Şuara Suresi
Mustafa Cemil Kılıç Meali
Esirgeyen, Bağışlayan Allah'ın Adıyla...
- Ta, Sin, Mim...
- Bunlar apaçık kitabın ayetleridir.
- Onlar inanmıyorlar diye sen kendini neredeyse üzüntüden tüketeceksin.
- Eğer dilersek gökten üzerlerine bir tansık indiririz de boyunları onun önünde eğilip kalır.
- Ne zaman onlara bağışlayıcı Tanrı'dan yeni bir öğüt gelecek olsa hemen ondan yüz çevirirler.
- Onlar yalanladılar ama, alay edip durdukları şeyin haberleri, yakında kendilerine gelecektir.
- Yeryüzüne hiç bakmıyorlar mı? Biz orada her güzel çiftten nice hoş bitkiler yetiştirdik.
- Gerçek şu ki, bunda bir ibret vardır. Fakat onların çoğu yine de inanmış değiller.
- Kuşkusuz senin rabbin çok güçlü ve çok esirgeyicidir.
- Hani bir zamanlar rabbin Musa'ya; "O zalimler topluluğuna git!" diye seslenmişti.
- "Firavunun halkına git; hala Allah'tan korkup sakınmayacaklar mı?" demişti.
- Musa ise şöyle demişti; "Rabbim, doğrusu beni yalanlamalarından korkuyorum."
- "Göğsüm daralır, dilim dönmez. Onun için Harun'a da elçilik görevi ver."
- "Üstelik onlara karşı işlediğim bir de suçum var. Bu yüzden beni öldürmelerinden korkuyorum."
- Allah buyurdu ki; "Asla yapamazlar. İkiniz de ayetlerimizle gidin. Biz sizinle birlikteyiz ve her şeyi işitmekteyiz."
- "Firavuna gidin ve deyin ki; biz evrenlerin rabbinin elçisiyiz."
- "İsrail oğullarını bizimle birlikte gönder."
- Firavun şöyle dedi; "Seni biz küçük bir çocuk olarak alıp aramızda büyütmedik mi? Sen ki, ömrünün nice yıllarını aramızda geçirdin."
- "Ondan sonra da yapacağını yaptın. Sen iyilik bilmezin birisin."
- Musa şöyle yanıt verdi; "Ben o suçu işlediğimde yanlış yolda olanlardandım."
- "Sonra da, sizden korktuğum için kaçtım ve rabbim bana bilgelik verip beni elçilerden biri yaptı."
- "Başıma kaktığın o iyilik de, İsrail oğullarını köleleştirmenden dolayıdır!"
- Firavun şöyle dedi; "Evrenlerin rabbi dediğin de nedir?"
- Musa şöyle yanıt verdi; "Eğer kesin olarak bilip öğrenmek istiyorsanız, o; göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin rabbidir."
- Firavun çevresindekilere dedi ki; "Duyuyor musunuz?"
- Musa şöyle söyledi; "O, hem sizin hem de sizden önceki atalarınızın rabbidir."
- Firavun da şunu söyledi; "Size gönderilen bu elçi gerçekten delinin biridir."
- Musa şöyle devam etti; "Eğer aklınızı işletirseniz anlarsınız ki, o, doğunun, batının ve bunların arasında bulunanların da rabbidir."
- Firavun ise şöyle dedi; "Benden başka ilah edinirsen, andolsun ki, seni hapse atarım."
- Musa şöyle yanıt verdi; "Ya sana apaçık bir kanıt getirmiş olsam da mı?"
- Firavunun yanıtı şu oldu; "Eğer doğru sözlüysen hadi onu getir bakalım."
- Bunun üzerine Musa değneğini atıverdi. Değnek o anda koskoca bir yılan oluverdi.
- Sonra elini gösterince; o, bakanlara bembeyaz göründü.
- Firavun çevresindeki adamlarına şöyle dedi; "Bu çok bilgili bir büyücüdür."
- "Büyüsüyle sizi ülkenizden çıkarmak istiyor. Ne önerirsiniz?"
- Dediler ki; "Onu ve kardeşini alıkoy. Şehirlere de tellallar gönder."
- "Bütün usta büyücüleri sana getirsinler."
- Böylece kararlaştırılan günde bütün büyücüler toplandı.
- Halka da; "Siz de toplanır mısınız?" denildi.
- Böylece "Eğer üstün gelirlerse biz de büyücülere uyarız," dediler.
- Büyücüler gelince Firavuna şöyle söylediler; "Eğer üstün gelenler biz olursak, bize elbet bir ödül vardır değil mi?"
- Firavun; "Evet!" dedi. "Üstelik benim yakınlarımdan olursunuz."
- Musa onlara dedi ki; "Atacağınız şeyi hadi atın."
- Bunun üzerine onlar, iplerini ve değneklerini ortaya attılar ve dediler ki; "Firavun un yüceliği aşkına biz, evet biz üstün gelece¬ ğiz."
- Musa da değneğini attı ve değnek, onların uydurduğu şeyleri yutmaya başladı.
- Bunun üzerine büyücüler yere atılıp secdeye kapandılar.
- "Evrenlerin rabbine inandık!" dediler.
- "Musa ve Harun'un rabbine..."
- Firavun; "Ben size izin vermeden inandınız, öyle mi?" dedi. "Demek, bu size büyücülüğü öğreten büyüğünüzmüş. Siz yakında görürsünüz; andolsun ki, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlamasına kesip hepinizi asacağım."
- Büyücüler; "Hiç önemi yok," dediler. "Nasıl olsa rabbimize döneceğiz."
- "Doğrusu biz, inananların ilki olduğumuzdan dolayı rabbimizin bizim hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz."
- Musa'ya şunu bildirdik: "Kullarımı geceleyin yola çıkar. Çünkü peşinize düşecekler."
- Böylece Firavun kentlere tellallar gönderdi.
- O şöyle diyordu; "Gerçek şu ki bunlar sayıları az, bölük pörçük bir topluluktur."
- "Fakat bize karşı öfke içindeler."
- "Biz ise önlem alan uyanık bir toplumuz."
- Böylece biz onları bahçelerden ve pınarlardan çıkardık.
- Ayrıca hazinelerden ve değerli bir yerden...
- Biz bu şekilde onlara İsrail oğullarını mirasçı kıldık.
- Firavun ve adamları, gün doğarken onların peşlerine düştüler.
- İki topluluk birbirini gördüğünde, Musa'nın adamları; "işte şimdi yakalandık!" dediler.
- Musa; "Hayır!" dedi. "Rabbim benimledir. O bana yol gösterecektir."
- Bunun üzerine Musa'ya; "Değneğinle denize vur!" diye bildirdik. Deniz hemen yarıldı, her parçası kocaman bir dağ gibi oldu.
- Arkadan gelenleri de oraya yaklaştırdık.
- Musa ve yanında bulunanların hepsini kurtardık.
- Ötekileri ise suda boğduk.
- Elbette bunda bir ibret vardır; ama çokları inanmazlar.
- Kuşku yok ki, senin rabbin üstündür ve esirgeyicidir.
- Onlara İbrahim'in başından geçenleri de anlat.
- Hani babasına ve toplumuna şöyle demişti; "Siz neye kulluk ediyorsunuz?"
- "Biz putlara kulluk ederiz," dediler. "Ve onlara kulluk etmeye devam edeceğiz."
- İbrahim şöyle sordu; "Dua ettiğinizde sizi işitirler mi?"
- "Yahut size yarar veya zarar verebiliyorlar mı?"
- Onlar; "Biz atalarımızı böyle yapar halde bulduk," dediler.
- İbrahim dedi ki; "Şimdi, neye tapmakta olduğunuzu gördünüz mü?"
- "Hem siz, hem de eski atalarınız?"
- "İyi bilin ki putlar benim düşmanımdır. Yalnız evrenlerin rabbi dostumdur."
- "Beni yaratan ve bana yol gösteren odur."
- "Yememi ve içmemi sağlayan da odur."
- "Hastalandığımda bana şifa veren de odur."
- "Beni öldürüp diriltecek olan da odur."
- "Yargı gününde, kusurlarımı bağışlayacağını umduğum da odur."
- "Rabbim, bana bilgelik ver ve beni iyi kullarının arasına kat."
- "Sonradan gelecek kuşaklar içinde beni doğrulukla anılanlardan eyle!"
- "Beni, nimetlerle dolu Cennetin mirasçılarından kıl."
- "Babamı da bağışla, çünkü o, sapkınlardandır."
- "Diriliş gününde beni utandırma."
- "O gün, malın ve çocukların yararı olmayacaktır."
- "O gün, yalnız temiz bir kalple Allah'a varan kurtulur."
- "O gün, Cennet Allah'tan sakınanlar için yaklaştırılır."
- "Cehennem de şımarıp azgınlaşanların karşısına getirilir."
- Onlara denilir ki; "Taptıklarınız şimdi nerede?"
- "Allah'ın dışındakiler, size yardım edebiliyorlar mı? Peki, kendilerine yardımları dokunuyor mu?"
- Ardından onlar ve öteki azgınlar Cehennemin içine tıkılır.
- îblis'in bütün orduları da Cehenneme atılır.
- Cehennemde çekişip dururken şöyle derler;
- "Allah'a andolsun ki, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz."
- "Çünkü biz sizi evrenlerin rabbi ile eşit tutuyorduk."
- "Bizi hep o günahkarlar saptırmıştı."
- "Şimdi bizim bir kayırıcımız da yoktur."
- "Üstelik candan bir dostumuz da bulunmamaktadır."
- "Keşke bir daha dünyaya dönebilsek de inananlardan olsak."
- Gerçek şu ki bunda bir ibret vardır. Ama çokları inanmazlar.
- Kuşkusuz senin rabbin üstündür ve esirgeyici olandır.
- Nuh'un halkı da gönderilen elçileri yalanladı.
- Kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti; "Siz hiç Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız ?"
- "Gerçek şu ki, ben sizin için güvenilir bir elçiyim."
- "Öyleyse Allah'tan sakının ve bana uyun."
- "Ben bunun için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ödülümü verecek olan evrenlerin rabbi Allah'tır."
- "Bu nedenle Allah'tan sakının ve bana uyun."
- Onlar; "Sana uyanlar düzeyi düşük kimselerdir. Biz hiç sana inanır mıyız?" dediler.
- Nuh şöyle dedi; "Onların önceden yaptıkları hakkında benim bilgim yoktur."
- "Anlayışınız olsa, onların hesabının ancak rabbime ait olduğunu bilirsiniz."
- "Ben, bana inananları kovacak değilim."
- "Çünkü ben ancak apaçık bir uyarıcıyım."
- "Ey Nuh," dediler. "Eğer bu işten vazgeçmezsen kesinlikle taşlanacaksın."
- Nuh şöyle dedi; "Ey rabbim, halkım beni yalanladı."
- "Artık benimle onların arasında sen kesin bir yargıda bulun. Beni ve yanımdaki inananları kurtar."
- Bunun üzerine biz onu ve yanındakileri dolu bir gemi içinde taşıyarak kurtardık.
- Sonra da geride kalanları suda boğuverdik.
- Gerçek şu ki, bunda bir ibret vardır. Ama çokları inanmazlar.
- Hiç kuşku yok ki senin rabbin üstün olandır ve çok esirgeyicidir.
- Ad halkı da elçileri yalandı.
- Kardeşleri Hud onlara şöyle demişti; "Siz hiç Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?"
- "Gerçek şu ki ben sizin için güvenilir bir elçiyim."
- "Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana uyun."
- "Ben bunun için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ödülümü verecek olan evrenlerin rabbi Allah'tır."
- "Siz her yüksek tepeye bir bina yapıp eğleniyor musunuz?"
- "îçinde sürekli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı ediniyorsunuz?"
- "Ele geçirdiğiniz şeylere zorbalıkla mı el koyup alıyorsunuz?"
- "Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana uyun."
- "Size bildiğiniz bunca nimeti veren Tanrı'dan sakının."
- "O ki, size hayvanlar ve çocuklar verdi."
- "Bahçeler ve pınarlar verdi."
- "Doğrusu ben sizin için büyük bir günün azabından korkmaktayım."
- Dediler ki; "Bize öğüt versen de vermesen de bizim için fark etmez."
- "Bu, geçmiştekilerin geleneğinden başka bir şey değildir."
- "Bu nedenle azaba uğrayacak da değiliz."
- Böylelikle onu yalanladılar. Biz de onları yıkıma uğrattık. Hiç kuşku yok ki, bunda bir ibret vardır. Fakat çokları inanmazlar.
- Doğrusu senin rabbin üstündür ve çok esirgeyicidir.
- Semud halkı da elçileri yalanladı.
- Kardeşleri Salih onlara şöyle demişti; "Siz hiç Allah a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?"
- "Gerçek şu ki, ben sizin için güvenilir bir elçiyim."
- "Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana uyun."
- "Ben bunun için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ödülümü verecek olan evrenlerin rabbi Allah'tır."
- "Siz burada, güven içinde kendi halinize bırakılacağınızı mı sanıyorsunuz?"
- "Bahçelerin ve pınarların içinde."
- "Ekinlerin ve salkımları sarkmış hurmalıkların arasında."
- "Bir de dağları oyup, ustalıkla evler yapıyorsunuz."
- "Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana uyun."
- "Ölçüsüz davrananlara uymayın."
- "Onlar ki yeryüzünde bozgunculuk çıkarırlar ve barış için çalışmazlar."
- Dediler ki; "Belli ki sen büyülenmiş olanlardansın."
- "Sen de bizim gibi bir insansın. Eğer doğru sözlü isen hadi bize bir kanıt getir."
- Salih şöyle dedi; "Şu dişi deve bir kanıttır. Onun su içeceği belli bir zamanı vardır. Sizin de su içeceğiniz belli bir gününüz vardır."
- "Sakın ona kötü bir amaçla dokunmayın. Yoksa büyük bir günün azabı sizi yakalayıverir."
- Buna karşın onlar o deveyi kestiler fakat sonra pişman oldular.
- Böylece azap onları yakalayıverdi. Doğrusu bunda bir ibret vardır. Ama çokları inanmazlar.
- Gerçek şu ki, senin rabbin üstündür ve çok esirgeyicidir.
- Lut halkı da elçileri yalanladı.
- Kardeşleri Lut onlara şöyle demişti; "Siz hiç Allah a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?"
- "Gerçek şu ki, ben sizin için güvenilir bir elçiyim."
- "Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana uyun."
- "Ben bunun için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ödülümü verecek olan evrenlerin rabbi Allah'tır."
- "Siz insanlar içinden erkeklere mi gidiyorsunuz?"
- "Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor musunuz? Doğrusu siz gerçekten sınırı aşan bir toplumsunuz."
- "Ey Lut," dediler. "Eğer bu işten vazgeçmezsen iyi bil ki, ülkeden sürülürsün."
- Lut şöyle dedi; "Doğrusu ben sizin yaptığınızdan tiksinmekteyim."
- "Rabbim, beni ve ailemi bunların yaptıklarından kurtar!"
- Bunun üzerine biz onu ve bütün ailesini kurtardık.
- Yalnız bir kocakarı geride kalıp yok edilenler arasında yer aldı.
- Sonra diğerlerini yok ettik.
- Üzerlerine şiddetli bir yağmur yağdırdık. Uyarılmışların yağmuru ne kötüdür.
- Gerçek şu ki, bunda bir ibret vardır. Ama çokları inanmazlar.
- Doğrusu senin rabbin üstündür ve çok esirgeyicidir.
- Eyke halkı da elçileri yalanladı.
- Şuayb onlara şöyle demişti; "Siz hiç Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?"
- "Gerçek şu ki, ben sizin için güvenilir bir elçiyim."
- "Öyleyse Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana uyun."
- "Ben bunun için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ödülümü verecek olan evrenlerin rabbi Allah'tır."
- "Ölçüyü tam yapın. Eksiltenlerden olmayın."
- "Doğru terazi ile tartın."
- "Halkın eşyasını, değerlerini düşürerek almayın. Yeryüzünde, bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın!"
- "Sizi ve sizden öncekileri yaratan Tanrı'dan sakının."
- Dediler ki; "Belli ki, sen büyülenmiş olanlardansın."
- "Sen de bizim gibi bir insansın. Biz seni yalancılardan biri olarak görüyoruz."
- "Eğer doğru sözlü isen hadi gökten üzerimize bir parça düşür."
- Şuayb şöyle dedi; "Rabbim sizin yaptıklarınızı çok iyi biliyor."
- Böylece onu yalanladılar; bunun üzerine o gölgeli gününün azabı onları yakalayıverdi. O, gerçekten büyük bir günün azabıydı.
- Gerçek şu ki, bunda bir ibret vardır. Ama çokları inanmazlar.
- Doğrusu senin rabbin üstündür ve çok esirgeyicidir.
- O Kuran, kesinlikle evrenlerin rabbi olan Tanrı'nın indirmesidir.
- Onu Güvenilir Ruh indirdi.
- Onu senin kalbine indirdi ki uyarıcılardan olasın.
- Apaçık bir Arap dili ile!
- O, elbette ki daha öncekilerin kitaplarında da vardır.
- İsrail oğulları bilginlerinin bunu bilmesi onlar için bir kanıt değil midir?
- Biz, onu Arapça bilmeyen kimselerden birine indirseydik.
- Ve o, bunu onlara okusaydı, yine de ona inananlardan olmazlardı.
- Biz onu suçluların kalplerine işte böyle yerleştirdik.
- Öyle ki, acıklı azabı görünceye değin ona inanmazlar.
- O azap onlara birdenbire gelecek, farkında bile olmayacaklar.
- İşte o zaman; "Acaba bize biraz daha süre tanınır mı?" derler.
- Hala azabımızın çabucak gelmesini mi istiyorlar?
- Gördün mü; biz onları yıllarca yaşatıp yararlandırsak,
- Sonra da kendilerine söz verilen şey başlarına gelse,
- O yararlandıkları nimetler, onların hiçbir işine yaramayacaktır.
- Biz kendilerine uyarıcı göndermediğimiz hiçbir ülkeyi yok etmedik.
- Onlara uyarıda bulunulmuştur. Yoksa biz zulmedicilerden değiliz.
- Kuranı şeytanlar indirmedi.
- Bu onlara düşmez, zaten buna güçleri de yetmez.
- Çünkü onlar Tanrının elçilere gönderdiği bildirimi işitmekten alıkonulmuşlardır.
- Öyleyse sakın Allah ile birlikte başka bir ilaha kulluk edip yalvarma. Yoksa azap edilenlerden olursun.
- Önce en yakın hısımlarını uyar.
- Sana uyan inançlılara kol kanat ger.
- Sana karşı gelecek olurlarsa de ki; "Ben sizin yaptıklarınızdan uzağım."
- Üstün ve çok esirgeyici olan Tanrıya güven duy.
- Sen ona ayakta yakarırken o seni görmektedir.
- Ve secde edenlerle birlikte eğilip doğrulmanı da görmektedir.
- Gerçek şu ki o, gereğince işitmekte ve gereğince bilmektedir.
- Şeytanların kime indiğini size haber vereyim mi?
- Onlar, yalancı ve günahkar kişilere inerler.
- Çünkü onlar şeytanlara kulak verirler; zaten çoğu yalancıdırlar.
- Şairlere gelince, onlara da yalnızca azmış sapkınlar uyarlar.
- Görmez misin ki, şairler her vadide başı boş dolaşmaktadır.
- Ve onlar yapmadıkları şeyleri söyleyip durmaktadır.
- Ancak inanan, güzel işler yapan, Allah'ı çokça anan ve zulme uğradıktan sonra kendilerine yardım edilenler bunun dışındadır. Zulmedenler ise, nasıl bir devrimle devrilip gideceklerini yakında göreceklerdir.