Kehf Suresi

Mustafa Cemil Kılıç Meali

Esirgeyen, Bağışlayan Allah'ın Adıyla...

  1. Övgü o Allah'adır ki; o, kuluna bu kitabı indirmiş ve onda hiçbir tutarsızlığa yer vermemiştir.
  2. Onu, dosdoğru olarak, kendi katından gelecek şiddetli bir cezadan insanları sakındırmak ve iyi işler yapan inananları da güzel bir ödülle müjdelemek üzere indirmiştir.
  3. Onlar orada sürekli kalıcıdırlar.
  4. Bir de onu, "Allah çocuk edindi," diyenleri uyarmak için indirmiştir.
  5. Bu konuda ne onların bir bilgisi var, ne de atalarının. Ağızlarından çıkan ise, çok büyük bir sözdür. Fakat söyledikleri yalandan başka bir şey değildir.
  6. Bu durumda sen, eğer bu söze inanmazlarsa, belki de onların arkalarından kendini tüketircesine üzüleceksin.
  7. Kuşku yok ki, biz yeryüzündeki şeyleri ona bir süs yaptık ki, hangisi daha güzel işler yapacak diye insanları sınayalım.
  8. Bununla birlikte şu da bir gerçek ki biz, onun üzerinde olan her şeyi kupkuru bir toprak yapabiliriz.
  9. Yoksa sen, mağara ve yazıt topluluğunu bizim ayetlerimizden şaşılacak bir şey mi sandın?
  10. Hani o gençler mağaraya sığındıkları zaman şöyle demişlerdi; "Ey rabbimiz, bize katından bir rahmet ver ve bize içinde bulunduğumuz durumdan bir kurtuluş yolu göster."
  11. Bunun üzerine biz de sayılı yıllar boyunca onların kulaklarına perde koyduk.
  12. Sonra, iki topluluktan yani mağaradakilerle onların karşıtlarından hangisinin kaldıkları süreyi daha iyi hesap edeceğini bilelim diye onları uyandırdık.
  13. Biz sana onların haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz. Kuşkusuz onlar rablerine inanmış birkaç genç yiğitti. Biz de onların doğruya yönelme bilincini artırmıştık.
  14. Kalplerini de dayanıklı kılmıştık. Kalkıp şöyle dediler; "Rabbimiz, göklerin ve yerin rabbidir. Ondan başka hiçbir ilaha yakarmayız. Yoksa saçma söz söylemiş oluruz."
  15. "Şu bizim toplumumuz, tuttular ondan başka ilahlar edindiler; onların ilah olduğuna ilişkin açık bir kanıt getirmeleri gerekmez miydi? Allah'a yalan uydurandan daha zalim kim olabilir?"
  16. "Madem ki, onlardan ve Allah dışındaki taptıklarınızdan yüz çevirip ayrıldınız, o halde hadi mağaraya sığının ki, rabbiniz size rahmetini yaysın ve işinizde size kolaylık ve başarı sağlasın."
  17. Güneşin doğarken mağaranın sağ tarafına eğildiğini, batarken de onları sol yanından makaslayıp geçtiğini görürdün ki, onlar mağaranın genişçe bir yerindeydiler. İşte bu, Allah'ın tansıklarındandır. Allah kime yol gösterirse, işte o doğru yolu bulmuştur. Onun saptırdığı kimse için ise doğru yolu gösterecek bir dost asla bulamazsın.
  18. Onları görecek olsan uyanık sanırdın. Oysa ki, onlar uykudaydılar; biz ise onları sağa sola çeviriyorduk. Köpekleri de mağara girişinde iki ayağını uzatmış yatıyordu. Onları o halde görsen korkuya kapılır ve döner, kaçardın.
  19. Derken onları uyandırdık da birbirlerine sormaya başladılar. İçlerinden biri; "Ne kadar uyuduk?" dedi. "Belki bir gün, belki de günün bir bölümü kadar," dediler. Sonra da; "Ne kadar uyuduğumuzu en iyi rabbimiz bilir," dediler. "İçimizden birini şu para ile kente gönderelim de hangi yiyecekler temizse araştırıp ondan bize bir parça azık getirsin. Yalnız dikkat etsin de durumumuzu kimseye fark ettirmesin."
  20. "Çünkü onlar çıkıp üzerinize gelirlerse, sizi taşa tutarlar veya dinlerine geri çevirirler; bu durumda sonsuza değin kurtuluş bulamazsınız."
  21. Böylece insanları onlar hakkında bilgilendirdik ki, Allah'ın sözünün gerçek, dünyanın sonunun geleceğinin de kuşku götürmez olduğunu bilsinler. Çünkü onlar, aralarında mağara topluluğunun durumunu tartışıyorlardı. "Onların üstüne bir bina kurun," dediler. Rableri onları daha iyi bilir. Onlar hakkında görüşleri üstün gelenlerse şöyle dediler; "Bulundukları yere mutlaka bir secdelik yapacağız."
  22. Diyecekler ki; "Onlar üç kişidir; dördüncüsü köpekleridir." Yine diyecekler ki; "Onlar beş kişidir; altıncısı köpekleridir." Bütün bunlar gizli olanı taşlamaktır. Yahut; "Onlar yedi kişidir; sekizincisi köpekleridir," diyecekler. Sen de ki; "Onların sayısını en iyi bilen rabbimdir. İnsanlardan ise pek azı onları bilir." Onun için, onlar hakkında açık olan kanıtlardan daha ötesi için tartışmaya girme; hiç kimseden de onlar hakkında bir şey sorma.
  23. Hiçbir şey için; "Ben bunu yarın kesinlikle yapacağım," deme.
  24. "Tanrı dilerse..." de. Bunu unuttuğun zaman da rabbini an ve; "Umulur ki rabbim beni doğruya bundan daha yakın olan bir yola eriştirir!" de.
  25. Onlar mağarada üç yüz yıl kaldılar. Buna dokuz yıl daha eklediler.
  26. De ki; "Onların ne kadar kaldığını en iyi Allah bilir. Göklerin ve yerin gizlilikleri ona aittir. O ne güzel görür ve ne güzel işitir! Onlar için ondan başka bir dost ve yardımcı yoktur. O, hükmüne hiç kimseyi ortak etmez."
  27. Öyleyse rabbinin kitabından sana bildirileni oku. Onun sözlerini değiştirecek yoktur. Sen ondan başka bir sığınak da bulamazsın.
  28. Sabah akşam rablerinin rızasını dileyerek ona yalvaranlarla birlikte sen de sabret. Dünya yaşamının güzelliklerini isteyerek gözlerini o kimselerden ayırma. Bizi anmasını kendisine unutturduğumuz ve işinde aşırı giderek hevesine uyan kimseye sakın uyma.
  29. De ki; "Gerçek, rabbinizden gelendir. Artık dileyen inansın, dileyen inkar etsin." Zalimler için biz bir ateş hazırladık ki, duvarları onları çepeçevre kuşatmıştır. Su için feryat edecek olsalar, feryatlarına, erimiş maden gibi, yüzleri kavuran bir suyla yanıt verilir. O, ne kötü bir içecektir. Ve orası yerleşilecek ne fena bir yerdir.
  30. Onlar ki, inandılar ve iyi işler yaptılar; elbette biz iyi iş yapanı ödülsüz bırakmayız.
  31. Onlar öyle kimselerdir ki, kendileri için Adn cennetleri vardır. Altlarından ırmaklar akar. Orada altın bileziklerle bezenirler; ince ipekten yeşil giysiler giyerek koltuklar üzerinde yaslanırlar. O, ne güzel bir karşılık ve orası ne güzel bir kalma yeridir.
  32. Onlara şu iki adamı da örnek göster ki, onlardan birine biz iki üzüm bağı vermiş, o bağların ikisini birden hurmalıklarla çevrelemiş, aralarına da ekili bir alan yerleştirmiştik.
  33. Her iki bağ da hiçbir şeyi eksik bırakmadan ürününü veriyordu. Aralarından bir de ırmak akıtmıştık.
  34. O kimsenin başka bir geliri de vardı. Arkadaşıyla konuşurken ona; "Ben varsıllık bakımından senden üstün, nüfusça da senden güçlüyüm," derdi.
  35. Böylece, kendisine yazık eder bir biçimde bağına girdi ve dedi ki; "Bunların yok olup gideceğini hiç sanmıyorum."
  36. "Dünyanın sonunun geleceğini de sanmıyorum. Ama eğer rabbime döndürülüp götürülürsem, bundan daha iyisini bulacağımdan da eminim."
  37. Kendisiyle konuşan arkadaşı ona şöyle dedi; "Seni topraktan, sonra bir damla sudan yaratan, sonra da seni bir adam biçimine koyan rabbini inkar mı ediyorsun?"
  38. "Bana gelince... O Allah benim rabbimdir. Ben rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam."
  39. "Bağına girdiğin zaman; Bu Tannnın bağışıdır, Tanndan başka güç yoktur," demen gerekmez miydi? Eğer beni varsıllık ve çocuk sayısı bakımından senden daha az görüyorsan,"
  40. "Belki rabbim, bana, senin bağından daha iyisini verir; senin bağına ise gökten inen felaketler gönderir de, bağın kaygan bir toprak haline gelir."
  41. "Yahut suyu dibe çekilir de bir daha su bulamazsın."
  42. Derken onun bütün ürünleri çepeçevre kuşatılıverdi. Bağ sahibi, çardakları üzerine çökmüş bulunan bağ için harcadıklarına yanarak avuçlarını ovuşturuyor ve şöyle diyordu; "Ne olurdu, rabbime hiç kimseyi ortak koşmasaydım."
  43. Kendisinin Allah'tan başka yardım edecek destekçileri olmadığı gibi kendi kendini de kurtaracak güçte değildi.
  44. İşte burada yardım ve dostluk, Hak olan Allaha özgüdür. Ödülü en iyi olan da odur, en güzel sonucu veren de yine odur.
  45. Onlara dünya yaşamının örneğini de ver. O, tıpkı gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, onunla yeryüzünün bitkisi birbirine karışık halde yeşermiş, sonra da rüzgarın savurduğu bir çöp haline gelmiştir. Allah, her şeyin üzerinde dilediğini yapmaya gücü yetendir.
  46. Mal ve çocuklar dünya yaşamının süsüdür; kalıcı olan iyi işler ise, rabbinin katında hem sevapça hayırlıdır hem de umut bağlamaya daha değerdir.
  47. Gün gelir, dağları yürütürüz, yerin dümdüz hale geldiğini görürsün. Bütün insanları huzurumuza toplar, bir tek kişiyi bile eksik bırakmayız.
  48. Hepsi sıra sıra rabbinin huzuruna çıkarılırlar. Tıpkı ilk yarattığımızda olduğunuz gibi karşımıza çıkmışsınızdır. Oysa benimle hiç karşılaşmayacağınızı sanmıştınız.
  49. Ve amel defteri ortaya konulur. Suçluları, kitabın içindekilerden dolayı korkuya kapılmış görürsün. "Eyvah bize. Bu nasıl bir kitaptır ki, küçük, büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!" derler. Onlar bütün yaptıklarını karşılarında bulurlar. Elbette ki, rabbin hiç kimseye haksızlık etmez.
  50. Hani, biz meleklere; "Adem'e secde edin!" demiştik de îblis dışında hepsi secde etmişti. îblis, cinlerdendi. Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da onu ve onun soyunu dostlar mı ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler için bu, ne kötü bir değişmedir.
  51. Ben, onları, göklerin ve yerin yaratılmasına veya kendilerinin yaratılışına tanık tutmadım. Saptıranları da hiçbir zaman yardımcı edinmedim.
  52. O gün Allah; "Bana ortak olduklarını iddia ettiklerinize seslenin!" der. Onları çağırırlar, fakat hiçbirisi onların çağrılarına gelmez. Çünkü aralarına bir uçurum koymuşuzdur.
  53. Artık suçlular ateşi görmüş, oraya düşeceklerini anlamış, fakat kaçacak bir yer bulamamışlardır.
  54. Andolsun ki, bu Kur anda insanlar için biz her örnekten çeşitli açıklamalarda bulunduk. Fakat insan, tartışmaya her şeyden çok düşkündür.
  55. Kendilerine doğru yolu gösteren bilgi geldiğinde, insanları, inanmaktan ve rablerinden günahlarının bağışlanmasını istemekten alıkoyan şey, yalnızca geçmiş toplumların başlarına gelen felaketlerin kendilerine de gelmesini veya ahiret azabının ansızın göz göre göre gelip çatmasını beklemek olmuştur.
  56. Biz, elçileri sadece müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. İnkarcılar ise yanlışa tutunarak onunla hakkı ortadan kaldırmak için uğraşıyorlar. Onlar ki, ayetlerimi ve uyarıldıkları şeyi alaya alırlar.
  57. Kendisine rabbinin ayetleri anımsatıldığında ondan yüz çeviren ve kendi eliyle yaptıklarını unutan kimseden daha zalim kim vardır? Biz onların kalplerine, Kur an ı anlamalarını önleyen bir örtü geçirir, kulaklarına da bir ağırlık veririz. Artık onları doğru yola çağırsan da asla yollarını bulamazlar.
  58. Bununla birlikte rahmet sahibi olan rabbin çok bağışlayıcıdır. Tövbe eden kulları için rahmeti boldur. Eğer Allah, işledikleri günahlar yüzünden onları hemen cezalandıracak olsaydı, onlara anında cezalarını verirdi. Fakat onlara tanınan bir süre vardır ki, o geldiğinde Allah'ın azabından bir kurtuluş yeri bulamazlar.
  59. İşte zulmettiklerinde yıkıma uğrattığımız kentler! Hepsinin yıkımı için biz birer süre belirlemiştik.
  60. Bir vakit Musa, genç arkadaşına demişti ki; "İki denizin birleştiği yere varıncaya kadar durmayacağım, yahut yıllarca gideceğim."
  61. İki denizin kavuştuğu yere vardıkları zaman balıklarını unutmuşlardı; balık, denize atlamış, dalıp bir yol tutarak gitmişti.
  62. Oradan geçtikten sonra Musa, genç arkadaşına; "Kuşluk yemeğimizi getir," dedi, "Gerçekten de şu yolculuk, yordu bizi."
  63. Genç arkadaşı şöyle dedi; "Gördün mü, o kayalığa vardığımızda balığı unuttum. Onu bana Şeytan unutturdu ve böylece balık denizde ilginç bir biçimde yolunu tutup gitti."
  64. Musa şöyle söyledi; "İşte aradığımız oydu!" Bunun üzerine izlerini takip ederek gerisin geri döndüler.
  65. Orada kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş ve tarafımızdan yüksek bir bilgi öğretmiştik.
  66. Musa ona şöyle dedi; "Sana öğretilen bilgiden bana da öğretmen için sana uyup bağlanabilir miyim?"
  67. O şöyle dedi; "Doğrusu sen benimle birlikte olmaya dayanamazsın."
  68. "Sana bildirilmeyen bir şeye nasıl dayanabilirsin?"
  69. Bunun üzerine Musa şöyle dedi; "Tanrı dilerse beni dayanıklı bulacaksın ve ben hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim."
  70. O şöyle karşılık verdi; "Eğer bana uyacaksan, o konuda ben bir söz söyleyinceye kadar bana hiçbir şey hakkında soru sormayacaksın."
  71. Derken yola koyuldular. Sonunda, bir gemiye bindiklerinde o kişi, gemiyi deldi. Musa ise; "Sen onu içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu, şaşılacak bir iş yaptın!" dedi.
  72. O da şöyle dedi; "Ben sana benimle birlikte olmaya dayanamazsın, demedim mi?"
  73. Musa; "Unuttuğum için beni kınama. Seninle arkadaşlığımda da bana güçlük çıkarma," dedi.
  74. Yine yola koyuldular. Bir erkek çocuğa rast geldiklerinde, o kişi, onu öldürdü. Musa; "Bir cana kıymamış suçsuz bir kimseyi mi öldürdün? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın!" dedi.
  75. O kişi yine şöyle dedi; "Ben sana benimle birlikteliğe dayanamazsın demedim mi?"
  76. Musa şöyle karşılık verdi; "Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam artık benimle arkadaşlık etme. Çünkü artık özür dileyemeyecek duruma geldim."
  77. Yine yola koyuldular; sonunda vardıkları bir kasaba halkından yiyecek istediler. Kasaba halkı, bu ikisini konuk etmek istemedi. İkisi, kasaba içinde yıkılmağa yüz tutan bir duvar gördüler. Musa'nın arkadaşı onu doğrultuverdi. Musa; "Dikseydin buna karşı bir ücret alabilirdin," dedi.
  78. O kişi şöyle söyledi; "İşte bu, seninle benim ayrılışımız olacaktır. Şimdi, dayanamadığın işlerin yorumunu sana anlatacağım."
  79. "O gemi, denizde çalışan birkaç yoksula aitti; onu kusurlu kılmak istedim. Çünkü peşlerinde her sağlam gemiye zorla el koyan bir kral vardı."
  80. "O çocuğa gelince, onun ana babası inançlı kimselerdi. Çocuğun onları azgınlık ve inkara sürüklemesinden kaygı duyduk."
  81. "İstedik ki rableri onun yerine kendilerine, temizlik bakımından daha iyi ve daha çok merhamet eden birini versin."
  82. "Gelelim duvara; o, kasabadaki iki yetim çocuğundu. Altında onlar için saklanmış bir gömü vardı ve onların babaları iyi bir kişi idi. Onun için rabbin onların ergenlik çağına ermelerini ve gömülerini o zaman çıkarmalarını diledi. Bütün bunlar, rabbinden bir rahmettir ve ben hiçbirini kendi görüşümle yapmadım. İşte senin sabredemediğin şeylerin açıklaması budur," dedi.
  83. Sana bir de Zülkarneynden sorarlar. De ki; "Size ondan bir anı okuyacağım."
  84. Biz onu yeryüzünde egemen kıldık ve ona, kendisini her amaca ulaştıracak bir yol verdik.
  85. O da, bir yol tutmuş oldu.
  86. Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir gözede batarken buldu. Yanında da bir halk gördü. Dedik ki; "Ey Zülkarneyn, ya bunlara azap edersin ya da haklarında güzel bir tavrı esas alırsın."
  87. O şöyle dedi; "Her kim haksızlık ederse, onu elbette cezalandırırız. Sonra o, rabbine iade edilir ve o da onu görülmedik bir azaba uğratır."
  88. "Fakat inanıp iyi iş yapan kimseye de en güzel ödül vardır. Ve ona buyruğumuzdan kolay olanı söyleyeceğiz."
  89. Sonra yine bir yol tuttu.
  90. Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı ve onu, kendilerini ona karşı koruyacak herhangi bir örtüye sahip kılmadığımız bir halkın üzerine doğmakta iken buldu.
  91. İşte böylece biz, onun yanında olan her şeyi bilgimizle kuşatmıştık.
  92. Sonra yine bir yol tuttu.
  93. Sonunda iki set arasına geldiği vakit, onun önünde, neredeyse hiç söz anlamayan bir halka rast geldi.
  94. Onlar şöyle dediler; "Ey Zülkarneyn, Yecuc ve Me'cuc, bu ülkede bozgunculuk yapıyorlar. Onlarla bizim aramızda bir set yapman koşuluyla sana vergi verelim mi?"
  95. Zülkarneyn şöyle söyledi; "Rabbimin bana bağışladığı olanaklar daha iyidir. Siz bana gücünüzle yardım edin de onlarla sizin aranıza sağlam bir set yapayım."
  96. "Bana demir kütleleri getirin." İki dağın arasını demir kütleleriyle düzleyince; "Şimdi körükleyin," dedi. Onu ateş haline getirince de; "Bana erimiş bakır getirin de üzerine dökeyim," dedi.
  97. Böylelikle, ne onu aşabildiler, ne de onu delmeye güç yetirebildiler.
  98. Zülkarneyn; "Bu, rabbimden bir rahmettir. Rabbimin belirlediği vakit gelince, bunu yerle bir eder. Rabbimin sözü kesinlikle gerçekleşir," dedi.
  99. O gün onları bırakmışızdır, birbirleri içinde çarpışarak dalgalanırlar. Boruya da üflenmiştir ve hepsini bir araya toplamışızdır.
  100. Ve o gün, Cehennemi, inkarcılara tam bir sunuşla sunmuşuzdur.
  101. Onlar ki, benim öğüdüme karşı gözleri perdelenmiş, kulakları da işitmez olmuş kimselerdir.
  102. Yoksa o inkarcılar, beni bırakıp da kullarımı kendilerine dost edineceklerini mi sandılar? Oysa biz Cehennemi o inkarcılara bir konuk evi olarak hazırladık.
  103. De ki; "Yaptıkları nedeniyle en çok kayba uğrayacak olanları size haber vereyim mi?"
  104. Onların dünya yaşamındaki çalışmaları boşa gitmiştir; böyleyken, çok iyi bir iş yaptıklarını sanmaktadırlar.
  105. Onlar, rablerinin ayetlerini ve ona kavuşmayı inkar eden kimselerdir. Bu yüzden bütün yaptıkları boşa çıkmıştır. Biz de diriliş gününde onlar için hiçbir ölçü tutmayız.
  106. İşte, inkar etmeleri nedeniyle, ayetlerimi ve elçilerimi de alay konusu yapmalarından dolayı onların cezası Cehennemdir.
  107. Gerçek şu ki, inanıp iyi işler yapanların konuk evleriyse Firdevs Cennetleri olacaktır.
  108. Onlar orada sürekli kalacaklar ve oradan çıkmak da istemeyeceklerdir.
  109. De ki; "Rabbimin sözleri için denizler mürekkep olsa rabbimin sözleri bitmeden denizler kesinlikle biter. Hatta bir o kadarını daha getirsek yine de yetmez."
  110. De ki; "Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Fakat bana ilahınızın tek bir ilah olduğu bildiriliyor. Öyleyse rabbine kavuşmayı uman kişi yararlı iş işlesin ve rabbine kulluk ederken de hiçbir şeyi ona ortak koşmasın."