Hakka Suresi
Mustafa Cemil Kılıç Meali
Esirgeyen, Bağışlayan Allah'ın Adıyla...
- Gerçekleşecek olan...
- Nedir o gerçekleşecek olan?
- Gerçekleşecek olanın ne olduğunu sen nereden bileceksin?
- Semud ve Ad halkı da başlarına gelecek olan felaketi yalanlamışlardı.
- Fakat Semud halkı şiddetli bir sarsıntı ile yok edildi.
- Ad halkı ise kasıp kavuran şiddetli bir rüzgar ile yok edildi.
- Allah, onu yedi gece sekiz gün kesintisiz olarak onların üzerine estirmişti. Öyle ki sen, orda olsaydın, o halkı, içi boş hurma kütükleri gibi yerlere serilmiş görürdün.
- Şimdi sen onlardan geriye kalan bir şey görüyor musun?
- Firavun, ondan öncekiler ve altüst olmuş kentlerde oturan Lut halkı da hep günah işlediler.
- Öyle ki, rablerinin elçisine karşı geldiler. O da onları şiddeti gittikçe artan bir yakalayışla yakaladı.
- Doğrusu, sular kabarınca, sizi gemilerde biz taşıdık.
- Onu sizin için bir ibret yapalım ve belleyen kulaklar onu bellesin, istedik.
- Boruya bir kez üfürüldüğü zaman,
- Yer ve dağlar kaldırılıp birbirine çarpıldığı zaman,
- İşte o gün kaçınılmaz olay gerçekleşmiş olacaktır.
- Gök de yarılmış ve gücünü yitirmiş olacaktır.
- Melekler onun etrafmdadır. O gün rabbinin yarattığı en yüksek göğü, onların üstünde sekiz melek yüklenecektir.
- Ve o gün sorgu için Tanrının huzuruna alınırsınız. Hiçbir sırrınız gizli kalmaz.
- İşte o vakit, kitabı sağından verilen; "Alın kitabımı okuyun!" der.
- "Zaten ben sorguya çekileceğimi biliyordum."
- Artık o, mutlu bir yaşantı içindedir.
- Yüksek bir Cennettedir.
- O cennetin meyveleri uzanıp alabileceği kadar onun yakınındadır.
- Kendisine; "Geçmiş günlerde yaptıklarınıza karşılık şimdi sağlıkla yiyin ve için!" denilir.
- Kitabı solundan verilene gelince, o; "Keşke kitabım bana verilmeseydi," der.
- "Hesabımın ne olduğunu bilmeseydim!"
- "Keşke ölüm bir son olsaydı."
- "Malım bana hiçbir yarar sağlamadı."
- "Bütün gücüm yok olup gitti."
- Cehennem bekçilerine şöyle denilir; "Tutun, bağlayın onu."
- "Sonra Cehenneme atın."
- "Sonra da onu, yetmiş arşın uzunluğundaki zincire vurun!"
- "Çünkü o ulu Allah'a inanmazdı."
- "Yoksullara yardım etmeye yanaşmazdı."
- Bu yüzden onun burada bir dostu yoktur.
- Ona irinden başka yiyecek de yoktur.
- Onu ancak günah işleyenler yer.
- Görebildikleriniz üzerine yemin ederim ki!
- Ve göremedikleriniz üzerine de...
- Gerçekten o Kur'an şerefli bir elçinin sözüdür.
- O, bir şairin sözü değildir. Ne kadar da az inanıyorsunuz.
- O, gelecekten haber veren birinin sözü de değildir. Ne kadar da az düşünüyorsunuz.
- O, evrenlerin rabbi olan Tanrı katından indirilmiştir.
- Eğer o elçi bizim adımıza birtakım sözler uydursaydı.
- Elbette onu kıskıvrak yakalardık.
- Sonra da onun can damarını koparırdık.
- Sizden hiç kimse de buna engel olamazdı.
- Gerçek şu ki, o, Tanndan sakınanlar için yalnızca bir öğüttür.
- Elbette biz, biliyoruz ki, içinizde onu yalanlayanlar bulunmaktadır.
- Doğrusu o, inkarcılar için bir üzüntü kaynağıdır.
- Kuşkusuz o, kesin bir gerçektir.
- Öyleyse ulu rabbinin adını yücelt.