlara dedik ki; "Hepiniz oradan aşağıya inin. Ne zaman ki benden size bir doğru yol ulaşır da kim o doğru yoluma uyacak olursa artık onlara bir korku yoktur. Ve onlar üzülmeyeceklerdir."
  39. Ayetlerimizi inkar edip yalanlayanlara gelince, işte onlar ateşin dostudurlar. Onlar ki, orada süresiz kalıcıdırlar.
  40. Ey İsrail oğulları, size sunduğum nimetlerimi anımsayın ve bana verdiğiniz sözü tutun ki ben de size verdiğim sözü tutayım. Ve yalnız benden korkun.
  41. Sizler, inanın o indirdiğime ki, ben onu yanınızda bulunanı doğrulayıcı olarak indirdim. Sakın ha onu inkar edenlerin ilki siz olmayın. Ve yine sakın ha, ayetlerimi az bir karşılıkla satmayın. Ve yalnız benden sakının.
  42. Yanlışı doğru kılığına sokup da bile bile doğruyu gizlemeyin.
  43. İçtenlikle yalvararak dua edin, yoksulun hakkı olanı verin ve beni ululamak için öne doğru eğilenlerle birlikte siz de eğilin.
  44. Siz, insanlara iyiliği buyuruyor da kendinizi unutuyor musunuz? Üstelik siz kitabı da okuyup duruyorsunuz. Buna karşın hala aklınızı kullanmayacak mısınız?
  45. Haydi sabır ve içten bir yakarış ile Allah'tan yardım dileyin. Şu bir gerçek ki bu, yalnızca yüreği ürperenlerden başkasına ağır gelir.
  46. Kuşkusuz onlar, rablerine kavuşacaklarını ve ona döneceklerini çok iyi bilirler.
  47. Ey İsrail oğulları, size verdiğim nimetimi ve sizi evrenlere üstün kıldığımı anımsayın.
  48. Ve sakının o günden ki, o gün hiç kimse bir başkası adına bir şey ödeyemez, hiç kimseden bir başkası için her hangi bir kayırma kabul edilmez, hiç kimseden bir kurtulmalık alınmaz ve hiç kimseye de yardım edilmez.
  49. Anımsayın ki, sizi, size dayanılmaz acılar yaşatan, kadınlarınızı sağ bırakıp oğullarınızı boğazlayan o Firavungillerden kurtarmıştık. İşte bunda sizin için rabbinizden gelen bir büyük sınav vardı.
  50. Hani sizin için denizi ikiye yarıp böylece sizi kurtarmış ve Firavunun adamlarını gözlerinizin önünde boğmuştuk.
  51. Ve Musa ile kırk gece için sözleşmiştik de sonra siz onun ardından buzağıya tapınmış ve böylece zalimlerden olmuştunuz.
  52. Sonra biz, belki şükredersiniz diye sizi bağışlamıştık.
  53. Ardından, doğru yolu bulaşınız diye Musa'ya kitabı ve doğru ile yanlışı ayırt eden iletiyi vermiştik.
  54. Hani Musa toplumuna; "Ey halkım, gerçekten siz, buzağıya tapınmakla kendinize kötülük ettiniz. Haydi yaratıcınıza tövbe edin de bencilliğinizi öldürün. Bu, sizin için yaratıcınız katında daha iyidir," demişti. Bunun üzerine Tanrı onların tövbesini kabul etmişti. Çünkü o tövbeleri çokça kabul eden ve bağışlaması sonsuz olandır.
  55. Ve siz demiştiniz ki; "Ey Musa, biz Tanrıyı apaçık görünceye kadar sana inanmayız." Bunun üzerine bakıp durur haldeyken sizi yıldırım çarpmıştı.
  56. Sonra, belki şükredersiniz diye, ölümünüzün ardından sizi yeniden diriltmiştik.
  57. Ve bulutu üstünüze gölgelik yapmış, size kudret helvası ve bıldırcın indirmiştik. "Yaşamlık olarak size verdiklerimizin en temiz olanlarından yiyin," demiştik. Elbette ki, onlar bize değil kendilerine yazık etmişlerdi.
  58. Ve biz şöyle demiştik; "Şu kente girin ve orada dilediğinizden bol bol yiyin. Kapısından girerken eğilin ve 'bağışla bizi' deyin ki, biz de sizin hatalarınızı bağışlayalım. Biz, iyilik edenlerin ödüllerini elbette ki artıracağız."
  59. Ne var ki zalimler, kendilerine söylenen sözü başkasıyla değiştirdiler. Biz de yaptıkları bozgunculuktan dolayı onlara gökten bir pislik indirmiştik.
  60. Hani bir zamanlar Musa, toplumu için su aramıştı. Biz de ona; "Değneğini taşa vur," demiştik de o taştan on iki pınar fışkırmıştı. Böylece her kabile içeceği pınarı bilmişti. Tanrının verdiği yaşamlıktan yiyin ve için. Ama yer yüzünde bozgunculuk yapıp karışıklık çıkarmayın.
  61. Ve siz de demiştiniz ki; "Ey Musa, biz bir çeşit yemeğe katlananlayız. Rabbine yalvar da, bize yerin bitirdiklerinden bakla, acur, sarımsak, mercimek ve soğan çıkarsın." O da size; "îyi olanı, değersiz olanla mı değiştirmek istiyorsunuz? Öyleyse Mısır a inin. Çünkü orada sizin istediğiniz vardır," demişti. Ve böylece aşağılık ve yoksulluk onları bürümüştü. Bu nedenle onlar, Allah'ın öfkesine uğramışlardı. İşte bu, Allah'ın ayetlerini inkar etmelerinin ve Tanrı elçilerini de haksız yere öldürmelerinin sonucudur. Yine bu, Allah'a başkaldırmaları ve aşırılığa sapmaları nedeniyledir.
  62. Kuşkusuz ki, inananlardan, Yahudilerden, Hıristiyanlardan ve Sabiîlerden Allah'a ve ahiret gününe inanıp yararlı iş işleyenlerin, rableri katında kendilerine özgü ödülleri vardır. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
  63. Hani sizden sağlam bir söz alıp Tur Dağını üstünüze dikmiştik de şöyle demiştik; "Size verdiğimizi sıkıca tutun ve içindekileri anımsayın ki sakınabilesiniz."
  64. Oysa siz, ardından, yüz çevirip döndünüz. Eğer Allah'ın sunumu ve bağışı olmasaydı siz kesinlikle ziyana uğrayanlardan olacaktınız.
  65. Andolsun ki, içinizden cumartesi yasağını çiğneyenleri biliyorsunuz. Biz onlara; "Aşağılık maymunlar olun," demiştik.
  66. Biz bunu, hem onu görenlere hem de sonradan gelenlere ibret, Allah'tan sakınanlara ise bir öğüt kıldık.
  67. Hani Musa toplumuna; "Allah size dişi bir sığır kesmenizi buyuruyor," demişti. Onlar da;" Sen bizimle alay mı ediyorsun?" demişlerdi. Bunun üzerine Musa; "Bilgisizlerden biri olmaktan Allah'a sığınırım," demişti.
  68. Onlar da şöyle demişlerdi; "Bizim için rabbine dua et de onun nasıl bir sığır olduğunu bize açıklasın." Musa ise; "Rabbim diyor ki; o ne yaşlıdır ne de körpedir. İkisi arası dişi bir sığırdır. Haydi size emredilen şeyi yapın," demişti.
  69. Ardından onlar şöyle demişlerdi; "Rabbine dua et de bize onun rengini söylesin." Musa da şöyle demişti; "Rabbim diyor ki, o bakanların içini ferahlatan sarı bir inektir."
  70. Onlar yine şöyle söylemişlerdi; "Rabbine dua et de bize onun niteliklerini açıklasın. Çünkü inekler birbirine benziyor. Ama Allah dilerse elbette ki buluruz."
  71. Musa ise şöyle yanıt vermişti; "Rabbim diyor ki, o toprağı sürmek ve ekini sulamak için boyunduruğa vurulmamış, kusursuz ve hiç alacası olmayan bir inektir." Onlar da; "İşte şimdi doğrusunu bildirdin," demişlerdi. Sonunda o ineği kestiler ama az kalsın yapmayacaklardı.
  72. Hani siz birini öldürmüştünüz de suçu birbirinizin üstüne atmıştınız. Oysa Allah gerçeği açığa çıkaracaktı.
  73. Bu nedenle biz; "Sığırın bir parçası ile öldürülene vurun," demiştik. İşte Allah ölüleri böyle diriltir. O size, belki aklınızı işletebilirsiniz diye ayetlerini böylece gösterip duruyor.
  74. Sonra kalpleriniz yine kaskatı kesildi. Taş gibi oldu. Hatta daha da katı oldu. Çünkü taş vardır ki, içinden ırmaklar çıkar. Taş vardır ki, yarılır da ondan sular fışkırır. Taş da vardır ki, Allah korkusuyla yerinden kopup düşer. Kuşku yok ki, Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.
  75. Şimdi siz bunların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa onlardan bir bölümü Allah'ın sözünü işitir ve iyice anladıktan sonra onu bile bile saptırırdı.
  76. Onlar, inananlarla karşılaştıklarında; "İnandık," derlerdi. Kendi başlarına kaldıkları zaman ise; "Tanrının Tevrat'ta size açtıklarını, rabbiniz katında size karşı bir belge olsun diye mi onlara anlatıyorsunuz? Bunları düşünemiyor musunuz?" diye konuşurlardı.
  77. Onlar bilmezler mi ki, Allah onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilmektedir.
  78. Onların bir bölümü de anasından doğduğu gibi kalanlardır. Onlar Kitabı bilmezler. Onların tüm bildikleri bir yığın kuruntudan ibarettir ve onlar yalnızca tahminde bulunurlar.
  79. Yazıklar olsun o kimselere ki onlar, kendi elleriyle kitabı yazarlar da sonra onu az bir karşılıkla değişmek için, "İşte bu, Allah katındandır," derler. Ellerinin yazdıklarından dolayı yazıklar olsun onlara! Kazandıklarından dolayı da yazıklar olsun onlara!
  80. Onlar derler ki, "Sayılı günler dışında ateş bize dokunmayacaktır." De ki; "Siz Allah'tan bir söz mü aldınız? Kuşkusuz Allah, sözünden asla dönmez. Yoksa siz Allah'a dayanarak bilmediğiniz şeyler mi söylüyorsunuz?"
  81. Hayır, iş onların sandığı gibi değil. Kötülük yapıp tüm benlikleri suçla kaplananlar var ya, işte onlar cehennemliktirler. Ve onlar orada sürekli kalacaklardır.
  82. İnanıp yararlı iş yapanlar da cennetliktirler. Onlar da orada sürekli kalacaklardır.
  83. Hani bir zamanlar İsrail oğullarından, "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin, ana babaya, yakınlara, yetimlere ve yoksullara iyi davranın, insanlara güzel söz söyleyin, içtenlikle yalvarıp dua edin ve yoksulun hakkını olanı verin," diye söz almıştık. Sonra pek azınız dışında yüz çevirerek sözünüzden döndünüz. Ve hala da bu konuda ısrar ediyorsunuz.
  84. Hani sizden, "Birbirinizin kanını dökmeyin, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayın," diye de söz almıştık. Sonra her şeyi görerek siz bunu da kabul etmiştiniz.
  85. Buna karşın sizler, birbirinizi öldüren, içinizden bir topluluğu yurdundan çıkaran, onlara karşı kötülük ve düşmanlık konusunda yardımlaşan ve onları yurtlarından çıkarmak size yasak kılındığı halde, tutsak olarak size geldiklerinde onlarla kurtulmalık alışverişinde bulunan kimselersiniz. Yoksa siz, kitabın bir bölümüne inanıp bir bölümünü inkar mı ediyorsunuz? Kuşkusuz sizden bunu yapanların cezası dünya yaşamında rezil olmaktan başka bir şey değildir. Onlar diriliş gününde de azabın en şiddetlisine uğratılacaklardır. Çünkü Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.
  86. İşte onlar ahireti verip dünya yaşamını satın alanlardır. Bu nedenle onların azabı hafifletilmeyecek ve onlara yardım da edilmeyecektir.
  87. Andolsun ki, biz Musa'ya kitabı verdik ve ardından peş peşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da apaçık belgeler verdik ve onu kutsal ruhla güçlendirdik. Oysa siz, ne zaman elçiler size, hoşunuza gitmeyen bir ileti getirse her seferinde büyüklük taslayarak bir kısmını yalanlayıp bir kısmını da öldürmediniz mi?
  88. Dediler ki; "Bizim kalplerimiz kapalıdır." Hayır öyle değil! İnkar etmeleri nedeniyle Allah onları lanetlemiştir. Bu yüzden onların pek azı inanır.
  89. Yanlarında olanı doğrulamak üzere Tanrı katından bir kitap geldiğinde, daha önce inkar edenlere karşı yardım isteyip durdukları halde, tanıyıp bildikleri kendilerine gelince, onu inkar ettiler. Artık Allah'ın laneti, inkarcıların üzerine olacaktır.
  90. Allah'ın, kullarından dilediğine bağışının sonucu olarak indirdiğini zalimce kıskanarak, Allah'ın gönderdiğini inkar etmeleri uğruna onlar, kişiliklerini ne kötü bir şeye sattılar. Bu yüzdendir ki, öfke üzerine öfkeye uğradılar. Çünkü, kafirler için alçaltıcı bir azap vardır.
  91. Onlara; "Allah'ın indirdiğine inanın!" denildiğinde; "Biz, yalnızca bize indirilene inanırız," deyip ondan sonra geleni inkar ederler. Oysa ki o, yanlarındakini doğrulayıcı bir gerçektir. Söyle onlara; "Madem inanıyordunuz da daha önce niçin Allah'ın elçilerini öldürüyordunuz?"
  92. Andolsun ki, Musa size apaçık belgelerle gelmişti. Ne var ki sonra siz buzağıya tapındınız. İşte bu yüzden siz zalimlerden oldunuz.
  93. Hani, Tur Dağını tepenize dikerek sizden söz almıştık da; "Size verdiğimiz kitaba sımsıkı sarılın; ona kulak verin," demiştik. Onlar ise, "Dinledik ve karşı çıktık," demişlerdi. İnkarları yüzünden buzağı sevgisi onların kalplerine sokulmuştu. Onlara de ki; "Eğer gerçekten inanan kimselerseniz, inancınızın size emrettiği şey ne kötüdür."
  94. Söyle onlara ki; "Eğer Allah katında ahiret yurdu başka insanların değil de sizin içinse ve siz gerçekten doğru sözlü iseniz, o zaman hemen ölmeyi diksenize."
  95. Kuşkusuz, ellerinin önden gönderdiği şeyler nedeniyle onlar ölümü hiçbir zaman istemeyeceklerdir. Çünkü Allah, zalimleri çok iyi bilmektedir.
  96. Andolsun ki, sen onların, yaşamaya, bütün insanlardan; hatta Allah'a ortak koşanlardan bile daha düşkün olduklarını görürsün. Onların her biri bin yıl yaşamak ister. Oysa uzun yaşamak onları azaptan kurtaracak değildir. Kuşkusuz, Allah onların bütün yaptıklarını görmektedir.
  97. Söyle onlara ki; "Her kim Cebrail'e düşman kesilirse, bilsin ki o, Allah'ın izni ile onu, önceki kitapları doğrulayıcı, inananlar için doğru yola ulaştırıcı ve müjde olarak senin kalbine indirendir."
  98. Her kim Allah'a, onun meleklerine, elçilerine, Cebrail ve Mikaü'e düşman kesilirse, kuşkusuz, Allah da o inkarcılara düşman kesilir.
  99. Andolsun ki, biz sana apaçık ayetler indirdik. Kuşkusuz onları ancak sapkınlar inkar eder.
  100. Onlar ne zaman bir antlaşma yaptılarsa içlerinden bir bölümü o antlaşmayı bozmadı mı? Zaten onların çoğu inanmaz.
  101. Ne zaman onlara Allah katından yanlarındakini doğrulayıcı bir elçi gelse, kitap verilenlerden bir topluluk, sanki Allah'ın kitabını hiç bilmiyorlarmış gibi onu kaldırıp arkalarına atmışlardır.
  102. Onlar, Süleyman'ın hakanlığı hakkında şeytanların uydurdukları yalanların ardına düştüler. Oysa Süleyman inkarcılığa sapmadı. Fakat şeytanlar, insanlara, Babil'deki Hârût ve Mârût adlı iki meleğe verilen büyüyü öğretmek suretiyle küfre girdiler. Oysa ki, o iki melek; "Biz ancak sınav için gönderilmiş birer meleğiz. Sakın küfre girme!" demedikçe, büyüyü kimseye öğretmiyorlardı. İşte böylece onlardan koca ile karısını birbirinden ayırdıkları büyüyü öğreniyorlardı. Halbuki onlar, Allah'ın izni olmadıkça o büyüyle hiç kimseye zarar veremezlerdi. Aslında onlar, kendilerine zarar veren ve yarar getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı. Elbette ki, onu satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını da biliyorlardı. Ve onlar, karşılığında kendilerini sattıkları şeyin ne kötü bir şey olduğunu da keşke biliyor olsalardı.
  103. Eğer onlar inanıp Allah'ın buyruklarına karşı çıkmaktan sakınmış olsalardı, Allah katında kazanacakları sevap kendileri için daha hayırlı olacaktı. Keşke bunu biliyor olsalardı.
  104. Ey inananlar, "Bizi koyun gibi güt," demeyin, "Bize bak," deyin ve dinleyin. Çünkü inkarcılar için acıklı bir azap vardır.
  105. Kendilerine kitap verilenlerden küfre girenler ve ortak koşanlar, rabbinizden size bir iyilik gelmesini istemezler. Ama Allah bağışını dilediğine özgü kılar. Çünkü Allah'ın sunumu çok büyüktür.
  106. Biz bir ayeti siler veya onu unutturursak yerine daha iyisini ya da benzerini getiririz. Bilmez misin ki, Allah'ın gücü her şeye yetmektedir.
  107. Sen bilmez misin ki, gerçekten yerin ve göklerin hakanlığı Allah'ındır. Sizin için ondan başka ne bir koruyucu, ne de bir yardımcı vardır.
  108. Yoksa, daha önce Musa'nın sorguya çekildiği gibi, siz de elçinizi sorguya mı çekmek istiyorsunuz? Kuşkusuz, her kim inanmayı inkarla değişirse, o artık doğru yoldan sapmış olur.
  109. Kendilerine kitap verilenlerden birçoğu, gerçek kendilerine belirdikten sonra bile, içlerindeki kıskançlıktan ötürü, sizi inancınızdan ayırıp inkarcılığa döndürmek ister. Allah'tan onlar için buyruk gelene kadar siz onları hoşgörün ve onlara ilişmeyin. Kuşkusuz, Allah'ın gücü her şeye yetmektedir.
  110. İçtenlikle yalvararak dua etmeyi sürdürün ve yoksulun hakkı olanı verin. Kendiniz için her ne iyilik işlerseniz, onu Allah'ın katında bulursunuz. Çünkü Allah, yaptıklarınızı tam anlamıyla görmektedir.
  111. Bir de onlar; "Yahudi ve Hıristiyanlardan başkası Cennete giremeyecek," derler. Oysa bu, yalnızca onların kuruntularıdır. Onlara de ki; "Eğer doğru sözlü iseniz hadi kanıtınızı getirin."
  112. Hayır, işin aslı öyle değil. Her kim iyilik işleyip de kendini Allah'a verirse onun için rabbinin katında bir ödül vardır. Artık onlar için korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
  113. Yahudiler dediler ki; "Hıristiyanların hiçbir temeli yoktur." Bunun üzerine Hıristiyanlar da; "Yahudilerin hiçbir temeli yoktur," dediler. Oysa onlar kitabı okumaktalar. Bilmeyenler de tıpkı onların söyledikleri gibi konuşmuşlardı. Kuşkusuz ki, Allah, diriliş günü, onların aralarında tartıştıkları şeyin hükmünü ortaya koyacaktır.
  114. Allah'ın secdeliklerinde onun adının anılmasını yasaklayan ve onların yıkılması için çalışandan daha zalim kim vardır! Böyleleri o secdeliklere ancak korka korka gireceklerdir. Onlar için dünyada alçaklık, ahirette de büyük bir azap vardır.
  115. Doğu da batı da yalnız Allah'ındır. O halde nereye dönerseniz dönün, Allah'ın yüzü oradadır. Kuşkusuz ki, Allah kuşatandır, bilendir.
  116. Ve onlar dediler ki; "Allah bir çocuk edindi." O, kesinlikle bundan uzaktır. Tam tersine, göklerde ve yerde ne varsa hepsi onundur ve tümü ona gönülden boyun eğmiştir.
  117. O, gökleri ve yeri, güzelliklerle donatarak yaratandır. Ve o, bir şeyin olmasına karar verdiğinde ona yalnızca "ol!" der de o şey hemen oluverir.
  118. Bilgisizler dediler ki; "Keşke Allah bizimle konuşsaydı ya da bize bir mucize gelseydi." Onlardan öncekiler de tıpkı böyle demişlerdi. Bunların kalpleri birbirine benziyor. Kuşkusuz ki biz inanacak bir toplum için ayetleri iyice açıkladık.
  119. Şu bir gerçek ki, biz seni gerçek bir amaç ile müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen ki, cehennemliklerden sorumlu tutulacak değilsin.
  120. Ve sen onların dinlerine uymadıkça ne Yahudiler, ne de Hıristiyanlar seni beğenmeyeceklerdir. Onlara de ki; "Bakın, yalnız bir doğru yol vardır, o da Allah'ın bildirdiği yoldur." Eğer sen sana bilgi eriştikten sonra yine de onların arzularına uyacak olursan, Allah'a karşı ne bir koruyucun bulunur, ne de bir yardımcın.
  121. Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu gereğince okurlar. İşte bunlar, ona inananlardır. Onu inkar edenlere gelince, gerçek şu ki, onlar, ziyana uğrayanların ta kendileridir.
  122. Ey İsrail oğulları, size verdiğim nimetimi ve sizi evrenlere üstün kıldığımı anımsayın.
  123. Ve sakının o günden ki, o gün, hiç kimse bir başkası için bir şey ödemez. Hiç kimseden kurtulmalık alınmaz. Hiç kimsenin bir başkasını kayırması kabul edilmez ve onlara yardım eden de bulunmaz.
  124. Bir gün rabbi, İbrahim'i birtakım buyruklarla sınamıştı. İbrahim de onların hepsini yerine getirmişti. Ardından rabbi; "Ben seni insanlara önder yapacağım," diye buyurmuştu. İbrahim ise; "Soyumdan gelenleri de yap," demişti de sonra rabbi; "Benim verdiğim söz yalnızca zalimleri kapsamaz," diye yanıt vermişti.
  125. Anımsayın ki biz o evi, insanlar için bir toplantı ve güven yeri kılmıştık. O halde siz de İbrahim'in yerinden bir dua yeri edinin. Biz ki, İbrahim'le İsmail'e; "Çevresinde dolananlar, kendini ibadete verenler, Tanrıya kulluk için öne doğru eğilenler ve secde edenler için evimi temiz tutun," diye emretmiştik.
  126. Bir gün İbrahim şöyle yalvarmıştı; "Rabbim, şu kenti güvenli bir kent yap, halkından Allah'a ve ahiret gününe inananlara çeşitli ürünlerle yaşamlık ver." Allah da; "İnkar edene bile az bir süre yaşamlık verir; sonra onu Cehennem azabına girmek zorunda bırakırım. Varılacak ne kötü bir yerdir orası!" demişti.
  127. Anımsa o günü ki, İbrahim, İsmail ile o evin ana duvarlarını yükseltirken şöyle dua etmişti; "Rabbimiz, bu yaptığımız işi kabul eyle. Kuşkusuz ki, sen her şeyi duymakta ve bilmektesin."
  128. "Rabbimiz, bizi, kendini sana teslim edenlerden eyle. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir topluluk getir. Bize, ibadet etme yollarını göster ve tövbemizi kabul eyle. Kuşkusuz ki, sen, tövbeleri çokça kabul eden ve çok esirgeyici olansın."
  129. "Rabbimiz, sen, içlerinden bir elçi gönder ki, onlara ayetlerini okuyup, kitabı ve erdemli bilgiyi öğretsin de böylece onları aklayıp arıtsın. Kuşkusuz ki sen, yüksek güç sahibi ve erdemli bilginin kaynağısın."
  130. Beyinsizce davrananlardan başka, İbrahim'in dininden kim yüz çevirir ki! Doğrusu biz, İbrahim'i bu dünyada seçkin kıldık. Hiç kuşku yok ki o, ahirette de iyilerden olacaktır.
  131. Rabbi ona; "Bana teslim ol," dediğinde; "Evrenlerin rabbine teslim oldum," demişti.
  132. Ardından oğullarına da böyle yapmalarını öğütlemişti. Sonra Yakup da öyle yapmış ve; "Ey oğullarım, kuşkusuz ki, Allah siz için bu dini seçti. Öyleyse ölünceye değin Müslümanlar olarak kalın," demişti.
  133. Yoksa siz Yakup'un, ölüm döşeğinde iken çocuklarına; "Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?" dediğinde, onların da, "Senin tanrına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın tanrısı olan tek bir Tanrıya ibadet edeceğiz; bizler ona boyun eğmiş olanlarız," diye karşılık verdiklerinde orada mı bulunuyordunuz?
  134. İşte onlar böyle bir topluluktular ve gelip geçtiler. Elbette ki, onların kazandıkları onlara, sizin kazandıklarınız ise sizedir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak değilsiniz.
  135. Kimileri; "Yahudi ya da Hıristiyan olun ki, doğru yolu bulaşınız," diyorlar. Onlara de ki; "Tersine, Tanrıyı birleyici olan İbrahim'in dinine uyalım. Çünkü o, hiçbir zaman ortak koşanlardan olmadı."
  136. Onlara; "Biz Allah'a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, Yakup ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa'ya verilene ve öbür elçilere indirilmiş olanlara inandık. Hiçbirini ayırt etmeyiz. Çünkü biz ona teslim olmuşlarız," deyin.
  137. Eğer onlar da sizin inandığınız gibi inanırlarsa elbette ki, doğru yolu bulmuş olurlar. Yok eğer yüz çevirirlerse kuşkusuz, derin bir ayrılığa düşmüş olurlar. Kuşkusuz ki, onlara karşı Allah sana yetecektir. Çünkü o, her şeyi işitmekte ve bilmektedir.
  138. Deyin ki; "Bu, Allah'ın boyasıdır. Allah'tan daha güzel boyası olan kimdir ki! İşte bu nedenle biz, yalnızca ona kulluk edenleriz."
  139. Onlara deki; "Siz bizimle Allah üzerine ne diye tartışıp durursunuz? O, sizin de rabbiniz bizim de rabbimizdir. O halde sizin yaptıklarınız size, bizim yaptıklarımız ise bizedir. Biz ki ona gönülden bağlanmış olanlarız."
  140. Yoksa siz, gerçekten İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarının Yahudi veya Hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki onlara; "Siz mi daha iyi biliyorsunuz yoksa Allah mı? Allah tarafından kendisine ulaşan bir gerçeği gizleyen kimseden daha zalim kim vardır? Elbette ki, Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir."
  141. İşte onlar böyle bir topluluktular ve gelip geçtiler. Elbette ki onların kazandıkları onlara, sizin kazandıklarınız ise sizedir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak değilsiniz.
  142. İnsanlardan bir takım beyinsizler diyeceklerdir ki; "Daha önce yöneldikleri kıbleden onları çeviren nedir?" De ki; "Doğu da, batı da Allah'ındır. O dilediği kimseyi doğru yola ulaştırır."
  143. İşte böylece biz, insanlar için örnek olasınız ve elçi de size örnek olsun diye sizi taşkınlıktan uzak bir topluluk kıldık. Biz senin yöneldiğin kıbleyi, yalnızca elçimize uyanlarla ondan ayrılıp geri dönenleri ayırt edelim diye kıble yaptık. Kuşkusuz bu, sadece, Allah'ın doğruya ulaştırdığı kimselerden başkasına ağır gelir. Elbette ki Allah, inancınızı boşa çıkaracak değildir. Çünkü Allah, insanlara karşı çok acıyıcı ve bağışlayıcıdır.
  144. Doğrusu, biz senin gözlerini gökyüzüne diktiğini görüyoruz. Onun için seni gönlünün dilediği bir kıbleye döndürüyoruz. O halde şimdi yönünü Kutsal Secdelik'ten yana çevir. Artık siz de nerede bulunursanız bulunun, hep o yöne dönün. Kuşkusuz kendilerine kitap verilenler, onun rablerinden gelen bir gerçek olduğunu iyice bilirler. Çünkü, Allah, onların yaptıklarından habersiz değildir.
  145. Andolsun ki, sen, kendilerine kitap verilenlere her türlü kanıtı sunsan da onlar yine de senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar, birbirlerinin kıblesine de uymazlar. Kuşkusuz sen, sana gelen bunca bilgiden sonra onların arzularına uyacak olursan, işte o zaman elbette ki zalimlerden olursun.
  146. Kendilerine kitap verdiklerimiz onu, çocuklarını tanırcasına tanıyorlar. Buna karşın yine de, onların bir bölümü bile bile gerçeği gizlemektedir.
  147. Bu, rabbinden gelen bir gerçektir. Öyleyse sakın kuşkulananlardan olma.
  148. Kuşkusuz herkesin yöneldiği bir yön vardır. Öyleyse siz de iyilik yapmak için yarışın. Nerede olursa olsun Allah hepinizi bir araya getirir. Şu bir gerçek ki, Allah, her şeye güç yetirendir.
  149. Bu nedenle, nereden yola çıkarsan çık, yönünü Kutsal Secdelike çevir. Elbette ki bu, rabbinden gelen bir gerçektir. Kuşkusuz Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.
  150. Yine nereden yola çıkarsan çık, yönünü Kutsal Secdelike çevir. Siz de nerede olursanız olun, yüzünüzü ona doğru çevirin ki, insanların elinde size karşı kullanacakları bir dayanak kalmasın. Onların arasından zulmedici olanlara gelince, sakın sizi korkutmasınlar. Siz yalnızca benden çekinin ki, size olan nimetimi tamamlayayım. Ve umulur ki siz, böylece doğru yola ulaşabilirsiniz.
  151. Nitekim size, ayetlerimizi okuyacak, sizi arıtacak, size kitabı ve erdemli bilgiyi öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek içinizden bir elçi gönderdik.
  152. Öyleyse beni anın ki, ben de sizi anayım. Ve sakın bana karşı iyilik bilmezlik etmeyin.
  153. Ey inananlar, sabırla ve içten bir yakarışla Allah'tan yardım dileyin. Kuşkusuz Allah, sabredenlerle birliktedir.
  154. Ve sakın Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Tersine onlar diridirler. Ancak siz bunu anlayamazsınız.
  155. Andolsun ki, biz, sizi biraz korku ve açlıkla, biraz mal, can ve ürün eksikliğiyle sınayacağız. Ama sen sabır gösterenleri müjdele.
  156. Onlar ki, başlarına bir büyük sıkıntı geldiğinde; "Kuşku yok ki biz, Allah'tan geldik ve biz elbette ki ona dönecek olanlarız," derler.
  157. İşte onlara rablerinden gelen bir destek ve esirgeme vardır. Ve doğru yola ulaşanlar yalnızca onlardır.
  158. Şu bir gerçek ki Safa ve Merve, Allah'ın işaretlerindendir. Her kim o evi ziyaret etmek veya onu görmek için gidecek olursa, onun o ikisinin arasını dolanmasında bir sakınca yoktur. Ve kim içinden gelerek bir iyilik yaparsa elbette ki Allah, onu bilir ve ona karşılığını verir.
  159. İndirdiğimiz kanıtları ve doğru yolu kitapta açıkladıktan sonra onları gizleyenler var ya, işte onlara hem Allah hem de bütün lanetçiler lanet eder.
  160. Elbette ki, Allah'a yönelerek kendilerini düzeltip gerçeği söyleyenlerin tövbesini kabul ederim. Çünkü ben tövbeleri çokça kabul eden ve esirgeyici olanım.
  161. İnkar edip de inkarcı olarak ölenlere ise, şüphesiz ki hem Allah, hem melekler hem de bütün insanlar lanet etmektedir.
  162. Onlar o lanetin içinde kalacaklardır. Üstelik onların azabı hafifletilmeyecek ve ertelenmeyecektir.
  163. Elbette ki sizin tanrınız tek bir Tanrıdır. Ondan başka ilah yoktur. O, esirgeyici ve bağışlayıcıdır.
  164. Şu bir gerçek ki, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara yararlı şeylerle yüklü olarak denizde yüzen gemilerde, Tanrının yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada çoğaltıp yayDİŞİ masında, rüzgarları estirmesinde ve gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde aklını kullanan bir toplum için gerçekten apaçık belgeler vardır.
  165. İnsanlar arasında, Allah'tan başkasını tanrı edinen ve Allah'ı sever gibi onları seven kimseler var. İnananlar ise en çok Allah'ı sever. Keşke o zalimler, azabı gördüklerinde tüm gücün Allah'a ait ve Allah'ın azabının da çok çetin olduğunu bir bilselerdi.
  166. Nitekim, izinden gidilenler, azabı gördüklerinde kendilerine uyanları bırakacaklar ve aralarındaki bağlar kopacaktır.
  167. Onlara uyanlar o zaman diyecekler ki; "Keşke bir fırsatımız daha olsa da, şimdi onların bizi bırakması gibi biz de onları bıraksak." İşte bu şekilde Allah, yaptıklarını onlara şiddetli pişmanlıklar halinde gösterecektir. Ama artık ateşten çıkamayacaklardır.
  168. Ey insanlar, yerin helal ve temiz olan ürünlerinden yiyin. Ama sakın Şeytana uymayın. Çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır.
  169. Hiç kuşku yok ki o, size, kötülüğü ve utanmazlığı emreder. Ve sizi, Allah'a ilişkin bilmediğiniz şeyleri söylemeniz için kışkırtır.
  170. Ne zaman onlara; "Allah'ın indirdiklerine uyun," denilse; "Hayır, biz sadece atalarımızın geleneklerine uyarız," derler. Peki, ataları bir şey düşünemeyen ve doğru yola ulaşamayan kimseler idiyseler de mi onlara uyacaklar?!
  171. İnkarcıların durumu, hiçbir şey duyup dinlemeden ve anlamadan bağırıp çağıran kişinin durumuna benzer. Onlar sağır, dilsiz ve kördürler. İşte bu yüzden onların akılları da çalışmaz durumdadır.
  172. Ey inananlar, size yaşamlık olarak sunduğumuz ürünlerin iyi olanlarından yiyin ve gerçekten yalnızca Allah'a kulluk ediyorsanız ona şükredin.
  173. O, size yalnızca leşi, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesilen şeyleri yasak kılmıştır. Kim bunlardan; sınırı aşmadan ve taşkınlık yapmadan yemek zorunda kalırsa, onun için bir günah yoktur. Çünkü Allah, çok acıyan ve esirgeyici olandır.
  174. Kuşkusuz ki, Allah'ın indirdiği kitapta bulunan bir şeyi gizleyip de onu az bir değer karşılığı satanların, karınlarına doldurdukları, ateşten başka bir şey değildir. Allah diriliş günü onlarla asla konuşmayacak ve onları arındırmayacaktır. Çünkü onların hakkı sadece acıklı bir azaptır.
  175. İşte onlar, doğru yola karşılık sapkınlığı, bağışlanmaya karşılık da azabı satın almış olanlardır. Demek ki, onlar, ateşe karşı ne kadar da dayanıklıdırlar.
  176. Bu, böyledir. Çünkü Allah, o kitabı gerçek bir amaç ile indirmiştir. Bu nedenle, kitaba ilişkin tartışmaya girenler, elbette ki derin bir ayrılık içine düşmüşlerdir.
  177. İyilik, yüzlerinizi doğuya ya da batıya çevirmeniz değildir. Gerçek iyilik, Allah'a, diriliş gününe, meleklere, kitaba ve elçilere inanan, mala olan sevgisine karşın, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmış kişiye, dilencilere, özgürlükleri için kölelere veren, içtenlikle yalvararak dua etmeyi sürdüren ve yoksulun hakkını veren, söz verdiğinde sözünde duran, darlık, hastalık ve savaşta sabretmesini bilenlerin davranışlarıdır. İşte onlardır; özü sözü bir olanlar. Ve onlardır; Allah'a karşı gelmekten özenle sakınanlar.
  178. Ey inananlar, öldürülenler hakkında üzerinize ödeşme yazıldı. Özgür kişiye karşı özgür kişi ile, köleye karşı köle ile, dişiye karşı dişi ile ödeşeceksiniz. Ancak kim öldürülenin yakını tarafından bağışlanırsa, o zaman uygun bir biçimde davranmak ve ona güzellikle bir ödeme yapmak gerekir. Bu, size rabbinizce emredilen bir hafifletme ve bir bağışlamadır.
  179. Ey akıl sahipleri, sizin için ödeşmede yaşam vardır. Umulur ki kötülüklerden sakınırsınız.
  180. İçinizden birine ölüm yaklaştığında, sakınanlar için bir görev olarak onun üzerine yazıldı ki, eğer bir mal bırakacaksa; onu, ana baba ve yakınlarına, uygun bir biçimde vasiyet etsin.
  181. O halde kim işittikten sonra vasiyeti değiştirirse bunun günahı elbette ki değiştirenin boynunda olacaktır. Kuşkusuz, Allah, işitendir, bilendir.
  182. Her kim, vasiyet edenin haksızlığa ya da günaha yönelmesinden kaygı duyar da ilgililerin arasını bulursa ona günah yoktur. Elbette ki, Allah, çok acıyı ve esirgeyicidir.
  183. Ey inananlar, ibadet amacıyla kimi günler, gün ağarmasından gün batımına değin yemeden, içmeden ve cinsel ilişkiden uzak durmak, sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi sizin de üzerinize bir buyruk olarak yazılmıştır. Umulur ki, böylece kötülüklerden sakınmış olursunuz.
  184. İbadet amacıyla yemeden, içmeden ve cinsel ilişkiden uzak durmak birkaç gün süresincedir. Öyleyse, hasta ya da yolculukta olanlarınız, yapamadığı günlerin sayısınca bu ibadetini başka günlerde yapsın. Buna dayanamayanlar ise, bir yoksulu doyuracak kadar kurtulmalık versin. Ayrıca her kim içinden gelerek bir iyilik yaparsa, bu, onun için elbette ki daha iyidir. Ancak yine de, eğer bilirseniz, bu ibadeti yapmanız sizin için daha yararlıdır.
  185. Ramazan ayı, doğru ile yanlışı ayırt eden, insanlara yol gösteren ve apaçık bir öğreti kitabı olan Kur anın indirildiği aydır. Öyleyse o ayda dolunayı görenler, ibadet amacıyla gün ağarmasından gün batımına değin yemeden, içmeden ve cinsel ilişkiden uzak dursun. Hasta olanlar ya da yolculukta bulunanlar ise sayısınca başka günlerde bu ibadetini yapsın. Allah sizin için kolaylık ister, güçlük istemez. Ayrıca süreyi tamamlamanızı ve size doğru yolu gösterdiği için onu yüceltmenizi de ister. Umulur ki böylece şükretmiş olursunuz.
  186. Kullarım beni sana soracak olurlarsa, bilsinler ki ben onlara yakınım. Beni çağırdığında çağıranın çağrısına karşılık veririm. Onlar da bana karşılık vermeli ve bana inanmalılar ki doğru yolu bulabilsinler.
  187. İbadet amacıyla gün ağarmasından gün batımına değin yemeden, içmeden ve cinsel ilişkiden uzak durduğunuz günlerin gecelerinde kadınlarınızla ilişki size helal kılındı. Onlar sizin için bir örtü, siz de onlar için bir örtüsünüz. Allah bu yüzden kendinizi yiyip bitirdiğinizi bildiği için tövbenizi kabul edip sizi bağışladı. Artık onlara serbestçe yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazmış olduğu şeyi arayın. Tanyerinin ak ipliği gecenin siyah ipliğinden ayırt edilinceye değin yiyin, için; sonra da gece oluncaya dek yemeden, içmeden ve cinsel ilişkiden uzak durun. Ancak, secdeliklere kapanmış durumdayken kadınlarınızla ilişkide bulunmayın. Bunlar, Allah'ın koyduğu sınırlardır; onları çiğnemeyin. İşte Allah, ayetlerini insanlara böylece açıklamaktadır. Umulur ki, korunurlar.
  188. Sakın ola birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. Ve günah olduğunu bile bile halkın mallarını, yemek amacıyla yöneticilere peşkeş çekmeyin.
  189. Sana Ay'ın evrelerini soruyorlar. De ki; "O, insanlar ve Kutsal Secdelik'i ziyaret için bir zaman ölçüsüdür." Elbette ki, evlere arkalarından girmeniz doğru değildir. Doğru olan, Allah'tan sakınanların yaptığıdır. O halde evlere kapılarından girin. Ve Allah'tan sakının ki kurtuluşa erebilesiniz.
  190. Size karşı savaş açanlara, siz de Allah yolunda savaş açın. Ama aşırılık yapıp da saldırgan olmayın. Çünkü Allah saldırganları asla sevmez.
  191. Onları yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Elbette ki, bozgunculuk yapmak cana kıymaktan daha kötüdür. Ve sakın Kutsal Secdelik'in yanında sizinle savaşmadıkça siz de onlarla savaşmayın. Sizi öldürmeye kalkarlarsa siz de onları öldürün. Çünkü inkarcıların cezası işte böyledir.
  192. Eğer savaşa son verirlerse, elbette ki, Allah çok acıyan ve esirgeyici olandır.
  193. Bozgunculuk ortadan kalkıp da Allah'ın düzeni egemen oluncaya değin onlarla savaşı sürdürün.
  194. Kutlu aya karşılık kutlu ay olmak üzere kutluluk karşılıklıdır. O halde size saldırırlarsa siz de onlara aynı şekilde saldırın. Ve Allah'tan sakının. Çünkü Allah sakınanlarla birliktedir.
  195. Allah için yardımda bulunun. Fakat kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik yapın. Kuşkusuz ki, Allah, iyilik yapanları sevmektedir.
  196. Belirtilen zamanda ve onun dışında Kutsal Evi ziyareti, Tanrı için tamamlayın. Eğer bunu yapamazsanız, kolayınıza gelen bir kurban kesin. Kurban yerine ulaşıncaya kadar da saçınızı kestirmeyin. Hasta olanlarınız veya başından rahatsız olanlarınız için de, kurtulmalık olarak gün ağarmasından gün batımına değin yemeden, içmeden ve cinsel ilişkiden uzak durmak, sadaka veya kurban gerekmektedir. Güven içerisindeyken, kim belirtilen zamanın dışında o evi ziyaret ederse, kolayına gelen bir kurban kessin. Bunu bulamayan, ziyaret sırasında üç gün, dönünce de yedi gün, gün ağarmasından gün batımına değin yemeden, içmeden ve cinsel ilişkiden uzak dursun ki, bu da tam on gün etmektedir. Bu, ailesi Kutsal Secdelik'in yakınında oturmayanlar içindir. Allah'tan sakının. Ve bilin ki, Allah'ın cezası çok çetindir.
  197. Kutsal Evi ziyaretin zamanı bilinen aylardır. Kim o aylarda ziyarete karar verirse bilsin ki, ziyaret sırasında cinsel ilişki, kötülük yapmak ve kavga etmek yasaktır. Elbette ki Allah, yaptığınız her iyiliği bilmektedir. Kendiniz için azık hazırlayın. Kuşkusuz azığın en iyisi sakınmaktır. Ey akıl sahipleri, o halde benden sakının.
  198. Rabbinizden yaşandığınızı çoğaltmasını dileyerek ticaret yapmanızda bir sakınca yoktur. Arafat'tan topluca ayrıldığınızda kutsal bölgede Allah'ı anın. Onu, onun size doğrusunu gösterdiği şekilde anın. Çünkü siz daha önce bu konuda şaşırmışlardan idiniz.
  199. Sonra halkın topluca ayrıldığı yerden siz de ayrılın ve Allah'tan bağışlanma dileyin. Elbette ki Allah, çok acıyan ve esirgeyici olandır.
  200. Kutsal töreninizi bitirdikten sonra, atalarınızı andığınız gibi hatta ondan daha da güçlü bir biçimde Allah'ı anmayı sürdürün. Orada insanlardan bazıları; "Rabbimiz bize ne vereceksen bu dünyada ver," derler. İşte, bunu diyenin ahirette alacağı bir şey yoktur.
  201. Kimileri de vardır ki onlar: "Rabbimiz bize dünyada da ahirette de iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru," diye yakarırlar.
  202. İşte bunlar, yaptıkları iyiliklerin karşılığını göreceklerdir. Elbette ki, Allah hesabı çabuk görendir.
  203. O sayılı birkaç günde de Allah'ı anın. Ayrıca acele edip iki gün içinde işini bitirenlere de geciktirip geri kalanlara da herhangi bir günah yoktur. Bu, sakınanlar içindir. O halde Allah'tan sakının ve bilin ki hepiniz onun huzurunda toplanacaksınız.
  204. İnsanlardan öylesi vardır ki, dünya yaşamına ilişkin sözleri senin hoşuna gider. Hatta böylesi kimseler, söylediklerini, içtenlikle söylediğine ilişkin Allah'ı tanık tutar. Oysa ki o, düşmanların en azılısıdır.
  205. O, yanından ayrıldığında yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak, insan soyunu ve ürününü yok etmek için uğraşır. Oysa ki, Allah bozgunculuğu sevmez.
  206. Ona; "Allah'tan sakın," denildiğinde, büyüklük taslayarak günaha sürüklenir. Onun hakkından ancak Cehennem gelir. Gerçekten orası çok kötü bir yerdir.
  207. İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah'ın rızasını kazanmak için canından geçer. Elbette ki, Allah, kullarına karşı çok şefkatlidir.
  208. Ey inananlar, hepiniz topluca esenliğe girin. Şeytanın izinden gitmeyin. Çünkü o, sizin apaçık düşmanınızdır.
  209. Size apaçık kanıtlar geldikten sonra yine de doğru yoldan saparsanız, iyi bilin ki, Allah güçlüdür ve erdemli bilginin kaynağıdır.
  210. Yoksa onlar, Allah'ın ve meleklerin, bulut gölgeleri içinde kendilerine gelmesini mi ve her şeyin böylece olup bitmesini mi bekliyorlar? Oysa her işin sonu elbette ki, Allah'a çıkar.
  211. İsrail oğullarına sor; onlara nice apaçık kanıtlar sunduk. Kim Allah'ın ayetlerini, kendisine ulaştıktan sonra başka bir kılığa sokarsa, kuşku duymasın ki, Allah'ın azabı çok çetindir.
  212. İnkarcılar için dünya yaşamı çekici kılınmıştır. Bu nedenle onlar inananlarla alay ederler. Oysa sakınanlar, elbette ki diriliş günü onların üstünde olacaklardır. Şüphesiz ki Allah, dileğine hesapsız yaşamlık sunandır.
  213. İnsanlar tek bir topluluktu. Allah müjdeciler ve uyarıcılar olarak elçiler gönderip yanları sıra, insanların ayrılığa düştükleri konularda aralarında hüküm vermeleri için gerçeğin bilgisini içeren kitabı indirdi. Oysa, kitap verilenler kendilerine açık kanıtlar geldikten sonra aralarındaki kıskançlıktan ötürü onun hakkında anlaşmazlığa düştüler. Ama Allah, inananları, ayrılığa düştükleri gerçeğe kendi izni ile eriştirdi. Şüphesiz ki, Allah, dilediğini doğru yola eriştirir.
  214. Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler sizin de başınıza gelmeden Cennete gireceğinizi mi sanıyorsunuz? Onlar zorluk ve sıkıntıya uğradılar ve öylesine sarsıldılar ki, Tanrı elçisi ve yanındaki inananlar; "Allah'ın yardımı ne zaman?" diye sitem ettiler. İyi bilin ki, Allah'ın yardımı çok yakındır.
  215. Sana, nasıl yardımda bulunacaklarını soruyorlar. De ki; "Yardımlarınız; ana baba, yakınlar, yetimler, düşkünler ve yolda kalmış olanlar için olmalıdır. Kuşkusuz ki, Allah, yaptıklarınızı bilmektedir."
  216. Hoşunuza gitmediği halde savaş, üzerinize buyruk olarak yazıldı. Hoşunuza gitmeyen bir şey, olur ki sizin için iyidir. Ve hoşunuza giden bir şey de, olur ki sizin için kötüdür. Siz bilmiyor olsanız da elbette ki Allah onu bilmektedir.
  217. Sana, kutsal ayda savaş konusunu da soruyorlar. De ki; "O ayda savaş büyük bir günahtır. Fakat Allah'ın yolundan alıkoymak, ona ve Kutsal Secdelik'e nankörlük etmek ve halkı oradan çıkarmak Allah yanında elbette ki daha büyük bir günahtır. Çünkü bozgunculuk, öldürmekten daha büyük bir suçtur. Güçleri yetse sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmayı sürdürürler. Sizden kim dininden döner ve inkarcı olarak ölürse, tüm yaptıkları dünyada da ahirette de boşa çıkar. İşte onlar cehennemliktirler ve orada sürekli kalacaklardır.
  218. Kuşku yok ki, inanıp Allah için çalışan ve yurtlarını bırakmak zorunda kalanlar var ya, işte onlar, Allah'ın bağışını umanlardır. Elbette ki Allah, çok acıyan ve esirgeyici olandır.
  219. Sana şarap ve kumarı soruyorlar. Onlara de ki; "Bu ikisinde büyük bir günah ve aynı zamanda insanlar için yararlar vardır. Fakat günahı yararlarından daha büyüktür." Bir de onlar, neyi yardım olarak vereceklerini de soruyorlar. De ki; "İhtiyacınızdan fazlasını verin." Allah, ayetlerini işte böylece açıklamaktadır. Umulur ki, dünya ve ahiret hakkında iyice düşünürsünüz.
  220. Sana yetimler hakkında da sorarlar. De ki; "Onların durumlarını düzeltmek kendileri için en iyi davranıştır. Eğer onlarla bir arada yaşarsanız onları kardeşiniz belleyin." Elbette ki Allah, bozguncuyu, düzelticiden ayırt etmesini bilmektedir. Eğer Allah isteseydi size güçlük çıkarırdı. Hiç kuşku yok ki, Allah, en büyük gücün ve erdemli bilginin kaynağıdır.
  221. Ortak koşan kadınlarla, onlar inanıncaya kadar evlenmeyin. Özgürlüğünden yoksun inanmış bir kadın, ortak koşan bir kadından, o sizin hoşunuza gitse de, çok daha iyidir. Ortak koşan erkeklerle de, onlar inanıncaya kadar nikahlanmayın. İnanmış bir köle, ortak koşan bir erkekten, o hoşunuza gitse de, çok daha iyidir. Bu ortak koşucular, sizi ateşe çağırmaktadır. Allah ise sizi, izniyle Cennete ve bağışlanmaya çağırıyor. Ve yine o, düşünüp öğüt alabilsinler diye de insanlara ayetlerini açık açık bildiriyor.
  222. Bir de sana, kadınların aybaşı durumunu sorarlar. De ki; "O bir rahatsızlıktır. Onun için, aybaşı durumunda olan kadınlardan geri durun ve temizleninceye kadar onlarla ilişkiye girmeyin. Temizlendikten sonra ise, Allah'ın izin verdiği yönden onlara yaklaşın." Şüphesiz ki, Allah, tövbesinde ve temizliğinde titiz davrananları sevmektedir.
  223. Kadınlarınız sizin tarlanızdır. O halde tarlanıza dileğiniz gibi yaklaşın ve geleceğiniz için hazırlık yapın. Allah'tan sakının ve bilin ki, siz ona kavuşacak olanlarsınız. O halde inananları müjdele!
  224. Sakın ola ki, Allah adına ettiğiniz yeminleri, iyilik yapmaya, kötülükten sakınmaya ve insanların arasını bulmaya engel kılmayın. Elbette ki, Allah, işitendir, bilendir.
  225. Allah, ettiğiniz kasıtsız yeminlerinizden sizi sorumlu tutmaz; ama kalbinizdeki gerçek niyetinizden sorumlu tutar. Kuşkusuz ki, Allah çok acıyan ve yumuşak davranandır.
  226. Kadınlarına yaklaşmamaya yemin edenler için dört aylık bir bekleyiş vardır. Bu süre içinde dönecek olurlarsa, elbette ki, Allah, çok acıyan ve esirgeyici olandır.
  227. Yok eğer boşamaya kararlı iseler, kuşkusuz ki, Allah, işitmekte ve bilmektedir.
  228. Boşanmış kadınlar, evlenmeksizin üç aybaşı süresi beklesinler. Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorlarsa, rahimlerinde Allah'ın yaratmış olduğu şeyi gizlemeleri onlara helal olmaz. Kocaları, bu süre içinde barışmak isterse, onları geri almaya başkalarından daha layıktırlar. İşte bu nedenle erkeklerin kadınlar üzerindeki hakkı gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır. Ama, erkeklerin onlar üzerindeki hakkı, bir derece daha fazladır. Elbette ki Allah, gücün ve erdemli bilginin kaynağıdır.
  229. Boşanma yalnız iki kez olur. Ondan sonra ya iyilikle tutmak ya da güzellikle bırakmak gerekir. Onlara verdiğinizin bir parçasını geri alacak olursanız bu size helal olmaz. Ancak karı ile koca Allah'ın koyduğu sınırları gözetememekten korkarlarsa bu başkadır. Eğer Allah'ın koyduğu sınırları gözetmemekten korkarsanız, kadının ayrılmak için kocasına kurtulmalık vermesinde ikisi için de günah yoktur. Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Sakın onları çiğnemeyin. Her kim Allah'ın koyduğu sınırları çiğnerse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.
  230. Buna karşın erkek yine de eşini boşarsa, artık o kadın başka bir kocaya varmadan kendisine helal olmaz. Eğer bu koca da onu boşar, onlar da Allah'ın sınırlarını gözeteceklerini iyice kestirecek olurlarsa, birbirlerine dönmelerinde artık bir günah yoktur. İşte bunlar, Allah'ın, bilgi sahibi bir topluluğa açıkça gösterdiği sınırlardır.
  231. Kadınları boşadığınız zaman, bekleme sürelerini tamamladılar mı onları ya iyilikle yanınızda tutun veya iyilikle bırakın. Zorla ve haksızlık ederek onları zarar verecek biçimde tutmayın. Bunu yapan, elbette ki, kendisine zulmetmiş olur. Allah'ın ayetlerini küçümsemeyin. Allah'ın size sunduğu nimetini, öğüt vermek için indirdiği kitabı ve erdemli bilgiyi anımsayın da Allah'tan sakının. Biliniz ki Allah, her şeyi bilmektedir.
  232. Boşanan kadınlar bekleme sürelerini bitirdikten sonra, eşleriyle güzellikle anlaştıkları taktirde o kadınların yeniden evlenmelerine sakın engel çıkarmayın. îçinizden Allah'a ve ahiret gününe inananlar bundan öğüt alırlar. Bu, sizin için daha arı ve daha sağlıklıdır. Siz bilmeseniz de Allah bilmektedir.
  233. Emzirme süresini tamamlamak isteyenler için anneler bebeklerini tam iki yıl emzirmelidir. Annenin yiyecek ve giyecek gereksinimini ise çocuğun babası güzel ve uygun bir biçimde karşılamalıdır. Kimseye gücünün üzerinde yük yüklenemez. Ne anne ne de baba, çocuğu yüzünden zarara sokulmamalıdır. Bunun benzeri, mirasçıya da gerekir. Anne ve baba danışıp anlaştıktan sonra çocuğu sütten kesmek isterse, ikisine de bir günah yoktur. Çocuklarınızı sütanneye emzirtmek isterseniz ücretini uygun bir biçimde ödediğiniz sürece size bir sorumluluk yoktur. O halde Allah'tan sakının ve bilin ki, Allah, yaptıklarınızı tümüyle görmektedir.
  234. İçinizden ölen erkeklerin geride bıraktıkları eşleri, dört ay on gün beklemelidir. Sürelerini doldurduklarında artık kendileri için uygun olanı yapmaları konusunda size bir sorumluluk yoktur. Allah, yapmakta olduklarınızdan gereğince haberlidir.
  235. Alacağınız kadınlara, onları alacağınızı anlatmanızda, yahut da bunu gizlemenizde bir sakınca yoktur. Allah bilir ki siz, onları hatırlayacaksınız. Yalnız onlarla gizlice de sözleşmeyin, doğru ve yolunda bir söz söylerseniz o başkadır. Gerekli olan süre dolmadıkça nikah bağını bağlamaya kalkışmayın. Kuşkusuz ki Allah, içinizdekini bilmektedir. Öyleyse ondan çekinin ve bilin ki, Allah, çok acıyandır, yumuşak davranışlıdır.
  236. Kendilerine el sürmediğiniz, ya da verilmesi gerekli olan malı henüz belirlemediğiniz kadınları boşamanız sizin için suç değildir. Onları, varlıklı olanlarınız varlıklarına göre, yoksul olanlarınız da gücü yettiği kadar uygun bir biçimde gönendirsinler. Bu, güzel davrananlar için bir görevdir.
  237. Eğer onları el sürmeden boşar ve önceden onlar için bir mal belirlemiş de bulunursanız, onun yarısı onlarındır. Meğer ki onlar bunu size bağışlamış olsunlar, ya da evlenme bağını elinde tutan kimse bunu bağışlamış olsun. Elbette ki sizin bağışlamanız erdemli davranışa daha uygundur. Birbirinize karşı eli açık olmayı unutmayın. Çünkü Allah, yapmakta olduklarınızı tümüyle görmektedir.
  238. Tam bir saygıyla Allah için ayağa kalkarak ettiğiniz içtenlikli yakarışlarınızı sürdürmeye ve uygun bir biçimde yalvararak yakarışta bulunmaya özen gösterin.
  239. Eğer tehlike içindeyseniz yaya ya da binit üzerinde iken de duanızı edin. Güvene kavuştuğunuzda ise size bilmediklerinizi öğreten Allah'ın öğrettiği şekilde onu anın.
  240. İçinizden ölüp de geride eşler bırakacak olanlar, eşlerinin evden dışarı çıkarılmadan bir yıl boyunca gönendirilmelerini vasiyet etsinler. Buna karşın onlar, kendiliklerinden dışarı çıkacak olurlarsa, artık onların geleneğe uygun olarak işlediklerinden dolayı sizin için bir günah yoktur. Kuşkusuz ki, Allah, gücün ve erdemli bilginin kaynağıdır.
  241. Erdemli davrananlara yüklenen bir görev olarak, boşanan kadınlar, geleneğe uygun bir biçimde gönendirilmelidir.
  242. İşte Allah, ayetlerini size böylece açıklıyor. Umulur ki, aklınızı kullanırsınız.
  243. Görmez misin ki, onlar binlerce kişi idiler de yine de ölüm korkusuyla yurtlarını bırakıp kaçtılar. İşte Allah onlara "ölün!" dedi. Sonra da onları diriltti. Çünkü Allah'ın insanlara karşı olan iyiliği çok büyüktür. Ama yine de insanların pek çoğu şükretmemektedir.
  244. Allah yolunda savaşın ve bilin ki, kuşkusuz Allah, gereğince işitmekte ve bilmektedir.
  245. Kim Allah'a, karşılığı kat kat ödenecek bir ödünç vermek ister? Elbette ki daraltan da genişleten de Allah'tır. Ve siz ona döndürüleceksiniz.
  246. Musa'dan sonra İsrail oğullarının önde gelenlerini görmedin mi? Hani kendilerine gönderilen elçilerden birine; "Bize bir hakan gönder de Allah yolunda savaşalım," demişlerdi. O da; "Ya üzerinize savaş yazıldığı halde savaşmayacak olursanız?" demişti. Onlar ise; "Allah yolunda neden savaşmayalım? Biz ki yurdumuzdan ve çocuklarımızdan koparıldık," demişlerdi. Ama onlara savaş yazıldığı zaman, az bir kısmı dışında yüz çevirdiler. Elbette ki, Tanrı, zalimleri bilmektedir.
  247. Kendilerine gönderilen elçiler de; "Doğrusu Allah, Talut'u size hakan gönderdi," deyince onlar da dediler ki; "Nasıl olur da o bize hakanlık edebilir? Biz hakanlığa ondan daha elverişliyiz. Hem ona malca da bolluk verilmemiştir." Bunun üzerine elçileri şöyle dedi; "Gerçekten Allah onu sizden daha seçkin kıldı. Bilgi bakımından da bedence de Allah, ona üstünlük vermiştir." Allah, hakanlığı kime dilerse ona verir. Elbette ki, Allah kuşatıcıdır, bilendir.
  248. Ayrıca elçileri onlara şöyle dedi; "Talut'un hakanlığına kanıt size bir sandığın gelmesidir. Bu sandığın içinde hem sizi yönlendirecek olan Tevrat, hem de Musagillerle Harungillerin bıraktıklarından kalanlar vardır. Bu sandığı melekler taşıyacaklardır. Eğer gerçekten inanıyorsanız, bu, sizin için kesin bir belgedir."
  249. Böylece Talut, ordusuyla birlikte ayrıldığında; "Allah, sizi bir ırmakla deneyecektir. Kim sudan içerse benden değildir, sadece eliyle bir avuç almasından başka ondan tatmayan bendendir" dedi. Pek azı dışında onlar o sudan içtiler. Nihayet Talut ve kendisiyle birlikte inananlar ırmağı geçince, ötekiler; "Bugün Calut a ve onun ordusuna karşı koyacak gücümüz yok," dediler. Rablerine kavuşacaklarını düşünenler ise; "Nice sayıca az topluluklar, Allah'ın izni ile sayıca çok olan toplulukları yenmişlerdir. Elbette ki, Allah, sabredenlerle birliktedir!" dediler.
  250. Ve onlar, Calut ve ordusuyla karşılaştıklarında ise şöyle yakardılar: "Rabbimiz, bize direnme gücü ver, ayaklarımızı sağlam tut, inkarcılar topluluğuna karşı bize yardım et."
  251. Sonunda Allah'ın dileğiyle onları bozguna uğrattılar. Davut da Calut'u öldürdü. Allah da Davut'a hakanlığı ve erdemli bilgiyi verdi. Ayrıca ona dilediğini öğretti. Eğer Allah insanların bir kısmını öbürleri eliyle ortadan kaldırmış olmasaydı, yeryüzü karmakarışık olurdu. Ancak Allah, evrenlere karşı büyük sunum sahibidir.
  252. İşte bunlar Allah'ın ayetleridir. Onları sana gerçek olarak okuyoruz. Ve sen, elbette ki elçi olarak gönderilenlerdensin.
  253. O elçilerin kimilerine öbürlerinden daha çok sunumda bulunduk. Allah, onlardan kimileriyle konuştu, kimilerini de derecelerle yükseltti. Meryem oğlu İsa'ya apaçık kanıtlar verdik ve onu Kutsal Ruh ile destekledik. Allah dileseydi, artlarından gelenler kendilerine apaçık kanıtlar ulaştıktan sonra birbirleriyle kavga etmezlerdi. Oysa anlaşmazlığa düştüler. Kimisi inandı, kimisi inkar etti. Allah dileseydi birbirleriyle savaşmazlardı. Fakat, Allah, elbette ki, dilediğini yapmaktadır.
  254. Ey inananlar, hiç bir alış-verişin, hiç bir dostluğun ve hiç bir kayırmanın olmadığı o gün gelmeden önce, size yaşamlık olarak verdiklerimizden yardımda bulunun. Elbette ki, inkarcılar, zalimlerin ta kendileridir.
  255. O öyle bir Allah'tır ki, ondan başka ilah yoktur, yaşam sahibi olan ve varlığı kendinden gelendir. Onu ne uyuklama, ne de uyku tutar. Yerde ve göklerde ne varsa onundur. îzni olmadıkça, onun katında kim bir başkasını kayırabilir? Önceden olanları bilen de odur, sonradan olacakları bilen de yine odur. Onun bilgisinden yalnızca dilediği kadarı kavranabilir. Egemenliği, yeri de gökleri de kaplar. Onları korumak ona güç gelmez. Çünkü o, yücedir, uludur.
  256. Dinde zorlama yoktur. Artık doğru yol, eğri yoldan ayrılmıştır. Bundan böyle her kim azgınlık yapanları tanımayıp da Allah'a inanacak olursa gerçekten o, kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa yapışmış olacaktır. Kuşkusuz ki, Allah, her şeyi işitendir, bilendir.
  257. Allah, inananların dostudur; onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. înkar edenlere gelince; onların dostları da azgınlardır, onları aydınlıktan alıp karanlığa götürürler. İşte bunlar cehennemliklerdir. Onlar ki, orada sürekli kalacaklardır.
  258. Allah kendisine hakanlık verdiği için, rabbi hakkında İbrahim'le çekişeni görmedin mi? İbrahim şöyle demişti; "Benim rabbim odur ki, yaşam verir ve öldürür." O da şöyle demişti; "Ben de yaşam veririm, hem de öldürürüm." İbrahim ise; "Allah, güneşi doğudan getiriyor, hadi sen onu batıdan getir," deyince, inkara sapan o adam apışıp kalmıştı. Allah, zalimler toplumunu doğru yola ulaştırmaz.
  259. Yine onun gibi bir kimse de çatıları çöküp duvarları üzerine yıkılmış bir kentten geçti de; "Allah bu kenti öldükten sonra nasıl diriltecek?" dedi. Bunun üzerine Allah, o kimseyi yüz yıl ölü bıraktı. Sonra da diriltip ona sordu; "Ne kadar ölü kaldın?" O kimse şöyle dedi; "Bir gün, belki bir günden de daha az." Allah şöyle karşılık verdi; "Yok, tam yüz yıl ölü kaldın. Yiyeceğine, içeceğine baksana, bozulmamışlar bile. Bir de şu eşeğine bak. Biz seni insanlara ibret belgesi kılmak istedik de onun için böyle yaptık. Bir de şu kemiklere bak. Biz onları nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da onları etlerle donatıyoruz." Bütün bunlar ortaya çıktıktan sonra o kimse dedi ki; "Ben artık iyice anladım ki, Allah'ın her şeye gücü yetmektedir."
  260. Hani bir vakit İbrahim; "Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster," demişti de Allah şöyle buyurmuştu; "Yoksa inanmıyor musun?" İbrahim ise; "İnanıyorum, ancak kalbimin iyice tatmin olması için," demişti. Allah da şöyle buyurmuştu; "Öyleyse kuşlardan dördünü tut ve onları kendine döndür, iyice tanıdıktan sonra kesip parçalayarak her dağ başına onlardan birer parça dağıt. Sonra onları çağır, koşarak sana gelsinler. İyi bil ki, Allah, gerçekten çok güçlüdür ve erdemli bilginin kaynağıdır."
  261. Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Elbette ki, Allah, dilediğine kat kat verir. Allah, sunumu bol olan ve her şeyi bilendir.
  262. Mallarını Allah yolunda harcayan, harcadığını da başa kakmayan kimselerin rableri katında ödülleri vardır. Artık onlar için hiçbir korku yoktur. Ve onlar hiçbir biçimde de üzülmeyeceklerdir.
  263. Tatlı bir söz söylemek ve bir suç bağışlamak, gönül kırmakla biten bir sadakadan değerlidir. Elbette ki, Allah, varsıldır, yumuşak davranandır.
  264. Ey inananlar, Allah'a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakarak ve inciterek boşa çıkarmayın. Böyle yapanın durumu, üzerinde toprak bulunan kayanın durumu gibidir. Üzerine bol yağmur yağdığında onu cascavlak bırakır. Onlar, kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Elbette ki, Allah, inkarcıları doğru yola eriştirmez.
  265. Allah'ın rızasını kazanmak ve gönüllerindeki inancı güçlendirmek istedikleri için mallarını harcayanların durumu, bol yağmur aldığında iki kat ürün veren, bol yağmur almasa bile çisentiyle de yetinen yüksek verimli bir bahçenin durumu gibidir. Elbette ki, Allah, yaptıklarınızı tümüyle görmektedir.
  266. Hanginiz ister ki bir hurma ve bir üzüm bağı olsun, içinden ırmaklar geçsin ve orada her türlü ürün bulunsun da sonra üzerine kocalık çöksün, çocukları da henüz yetişmemiş bulunsun, derken yakıcı bir kasırga vurup o bağın içinde ne var ne yoksa hepsi kavrulmuş olsun? İşte Allah size belgelerini böyle açıklamaktadır. Umulur ki, iyice düşünürsünüz.
  267. Ey inananlar, kazandıklarınızın iyi olanlarından ve sizin için yerden bitirdiklerimizden yardımda bulunun. Kendinizin, gözünüzü yummadan alamayacağınız bayağı şeyleri vermeye de kalkışmayın ve bilin ki, kuşkusuz Tanrı, varsıldır, övülmeye değerdir.
  268. Şeytan, cimriliğe çağırıp size kötülüğü emretmektedir. Oysa Allah sizin için bir bağış ve kendi katından bol bol sunum vereceğini bildiriyor.
  269. O, erdemli bilgiyi kime dilerse ona verir. Ve o erdemli bilgi, kime verilmişse elbette ki, ona büyük bir hayır verilmiştir. Ama bunu akıl sahiplerinden başkası düşünemez.
  270. Yoksullara geçimlik olarak her ne verirseniz ve adak olarak da her ne adarsanız elbette ki, Allah, onu bilmektedir. Fakat zalimlere yardım edecek kimse bulunmaz.
  271. Yardımlarınızı açıktan verirseniz ne iyi; fakat gizleyip de yoksullara o şekilde verirseniz, elbette ki bu, sizin için daha hayırlıdır. Böyle yapmanız, günahlarınızın bir bölümünü giderir. Elbette ki, Allah, yaptıklarınızdan tümüyle haberi olandır.
  272. İnsanları doğru yola iletmek sana düşmez. Ancak Allah kimi dilerse onu doğru yola ulaştırır. Yapacağınız her yardımı ancak kendiniz için yapmış olursunuz. Bu nedenle, yardımlarınızı, Allah'ın sevgisini kazanmak için yapmalısınız. Yaptığınız her yardımın karşılığı eksiksiz bir biçimde ödenecektir. Ve size asla haksızlık yapılmayacaktır.
  273. Yapacağınız yardımlar, kendilerini Allah yoluna vermiş yoksullar için olmalıdır. Onlar ki, yeryüzünde dolaşıp da geçimlerini sağlamaya imkan bulamayanlardır. Onların durumunu bilmeyenler, tokgözlülükleri yüzünden, onları varlıklı sanır. Fakat sen onları yüzlerinden tanırsın. Yoksa onlar halktan yüzsüzlükle bir şey istemezler. Elbette ki, Allah, yaptığınız her iyiliği tümüyle bilmektedir.
  274. Mallarını, gece gündüz demeden, gizli ve açık bir biçimde yardım için harcayanlar var ya, işte onlar için rableri katında kendilerine özgü ödüller vardır. Onlara korku yoktur ve onlar asla üzülmeyeceklerdir.
  275. Tefecilikle para yiyenler, kabirlerinden Şeytanın çarptığı kimse gibi çarpılmış olarak çıkarlar. Bu, onların, "Tefecilik, alışveriş gibidir," demelerinden kaynaklanır. Oysa Allah, alışverişi helal, tefeciliği ise haram kılmıştır. Kime rabbinden bir öğüt gelir de tefecilikten vazgeçerse, geçmişte kazandıklarını tutabilir. Ona ilişkin karar da Allah'a kalmıştır. Devam edenler ise cehennemliktir ve orada sürekli kalacaklardır.
  276. Allah, tefeciliği ezer fakat karşılıksız yardımı ise destekler. Kuşku yok ki, Allah, günaha batmış nankörlerin hiçbirini sevmez.
  277. Kuşkusuz ki, inanıp yararlı iş yapanların, içtenlikle yalvarıp dua etmeyi sürdürenlerin ve yoksulun hakkı olanı verenlerin rableri katında kendilerine özgü ödülleri vardır. Onlara korku yoktur ve onlar asla üzülmeyeceklerdir.
  278. O halde ey inananlar, gerçekten inançlıysanız, Allah'tan sakının ve her çeşit tefecilik kalıntısını terk edin.
  279. Eğer böyle yapmazsanız, Allah'a ve elçisine karşı savaş açmış olduğunuzu bilin. Ve eğer tövbe ederseniz mallarınızın ana bölümü yine sizindir. Ne haksızlık yapın ne de haksızlığa uğrayın.
  280. Borçlu darda ise, eli genişleyinceye kadar ona süre verin. Eğer bilirseniz, borcu bağışlamanız sizin için daha hayırlı olacaktır.
  281. Sakının o günden ki, o gün, Allah a döndürüleceksiniz. Ve o gün, herkese kazandıklarının karşılığı eksiksiz bir biçimde verilecektir. Ama asla haksızlık yapılmayacaktır.
  282. Ey inananlar, belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazmalısınız. İçinizden bir yazıcı doğru olarak yazmalıdır. Yazıcı onu Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan çekinmeyerek yazmalıdır. Borçlu olan da yazdırmalı ve rabbi olan Allah'tan sakınmalıdır. Borcundan bir şey eksiltmemelidir. Eğer borçlu, aklı ermeyen veya güçsüz, ya da yazdıramayacak durumda ise, velisi, gerçeğe uygun şekilde yazdırmalıdır. Erkeklerinizden de iki tanık tutmalısınız; eğer iki erkek bulunmazsa, razı olacağınız tanıklardan, bir erkek, biri unuttuğunda öbürü ona hatırlatacak iki kadın olabilir. Tanıklar çağırıldıklarında çekinmesinler. Borç büyük veya küçük olsun, onu süresiyle birlikte yazmaya üşenmeyin. Bu, Allah katında en doğru, tanıklık için en sağlam ve şüphe duymanızdan en uzak yöntemdir. Ancak aranızdaki alışveriş peşin olursa, onu yazmamanızda size bir sorumluluk yoktur. Alışveriş yaptığınızda tanık tutun. Yazıcıya da tanığa da zarar verilmesin. Eğer zarar verirseniz, o zaman doğru yoldan sapmış olursunuz. Öyleyse Allah'tan sakının. Allah size öğretiyor. Çünkü, Allah, her şeyi bilmektedir.
  283. Eğer yolculukta olup da yazıcı bulamazsanız, alınan rehin yeterlidir. Şayet birbirinize güvenirseniz, güvenilen kimse borcunu ödesin, rabbi olan Allah'tan sakınsın. Tanıklığı gizlemeyin. Kim onu gizlerse kuşkusuz ki, kalbi günah işlemiş olur. Elbette ki, Allah, yaptıklarınızı bilmektedir.
  284. Yerde ve göklerde olanlar Allah'ındır. İçinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah sizi ondan sorumlu tutacaktır. O, dilediğini bağışlar, dilediğini de cezalandırır. Kuşkusuz ki, Allah, her şeye gücü yetendir.
  285. Tanrı elçisi, rabbinden kendisine indirilene inanmıştır. İnançlılar da inanmıştır. Tümü; Allah'a, onun meleklerine, kitaplarına ve elçilerine inanmışlardır. Tanrı elçilerinden hiçbirini ötekinden ayırmayız. Onlar şöyle demişlerdir; "Dinledik, boyun eğdik. Bağışla bizi, ey rabbimiz. Dönüş yalnızca sanadır."
  286. Allah hiç kimseye gücünün üstünde yük yüklemez. Herkesin yaptığı iyilik kendi yararına, kötülükse kendi zararınadır. "Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, gücümüzün yetmeyeceği şeyi bize taşıtma. Bize acı, bizi bağışla ve bizi esirge. Sen bizim koruyucumuzsun. O halde inkarcılar topluluğuna karşı bize yardım eyle."