Şuara Suresi

Mustafa Cemil Kılıç Meali

Esirgeyen, Bağışlayan Allah'ın Adıyla...

  1. Ta, Sin, Mim...
  2. Bunlar apaçık kitabın ayetleridir.
  3. Onlar inanmıyorlar diye sen kendini neredeyse üzüntüden tüketeceksin.
  4. Eğer dilersek gökten üzerlerine bir tansık indiririz de boyunları onun önünde eğilip kalır.
  5. Ne zaman onlara bağışlayıcı Tanrı'dan yeni bir öğüt gelecek olsa hemen ondan yüz çevirirler.
  6. Onlar yalanladılar ama, alay edip durdukları şeyin haberleri, yakında kendilerine gelecektir.
  7. Yeryüzüne hiç bakmıyorlar mı? Biz orada her güzel çiftten nice hoş bitkiler yetiştirdik.
  8. Gerçek şu ki, bunda bir ibret vardır. Fakat onların çoğu yine de inanmış değiller.
  9. Kuşkusuz senin rabbin çok güçlü ve çok esirgeyicidir.
  10. Hani bir zamanlar rabbin Musa'ya; "O zalimler topluluğuna git!" diye seslenmişti.
  11. "Firavunun halkına git; hala Allah'tan korkup sakınmayacaklar mı?" demişti.
  12. Musa ise şöyle demişti; "Rabbim, doğrusu beni yalanlamalarından korkuyorum."
  13. "Göğsüm daralır, dilim dönmez. Onun için Harun'a da elçilik görevi ver."
  14. "Üstelik onlara karşı işlediğim bir de suçum var. Bu yüzden beni öldürmelerinden korkuyorum."
  15. Allah buyurdu ki; "Asla yapamazlar. İkiniz de ayetlerimizle gidin. Biz sizinle birlikteyiz ve her şeyi işitmekteyiz."
  16. "Firavuna gidin ve deyin ki; biz evrenlerin rabbinin elçisiyiz."
  17. "İsrail oğullarını bizimle birlikte gönder."
  18. Firavun şöyle dedi; "Seni biz küçük bir çocuk olarak alıp aramızda büyütmedik mi? Sen ki, ömrünün nice yıllarını aramızda geçirdin."
  19. "Ondan sonra da yapacağını yaptın. Sen iyilik bilmezin birisin."
  20. Musa şöyle yanıt verdi; "Ben o suçu işlediğimde yanlış yolda olanlardandım."
  21. "Sonra da, sizden korktuğum için kaçtım ve rabbim bana bilgelik verip beni elçilerden biri yaptı."
  22. "Başıma kaktığın o iyilik de, İsrail oğullarını köleleştirmenden dolayıdır!"
  23. Firavun şöyle dedi; "Evrenlerin rabbi dediğin de nedir?"
  24. Musa şöyle yanıt verdi; "Eğer kesin olarak bilip öğrenmek istiyorsanız, o; göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin rabbidir."
  25. Firavun çevresindekilere dedi ki; "Duyuyor musunuz?"
  26. Musa şöyle söyledi; "O, hem sizin hem de sizden önceki atalarınızın rabbidir."
  27. Firavun da şunu söyledi; "Size gönderilen bu elçi gerçekten delinin biridir."
  28. Musa şöyle devam etti; "Eğer aklınızı işletirseniz anlarsınız ki, o, doğunun, batının ve bunların arasında bulunanların da rabbidir."
  29. Firavun ise şöyle dedi; "Benden başka ilah edinirsen, andolsun ki, seni hapse atarım."
  30. Musa şöyle yanıt verdi; "Ya sana apaçık bir kanıt getirmiş olsam da mı?"
  31. Firavunun yanıtı şu oldu; "Eğer doğru sözlüysen hadi onu getir bakalım."
  32. Bunun üzerine Musa değneğini atıverdi. Değnek o anda koskoca bir yılan oluverdi.
  33. Sonra elini gösterince; o, bakanlara bembeyaz göründü.
  34. Firavun çevresindeki adamlarına şöyle dedi; "Bu çok bilgili bir büyücüdür."
  35. "Büyüsüyle sizi ülkenizden çıkarmak istiyor. Ne önerirsiniz?"
  36. Dediler ki; "Onu ve kardeşini alıkoy. Şehirlere de tellallar gönder."
  37. "Bütün usta büyücüleri sana getirsinler."
  38. Böylece kararlaştırılan günde bütün büyücüler toplandı.
  39. Halka da; "Siz de toplanır mısınız?" denildi.
  40. Böylece "Eğer üstün gelirlerse biz de büyücülere uyarız," dediler.
  41. Büyücüler gelince Firavuna şöyle söylediler; "Eğer üstün gelenler biz olursak, bize elbet bir ödül vardır değil mi?"
  42. Firavun; "Evet!" dedi. "Üstelik benim yakınlarımdan olursunuz."
  43. Musa onlara dedi ki; "Atacağınız şeyi hadi atın."
  44. Bunun üzerine onlar, iplerini ve değneklerini ortaya attılar ve dediler ki; "Firavun un yüceliği aşkına biz, evet biz üstün gelece¬ ğiz."
  45. Musa da değneğini attı ve değnek, onların uydurduğu şeyleri yutmaya başladı.
  46. Bunun üzerine büyücüler yere atılıp secdeye kapandılar.
  47. "Evrenlerin rabbine inandık!" dediler.
  48. "Musa ve Harun'un rabbine..."
  49. Firavun; "Ben size izin vermeden inandınız, öyle mi?" dedi. "Demek, bu size büyücülüğü öğreten büyüğünüzmüş. Siz yakında görürsünüz; andolsun ki, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlamasına kesip hepinizi asacağım."
  50. Büyücüler; "Hiç önemi yok," dediler. "Nasıl olsa rabbimize döneceğiz."
  51. "Doğrusu biz, inananların ilki olduğumuzdan dolayı rabbimizin bizim hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz."
  52. Musa'ya şunu bildirdik: "Kullarımı geceleyin yola çıkar. Çünkü peşinize düşecekler."
  53. Böylece Firavun kentlere tellallar gönderdi.
  54. O şöyle diyordu; "Gerçek şu ki bunlar sayıları az, bölük pörçük bir topluluktur."
  55. "Fakat bize karşı öfke içindeler."
  56. "Biz ise önlem alan uyanık bir toplumuz."
  57. Böylece biz onları bahçelerden ve pınarlardan çıkardık.
  58. Ayrıca hazinelerden ve değerli bir yerden...
  59. Biz bu şekilde onlara İsrail oğullarını mirasçı kıldık.
  60. Firavun ve adamları, gün doğarken onların peşlerine düştüler.
  61. İki topluluk birbirini gördüğünde, Musa'nın adamları; "işte şimdi yakalandık!" dediler.
  62. Musa; "Hayır!" dedi. "Rabbim benimledir. O bana yol gösterecektir."
  63. Bunun üzerine Musa'ya; "Değneğinle denize vur!" diye bildirdik. Deniz hemen yarıldı, her parçası kocaman bir dağ gibi oldu.
  64. Arkadan gelenleri de oraya yaklaştırdık.
  65. Musa ve yanında bulunanların hepsini kurtardık.
  66. Ötekileri ise suda boğduk.
  67. Elbette bunda bir ibret vardır; ama çokları inanmazlar.
  68. Kuşku yok ki, senin rabbin üstündür ve esirgeyicidir.
  69. Onlara İbrahim'in başından geçenleri de anlat.
  70. Hani babasına ve toplumuna şöyle demişti; "Siz neye kulluk ediyorsunuz?"
  71. "Biz putlara kulluk ederiz," dediler. "Ve onlara kulluk etmeye devam edeceğiz."
  72. İbrahim şöyle sordu; "Dua ettiğinizde sizi işitirler mi?"
  73. "Yahut size yarar veya zarar verebiliyorlar mı?"
  74. Onlar; "Biz atalarımızı böyle yapar halde bulduk," dediler.
  75. İbrahim dedi ki; "Şimdi, neye tapmakta olduğunuzu gördünüz mü?"
  76. "Hem siz, hem de eski atalarınız?"
  77. "İyi bilin ki putlar benim düşmanımdır. Yalnız evrenlerin rabbi dostumdur."
  78. "Beni yaratan ve bana yol gösteren odur."
  79. "Yememi ve içmemi sağlayan da odur."
  80. "Hastalandığımda bana şifa veren de odur."
  81. "Beni öldürüp diriltecek olan da odur."
  82. "Yargı gününde, kusurlarımı bağışlayacağını umduğum da odur."
  83. "Rabbim, bana bilgelik ver ve beni iyi kullarının arasına kat."
  84. "Sonradan gelecek kuşaklar içinde beni doğrulukla anılanlardan eyle!"
  85. "Beni, nimetlerle dolu Cennetin mirasçılarından kıl."
  86. "Babamı da bağışla, çünkü o, sapkınlardandır."
  87. "Diriliş gününde beni utandırma."
  88. "O gün, malın ve çocukların yararı olmayacaktır."
  89. "O gün, yalnız temiz bir kalple Allah'a varan kurtulur."
  90. "O gün, Cennet Allah'tan sakınanlar için yaklaştırılır."
  91. "Cehennem de şımarıp azgınlaşanların karşısına getirilir."
  92. Onlara denilir ki; "Taptıklarınız şimdi nerede?"
  93. "Allah'ın dışındakiler, size yardım edebiliyorlar mı? Peki, kendilerine yardımları dokunuyor mu?"
  94. Ardından onlar ve öteki azgınlar Cehennemin içine tıkılır.
  95. îblis'in bütün orduları da Cehenneme atılır.
  96. Cehennemde çekişip dururken şöyle derler;
  97. "Allah'a andolsun ki, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz."
  98. "Çünkü biz sizi evrenlerin rabbi ile eşit tutuyorduk."
  99. "Bizi hep o günahkarlar saptırmıştı."
  100. "Şimdi bizim bir kayırıcımız da yoktur."
  101. "Üstelik candan bir dostumuz da bulunmamaktadır."
  102. "Keşke bir daha dünyaya dönebilsek de inananlardan olsak."
  103. Gerçek şu ki bunda bir ibret vardır. Ama çokları inanmazlar.
  104. Kuşkusuz senin rabbin üstündür ve esirgeyici olandır.
  105. Nuh'un halkı da gönderilen elçileri yalanladı.
  106. Kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti; "Siz hiç Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız ?"
  107. "Gerçek şu ki, ben sizin için güvenilir bir elçiyim."
  108. "Öyleyse Allah'tan sakının ve bana uyun."
  109. "Ben bunun için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ödülümü verecek olan evrenlerin rabbi Allah'tır."
  110. "Bu nedenle Allah'tan sakının ve bana uyun."
  111. Onlar; "Sana uyanlar düzeyi düşük kimselerdir. Biz hiç sana inanır mıyız?" dediler.
  112. Nuh şöyle dedi; "Onların önceden yaptıkları hakkında benim bilgim yoktur."
  113. "Anlayışınız olsa, onların hesabının ancak rabbime ait olduğunu bilirsiniz."
  114. "Ben, bana inananları kovacak değilim."
  115. "Çünkü ben ancak apaçık bir uyarıcıyım."
  116. "Ey Nuh," dediler. "Eğer bu işten vazgeçmezsen kesinlikle taşlanacaksın."
  117. Nuh şöyle dedi; "Ey rabbim, halkım beni yalanladı."
  118. "Artık benimle onların arasında sen kesin bir yargıda bulun. Beni ve yanımdaki inananları kurtar."
  119. Bunun üzerine biz onu ve yanındakileri dolu bir gemi içinde taşıyarak kurtardık.
  120. Sonra da geride kalanları suda boğuverdik.
  121. Gerçek şu ki, bunda bir ibret vardır. Ama çokları inanmazlar.
  122. Hiç kuşku yok ki senin rabbin üstün olandır ve çok esirgeyicidir.
  123. Ad halkı da elçileri yalandı.
  124. Kardeşleri Hud onlara şöyle demişti; "Siz hiç Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?"
  125. "Gerçek şu ki ben sizin için güvenilir bir elçiyim."
  126. "Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana uyun."
  127. "Ben bunun için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ödülümü verecek olan evrenlerin rabbi Allah'tır."
  128. "Siz her yüksek tepeye bir bina yapıp eğleniyor musunuz?"
  129. "îçinde sürekli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı ediniyorsunuz?"
  130. "Ele geçirdiğiniz şeylere zorbalıkla mı el koyup alıyorsunuz?"
  131. "Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana uyun."
  132. "Size bildiğiniz bunca nimeti veren Tanrı'dan sakının."
  133. "O ki, size hayvanlar ve çocuklar verdi."
  134. "Bahçeler ve pınarlar verdi."
  135. "Doğrusu ben sizin için büyük bir günün azabından korkmaktayım."
  136. Dediler ki; "Bize öğüt versen de vermesen de bizim için fark etmez."
  137. "Bu, geçmiştekilerin geleneğinden başka bir şey değildir."
  138. "Bu nedenle azaba uğrayacak da değiliz."
  139. Böylelikle onu yalanladılar. Biz de onları yıkıma uğrattık. Hiç kuşku yok ki, bunda bir ibret vardır. Fakat çokları inanmazlar.
  140. Doğrusu senin rabbin üstündür ve çok esirgeyicidir.
  141. Semud halkı da elçileri yalanladı.
  142. Kardeşleri Salih onlara şöyle demişti; "Siz hiç Allah a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?"
  143. "Gerçek şu ki, ben sizin için güvenilir bir elçiyim."
  144. "Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana uyun."
  145. "Ben bunun için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ödülümü verecek olan evrenlerin rabbi Allah'tır."
  146. "Siz burada, güven içinde kendi halinize bırakılacağınızı mı sanıyorsunuz?"
  147. "Bahçelerin ve pınarların içinde."
  148. "Ekinlerin ve salkımları sarkmış hurmalıkların arasında."
  149. "Bir de dağları oyup, ustalıkla evler yapıyorsunuz."
  150. "Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana uyun."
  151. "Ölçüsüz davrananlara uymayın."
  152. "Onlar ki yeryüzünde bozgunculuk çıkarırlar ve barış için çalışmazlar."
  153. Dediler ki; "Belli ki sen büyülenmiş olanlardansın."
  154. "Sen de bizim gibi bir insansın. Eğer doğru sözlü isen hadi bize bir kanıt getir."
  155. Salih şöyle dedi; "Şu dişi deve bir kanıttır. Onun su içeceği belli bir zamanı vardır. Sizin de su içeceğiniz belli bir gününüz vardır."
  156. "Sakın ona kötü bir amaçla dokunmayın. Yoksa büyük bir günün azabı sizi yakalayıverir."
  157. Buna karşın onlar o deveyi kestiler fakat sonra pişman oldular.
  158. Böylece azap onları yakalayıverdi. Doğrusu bunda bir ibret vardır. Ama çokları inanmazlar.
  159. Gerçek şu ki, senin rabbin üstündür ve çok esirgeyicidir.
  160. Lut halkı da elçileri yalanladı.
  161. Kardeşleri Lut onlara şöyle demişti; "Siz hiç Allah a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?"
  162. "Gerçek şu ki, ben sizin için güvenilir bir elçiyim."
  163. "Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana uyun."
  164. "Ben bunun için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ödülümü verecek olan evrenlerin rabbi Allah'tır."
  165. "Siz insanlar içinden erkeklere mi gidiyorsunuz?"
  166. "Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor musunuz? Doğrusu siz gerçekten sınırı aşan bir toplumsunuz."
  167. "Ey Lut," dediler. "Eğer bu işten vazgeçmezsen iyi bil ki, ülkeden sürülürsün."
  168. Lut şöyle dedi; "Doğrusu ben sizin yaptığınızdan tiksinmekteyim."
  169. "Rabbim, beni ve ailemi bunların yaptıklarından kurtar!"
  170. Bunun üzerine biz onu ve bütün ailesini kurtardık.
  171. Yalnız bir kocakarı geride kalıp yok edilenler arasında yer aldı.
  172. Sonra diğerlerini yok ettik.
  173. Üzerlerine şiddetli bir yağmur yağdırdık. Uyarılmışların yağmuru ne kötüdür.
  174. Gerçek şu ki, bunda bir ibret vardır. Ama çokları inanmazlar.
  175. Doğrusu senin rabbin üstündür ve çok esirgeyicidir.
  176. Eyke halkı da elçileri yalanladı.
  177. Şuayb onlara şöyle demişti; "Siz hiç Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?"
  178. "Gerçek şu ki, ben sizin için güvenilir bir elçiyim."
  179. "Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana uyun."
  180. "Ben bunun için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ödülümü verecek olan evrenlerin rabbi Allah'tır."
  181. "Ölçüyü tam yapın. Eksiltenlerden olmayın."
  182. "Doğru terazi ile tartın."
  183. "Halkın eşyasını, değerlerini düşürerek almayın. Yeryüzünde, bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın!"
  184. "Sizi ve sizden öncekileri yaratan Tanrı'dan sakının."
  185. Dediler ki; "Belli ki, sen büyülenmiş olanlardansın."
  186. "Sen de bizim gibi bir insansın. Biz seni yalancılardan biri olarak görüyoruz."
  187. "Eğer doğru sözlü isen hadi gökten üzerimize bir parça düşür."
  188. Şuayb şöyle dedi; "Rabbim sizin yaptıklarınızı çok iyi biliyor."
  189. Böylece onu yalanladılar; bunun üzerine o gölgeli gününün azabı onları yakalayıverdi. O, gerçekten büyük bir günün azabıydı.
  190. Gerçek şu ki, bunda bir ibret vardır. Ama çokları inanmazlar.
  191. Doğrusu senin rabbin üstündür ve çok esirgeyicidir.
  192. O Kuran, kesinlikle evrenlerin rabbi olan Tanrı'nın indirmesidir.
  193. Onu Güvenilir Ruh indirdi.
  194. Onu senin kalbine indirdi ki uyarıcılardan olasın.
  195. Apaçık bir Arap dili ile!
  196. O, elbette ki daha öncekilerin kitaplarında da vardır.
  197. İsrail oğulları bilginlerinin bunu bilmesi onlar için bir kanıt değil midir?
  198. Biz, onu Arapça bilmeyen kimselerden birine indirseydik.
  199. Ve o, bunu onlara okusaydı, yine de ona inananlardan olmazlardı.
  200. Biz onu suçluların kalplerine işte böyle yerleştirdik.
  201. Öyle ki, acıklı azabı görünceye değin ona inanmazlar.
  202. O azap onlara birdenbire gelecek, farkında bile olmayacaklar.
  203. İşte o zaman; "Acaba bize biraz daha süre tanınır mı?" derler.
  204. Hala azabımızın çabucak gelmesini mi istiyorlar?
  205. Gördün mü; biz onları yıllarca yaşatıp yararlandırsak,
  206. Sonra da kendilerine söz verilen şey başlarına gelse,
  207. O yararlandıkları nimetler, onların hiçbir işine yaramayacaktır.
  208. Biz kendilerine uyarıcı göndermediğimiz hiçbir ülkeyi yok etmedik.
  209. Onlara uyarıda bulunulmuştur. Yoksa biz zulmedicilerden değiliz.
  210. Kuranı şeytanlar indirmedi.
  211. Bu onlara düşmez, zaten buna güçleri de yetmez.
  212. Çünkü onlar Tanrının elçilere gönderdiği bildirimi işitmekten alıkonulmuşlardır.
  213. Öyleyse sakın Allah ile birlikte başka bir ilaha kulluk edip yalvarma. Yoksa azap edilenlerden olursun.
  214. Önce en yakın hısımlarını uyar.
  215. Sana uyan inançlılara kol kanat ger.
  216. Sana karşı gelecek olurlarsa de ki; "Ben sizin yaptıklarınızdan uzağım."
  217. Üstün ve çok esirgeyici olan Tanrıya güven duy.
  218. Sen ona ayakta yakarırken o seni görmektedir.
  219. Ve secde edenlerle birlikte eğilip doğrulmanı da görmektedir.
  220. Gerçek şu ki o, gereğince işitmekte ve gereğince bilmektedir.
  221. Şeytanların kime indiğini size haber vereyim mi?
  222. Onlar, yalancı ve günahkar kişilere inerler.
  223. Çünkü onlar şeytanlara kulak verirler; zaten çoğu yalancıdırlar.
  224. Şairlere gelince, onlara da yalnızca azmış sapkınlar uyarlar.
  225. Görmez misin ki, şairler her vadide başı boş dolaşmaktadır.
  226. Ve onlar yapmadıkları şeyleri söyleyip durmaktadır.
  227. Ancak inanan, güzel işler yapan, Allah'ı çokça anan ve zulme uğradıktan sonra kendilerine yardım edilenler bunun dışındadır. Zulmedenler ise, nasıl bir devrimle devrilip gideceklerini yakında göreceklerdir.