Kalem Suresi
Mustafa Cemil Kılıç Meali
Esirgeyen, Bağışlayan Allah'ın Adıyla...
- Nun, kaleme ve onun yazdıklarına andolsun.
- Sen rabbinin nimeti sayesinde, kesinlikle, cinlenmiş olanlardan değilsin.
- Gerçek şu ki, senin için kesintisiz bir ödül vardır.
- Ve sen yüce bir ahlaka sahipsin.
- Yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler.
- Hanginizde delilik bulunduğunu göreceksiniz.
- Doğrusu yolundan sapanları rabbin çok iyi bilir; doğru yolda olanları en iyi bilen de odur.
- Öyleyse sakın yalancıların sözlerine uyma.
- Onlar isterler ki, sen yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak davransınlar.
- Sakın çokça ant içip duran aşağılık kimseye uyma.
- Sürekli kusur arayan, dedikodu yapan ve laf taşıyan kimseye de uyma.
- İyiliği engelleyen, sınır tanımaz ve günaha düşkün olan kimseye de uyma.
- Zorbalık yapan ve sonra da soysuzlukla damgalanmış kimseye de uyma.
- Malları ve çocukları var diye sakın böylelerine boyun eğme.
- Ona ayetlerimiz okunduğunda o; "Eskilerin masalları!" der.
- Biz yakında onun burnunun üzerine damga basacağız.
- Onları, tıpkı bahçe sahiplerini sınadığımız gibi sınadık. Onlar sabah olur olmaz bahçelerinin ürününü toplayacaklarına ant içmişlerdi.
- Bundan hiçbir kuşkuları yoktu.
- Fakat onlar daha uykudayken rabbinin katından gönderilen kuşatıcı bir felaket bahçeyi sarıverdi.
- Ve bahçe kapkara kesildi.
- Sabahleyin birbirlerine şöyle seslendiler;
- "Haydi ürünleri toplayacaksanız erkenden ekininizin başına gidin."
- Derken fısıldaşa fısıldaşa yola koyuldular;
- "Bugün sakın oraya hiçbir yoksul girip de karşınıza çıkmasın."
- Yoksulları engelleme düşüncesi içinde ilerlediler.
- Fakat bahçeyi görünce; "Herhalde biz yolu şaşırdık," dediler.
- "Yok, tersine doğrusu biz yoksun bırakıldık."
- İçlerindeki en ılımlı olan biri; "Ben size Allah'ı yüceltin, dememiş miydim?" dedi.
- O zaman dediler ki; "Rabbimiz seni yüceltiriz. Doğrusu biz kendimize yazık ettik."
- Bunun üzerine birbirlerini kınamaya başladılar.
- Dediler ki; "Yazıklar olsun bize. Doğrusu biz sınırı aşan kimseleriz."
- "Belki rabbimiz bize bundan daha iyisini verir. Biz, artık ancak rabbimizden dilemekteyiz."
- İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi.
- Allah'tan sakınanlar için de rableri katında nimetlerle dolu cennetler vardır.
- Biz Müslümanları suçlular gibi yapar mıyız hiç?
- Ne oluyor size? Nasıl bir yargıya varıyorsunuz böyle?
- Yoksa okuyup durduğunuz bir kitabınız mı var?
- O kitapta; "Beğendiğiniz her şey sizindir!" diye mi yazılı?
- Yoksa, diriliş gününe kadar neye karar verirseniz sizin olacak diye bizden alınmış kesin sözler mi var?
- Onlara sor bakalım: Aralarında böylesi bir iddiayı savunacak kimse var mı?
- Yoksa onların ortakları mı var? Şu halde eğer doğru sözlü kimselerse, getirsinler ortaklarını...
- Gün gelecek, onların içyüzleri açığa çıkarılacak, secdeye çağrılacaklar; fakat buna güçleri yetmeyecektir.
- Gözleri korkudan aşağı düşmüş halde onları bir aşağılanma sarıverecektir. Oysa daha önce dünyada sağlıklı iken secde etmeye çağrılmışlardı.
- Bu sözü yalan sayanları sen bana bırak. Onları bilmedikleri bir yerden ağır ağır azaba yaklaştıracağız.
- Onlara süre veriyorum. Çünkü benim tuzağım çok sağlamdır.
- Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?
- Yoksa geçmişin ve geleceğin gizli bilgisi onların yanında da onu onlar mı yazıyorlar?
- Sen rabbinin hükmünü sabırla bekle. Balığın arkadaşı Yunus gibi olma. Hani o, üzüntüyle rabbine yakarıp seslenmişti.
- Rabbinden ona bir nimet erişmiş olmasaydı, horlanmış olarak çıplak bir yere atılacaktı.
- Fakat rabbi onu seçti ve onu iyi kullarının arasına kattı.
- O inkarcılar, Kuranı işittikleri zaman neredeyse seni gözleri ile devireceklerdi. Bir de durmuşlar "O bir deli!" diyorlar.
- Oysa ki o, evrenler için yalnızca bir öğüttür.