Bakara

BAKARA SURESİ ÖMER SEVİNÇGÜL MEALİ

‘Kur’an’ın en uzun suresidir. İsmini, içinde sözü edilen sığır kesme olayından alır. Bakara, “sığır” demektir.’

Bismillahirrahmanirrahîm.

  1. Elif, lâm, mîm.
  2. Kendisinde şüphe bulunmayan bu Kitap, kötülüklerden sakınanlar için bir yol göstericidir.
  3. Onlar, gayba iman eder, namazı özenle kılar, kendilerine rızk olarak verdiklerimizden infak ederler.
  4. Onlar, hem sana indirilen kitaba, hem de senden önce indirilenlere inanırlar. Hiçbir kuşku duymaksızın ahirete iman ederler.
  5. Onlar, Rablerinden gelen dosdoğru bir yol üzerindedirler. İşte bunlardır felaha erenler!
  6. İnkârda direnenleri uyarsan da, uyarmasan da birdir, onlar inanmazlar.
  7. Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinin üzerinde perdeler vardır. Büyük azap onlar içindir.
  8. İnsanlardan kimileri de vardır, inanmadıkları hâlde, “Allah’a ve ahiret gününe inandık” derler.
  9. Hem Allah’ı, hem de inananları aldatmak isterler. Oysa kendilerinden başkasını aldatamazlar. Fakat bunun da farkına varamıyorlar.
  10. Onların kalplerinde hastalık vardı, Allah da hastalıklarını artırdı. Yalancılıklarından dolayı onlara can yakıcı bir azap vardır.
  11. Kendilerine, “Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın” denilince, “Biz düzelticileriz” derler.
  12. Dikkat et! Onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat bunun da farkına varamıyorlar!
  13. Onlara, “Öbür insanların inandıkları gibi siz de inanın” denilince, “O düşüncesizlerin inandıkları gibi mi inanalım!” derler. Oysa, düşüncesizler asıl kendileridir, ama farkına varamıyorlar!
  14. İnananlarla karşılaştıkları zaman, “İnandık” derler, ama şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında, “Hiç kuşkunuz olmasın, biz sizinle birlikteyiz, onlarla alay edip eğleniyoruz” derler.
  15. Allah da onlarla alay eder! Gelip geçici isteklerinin ardı sıra sürüklenmeleri için biraz süre verir. Azgınlıkları içinde debelenir dururlar!
  16. Onlar, hidayete karşılık dalaleti satın aldılar, ama alışverişleri kendilerine kâr getirmedi. Doğru yola erişemediler!
  17. Bunların durumu, ateş yakan kimselerin durumuna benzer. Onlar bir ateş yaktılar. Ateş, çevresini aydınlatmaya başlayınca, Allah nurlarını giderdi. Onları karanlıklar içinde bıraktı. Artık görmezler!
  18. Sağır, dilsiz ve kördürler, bu yüzden de artık dönmezler!
  19. Ya da, onların durumu, gökten inen şiddetli bir yağmura tutulan kimselerin durumuna benzer. Onları, her yandan karanlıklar, gök gürültüleri, şimşekler sarmıştır. Yıldırımlardan ölmek korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Allah, inkârcıları işte böyle çepeçevre kuşatmıştır.
  20. Çakan şimşekler neredeyse gözlerini kör edecek! Onlara ışık verince, aydınlığında yürürler. Üzerlerine karanlık çökünce, bulundukları yerde dikilip kalırlar. Allah dileseydi, işitmelerini ve görmelerini de büsbütün yok ederdi. Allah’ın gücü her şeye yeter!
  21. Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki takva sahibi kimselerden olasınız.
  22. Rabbiniz, yeryüzünü sizin için bir yaygı, gökyüzünü bir tavan yaptı. Gökten su indirdi. Onunla, size rızk olması için nice ürünler çıkardı. O hâlde, Allah’ın yanı sıra başka ilahlar edinmeyin!
  23. Kulumuza indirdiğimiz Kitaptan şüphe ediyorsanız, onun içindeki surelerden hiç değilse birinin dengi olabilecek bir sure getirin. Allah’tan başka bütün tanıklarınızı da yardıma çağırın. Doğru sözlü kimselerseniz bunu yapın da görelim!
  24. Şimdiye kadar yapamadınız, bundan sonra da asla yapamayacaksınız! Şu hâlde, yakıtı insanlarla taşlar olan, inkârcılar için hazırlanan bir ateşten sakının!
  25. İnanıp da güzel işler yapanlara müjde ver! Altında ırmaklar akan cennetler onlar içindir. Her ne zaman bunlardan bir ürün kendilerine rızk olarak verilse, “Bunun bir benzeri daha önce bize rızk olarak verilmişti” derler. Böyle demelerinin sebebi, onlara benzerlerinin sunulmasıdır. Orada onlar için temiz eşler de vardır. Cennette temelli kalacaklardır!
  26. Allah, bir sivrisineği, hatta daha küçük bir şeyi ‘gerçeği dile getirmek için’ örnek vermekten haya etmez. İnananlar, bunun Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler. İnkarcılar ise, “Allah bu örnekle ne demek istedi?” derler. Allah onunla nicelerini şaşırtır, nicelerini de doğru yola eriştirir. Bu örnekle yoldan çıkmış azgınlardan başkasını şaşırtmaz.
  27. Onlar, Allah’a yeminli söz verir, sonra da sözlerinden dönerler. Allah’ın birleştirilip bir araya getirilmesini emrettiği şeyleri koparıp ayırırlar. Yeryüzünde bozgunculuk yapar, karmaşa çıkarır, yozlaşmaya yol açarlar. İşte bunlardır yitirdikleri fırsatlar yüzünden zararda olanlar!
  28. Allah’ı nasıl inkâr edersiniz! Siz bir zamanlar ‘cansız parçacıklar hâlinde’ ölülerdiniz. O size hayat verdi. Sonra sizi öldürecek. Sonra ‘öbür dünya için’ tekrar diriltecek. Sonunda hepiniz ona döndürüleceksiniz.
  29. Allah, dünyadaki bütün varlıkları sizin için yarattı. Sonra göğü yaratmayı diledi. Onu yedi gök hâlinde düzenledi. O, her şeyi biliyor!
  30. Hani bir zamanlar Rabbin, meleklere, “Yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Melekler, “Orada bozgunculuk yapacak, kanlar dökecek birini mi yaratacaksın! Bizim, övgüler dizerek, yüce niteliklerini dile getirerek seni anmamız yetmiyor mu?” diye bu yaratmanın hikmetini sormuşlardı. Allah da onlara, “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim” demişti.
  31. Allah, Âdem’e eşyaların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere gösterdi. “Doğru sözlü kimselerseniz, haydi bana bunların isimlerini söyleyin” dedi.
  32. Melekler, “Sen bütün kusurlardan ıraksın! Bizim bütün ilmimiz, senin bildirdiklerinden ibarettir. Sen her şeyi bilen, her işini anlamlı gayeler gözeterek hikmetle yapansın” dediler.
  33. Allah, “Ey Âdem! Eşyaların isimlerini bunlara söyle” dedi. Âdem, öğrendiği isimleri söyledi. Bunun üzerine Allah, “Demedim mi size, göklerin ve yerin bütün sırlarını ben bilirim. Hem, sizin açıkladıklarınızı da, gizlediklerinizi de bilirim” buyurdu.
  34. Meleklere, “Âdem’e secde edin ‘saygı gösterin’!” dedik. Melekler hemen secde ettiler, ama ‘şeytanların atası olan’ İblis direndi, büyüklük tasladı, inkârcılardan oldu.
  35. “Ey Âdem!” dedik, “Sen ve eşin cennete yerleşin. Oradaki nimetlerden nerde isterseniz orda bolca yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa ilahi sınırları aşar da zalimlerden olursunuz.”
  36. Derken, şeytan onları kandırıp oradan kaydırdı. Her ikisini de bulundukları yerden çıkardı. Biz de, “Kiminiz kiminize düşman olarak inin oradan! Belirli bir zamana kadar yeryüzünde kalacak, hayatınızı orada sürdüreceksiniz” dedik.
  37. Âdem, Rabbinden bir kısım sözler aldı, onlara sımsıkı sarıldı. Bunları söyleyerek hemen tevbe etti. Çünkü, Allah içtenlikle yapılan tevbeleri kabul eden, her kula özel olarak merhametini yöneltendir.
  38. “Hepiniz inin oradan! Size bir rehber göndereceğim. Onun sözünü dinleyip uygulayanlar için ne korku vardır, ne de üzüntü” dedik.
  39. İnkâr ederek kendilerine bildirilen ayetlerimizi yalanlayanlar ateş arkadaşlarıdırlar. Orada temelli kalacaklar.
  40. Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi hatırlayın. Siz ‘buyrukları yapma, yasaklardan sakınma’ sözünüzü yerine getirin ki ben de sözümü yerine getireyim. Sadece benden sakının!
  41. Yanınızda olanı ‘kitabınızı’ onaylaması için indirdiğim Kur’an’a inanın. Ona inanmayanların ilki siz olmayın. Ayetlerimi azıcık bir çıkar elde etmek için kullanmayın. Sadece benden sakının!
  42. İçine yalanlar katarak gerçeği bulandırmayın. Bilip dururken hakikati gizlemeyin.
  43. Namazı özenle kılın, zekâtı verin, rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin.
  44. İnsanlara iyilik yapmalarını söyler de kendinizi unutur musunuz! Oysa size indirilen Kitabı da okuyorsunuz. Hiç akıl etmiyor musunuz!
  45. Sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin. Bunu yapmak gerçekten zordur. Ama imanı sebebiyle kalbi saygıyla ürperenlere zor gelmez.
  46. İnananlar, Rablerine kavuşacakları kanaatindedirler. Ona mutlaka döneceklerdir.
  47. Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi, öbür topluluklara oranla size üstün bir konum verdiğimi hatırlasanıza!
  48. Öyle bir günden sakının ki, o günde hiç kimse başkası için bir şey ödeyemez. Şefaat kabul edilmez, fidye alınmaz. İnkârcılara yardım da edilmez.
  49. Hatırlayın, sizi Firavun yanlılarından kurtarmıştık. Oğullarınızı boğazlayıp kızlarınızı hayatta bırakmak suretiyle size azabın en kötüsünü uyguluyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden büyük bir sınama vardı.
  50. Vaktiyle sizin için denizi yardık, sizi kurtardık. Firavun yanlılarını ise sulara gömdük. Siz bu harika olaya tanık olmuştunuz, öylece bakıp duruyordunuz.
  51. Hani bir zamanlar Musa ile kırk gece için sözleşmiştik. Sonra siz, onun ardı sıra bir buzağı heykeline tapmaya başladınız. Zalimlik ediyordunuz!
  52. Sonra da, belki aklınızı başınıza toplar da şükredersiniz diye sizi affettik.
  53. Doğru yolu bulabilmeniz için, Musa’ya Kitabı ve hak ile batılı ayıran yasaları verdik.
  54. Musa, halkına, “Ey halkım! Buzağıya tapmakla kendinize haksızlık ettiniz. Hatanızı görün de gelin yaratıcınıza tevbe edin. İçinizdeki kötü duyguları yok edin. Yaratıcınız katında sizin için bu daha iyidir” demişti. Bunun üzerine siz tevbe ettiniz. Allah da tevbenizi kabul buyurdu. Çünkü o, tevbeleri kabul edendir, merhametlidir.
  55. Bir de, “Ey Musa! Biz, Allah’ı açıkça görmedikçe sana inanmayız” demiştiniz. Bu arsızca isteğiniz yüzünden sizi yıldırım yakaladı. Korku dolu gözlerle bakıp duruyordunuz.
  56. Sonra, belki şükredersiniz diye ölümünüzün ardından sizi diriltip kaldırdık.
  57. Üstünüze bulutları gölgelik yaptık. Rızk olarak verdiklerimizin temizlerinden yiyin diye size kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Onlar zulmü bize etmediler, aslında kendilerine yazık ediyorlardı.
  58. Bir zamanlar, “Şu beldeye girin. Oradaki yiyeceklerden istediğiniz yerde bolca yiyin. Kapıdan saygılı bir biçimde baş eğerek girin. “Bağışla” deyin de hatalarınızı bağışlayalım. Sorumluluklarını güzelce yerine getirenlere nimetimizi daha da artıracağız” dedik.
  59. Zulmedenler, kendilerine söylenen sözü değiştirip başka bir şekle soktular. Biz de, o zalimlere, haktan ayrılmaları sebebiyle gökten acı bir azap indirdik!
  60. Hani bir zamanlar Musa, halkı için su arıyordu. “Asanla taşa vur!” dedik. Vurunca, taştan on iki pınar fışkırdı. Her topluluk faydalanmaları için belirlenen su alma yerini öğrendi. Musa da size, “Allah’ın rızkından yiyin, için, ama bozgunculuk edip de yeryüzünü karmaşaya sürükleyerek bozmayın” demişti.
  61. Siz, “Ey Musa! Biz tek tür yiyecekle yetinemeyiz. Rabbine yalvar da bizim için yerde yetişen sarımsak, sebze, acur, mercimek ve soğan gibi ürünlerden bitirsin” demiştiniz. Musa da, “Siz sıradan olanla daha iyi olanı değiştirmek mi istiyorsunuz! Öyleyse haydi şehre dönün, orada istediklerinizi bulabilirsiniz!” demişti. Bu nankörlükleri yüzünden üzerlerine alçaklık ve yoksulluk damgası vuruldu. Allah’ın gazabına çarpıldılar. Çünkü, Allah’ın ayetlerini tanımıyor, haksızlık ederek peygamberleri öldürüyor, başkaldırıyor, kendileri için belirlenen sınırları aşarak taşkınlık ediyorlardı.
  62. İnananlardan, Yahudilerden, Hıristiyanlardan, Sabiîlerden Allah’a ve ahiret gününe inananların, güzel davranışlar sergileyenlerin, Rableri katında ödülleri vardır. Onlar ne korkacaklar, ne de üzülecekler.
  63. Hani bir zamanlar, dağı üstünüze kaldırarak sizden söz almıştık. “Size verdiklerimizi sımsıkı tutun. Onda olanları sürekli hatırlayın ki günahlardan sakınıcı olasınız” demiştik.
  64. Sonra, sözünüzü unutup haktan yüz çevirdiniz. Allah’ın size yönelen yüce nimeti ve merhameti olmasaydı zarara uğrayanlardan olurdunuz.
  65. Sizden, cumartesi günü dinlenme yasasını çiğneyenleri elbette bilirsiniz. Onlara, “Aşağılık maymunlar olun!” dedik.
  66. Bunu hem orada olanlara, hem de sonra gelenlere bir ibret dersi, günahtan sakınanlara da bir öğüt vesilesi yaptık.
  67. Bir zamanlar Musa, halkına, “Allah size kesinlikle bir sığır boğazlamanızı emrediyor” dedi. Onlar, “Bizimle alay mı ediyorsun!” dediler. Musa da, “Allah’a sığınırım o cahillere katılmaktan!” dedi.
  68. “Bizim için Rabbine yalvar da o sığırı bize iyice açıklasın” dediler. Musa da, “Allah buyurdu ki, o sığır, ne çok yaşlı, ne de çok körpe, ikisi ortasıdır. Haydi size emredileni yapın!” dedi.
  69. “Bizim için Rabbine yalvar da onun rengini bize açıkça bildirsin” dediler. Musa, “Rabbim buyurdu ki, o sığırın rengi, görenlerin içini açan parlak bir sarı olacaktır” dedi.
  70. “Bu sığırın öbürlerinden farkını anlayamadık. Rabbine yalvar da onun nasıl bir sığır olduğunu daha açık bir biçimde bildirsin. Allah dilerse, biz de gerçeği iyice kavramış oluruz” dediler.
  71. “Rabbim onu tanımladı: Bir sığır ki, ne boyunduruk altında tarla sürmek için, ne de ekin sulamak için kullanılmıştır. Bütün kusurlardan ıraktır, alacası yoktur” dedi. Onlar, “İşte şimdi bizi iyice aydınlatan bir gerçekle geldin” dediler. Bunun üzerine onu kestiler, ama az kalsın bu işi yapmayacaklardı.
  72. Hani, siz bir adam öldürmüştünüz de katilin kim olduğu konusunda birbirinizle çekişiyordunuz. Allah sizin sırrınızı ortaya çıkaracaktı.
  73. “Sığırın bir parçasıyla ölüye vurun!” dedik. İşte, Allah ölüleri böyle diriltir ve akıllanasınız diye size ayetlerini gösterir.
  74. Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı. Şimdi onlar taşlar gibidir. Hatta daha da katı. Kimi taşlar vardır, ondan ırmaklar kaynar. Kimi taşlar vardır, çatlar da içinden sular fışkırır. Kimi taşlar da vardır, Allah korkusundan yerlere yuvarlanır. Allah yapıp ettiklerinizden gáfil değildir.
  75. Onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz! Oysa onlardan bir takımı Allah’ın sözünü işitir de akılları iyice kavradıktan sonra bilerek çarpıtırlardı.
  76. İnananlarla karşılaştıkları zaman, “İnandık” derler. Birbirleriyle baş başa kaldıklarında, “Allah’ın size açıkladığını onlara anlatıyorsunuz! Rabbinizin huzurunda aleyhinize delil olarak kullansınlar diye mi! Aklınız ermiyor mu!” deyiverirler.
  77. Bilmiyorlar mı, onlar her neyi gizler, neyi açıklarlarsa Allah hepsini bilir!
  78. Onlardan bir kısmı okur yazar olmayan, kitap nedir bilmeyen kimselerdir. Bazı kuruntular kurar, sadece zanlarının ardınca giderler.
  79. Kitabı elleriyle yazıp sonra da onu az bir pahaya satmak için, “Allah katından” diyenlere yazıklar olsun! Allah adına yalan söylemek üzere elleriyle yazmalarından ötürü vay hâllerine! Vay hâllerine kazandıkları yüzünden!
  80. ‘Seçilmiş halk olduklarına inanan Yahudiler’ “Bize sınırlı sayıda günlerden başka ateş dokunmayacak” derler. “Allah katından bir söz mü aldınız?” diye sor onlara. Eğer öyleyse ‘gerçekten söz aldılarsa’ Allah asla sözünden dönmez. “Yoksa Allah hakkında bilmediklerinizi mi söylüyorsunuz!” de.
  81. Hayır! Çirkin iş yapmaları yüzünden hataları kendilerini kuşatanlar, cehennemde ateş arkadaşlarıdır. Orada temelli kalacaklar!
  82. İnanıp güzel işler yapanlar cennet arkadaşlarıdır. Onlar da orada temelli kalacaklar.
  83. Hani, İsrailoğullarından, “Allah’tan başkasına kulluk etmeyin. Ana babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara güzel davranın. İnsanlara güzellikle söz söyleyin. Namazı özenle kılın, zekâtı verin” diye buyurmuş, onlardan söz almıştık. Sonra, pek azınız dışında, hepiniz sözünüzden dönüverdiniz. Siz zaten döneksiniz!
  84. “Birbirinizin kanını dökmeyin! Birbirinizi yurdunuzdan sürgün etmeyin!” demiştik. Sizden bu konuda kesin söz almıştık. Üstelik, bunu hem kabul etmiş, hem de sözleşmenize kendiniz tanık olmuştunuz.
  85. Sonra da, sözünüzü tutmayıp birbirinizi öldürüyorsunuz. Aranızda yaşayan insanları yurtlarından sürgün ediyorsunuz. Günah işlemekte, düşmanlık etmekte onların zararına olarak birleşiyorsunuz. Size esir olarak geldiklerinde, özgür bırakmak için kurtuluş bedeli alıyorsunuz. Oysa, onları kovmak size yasaklanmıştı. Yoksa elinizdeki kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Böyle yapanlarınızın cezası, dünya hayatında rezil olmaktır. Kıyamet günü azabın en çetini onları beklemektedir! Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.
  86. Bunlar, ahireti verip dünyayı satın alan düşüncesiz kimselerdir. Bu nedenle azapları hafifletilmez. Onlara yardım da edilmez.
  87. Andolsun! Biz, Musa’ya kitap verdik! Ondan sonra da birbiri ardınca peygamber gönderdik. Meryem oğlu İsa’ya da belgeler verdik. Onu kutsal ruhla destekledik. Demek, size ne zaman hoşunuza gitmeyen bir şeyle ‘yasayla, buyrukla, yasakla’ bir peygamber gelecek olsa, büyüklük taslayacak, onların kimini yalanlayıp, kimini öldüreceksiniz, öyle mi!
  88. “Bizim kalplerimiz perdelidir” diyorlar. Hayır! Allah onları inkârları yüzünden lânetlemiştir. Bu nedenle, onların pek azı inanır.
  89. Onlara, yanlarında olanı ‘ellerindeki ilahi kitabı’ onaylamak üzere Allah katından bir kitap geldi. Önceleri inkâr edenlere karşı başarı istiyorlardı, bir beklenti içindeydiler. Ama bildikleri şey kendilerine gelince onu inkâr ediverdiler. Allah’ın lâneti inkâr edenlerin üzerinedir!
  90. Kendilerini sattıkları şey ne kötü! Allah’ın, dilediği kuluna lütfedip kitap indirmesini kıskandılar. Allah tarafından indirileni inkâr ettiler. Bu yüzden gazaptan gazaba yuvarlandılar. Kâfirlere alçaltıcı bir azap vardır!
  91. Onlara, “Allah her ne indirdiyse hepsine inanın” denilince, “Biz, yalnız bize indirilene inanırız” derler. Sonra gelenleri inkâr ederler. Oysa o ‘Kur’an’ yanlarındakini ‘Tevrat’ı’ onaylayan bir gerçektir. “Madem inanan insanlardınız da niye Allah’ın peygamberlerini öldürdünüz!” de.
  92. Musa, size mucizelerle gelmişti. Onun ardı sıra buzağıya taptınız! Siz o zalimlersiniz işte!
  93. Bir zamanlar, “Size verdiğimizi sımsıkı tutun! Söz dinleyin!” diye Tûr dağını tepenize kaldırmış, sizden söz almıştık. “İşittik ve isyan ettik!” dediler. İnkârları yüzünden, taptıkları buzağının sevgisi gönüllerine sindirildi. “İnanan kimselerseniz, inancınız size ne kadar da çirkin bir şey buyuruyor!” de.
  94. “Allah katında olan ahiret yurdu, öbür insanların olmayıp da yalnız sizinse, buna içtenlikle inanıyorsanız, o zaman haydi ölümü isteyin” de.
  95. Sonsuza kadar asla istemezler! İstememelerinin sebebi, elleriyle yapıp sunduklarıdır. Allah bilmez mi o zalimleri!
  96. Yahudiler, insanların hayata en düşkün olanlarıdırlar. Allah’a ortak koşanlardan bile daha düşkündürler. Her biri ister ki bin yıl ömür sürsün. Oysa, uzun ömür onu azaptan uzaklaştırmaz! Allah onların ne yaptıklarını görüyor!
  97. “Kim Cebrail’e düşmanlık ederse bilsin, önündekileri onaylayıcı, inananlara bir yol gösterici ve müjde olmak üzere Kur’an’ı senin kalbine Allah’ın izniyle indiren odur” de.
  98. Kim, Allah’a, onun meleklerine, elçilerine, Cebrail’e, Mikail’e düşman olursa bilsin, Allah da kâfirlerin düşmanıdır!
  99. Andolsun, biz sana apaçık ayetler indirdik. Onları sadece yoldan çıkmış sapkınlar inkâr eder.
  100. Her ne zaman bir söz verdilerse, onların bir takımı sözleşmelerini bozmamış mıdır! Onların çoğu kesinlikle inanmıyor!
  101. Allah katından ellerinde bulunan kitabı onaylayıcı bir peygamber gelince, kendilerine kitap verilenlerin bir bölümü, Allah’ın kitabını arkalarına atıverdiler. Sanki bilmiyorlarmış gibi!
  102. Onlar, Süleyman’ın egemenliğine zarar vermek üzere şeytanlar ‘aldatıcı kimseler’ tarafından uydurulanların ardına düştüler. Süleyman kâfir olmamıştı, fakat o şeytanlar kâfir oldular. Onlar, insanlara Babil kentinde Harut ve Marut adlı iki meleğe indirilen sihirleri öğretiyorlardı. Oysa Harut ile Marut, “Biz insanlar için sınanma aracıyız. Sakın inkâr edip de kâfir olmayın” demedikçe ellerindeki bilgileri kimseye öğretmezlerdi. Onlardan karı kocanın arasını ayırıcı şeyler öğrendiler. Allah’ın izni olmadıkça, büyücüler hiç kimseye zarar veremezler. Onlarsa, kendilerine zarar veren, ama fayda sağlamayan bilgileri öğreniyorlardı. Andolsun, onu satın alanların ahirette bir nasibi yoktur. Bunu kendileri de biliyorlardı. Kendilerini sattıkları o şey çok çirkindir. Bunu da bilselerdi!
  103. Eğer inanıp da günahlardan sakınsalardı, Allah katından alacakları sevap pek hayırlı olurdu. Keşke bilselerdi!
  104. Ey inananlar! “Raina!” demeyin, “Unzurna!” deyin! Dinleyin! İnkâr edenlere acılı bir azap vardır!
  105. Gerek kendilerine kitap verilenlerden olan inkârcılar, gerekse Allah’ın yanı sıra başka ilahlar edinenler, size Rabbinizden bir iyilik indirilmesini istemezler. Allah, kimi dilerse rahmetini özel olarak ona yöneltir. Allah büyük üstünlük sahibidir.
  106. Biz, bir ayetten her neyi nesheder ya da unutturursak, ondan daha iyisini ya da onun bir dengini getiririz. Bilmez misin, Allah’ın gücü her şeye yeter.
  107. Bilmez misiniz, göklerin ve yerin egemenliği Allah’ındır. Size Allah’tan başka ne bir koruyucu vardır, ne de bir yardımcı.
  108. Yoksa, daha öncekilerin Musa’yı sorguya çekmeleri gibi siz de Peygamberinizi sorguya çekmek mi istiyorsunuz! Kim inanca karşılık inkârı alırsa, doğru yoldan sapmış olur!
  109. Kitap verilenlerin çoğu, gerçek kendilerine belirdikten sonra, sizi inancınızdan sonra inkâra döndürmek istediler. Kıskandılar da ondan! Allah’ın emri gelene kadar onlara aldırmayın, onları görmezlikten gelin. Kuşku duymayın, Allah’ın gücü her şeye yeter!
  110. Namazı özenle kılın, zekâtı verin. Kendiniz için önceden ne sunarsanız Allah katında onu bulursunuz. Allah yaptıklarınızı görüyor!
  111. “Yahudi ya da Hıristiyan olmayanlar cennete giremeyecek” dediler. Bu onların kuruntusu! “Doğru sözlüyseniz getirin delilinizi!” de.
  112. Hayır, asla yapamazlar! Muhsin olarak kendini Allah’a teslim edene Rabbi katında ödül vardır. Onlara korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de.
  113. Yahudiler, “Hıristiyanlar hiçbir gerçeğe dayanmıyor” dediler. Hıristiyanlar da, “Yahudiler hiçbir gerçeğe dayanmıyor” dediler. Oysa, hepsi de kendilerine indirilen kitabı okuyorlar. Kitabı bilmeyenler de ‘kendilerine kitap indirilmeyen kimseler’ onların dedikleri gibi dediler. Allah, kıyamet günü, onların anlaşmazlığa düştükleri konularla ilgili olarak aralarında hüküm verecektir.
  114. Mescitlerde Allah adının anılmasını yasaklayan, ibadet yerlerinin yıkılması için uğraşandan daha zalim kim vardır! Bu tür kimselerin, oralara korkuyla girmekten başka hakları yoktur. Onlar için dünyada rezillik, ahirette ise büyük bir azap vardır!
  115. Doğu da Allah’ındır, batı da. Her nereye dönerseniz ibadet ciheti oradadır. Allah, etkisiyle her şeyi kapsayan, sınırsız ilmi olandır.
  116. “Allah çocuk edindi” dediler. Asla! O, bütün kusurlardan ıraktır! Göklerde ve yerde ne varsa onundur. Hepsi onun buyruklarını dinliyor.
  117. Gökleri ve yeri örneksiz olarak yoktan yaratan, odur. Bir iş yapmak isteyince, ona sadece “Ol!” der. O da hemen oluverir.
  118. Bilmeyenler, “Allah bizimle konuşmalı ya da bize bir ayet gelmeli” dediler. Bunlardan öncekiler de aynı sözleri söylerlerdi. Kalpleri nasıl da birbirine benzedi! Biz, kesinkes bilmek isteyen bir toplum için ayetlerimizi iyice açıkladık.
  119. Biz seni bir müjdeci, bir uyarıcı olasın diye gerçekle gönderdik. Sen o cehennem arkadaşlarından sorumlu değilsin!
  120. Sen onların yoluna uymadığın sürece, ne Yahudiler ne de Hıristiyanlar senden hoşlanmazlar. “Gerçek yol Allah yoludur!” de. Sana gelen ilimden sonra onların sapkın eğilimlerine uyarsan, Allah tarafından sana ne bir koruyucu bulunur, ne de bir yardımcı...
  121. Kendilerine verdiğimiz kitabı büyük bir titizlikle okuyanlar var ya, işte onlardır ona inananlar. Onu inkâr edenlere gelince, işte onlar zarara düşenlerdir.
  122. Ey İsrailoğulları! Size olan nimetimi, bir zamanlar sizi ‘içinizden peygamber göndermekle’ öbür topluluklara üstün kıldığımı hatırlasanıza!
  123. Öyle bir günden sakının ki, o gün kimse kimseden yana bir şey ödeyemez. Kimseden fidye kabul edilmez. Şefaat fayda vermez. Onlara yardım da edilmez.
  124. Hatırlayın, Rabbi, İbrahim peygamberi bazı buyruklarla sınamıştı. O da onları tamamen yerine getirmişti. Allah, “Seni bütün insanlara öncü yapacağım” buyurmuştu. İbrahim, “Soyumdan da...” dedi. Allah, “Zalimler için söz vermem!” buyurdu.
  125. Biz, Kâbe’yi insanlar için bir toplanma, bir güven yeri yapmıştık. İbrahim Makamını siz de namaz yeri edinin. İbrahim ve İsmail’e, “Kâbe’yi tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rükû ve secde edenler için evimi temiz tutun!” diye emir verdik.
  126. İbrahim, “Rabbim, burasını güvenli bir belde yap. Buranın halkından olup da Allah’a ve ahiret gününe inananları ürünlerle rızklandır” dedi. Allah, “İnkâr edeni de kısa bir süre faydalandırır, sonra da onu ‘yapıp ettikleri sebebiyle’ ateş azabına sürerim. Ne kötü bir son!” buyurdu.
  127. İbrahim, Kâbe’nin temellerini İsmail ile birlikte yükseltiyordu. “Rabbimiz! Bizden kabul buyur. Sen işitirsin, bilirsin!”
  128. “Rabbimiz! Bizi teslim olanlardan eyle. Soyumuzdan da sana teslim olan bir topluluk yetiştir. Bize ibadet yollarını göster. Tevbelerimizi kabul buyur. Sen tevbeleri kabul edensin, sınırsız merhamet sahibisin!
  129. “Rabbimiz! Onlardan, insanlara ayetlerini okuyan, kitabı ve hikmeti bildiren, günahlardan arındıran elçiler gönder. Sen, üstün gücü olan, her işini anlamlı gayeler gözeterek hikmetle yapansın!”
  130. Kendini tanımayacak derecede düşüncesizlerden başka hiç kimse İbrahim milletinden yüz çevirmez! Dünyada onu seçtik, o ahirette de kuşkusuz iyiler arasındadır.
  131. Rabbi ona, “Teslim ol!” buyurmuştu. O da, “Âlemlerin Rabbine teslim oldum” demişti.
  132. İbrahim, bunu oğullarına tavsiye etti. Yakub da, “Ey oğullarım! Allah sizin için bu dini belirledi. Yalnız ona teslim olarak can verin!” dedi.
  133. Yoksa, Yakub can verirken onun yanında mıydınız?! Hani, oğullarına, “Benden sonra neye kulluk edeceksiniz?” diye sormuştu. Onlar da, “Yalnız senin ilahına, atalarının ilahına, İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilahına ibadet edeceğiz. Biz, bunun için teslim olmuşuzdur” demişlerdi.
  134. Onlar bir topluluktu geldi geçti. Onların kazancı kendilerine, sizin kazancınız size. Onların yaptıkları yüzünden siz sorgulanmazsınız.
  135. “Yahudi ya da Hıristiyan olun ki doğru yolu bulasınız” derler. “Hayır!” de, “Biz bütün kalbiyle gerçeğe yönelen, Allah’tan başka ilah edinmeyen İbrahim’in yoluna uyarız.”
  136. “Biz, Allah’a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa’ya, İsa’ya, peygamberlere Rableri tarafından verilenlere inanırız. Bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr etmeyiz. Ona teslim olanlarız” deyiniz.
  137. Onlar da sizin gibi inanırlarsa, doğru yola ererler. Yüz çevirirlerse, ayrı düşüp çıkmaza girerler. Onlara karşı Allah sana yeter! O işitendir, bilendir!
  138. “Allah’ın boyası! Kimdir Allah’tan daha güzel boyası olan! İşte biz ona kulluk edenleriz.
  139. “Allah hakkında bizimle tartışacak mısınız! Oysa o, hem bizim Rabbimizdir, hem de sizin Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız sizedir. Biz, kendimizi sadece ona adamışızdır.
  140. “Yoksa siz, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarının Yahudi veya Hıristiyan olduklarını mı iddia ediyorsunuz!” de. “Siz mi daha iyi bilirsiniz, Allah mı!” de. “Allah katından kendisine bildirilen bir gerçeği gizleyenden daha zalim kim olabilir! Allah sizin yaptıklarınızdan habersiz değildir.
  141. “Onlar bir topluluktu geldi geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazancınız sizedir. Onların yaptıklarından dolayı siz sorgulanmayacaksınız.”
  142. İnsanlardan bir kısım kıt akıllılar, “Onları daha önce namaz kılarken yöneldikleri kıbleden ne çevirdi!” derler. “Doğu da, batı da Allah’ındır. Kimi dilerse onu doğru yola iletir” de.
  143. İnsanlar üzerine tanıklar olasınız diye, sizi aşırılıklardan uzak, dengeli bir toplum yaptık. Peygamber de sizin üzerinize tanık olsun. Kim Allah Resulünün izinden gidiyor, kim ondan yüz çeviriyor bilelim diye, senin yönelme yerini kıble yaptık. Bu zorlu bir sınamaydı. Ama Allah’ın doğru yola eriştirdiklerine zor gelmez. Allah, inancınızı asla boşa çıkarmaz. Allah, insanlara pek şefkatli, çok merhametlidir.
  144. Görüyoruz, yüzün hep gökyüzüne yöneliyor. Şimdi seni hoşuna gidecek bir kıbleye yöneltiriz. Artık yüzünü Kâbe tarafına çevir! Ey inananlar, siz de her nerede bulunursanız bulunun, yüzlerinizi o yana çevirin! Bu, Rablerinden gelen bir gerçektir. Kendilerine kitap verilenler bunu bilirler. Allah onların yaptıklarından habersiz değildir!
  145. Andolsun, kendilerine kitap verilenlere her türlü delili getirsen de kıblene yönelmezler. Sen de onların kıblesine yönelmezsin. Onlar birbirlerinin kıblesine de yönelmezler. Sana gelen bunca ilimden sonra onların sapkın isteklerine uyarsan, sen de kesinlikle zalimlerden olursun!
  146. Kendilerine kitap verdiklerimiz, son peygamberi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Fakat yine de onların bir kısmı, gerçeği bildikleri hâlde gizlerler.
  147. Kur’an sana Rabbinden gelmiştir. Sakın bu konuda kuşku duyanlardan olma!
  148. Herkes kendi kıblesine yönelir. Haydin, iyi işler yapmakta birbirinizle yarışın! Nerede bulunursanız bulunun, Allah hepinizi bir araya toplar. Allah, her şeye gücü yetendir!
  149. Her nerede olursan ol yüzünü Kâbe tarafına çevir! Rabbinden gelen gerçek budur. Allah, yaptıklarınızı bilmez değildir.
  150. Her nereden gelirseniz gelin, yüzünüzü Kâbe tarafına çevirin! Zalimler bir yana, insanların elinde sizin aleyhinize bir delil bulunmasın diye, nerede olursanız olun yüzünüzü hep o yana çevirin. Sakın onlardan korkmayın! Benden korkun ki üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım. Böylece doğru yolu bulabilirsiniz.
  151. Size aranızdan bir peygamber gönderdik. Kitabı ve hikmeti öğretiyor. Ayetlerimizi okuyor. Bilmediklerinizi bildiriyor. Sizi arındırıyor.
  152. Beni anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin. Asla nankörlük etmeyin!
  153. Ey inananlar! Sabır ve namazla yardım isteyin. Allah sabredenlerle beraberdir.
  154. Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Onlar diridirler. Ama siz farkına varamıyorsunuz.
  155. Sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden yana eksiklikle sınarız. Bu sınama sırasında sabredenlere müjde ver!
  156. Onların başlarına hoş olmayan bir olay gelince, “Biz Allah’ınız ve ona dönücüleriz!” derler.
  157. Rableri, onların günahlarını affeder. Merhametiyle kendilerine nice nimetler verir. Çünkü onlar doğru yolda olanlardır.
  158. Safa ile Merve tepeleri Allah’ın şiarlarındandır. Hac ya da umre niyetiyle Kâbe’yi ziyaret eden kişinin bunları da ziyaret etmesinde bir sakınca yoktur. Kim gönüllü olarak iyilik yaparsa bilsin, Allah şükürlere karşılık verendir, sınırsız ilim sahibidir.
  159. İndirdiğimiz belgeleri ve doğru yolu Kitapta insanlara açıkladıktan sonra gizleyenlere, hem Allah lânet eder, hem de lânet edebilen bütün yaratıklar lânet ederler.
  160. Ancak, tevbe edenler, kendilerini düzeltenler, gerçeği söyleyenler bunun dışındadır. Onların tevbelerini kabul ederim. Ben tevbeleri kabul edenim, merhametliyim.
  161. Allah’ın, meleklerin, insanların lâneti, inkâr edip de kâfir olarak ölenleredir!
  162. Lânet hep onların üzerinde olacaktır. Azapları ne hafifletilir, ne de ertelenir.
  163. Sizin ilahınız bir tek ilahtır. Ondan başka ilah yoktur. O, bütün varlıklara merhamet edendir. Her birine özel olarak merhametini yöneltendir.
  164. Göklerin ve yerin yaratılışında, geceyle gündüzün birbirini izlemesinde, insanlara faydalı olan nesneleri yüklenerek denizde akıp giden gemilerde, Allah’ın gökten su indirip de yeri ölümünden sonra diriltivermesinde, orada her türden canlılar yaratıp her yere yaymasında, rüzgârların estirilmesinde, gökle yer arasında emir dinleyen bulutta aklını kullanan bir toplum için nice ayetler vardır.
  165. Kimi insanlar, Allah’tan başkasını onun dengi sayarlar. Allah’ı sever gibi onları severler. İnananların Allah sevgisi ise, bütün sevgilerden daha şiddetlidir. Kuvvetin hepsi Allah’ındır! Allah’ın azabı pek çetindir!
  166. Bir kutsallık yakıştırılarak kendilerine uyulanlar, azabı gördüklerinde, uyanları tanımıyorlarmış gibi davranırlar. Onlardan uzak dururlar. İlişkileri büsbütün kesilir.
  167. Uyanlar, “Keşke bizim için bir dönüş imkânı olsaydı da onların bizden uzak duruşu gibi biz de onlardan uzak dursaydık!” derler. Böylece, Allah onların bütün yaptıklarını yitik acılarıyla kendilerine gösterir. Onlar cehennem ateşinden çıkmayacaklar!
  168. Ey insanlar! Yeryüzünde bulunan nimetlerin helallerinden, temizlerinden yiyin. Şeytanın izinden gitmeyin! O size apaçık bir düşmandır.
  169. Size, kötülük yapmanızı, çirkin ameller işlemenizi fısıldar. Allah hakkında bilmediklerinizi söylemenizi emreder.
  170. Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denilince, “Hayır! Biz atalarımızı ne üzerinde bulduysak ona uyarız” derler. Ya, ataları bir şeye akıl erdiremeyen, gerçeği bulamayan kimseler idiyseler!
  171. İnkâr edenlerin durumu, gürültüden başka ses işitmeksizin haykıran adamın durumuna benzer. Onlar sağır, dilsiz ve kördürler. Akıl da erdiremezler!
  172. Ey inananlar! Size rızk olarak verdiğimiz nimetlerin temizlerinden yiyin. Allah’a kulluk ediyorsanız hep ona şükredin!
  173. O size ölüyü, kanı, domuz etini, Allah’tan başkası adına kesilen hayvanların etlerini yemenizi yasakladı. Ancak, zorda kalana günah yoktur. Yeter ki başkasının payına saldırmasın, belirlenen sınırları aşmasın. Allah günahları bağışlayıcıdır, merhametlidir.
  174. Allah’ın indirdiği Kitaptan bazı bölümleri azıcık bir bedele karşılık gizleyen kimseler vardır. Onların karınlarına ateşten başka bir şey girmez. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmaz. Onları temize çıkarmaz. Onlar için acılı bir azap vardır!
  175. Doğru yola karşılık sapkınlığı, bağışlanmaya karşılık azabı satın aldılar. Bunlar ateşe karşı ne kadar da sabırlılar!
  176. Allah, bu kitabı hak üzere indirmiştir. Kitap konusunda karşıt görüşler ileri sürenler derin bir açmaza düşmüşlerdir.
  177. Yüzlerinizi doğuya ya da batıya çevirmeniz erdem sayılmaz. Erdemli kişi, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. Malını seve isteye yakınlarına, yetimlere, yoksullara, yolculara, dilenenlere, kölelere, esirlere verir. İnceliklerine dikkat ederek namaz kılar, zekât verir. Söz verince sözünü yerine getirir. Sıkıntıda, hastalıkta, şiddetli savaş anında sabreder. İşte onlar doğru olanlardır. İçtenlikle inanarak günahlardan sakınanlar da bunlardır.
  178. Ey inananlar! Öldürülenler hakkında hüre karşılık hür, köleye karşılık köle, kadına karşılık kadın olmak üzere size kısas farz kılındı. Öldürenin suçunun bir bölümü ölenin kardeşi tarafından affedilirse, bu durumda yapılması gereken, ölenin velisinin usule uygun davranması, öldürenin de ona borcunu güzellikle ödemesidir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme, bir rahmettir. Kim, bundan sonra yasayı çiğnerse, ona pek acılı bir azap vardır!
  179. Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır! Umulur ki kötülüklerden sakınırsınız.
  180. Sizden birinizin ölüm zamanı yaklaştığında geriye mal bırakıyorsa, ana babaya, yakınlara, uygun bir biçimde vasiyet etmesi, içtenlikle inanıp kötülüklerden sakınanlara bir borç olarak farz kılınmıştır.
  181. Bırakılan vasiyeti işittikten sonra, onu değiştiren kişi, bunun günahını da yüklenmiş olur. Allah her şeyi işitir, bilir.
  182. Ama, kim vasiyet edenin hata edip günaha girmesinden kaygı duyar da ilgili kişilerin aralarını düzeltirse, ona bir günah yoktur. Allah günahları bağışlayıcıdır, merhametlidir.
  183. Ey inananlar! Sizin üzerinize oruç farz kılındı. Nitekim, sizden öncekilere de farz kılınmıştı. Günahlardan sakınmanız umulur!
  184. Orucun günleri sayılıdır. Sizden kim hasta ya da yolcu olursa, tutmadıklarının sayısı kadar öbür günlerde oruç tutar. Oruca dayanamayanlar ‘sıhhati uygun olmayanlar’ her oruç için bir yoksulu doyuracak kadar fidye verirler. Kim gönlünden gelerek iyilik yaparsa, kendi faydasınadır. Keşke bunu bilseydiniz!
  185. Kur’an, gerçekle yalanın arasını ayırıcı bir belge olarak, doğru yolu göstermek üzere, insanlara ilkin ramazan ayında indirildi. Sizden o aya erişen kimse oruç tutsun. Kim hasta ya da yolcu olursa, bu ay içinde tutmadıklarını öbür günlerde tutabilir. Allah, sizin için kolaylık ister, güçlük istemez. Bu kolaylıklar sayıyı tamamlamanız, size gerçeğin yolunu gösteren Allah’ın büyüklüğünü bilip dile getirmeniz içindir. Şükretmeniz umulur!
  186. Kullarım sana beni sorarlarsa bilsinler: Ben pek yakınım. Dua edene cevap veririm. Onlar da benim çağrıma gelsinler. Bana inansınlar da doğru yola erenlerden olsunlar.
  187. Oruç gecesi kadınlarınıza ilişmeniz size helal kılındı. Onlar sizin giysiniz, siz de onların giysisisiniz. Allah, sizin kendinize zarar vereceğinizi bildiği için, tevbenizi kabul buyurdu, sizi affetti. Artık kadınlarınıza ilişebilirsiniz. Allah’ın sizinle ilgili kararından faydalanın. Tanın beyaz ipi kara ipinden ayrılıp size belirinceye kadar yiyin, için. Sonra, geceye kadar orucu tamamlayın. İbadet etmek niyetiyle mescitlerde kalırken ‘itikaftayken’ kadınlarınıza ilişmeyin. Bunlar Allah’ın yasalarıdır, sakın yaklaşmayın! Allah, sakınmaları için ayetlerini insanlara iyice açıklıyor.
  188. Birbirinizin malını aranızda haksız yollarla yemeyin. Bildiğiniz hâlde günaha girerek insanların mallarından bir kısmını yemek için onu hâkimlere aktarmayın.
  189. Sana hilal biçimindeki ayların durumunu soruyorlar. “Onlar, insanlar için ‘takvim’ ve hac vakitleri için belliklerdir” de. Evlere arkalarından gelip girmeniz erdem sayılmaz. Erdemli kişi kötülüklerden sakınan kişidir. Evlere kapılarından girin. Allah’tan sakının ki kurtuluşa erip umduklarınızı bulabilesiniz.
  190. Sizinle savaşanlarla Allah yolunda siz de savaşın. Ama yasal sınırları aşmayın. Allah yasal sınırları aşanları sevmez.
  191. Size saldıranları nerede yakalarsanız öldürün. Sizi sürgün ettikleri yerlerden siz de onları sürün. Fitne adam öldürmekten daha beterdir. Kâbe’de onlar sizinle savaşmadıkça siz de onlarla savaşmayın. Savaşırlarsa, onları öldürün. Saldırgan kâfirlerin cezası budur!
  192. Yola gelirlerse onlara ilişmeyin. Allah günahları bağışlayıcıdır, merhametlidir.
  193. Zulüm uygulamaları son bulup da Allah yolunu tıkayan engeller ortadan kalkıncaya kadar onlarla savaşın. Haksız eylemlerine son verirlerse artık onlara sataşmayın. Çünkü zalimlerden başkasına düşmanlık edilmeyecektir.
  194. Dokunulmazlık ilkesinin geçerli olduğu kutlu aya karşılık kutlu ay vardır. Kutluluk konusunda karşılıklılık yasası geçerlidir. O hâlde, kim size saldırırsa, misilleme yaparak siz de ona saldırın. Allah’tan sakının! Allah içtenlikle inanarak günahlardan sakınanlarla beraberdir.
  195. Allah yolunda yerli yerince harcama yapın. Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Güzel davranın! Allah güzel davrananları sever.
  196. Allah için haccı, umreyi tam yapın. Bir engeliniz varsa, kurban olarak kolayınıza geleni kesin. Kurban yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Sizden, hasta olan veya başından rahatsız bulunan varsa ‘bu yüzden başını tıraş etmişse’ fidye olarak ya oruç tutması, ya sadaka vermesi ya da kurban kesmesi gerekir. Güvenli bir duruma gelince, hac vaktine kadar umre yaparak sevap kazanmak isteyen kimse, kurbanın kolay gelenini kesmeli. Bunu bulamıyorsa, üç gün hacda, yedi gün de dönünce olmak üzere toplam on gün oruç tutmalıdır. Bunlar, Kâbe’nin yakınlarında oturmayanlar içindir. Allah’tan sakının! Allah’ın azabının pek çetin olacağını bilin.
  197. Haccın ayları bellidir. Hac sırasında kadına ilişmek, günah işlemek, tartışmak gibi yasak eylemler yapılmamalıdır. Hacca niyet eden kişi bunları bilmeli. Siz ne iyilik yaparsanız Allah onu bilir. Kendiniz için azık edinin! En hayırlı azık, takvadır. Öyleyse benden sakının ey akıl sahipleri!
  198. Hac sırasında Rabbinizin nimetini elde etmeye çalışırsanız günaha girmiş olmazsınız. Arafat dağından dönünce, kutlu toplanma yerinin yanında Allah’ı anın. O sizi doğru yola eriştirmişti. Bu nimetine bir şükür olarak siz de onu anın. Unutmayın, siz bundan önce doğru yoldan uzak kimselerdendiniz!
  199. Sonra, topluca ilerleyen insanlarla birlikte siz de ilerleyin. Allah’tan bağışlanma dileyin. Allah bağışlayıcıdır, merhametlidir.
  200. İbadetlerinizi bitirince, atalarınızı nasıl anıyorsanız ondan daha şiddetli bir anışla Allah’ı anın. Kimi insanlar, “Rabbimiz! Bize dünyada ver” derler. Öyle kimselerin ahirette nasipleri yoktur.
  201. Kimileri de, “Rabbimiz! Bize dünyada iyilik ver. Ahirette de iyilik ver. Bizi ateş azabından koru” derler.
  202. İşte bunlar, kazandıklarından nasibi olanlardır! Allah, hesabı çabuk görendir!
  203. Sayılı günlerde Allah’ı anın. Mina’daki ibadeti acele ederek iki günde bitirene günah yoktur. Geri kalana da günah yoktur. Bu, günahtan sakınanlar içindir. Allah’tan sakının! Onun huzurunda toplanılacağını bilin!
  204. İnsanlardan kimi de vardır, dünya hayatıyla ilgili konuşmaları senin hoşuna gider. Allah’ı kalbindekilere tanık da yapar. Oysa, karşıt görüşü savunanların en yamanıdır.
  205. İş başına geçip yetki sahibi olunca, yeryüzünde bozgunculuk yapar. İnsanların ekinlerini, soylarını yok etmeye çalışır. Oysa, Allah bozgunculuğu sevmez.
  206. Her ne zaman “Allah’tan sakın!” denilse, yersiz gururu onu günaha sürükler. Artık ona cehennem yeter! Ne kötü bir yatak!
  207. İnsanlardan kimi de vardır, Allah’ın rızasına ermek için canını verir. Allah, kullarına karşı pek şefkatlidir.
  208. Ey inananlar! Allah’a teslim olun! Şeytanın adımlarına uymayın! O sizin apaçık düşmanınızdır.
  209. Size belgeler geldikten sonra batıla sapmayın! Allah üstün gücü olandır, her işini nice gayeler gözeterek hikmetle yapandır, bunu bilin!
  210. Allah’ın, meleklerle birlikte, buluttan tüller arasında kendilerine gelerek işlerini bitirmesini bekliyorlar. Oysa bütün işler Allah’a götürülür. Elbet belirlenen zaman gelince!
  211. Sor İsrailoğullarına! Onlara nice açık ayetler vermiştik. Allah’ın nimeti kendisine geldikten sonra onu değiştiren bilmeli ki, Allah’ın azabı şiddetlidir!
  212. Dünya hayatı inkâr edenlere güzel görünür. Bu nedenle, inananlarla alay ederler. Oysa, günahtan sakınanlar kıyamet günü onlardan daha üstün bir konumda olacaklardır. Allah, kimi dilerse ona hesapsız rızk verir.
  213. Bir zamanlar tüm insanlık tek ümmetti. Allah, müjdeleyici ve sakındırıcı peygamberler gönderdi. Anlaşmazlığa düştükleri konularda insanlara hakem olsun diye yanlarında hak üzere kitap indirdi. Kitap verilenler, kendilerine belgeler geldikten sonra, onda anlaşmazlığa düştüler. Sebebi, aralarındaki kıskançlıktı. Allah, inananları, üzerinde anlaşmazlığa düştükleri konuda gerçeğe eriştirdi. Allah dilediğini doğru yola eriştirir.
  214. Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin yaşadıklarının bir benzeri başınıza gelmeden cennete girebileceğinizi mi sandınız!! Onlara amansız bir yoksulluk ve sıkıntı gelmişti de sarsılmışlardı. Peygamber de, yanındaki inananlar da, “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyorlardı. Allah’ın yardımı pek yakındır, bilin!
  215. Sana, başkalarına yardım amacıyla ne harcayacaklarını soruyorlar. “Maldan yana ne verirseniz, ana babanın, yakınların, yetimlerin, yoksulların, yolcuların hakkıdır” de. Allah, yaptığınız iyilikleri elbette bilir.
  216. Siz hoşlanmasanız da savaş size farz kılındı. Bazen siz bir şeyden hoşlanmazsınız, oysa o sizin için iyi olabilir. Bazen de siz bir şeyi seversiniz, oysa o sizin için kötü olabilir. Allah bilir, siz bilmezsiniz!
  217. Sana saldırmazlık ilkesinin geçerli olduğu haram ‘kutlu, saygın’ ayda savaşmanın hükmünü soruyorlar. “O ayda savaşmak büyük günahtır” de. Fakat, insanları Allah yolundan alıkoymak, onu inkâr etmek, ibadet niyetiyle Kâbe’ye gelenleri engellemek Allah katında daha büyük günahtır. Fitne adam öldürmekten daha beterdir. İnkârcıların gücü yetse, dininizden döndürene kadar sizinle savaşırlar. Sizden kim dininden döner de kâfir olarak ölürse, yapıp ettikleri dünyada da, ahirette de boşa gider. Cehennemliklerden biri olur. Orada sonsuza kadar kalır!
  218. Kuşku duymaksızın inananlar, Allah yolunda memleketlerini bırakıp daha iyi kulluk edebilecekleri yerlere gidenler, onun rızasını kazanmak için çaba harcayanlar, Allah’ın rahmetini umarlar. Allah bağışlayıcıdır, merhametlidir.
  219. Sana, içkiyi ve kumarı sorarlar. “Onlarda hem büyük günah, hem de insanlar için bazı faydalar vardır. Günahları faydalarından daha büyüktür” de. Sana, Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. “Zorunlu ihtiyaçlarınızdan fazlasını...” de. Allah, düşünesiniz diye size ayetlerini açıklıyor.
  220. Dünya ve ahiret hakkında ‘insanları aydınlatıyor’. Sana, yetimler konusunda ne yapmaları gerektiğini sorarlar. “Hayırlı olan, onların işlerini yoluna koymaktır” de. Bir arada yaşarsanız, onlar kardeşlerinizdirler. Allah, bozanı da bilir, düzelteni de. Allah dileseydi, sizi zora sokardı. Onun üstün gücü vardır, her işini nice gayeler gözeterek hikmetle yapar.
  221. İnanmadıkları sürece, Allah’ın yanı sıra başka ilahlar edinen kadınlarla evlenmeyin. Allah’a içtenlikle inanmış bir kadın, sizin hoşunuza da gitse Allah’ın yanı sıra başka ilahlar edinen kadından daha iyidir. Allah’ın yanı sıra başka ilahlara tapan erkeklerle, onlar inanmamaya devam ettikleri sürece, inanmış kadınları evlendirmeyin. Allah’a içtenlikle inanmış bir erkek, size çekici de gelse Allah’ın yanı sıra başka ilahlar edinen bir erkekten daha iyidir. Bu tür kimseler sizi cehenneme çağırırlar. Allah, sizi cennete, günahlardan arınmaya çağırıyor. Hatırlasınlar da düşünsünler diye insanlara ayetlerini iyice açıklıyor.
  222. Sana, kadınlara özgü ay hâlinin hükmünü soruyorlar. “O eziyet verici bir durumdur. Ay hâlinde bulunan kadınlarınızdan uzak durun. Temizlenene kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman, Allah’ın size buyurduğu yerden onlara yaklaşın” de. Allah, tevbe edenleri de, temizlenenleri de sever.
  223. Kadınlarınız sizin ekim yerlerinizdir. O hâlde, ekim yerinize, yasal sınırlar içerisinde, nasıl dilerseniz öyle varın. Kendiniz için hazırlık yapın! Allah’tan sakının! Ona kesinkes kavuşacaksınız. Haydi, inananlara müjde ver!
  224. Allah adına ettiğiniz yeminlerinizi, erdemli davranmanıza, günahtan sakınmanıza, insanların arasını düzeltmenize bir engel olarak kullanmayın. Allah her şeyi işitendir, bilendir.
  225. Allah, kesin bir niyete dayanmayan yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz. Ancak, kalbinizin eğilimlerinden dolayı sizi sorumlu tutar. Allah günahları bağışlayan, kullarını cezalandırmakta acele etmeyendir.
  226. Kadınlarına yaklaşmamaya yemin edenler için dört ay bekleme süresi vardır. Yeminlerinden dönerlerse, Allah bağışlayıcıdır, merhametlidir.
  227. Boşanmaya karar vermişlerse, Allah her şeyi işitendir, bilendir, unutmayın!
  228. Boşanmış kadınlar üç kez ay hâli geçirinceye kadar beklerler. Allah tarafından rahimlerinde yaratılanı gizlemeleri helal olmaz. Allah’a ve ahiret gününe inanmışlarsa bunu yapmasınlar. Barışmak isterlerse, bekleme süresi içinde onları almaya kocaları daha layıktırlar. Erkeklerin kadınlar üzerinde, kadınların da erkekler üzerinde belirli hakları vardır. Erkeklere, onlar üzerinde bir de derece vardır. Allah’ın üstün gücü vardır, her işini nice gayeler gözeterek hikmetle yapar.
  229. Boşama hakkı iki kezdir. Bundan sonra, eşinizi ya uygun bir biçimde tutun ya da güzellikle bırakın. Kadınlarınıza verdiklerinizden herhangi bir şeyi geri almak sizlere helal olmaz. Erkekle kadın, Allah’ın yasalarını gözetemeyeceklerinden korkarlarsa o başka. Allah’ın yasalarını koruyamazlar diye korkarsanız, kadının ayrılmak üzere hakkını terk etmesinde ikisi için de günah yoktur. Bunlar Allah’ın yasalarıdır, onları aşmayın. Allah’ın yasalarını sadece zalimler aşar!
  230. Bundan sonra ‘üçüncü kez’ kadını boşarsa, kadın bir başka evlilik yapmadıkça, bir daha kendisine helal olmaz. İkinci koca da onu boşarsa, eski karı kocanın birbirlerine dönmelerine bir engel yoktur. Allah’ın yasalarını koruyacaklarını sanmaları hâlinde evlenebilirler. Bunlar, bilen kimseler için Allah tarafından açıklanan yasalardır.
  231. Kadınları boşarsanız, bekleme sürelerini bitirdikleri zaman, onları ya iyilikle tutun ya da iyilikle salıverin. Haddi aşıp da zarar vermek üzere onları tutmayın! Böyle yapan kendine yazık etmiş olur. Allah’ın ayetlerini alaya almayın. Allah’ın nimetini hatırlayın. Size gerçeği bildirmek üzere kitap ve hikmet ‘eğriyi doğrudan ayırma bilgisi’ indirdi. Allah’tan sakının! Allah’ın her şeyi bildiğini bilin!
  232. Kadınları boşadınız da bekleme sürelerini bitirdilerse, karı koca kendi aralarında güzelce anlaşmışlarsa evlenmelerine engel olmayın. Bu, Allah’a ve ahiret gününe inananlarınıza bir uyarıdır. Sizin için daha erdemli, daha temiz olan budur. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
  233. Anneler çocuklarını tam iki yıl emzirirler. Bu, emzirmenin tamamlanmasını isteyenler içindir. Onların yiyeceği ve giyeceği, yaygın uygulamaya uygun biçimde, çocuk kendisinin olanadır. Kimse gücünün üstünde sorumlu tutulmaz. Ne yavrusuyla bir anneye, ne de yavrusuyla bir babaya zarar verilmesin. Miras alana düşen sorumluluk da aynıdır. Kendi aralarında konuşup anlaşarak, çocuğu kendi rızalarıyla sütten kesmek isterlerse, ikisine de bir günah yoktur. Çocuklarınız sütanne tarafından emzirilsin isterseniz, sütanneye verilmesi gerekeni güzelce vermeniz hâlinde size bir günah yoktur. Allah’tan sakının! Bilin ki, Allah bütün yaptıklarınızı görüyor!
  234. Ölenlerinizin geriye bıraktıkları eşleri, dört ay on gün beklerler. Sürelerini bitirince, kendileri için uygun olanı yapmalarından dolayı size bir sorumluluk yoktur. Allah yapıp ettiklerinizden haberlidir.
  235. O kadınlarla evlenmeye adaysanız, ‘beklemeleri sırasında’ bunu onlara sezdirmenizde ya da evlenme niyetinizi içinizde tutmanızda bir günah yoktur. Allah biliyor, siz onları mutlaka anacaksınız. Fakat gizlice sözleşmeyin. Sadece uygun bir dille söyleyin. Bekleme süresi dolmadıkça nikah kıymayın. Allah’ın içinizde olanı biliyor. Bunu bilin de ondan sakının! Allah günahları affedicidir, sınırsız merhamet sahibidir, bunu da bilin!
  236. Kendilerine henüz ilişmeden ya da gereken mehiri kesmeden kadınları boşarsanız size sorumluluk yoktur. Fakat onları yine de biraz faydalandırın. Zengin olan gücü oranında, darda bulunan da gücü oranında, uygun bir hediye versin. Bu, güzel davrananların yerine getirmeleri gereken bir sorumluluktur.
  237. Mehir kestiyseniz, henüz birleşme olmadan onları boşamanız hâlinde, mehirin yarısı onlarındır. Kadınlar ya da nikah düğümü elinde bulunan erkekler haklarını bağışlarlarsa o başka. Erkekler! Sizin bağışlamanız takvaya ‘günahtan sakınmaya’ daha uygundur. Aranızdaki iyiliği unutmayın! Allah her ne yaparsanız görüyor.
  238. Namazlara, özellikle orta namaza dikkat edin! Gönül vererek Allah’ın huzurunda durun!
  239. Korku hâlindeyseniz, namazı yürürken ya da binitli olarak kılın. Güvende olduğunuz zaman, size bilmediklerinizi öğretmesine karşılık Allah’ı anın.
  240. Sizden, ölüp de eşlerini dünyada bırakanlar, belirledikleri maldan onların faydalanmaları konusunda vasiyet etmeliler. Eşleri bir yıl boyunca evlerinden çıkarılmamalı. Kendileri çıkarlarsa, onların yasal sınırlar içerisinde yapacaklarından dolayı size bir sorumluluk yoktur. Allah üstün gücü olandır, her işini nice gayeler gözeterek hikmetle yapar.
  241. Boşanan kadınların da uygun bir biçimde faydalanma hakları vardır. Bunu sağlamak içtenlikle inanarak günahlardan sakınanların görevidir.
  242. Allah, aklınızı kullanıp düşünesiniz diye ayetlerini açıklıyor.
  243. Ölüm korkusu sebebiyle, binlerce kişinin memleketlerinden çıktıklarını görmedin mı! Allah onlara, “Ölün!” dedi. Sonra da onları diriltiverdi. Allah insanlara bolca nimet verir. Ama insanların çoğu şükretmez.
  244. Allah yolunda savaşın! Allah her şeyi işitendir, bilendir.
  245. Ödüncünü katlayıp artırarak kendisine vermesi için, Allah’a o güzel borcu verecek kim var? Allah rızkı darlaştırır da, bollaştırır da. Sonunda hepiniz ona döndürüleceksiniz.
  246. Musa’dan sonra İsrailoğullarının seçkinlerini görmedin mi! Hani onlar, peygamberlerine, “Bize bir komutan gönder de Allah yolunda savaşalım” dediler. “Ya üzerinize savaş yazılır da ‘farz olur da’ savaşmazsanız?” dedi. “Allah yolunda niye savaşmayalım! Yurdumuzdan sürüldük. Çocuklarımızdan ayrıldık” dediler. Savaş emri geldi. Pek azı dışında hepsi yüz çevirdiler. Allah zalimleri bilir!
  247. Peygamberleri onlara, “İşte, Allah size komutan olarak Talut’u gönderdi” dedi. Onlar, “Nasıl olur da o bizim başımıza komutan olabilir! Biz komutan olmaya ondan daha layığız. Ona malca bolluk verilmedi” dediler. “Onu sizin üzerinize Allah seçti. Ona ilimce, cisimce üstünlük verdi. Allah, kimi dilerse egemenlik yetkisini ona verir. Allah, etkisiyle her şeyi kapsayan, sınırsız ilmi olandır” dedi.
  248. Peygamberleri onlara, “Onun yasal komutan oluşunun belirtisi, delili, size sandığın gelmesidir. O sandıkta Rabbinizden inen bir gönül huzuru bulunur. Musa ailesiyle Harun ailesinden geriye kalan bir de kalıntı vardır. Onu melekler taşımaktadır. Gerçekten inanmış kimselerseniz, bu sizin için kesin bir işarettir” dedi.
  249. Talut, orduyla birlikte yola koyulunca, kendisini izleyenlere, “Allah sizi bir ırmakla sınayacak. Ondan içen benden değildir, tatmayan bendendir. Ancak, eliyle bir avuç alanlar başka” dedi. Pek azı dışında hepsi ondan doyasıya içtiler. Komutanla birlikte yanındaki inananlar ırmağı geçtiler. Öbürleri “Bizim bugün Calut ve ordusuna karşı gücümüz yok” dediler. Allah’a kavuşacaklarını bilenler, “Allah’ın izniyle nice küçük ordular, sayıca kalabalık orduları yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir” dediler.
  250. Calut ve askerlerine karşı meydana çıktıkları zaman, “Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır! Ayaklarımıza sebat ver! Şu inkârcı topluluk karşısında bize yardım et!” dediler.
  251. Allah’ın izniyle onları hemen bozguna uğrattılar. Davud, Calut’u öldürdü. Allah, Davud’a mülk ve hikmet verdi. Dilediği ilimleri öğretti. Allah’ın insanları birbirleriyle savması olmasaydı yeryüzü bozulurdu. Allah, âlemler üzerinde üstünlük sahibidir.
  252. Bunlar Allah’ın ayetleridir. Biz onları sana gerçek üzere okuyoruz ‘bildiriyoruz’. Sen, kitap verilen peygamberlerdensin.
  253. Peygamberlerin kimini kimine üstün kıldık. Allah, onlardan kimiyle konuştu. Kimine de yüksek dereceler verdi. Meryem oğlu İsa’ya da kesin deliller verdik. Onu Kutsal Ruh ile destekledik. Allah dileseydi, onların izleyicileri, kendilerine kesin deliller, belgeler geldikten sonra birbirlerini öldürmezlerdi. Ama anlaşmazlığa düştüler. Onlardan kimi inandı, kimi inkâr etti. Allah dileseydi, birbirlerini öldürmezlerdi. Allah ne isterse yapar!
  254. Ey inananlar! Hesap günü gelmeden önce, size rızk olarak verdiklerimizden başkaları için yerli yerince harcayın. Onda ‘dirilip yargılanma sürecinde’ alım satım yok, ‘yardımlaşmak üzere’ arkadaşlık yok, şefaat ‘bir başkasına yardım amacıyla aracılık etmek’ yoktur. İnkâr edenler zalimlerin ta kendileridirler!
  255. O Allah ki, ondan başka ilah yoktur. O, benzersiz bir hayatın sahibidir. Bütün yaratıkları varlık âleminde tutandır. Onu ne gaflet basar, ne de uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi onundur. İzni olmadan onun huzurunda kim şefaat edebilir! İnsanların önlerinde olanı da, arkalarında kalanı da bilir. Dilediklerinden başka kimse onun ilminden bir şey kavrayamaz. Egemenlik kürsüsü ‘etki alanı’ gökleri ve yeri tamamen kapsamıştır. Onları koruyup gözetmek ona zor gelmez. O, yüceler yücesidir, gerçekten büyüktür.
  256. Dinde zorlama yoktur. İyilik kötülükten iyice ayrılmıştır. Tağutu tanımayıp da yalnız Allah’a inanan kimse, asla kopmayan sağlam bir kulpa sarılmıştır. Allah her şeyi işitendir, bilendir.
  257. Allah inananların dostudur, onları karanlıktan nura çıkarır. Tağut ise inkâr edenlerin dostudur, onları nurdan karanlıklara sürer. Onlar ateş arkadaşlarıdırlar, orada temelli kalacaklar.
  258. Allah kendisine egemenlik verdi diye şımarıp da Rabbi hakkında İbrahim’le tartışandan haberin var mı! İbrahim, “Rabbim öldüren ve diriltendir” deyince, “Ben de diriltir ve öldürürüm” deyiverdi. İbrahim, “Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getirsene!” deyince, o kâfir şaşırıp kaldı. Allah, zalim kimseleri doğru yola eriştirmez!
  259. Ya da, yerle bir olmuş ıssız bir şehre uğrayan kimseden haberin var mı? “Allah bütün bunları ölümlerinden sonra nasıl diriltir?” dedi. Bunun üzerine, Allah onu yüz yıl süreyle öldürdü. Sonra yeniden diriltti. “Ne kadar kaldın?” diye sordu. O da, “Bir gün ya da bir günden az” dedi. “Hayır, yüz yıl kaldın. Yiyeceğine içeceğine bak, henüz bozulmamış. Bir de eşeğine bak ‘kemikleri nasıl da darmadağın olmuş’. Seni insanlara bir ibret yapacağız. Eşeğin kemiklerine bak, onları nasıl da birleştirip yerli yerine koyuyoruz. Onlara nasıl da et giydiriyoruz” dedi. Bu durum ona açıkça belli olunca, “Şimdi iyice anladım, Allah’ın her şeye gücü yeter” dedi.
  260. Bir zamanlar İbrahim, “Rabbim, ölüye nasıl can verdiğini bana göster!” dedi. Allah, “İnanmıyor musun?” buyurdu. O da, “İnanıyorum, ama kalbim iyice yatışsın istiyorum” dedi. Allah da ona, “Kuşlardan dördünü tut. Onları kendine alıştır. Sonra parçalayıp her dağ başına bir parça bırak. Sonra sana gelmeleri için çağır. Koşarak sana gelecekler. Allah’ın üstün gücü vardır, her işini nice gayeler gözeterek hikmetle yapar, bil” dedi.
  261. Mallarını Allah yolunda yerli yerince harcayanların durumu, her başakta yüz tane olmak üzere yedi başak veren tohumun durumu gibidir. Allah dilerse kimininkini daha da artırır. Allah, etkisiyle bütün yaratıkları kapsayan, sınırsız ilmi olandır.
  262. Mallarını Allah yolunda harcayıp da yaptıklarını başa kakmayan, yoksulların duygularını incitmeyenler, Rableri katında ödüllendirilirler. Onlara ne korku vardır, ne de üzüntü.
  263. Hoş bir söz, bir af, ardından incitme gelen bir yardımdan daha iyidir. Allah, her bakımdan sonsuz zengindir, kullarını cezalandırmakta acele etmeyendir.
  264. Ey inananlar! Yardımlarınızı başa kakarak, yoksul insanların duygularını inciterek boşa gidermeyin. Allah’a, ahiret gününe inanmayıp da insanlara gösteriş için mal harcayan kimse gibi olmayın. Onun durumu, üzerinde toprak bulunan kayanın durumu gibidir. Üzerine bolca yağan yağmur onu dımdızlak bırakıverir. Onlar yapıp ettiklerinin sevabını alamazlar. Allah, inkârda direnenleri doğru yola erdirmez!
  265. Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla, gönül huzuruyla mallarını harcayanların durumu, verimli topraklarda yeşeren bir bahçenin durumu gibidir. Kuvvetli bir sağanak düşer, bu sebeple o da yemişlerini iki kat verir. Sağanak yağmur yağmasa bile çisenti yağar. Allah yapıp ettiklerinizin hepsini görür!
  266. Hangi biriniz, kendisi yaşlanmış, çocukları da güçsüzken, içlerinden ırmaklar akan, hurma, üzüm ve her türlü meyveleri bulunan bahçesinin, ateşli bir kasırganın kopmasıyla yanıp mahvolmasını ister? Allah, size ayetlerini böylece açıklıyor! Belki düşünürsünüz!
  267. Ey inananlar! Allah yolunda harcamalarınızı, gerek kazandıklarınızın, gerek size yerden çıkardıklarımızın temizlerinden yapın. Göz yummadıkça alıcısı olmadığınız kötü şeyleri yardım diye vermeyin. Allah her bakımdan sonsuz zengindir, övgüye layık olandır, bilin!
  268. Şeytan sizi fakirlikle korkutarak çirkin işler yapmanızı emrediyor. Oysa Allah, size bağış ve bolluk sözü veriyor. Allah, etkisiyle bütün yaratıkları kapsayandır, sınırsız ilim sahibidir.
  269. Kimi dilerse ona hikmet verir. Kime hikmet verildiyse, ona gerçekten çokça hayır verilmiştir. Bunu da ancak, konunun özünü kavrayabilen akıl sahipleri anlar.
  270. Allah, zorunlu giderler için harcamalarınızı, adaklarınızı muhakkak bilir ‘ödüllerini verir’. Zalimlerin ‘ahirette’ yardımcısı yoktur!
  271. Yardımları açıktan yapmanız güzeldir. İhtiyacı olanlara gizlice yardım etmeniz sizin için daha iyidir. Günahlarınızın bir kısmına karşılık olur. Allah, yapıp ettiklerinizden haberlidir.
  272. Onları doğru yola eriştirmek sana düşmez. Allah, kimi dilerse onu doğru yola eriştirir. İyi olandan her ne verirseniz onun faydası sizedir. Zaten siz yalnız Allah için harcarsınız! İyilik türünden harcadıklarınızın karşılığı mutlaka verilir. Asla hakkınız yenmez.
  273. Kendilerini Allah yoluna adadıkları için yeryüzünde dolaşamayanlara yardım edin. Tanımayan kimse onları zengin sanır. Çünkü, istemekten utanırlar. Sen onları yüzlerinden tanırsın. Onlar yüz suyu dökerek insanlardan istemeye çekinirler. İyi olandan her ne verirseniz Allah onu muhakkak bilir.
  274. Mallarını gece gündüz, gizli açık infak edenlerin ödülü Rableri katındadır. Onlar için ne korku vardır, ne de üzüntü.
  275. Faiz yiyenler, diriliş günü kabirlerinden şeytana çarpılmış gibi kalkarlar. Bunun nedeni, “Alışveriş de faiz gibidir” demeleridir. Oysa Allah, alışverişi helal, faizi haram kılmıştır. Kim, Rabbinden kendisine bir öğüt gelir de faizcilikten vazgeçerse, artık geçmişteki uygulamaları sonucu eline geçenler kendisine, bunlar hakkındaki karar Allah’a kalmıştır. Yapılan uyarılara aldırmayıp da hatalı uygulamalarını sürdürenler, cehennem ateşinin dostudurlar. Orada temelli kalacaklar!
  276. Allah, faizli kazançları eksilterek yok eder. Karşılık beklemeksizin yapılan yardımları bereketlendirir. Allah, günahta direnen kâfirleri sevmez!
  277. İnanıp da güzel işler yapan, özenle namaz kılan, zekât veren kimseler, ödüllerini Rablerinden alacaklardır. Onlara ne korku vardır, ne de üzüntü.
  278. Ey inananlar! Allah’tan sakının! Gerçekten inandıysanız, faiz sonucu elinize geçecek kazançların hepsinden vazgeçin.
  279. Böyle yapmazsanız, bunun Allah’a ve Elçisine karşı açılmış bir savaş anlamına geldiğini bilin. Tevbe ederseniz, ana paranız sizin olacaktır. Böylece, haksızlık etmemiş ve haksızlığa uğramamış olursunuz.
  280. Borcu olan kimse zor durumdaysa, kolaylıkla ödeme yapabileceği zamana kadar ona süre verin. Bilirseniz, alacağınızı yardım olsun diye tamamen silmek sizin için daha hayırlıdır.
  281. Allah’a döneceğiniz, herkesin kazancının kendisine eksiksiz olarak verileceği günden sakının! O gün kimseye haksızlık yapılmaz!
  282. Ey inananlar! Belli bir vadeyle borç alıp verirseniz, onu hemen yazın. Aranızda bulunan bir yazıcı, yasal sınırları gözeterek yazsın. Yazan kimse, Allah kendisine nasıl öğrettiyse öylece yazsın, çekinmesin. Bu yazıyı, borcu olan kişi yazdırsın. Rabbi olan Allah’tan sakınsın da eksik yazdırmasın. Üzerinde hak olan kişi kıt akıllı, eli ermez gücü yetmez ya da kendisi söyleyip yazdıramayacak durumda olan biriyse, onun velisi ‘koruyucusu, sorumlu kişi’ hakları gözeterek yazdırsın. Erkeklerinizden iki kişiyi de tanık yapın. Erkek bulunmazsa, güvenilir bir erkekle iki kadın tanıklık edebilirler. Biri unutursa öbürü ona hatırlatsın diye. Tanıklar, tanıklık etmek üzere çağrıldıklarında, bu görevi reddetmesinler. Borç büyük de olsa, küçük de olsa, onu süresiyle birlikte yazmaktan üşenmeyin. Bu, Allah katında adalete daha uygun, tanıklık için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha elverişlidir. Ancak, aranızda peşin alışveriş yapar da onu yazmazsanız, günah işlemiş olmazsınız. Alışveriş yaptığınızda tanık tutun. Yazana da, tanıklık edene de zarar verilmesin. Eğer zarar verecek olursanız, bu bir sapkınlık olur, zararı size dokunur. Allah’tan sakının! Allah size ilim öğretiyor. Allah her şeyi bilir!
  283. Yolculukta olur da yazıcı bulamazsanız, alınan rehin yeter. Birbirinize güveniyorsanız, kendisine güvenilen kimse, Rabbi olan Allah’tan sakınsın da emaneti versin. Bir de, tanıklığı gizlemeyin. Kim onu gizlerse, kalbi günaha batmış olur. Allah, yapıp ettiklerinizin hepsini bilmektedir!
  284. Göklerde, yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. İçinizde olanları açıklasanız da, gizleseniz de Allah sizi onunla hesaba çeker. Sonra da, dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Allah’ın her şeye gücü yeter!
  285. Peygamberle müminler, Rabbinden indirilenlerin hepsine iman ettiler. Hepsi, Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandılar. “Onun peygamberleri arasında ayrım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Senin affını dileriz. Rabbimiz, dönüş sanadır!” dediler.
  286. Allah, kimseye gücünün yeteceğinden fazlasını yüklemez. Kazandığı iyilik kişinin kendi faydasına, yüklendiği kötülük yine kendi zararınadır. “Rabbimiz! Eğer unutacak veya yanılacak olursak bizi sorumlu tutma. Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme. Rabbimiz! Bizi, güç yetiremeyeceğimiz şeylerden sorumlu tutma. Bizi affet, bizi bağışla, bize merhamet eyle. Sen bizim koruyup gözetenimizsin. İnkârcılara karşı bize yardım eyle.”