Hud

HUD SURESİ ÖMER SEVİNÇGÜL MEALİ

‘Hud, Arabistan dolaylarında yaşamış olan Âd halkına gönderilen peygamberin adıdır. Ona selâm olsun!’

Bismillahirrahmanirrahîm.

  1. Elif, lâm, ra. ‘Kur’an’ her işini nice gayeler gözeterek hikmetle yapan, her şeyden haberli olan ‘Allah’ katından, ayetleri birbirine sımsıkı kenetlenmiş, sonra da ayrıntılı biçimde açıklanmış bir kitaptır.
  2. Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye indirilmiştir. ‘Ey Peygamber!’ Onlara, “Ben size Allah tarafından görevlendirilen bir uyarıcı, bir müjdeciyim.
  3. “Rabbinizden günahlarınızın affını dileyin. Ona tevbe edin. Ta ki belirli bir süreye kadar size güzel nimetler versin, yapıp ettikleriniz oranında sizi ödüllendirsin. Yüz çevirirseniz, sizin hakkınızda o zorlu günün azabından korkarım.
  4. “Dönüşünüz Allah’adır. Onun gücü her şeye yeter!” de.
  5. Dikkat edin! Onlar ondan gizlenmek için göğüslerini bükerler. Dikkat edin! Onlar ‘kendilerince önlemlerini alıp’ örtülerine bürünedursunlar, Allah onların neleri gizlediklerini, neleri açıkladıklarını biliyor! Şüphesiz o, sinelerin özünü ‘gönüllerin sırrını’ bilir!
  6. Yeryüzündeki bütün canlıların ‘maddî manevî’ rızkları Allah tarafından verilmektedir. ‘Allah her canlının yeryüzündeki’ yaşama süresini de bilir, ‘ölümden sonraki’ durup kalma yerini de. Bunların tümü apaçık bir kitaptadır.
  7. Gökleri ve yeri altı günde ‘evrede, zaman diliminde’ yaratan, odur. Onun arşı su üstündeydi. Hanginiz daha güzel işler yapacaksınız diye sizi sınamak istedi. Sen onlara, “Andolsun, ölümden sonra siz kesinlikle dirilip kalkacaksınız” desen, inkâr edenler kesinlikle, “Bu apaçık bir büyü, ötesi yok!” derler.
  8. Sayılı bir süreye kadar azaplarını ertelesek, bu sefer de, “Onu engelleyen ne!” derler. Dikkat edin! O azap bir gün kendilerine gelirse geri çevrilmez! Alay ettikleri şey onları kuşatıp mahveder!
  9. İnsana rahmetimizden tattırır, sonra da onu geri alırsak, bir de bakarsın ümidini kesmiş, bir nankör kesilmiş!
  10. Kendisine dokunan bir sıkıntıdan sonra bir nimet tattırırsak, “Bütün kötülükler benden gitti!” diyerek sevinir, kurumlanıp övünür.
  11. ‘Gerek darlık, gerek bolluk hâlinde’ sabreden ve güzel işler yapan kimselere gelince, onlar günahlarından arındırılır. Onlara büyük bir ödül verilir.
  12. ‘Ey Peygamber!’ Belki de, inkârcıların, “Ona bir hazine indirilse ya da yanında bir melek olsaydı ya!” demeleri yüzünden senin göğsün daralır da sana iletilen vahyin ‘ilahi bilgilerin’ bir kısmını terk edersin ‘bildirmezsin’. Unutma, sen sadece uyarıcısın! Allah ise, bütün varlıklar üzerinde gözeticidir!
  13. Yoksa, “Kur’an’ı kendisi uydurdu” mu diyorlar! “Haklıysanız, haydi sözünüzü ispat etmek için onun sureleri ayarında on tane sure getirin. Allah’tan başka kimi yardıma çağıracaksanız durmayın çağırın” de.
  14. ‘Bu meydan okuma karşısında’ kendilerinden isteneni yapamıyorlarsa o zaman iyice bilin, Kur’an Allah’ın ilmiyle indirilmiştir. Allah’tan başka ilah yoktur! Artık teslim olanlardansınız değil mi!
  15. Dünya hayatını ve onun debdebesini isteyenlerin yapıp ettiklerinin karşılığını burada eksiksiz veririz.
  16. Ancak, ahirette ateşten başka pay yoktur onlara! Bu dünyada işlediklerinin hepsi orada boşa gitmiştir. Zaten yapıp ettiklerinin hiçbir değeri yoktur!
  17. Ya, Rabbinden parlak bir delile dayanan, ardı sıra onun katından ‘Kur’an gibi ölümsüz’ bir tanık gelen, önünde de Musa’nın bir rehber, bir rahmet olan kitabı ‘Tevrat’ bulunan kimse ‘onlarla bir tutulabilir mi’! İşte onlar buna inanırlar. Onu inkâr edenlerin yeri ateştir! Bu konuda kuşkun olmasın! O, Rabbinden gelen bir gerçektir. Fakat insanların çoğu inanmaz.
  18. Kendi yalanlarını Allah’a yakıştırandan daha zalim kim olabilir! Bunlar kabirlerinden kaldırılıp Rablerine sunuldukları zaman, tanıklık edenler, “Rableri hakkında yalan uyduranlar işte bunlardır!” derler. Dikkat edin! Allah’ın lâneti zalimlerin üzerinedir!
  19. Onlar, Allah yolundan alıkoyarlar, onda noksanlar bulup çarpık göstermeye çalışırlar. İşte bunlardır ahireti inkâr edenler!
  20. Bunlar, yeryüzünde Allah’ı âciz ‘etkisiz’ bırakamazlar. Allah’a karşı kendilerini koruyacak kimseleri de yoktur. Onların azapları kat be kat verilir. Gerçeği işitmeye dayanamıyor, görmek de istemiyorlardı.
  21. Kendilerini zarara düşürenler bunlardır. Var saydıkları yapay tanrıları artık onları yüz üstü bırakıp gitmişlerdir.
  22. Ahirette en çok zarara uğrayacak olanlar bunlardır.
  23. Kuşkusuz, inanan, faydalı işler yapan, Rablerine itaat edenler de var. İşte bunlardır cennete girecek olanlar! Orada sonsuza kadar kalacaklar.
  24. ‘Biri inanmayan, öbürü inanan’ bu iki tip insanın durumu, bir kör ve sağır ile bir gören ve işitenin durumuna benzer. Bu ikisi bir sayılabilir mi! İbret alıp düşünmez misiniz!
  25. Andolsun! Biz, Nuh’u kendi halkına elçi göndermiştik. Onlara, “Ben size apaçık bir uyarıcıyım.
  26. “Allah’tan başkasına kulluk etmeyin. Sizin hakkınızda can yakıcı bir günün azabından korkuyorum” dedi.
  27. Bunun üzerine, halkının inkârcı seçkinleri, “Seni, tıpkı bizim gibi bir insan olarak görüyoruz. Sana bizim sıradan kişilerimizden başka hiç kimse uymuyor, bunu ilk bakışta görebiliyoruz. Sizin bizden üstün bir yanınızı da görmüyoruz. ‘Bu nedenlerden ötürü’ sizi yalancı sanıyoruz” dediler.
  28. Nuh, “Ey halkım!” dedi, “Rabbimden bir delile dayanıyorsam, o bana katından bir rahmet ‘hakikat ilmi’ verdiyse, siz de bunlara ‘gerçeklere gözlerinizi kapayarak’ körlük ediyorsanız, ‘işinize gelmediği için’ ondan hoşlanmıyorsanız, sizi buna zorlamalı mıyız!
  29. “Ey halkım! Buna karşılık sizden bir mal da istemiyorum. Benim çalışmamın karşılığı Allah katındadır. ‘Siz istiyorsunuz diye’ inananları yanımdan kovacak değilim. Onlar Rablerine kavuşacaklar ‘bunun farkındalar’. Sizin, kendinizle ilgili temel gerçekleri bilmeyen kimseler olduğunuzu düşünüyorum.
  30. “Ey halkım! Onları kovarsam kim beni Allah’tan kurtaracak! Bunu hiç düşünmüyor musunuz!
  31. “Ben size, Allah’ın hazineleri yanımdadır, demiyorum. Gaybın bilgisine de sahip değilim. Ben meleğim de demiyorum. Hor gördükleriniz için, Allah onlara hiçbir hayır vermeyecektir, diyemem. Onların içlerinde olanı Allah daha iyi bilir. ‘Bunları söylersem’ o zaman zalim olurum!”
  32. “Ey Nuh!” dediler, “Bizimle tartıştın. Tartışmayı uzattın. Haklıysan getirsene söz verdiğin azabı!”
  33. ‘Nuh da onlara’ “Allah dilerse onu başınıza getirir. Siz onu engelleyemezsiniz!
  34. “Allah sizi azdırmak isterse, size nasihatimin faydası olmaz. Rabbiniz odur! Ona döndürüleceksiniz!” dedi.
  35. Yoksa sana, “Kur’an’ı kendisi uydurdu” mu diyorlar? “Uydurduysam, günahı bana. Fakat sizin günahlarınızdan yana temizim!” de.
  36. Nuh’a şu vahiy verildi: “Senin halkından, şimdiye kadar inanmış olanlardan başka inanan olmayacak. Sana inanmayanlar ne yaparlarsa yapsınlar tasalanma.
  37. “Gözetimimiz altında, vahyimize uyarak gemiyi yap. Zalimler için bana başvurma. Onlar kesinlikle boğulacaklar.”
  38. Nuh gemiyi yapmaya başladı. Halkının seçkinleri, yanından geçerlerken onunla alay ediyorlardı. O da onlara, “Bizimle alay ediyorsunuz demek. Siz bizimle nasıl alay ediyorsanız, ‘sırası gelince’ biz de sizinle öyle alay edeceğiz.
  39. “Alçaltıcı azap kime gelecek, sürekli azap kimin tepesine inecek, yakında göreceksiniz!” dedi.
  40. Emrimiz gelip de yeryüzünden sular fışkırmaya başlayınca, “Her türden birer çifti, aleyhine hüküm verilmiş olanların dışında kalan aileni ve inananları gemiye bindir!” dedik. Ona inananların sayısı pek azdı.
  41. Nuh, kendisine inananlara, “Yüzmesi de, durması da Allah adına olan bu gemiye binin! Rabbim günahları bağışlayıcıdır, merhametlidir” dedi.
  42. Onları götüren gemi dağlar gibi dalgaların arasında gitmeye başladı. Nuh, kıyıda duran oğluna, “Ey oğulcuğum! Bizimle birlikte sen de gemiye bin. İnkârcıların yanında yer alma!” diye seslendi.
  43. Oğlu “Bir dağa sığınırım! O beni sudan korur!” dedi. Nuh, “Bugün kendisine rahmet edilenden başkasına Allah’ın emrinden kurtuluş yok” dedi. Derken, aralarına bir dalga girdi, oğlu boğulanların arasına karıştı.
  44. Bir süre sonra, “Ey yer, suyunu yut! Ey gök, sen de yağmurunu tut!” denildi. Sular çekildi, iş bitirildi. Gemi Cudi dağının üzerine oturdu. “Kahrolsun o zalimler!” denildi.
  45. Nuh, Rabbine seslenerek, “Ey Rabbim!” dedi, “Oğlum benim ailemdendi. Senin sözün haktır. Sen hüküm verenlerin en üstünüsün!”
  46. Allah, “Ey Nuh!” dedi, “O, senin ailenden biri sayılmaz. Çünkü, ‘sana inanmamakla’ kötü bir iş yapmıştır. Bilmediğin şeyi benden isteme. Cahillerden olmaman için seni uyarıyorum.”
  47. Nuh, “Rabbim!” dedi, “Senden, bilmediğim bir şeyi istemekten sana sığınırım. Sen beni bağışlamaz, bana merhamet etmezsen zarara düşenlerden olurum.”
  48. “Ey Nuh!” denildi, “Sana ve seninle beraber olan kimselere bizden bir selâm ve bereketle gemiden in. ‘Senin soyundan’ daha nice topluluklar türeyecek. Onları da bir süre yaşatırız. ‘Azgınlık ederlerse’ katımızdan can yakıcı bir azap veririz!”
  49. ‘Ey Peygamber!’ Sana anlattıklarımız gaybın bilgilerindendir. Ne sen, ne de senin toplumun, daha önce bunları bilmezdiniz. Sabırlı ol! Çünkü, sonunda içtenlikle inanarak günahlardan sakınanlar kazanacak!
  50. Âd halkına da kardeşleri Hud peygamberi gönderdik. “Ey halkım!” dedi, “Allah’a kulluk edin. Ondan başka ilahınız yoktur. Siz sadece uyduruyorsunuz!
  51. “Ey halkım! Ben sizden yaptıklarıma karşılık bir ücret istemiyorum. Ücretimi beni yaratan verecek. Akıl erdiremiyor musunuz!
  52. “Ey halkım! Rabbinizden günahlarınızın bağışlanmasını isteyin. Kötülüklerden sıyrılarak içtenlikle ona tevbe edin. O da size gökten bolca yağmur göndersin. Kuvvetinize kuvvet katsın. ‘Günaha batmış’ suçlular olarak yüz çevirmeyin!”
  53. “Ey Hud!” dediler, “Sen bize belgeler getirmedin. Sen söyledin diye tanrılarımızı bırakıp da sana inanacak değiliz ya!
  54. “Tanrılarımızdan biri seni fena çarpmış, demekten başka söyleyecek sözümüz yok.” Hud da onlara, “Allah şahidimdir, siz de tanık olun, ben sizin yapay tanrılarınızdan uzağım!” dedi.
  55. “İsterseniz hep birlikte bana tuzak kurun! Elinizden geleni ardınıza koymayın!
  56. “Ben, hem benim Rabbim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah’a dayanmışım. Kımıldayan her canlının dizginini o tutar! Rabbim dosdoğru bir yol üzerindedir.
  57. “Benimle gönderileni size bildirdim, yüz çevirirseniz, Rabbim sizin yerinize başka bir toplumu getirebilir. Siz ona hiçbir şey yapamazsınız. Her şey Rabbimin denetimi altındadır.”
  58. Azap emrimiz gelince, merhametimizin bir eseri olarak, Hud peygamberi ve yanında yer alan inananları kurtardık. Onları zorlu bir azaptan da kurtardık!
  59. İşte, Rablerinin ayetlerini inatla inkâr eden, peygamberlerine başkaldıran, her bir direngen zorbanın buyruğuna boyun eğen Âd halkı budur!
  60. Lânet onları bu dünyada da kovaladı, kıyamet gününde de. Bakın, Rabbini işte böyle inkâr etmişti Âd halkı. Bakın, işte böyle silinip gitti Hud peygamberin halkı Âd!
  61. Semud halkına da kardeşleri Salih’i elçi gönderdik. “Ey halkım! Allah’a kulluk edin. Sizin ondan başka ilahınız yoktur. Sizi topraktan yaratan, yeryüzünde yaşatan odur. Ondan bağışlanma dileyin. Ona tevbe edin. Rabbim kullarına yakın olandır, dualarına karşılık verendir” dedi.
  62. Semud halkının adamları, “Ey Salih! Bundan önce sen aramızda büyük ümitler beslenen biriydin. Şimdi bizi atalarımızın taptıklarına tapmaktan alıkoymak mı istiyorsun! Bizi çağırdığın şey hakkında kuşkuluyuz” dediler.
  63. “Ey halkım!” dedi, “Eğer ben, Rabbimden gelen apaçık bir delil üzerindeysem, o bana katından bir rahmet vermişse, ben de ona başkaldırırsam, söyleyin bakayım, beni ondan kim kurtarabilir! Siz sadece zararımı artırabilirsiniz, başkası elinizden gelmez!
  64. “Ey halkım! Şu dişi deve bir alamettir. Allah sizi onunla sınıyor. Ona dokunmayın. Bırakın rahatça otlasın. Yoksa ansızın gelecek yakın bir azap sizi yakalayıverir!”
  65. ‘Heyhat!’ Buna rağmen onu kesip devirdiler. Salih, “Yurdunuzda ancak üç gün kalabilirsiniz! İşte size yalan olmayan bir söz!” dedi.
  66. Buyruğumuz gelince, merhametimizin bir eseri olarak, Salih’i ve yanındaki inananları azaptan ve kıyamet günündeki alçalmadan kurtardık. Rabbin pek kuvvetlidir, üstün gücü olandır.
  67. Zalimleri bir büyük çığlık yakaladı, oldukları yerde cansız cisim kesildiler!
  68. Sanki orada hiç yaşamamışlar gibi! Bak, Rabbini gerçekten inkâr etti Semud! Bak, silinip gitti Semud!
  69. Andolsun! Elçilerimiz İbrahim peygambere bir müjde getirdiler. “Selâm!” dediler. İbrahim “Selâm!” dedi. Kısa süre sonra, konuklarına ikram için dana kebabı getirdi.
  70. İbrahim, onların yemeğe el uzatmadıklarını gördü. Bunu yadırgadı. İçine bir korku düştü. Elçiler, “Korkma. Biz, Lût halkına gönderildik” dediler.
  71. Ayaküstü bekleyen hanımı konuşulanları dinliyordu. Söylenenleri işitince yüzü güldü. Ona İshak ve ardından Yakub’u müjdeledik.
  72. “Eyvahlar olsun bana! Doğuracak mıyım! Ben bir kocakarıyım. Kocam da şu ihtiyar! Bu ne acayip şey!” dedi.
  73. Elçiler, “Allah’ın işine mi şaşıyorsun! Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun ey ev halkı! O, gerçekten övülmeye layık olandır, şanı pek yücedir” dediler.
  74. İbrahim’in korkusu gidip de o müjde kendisine geldikten sonra, Lût halkı hakkında bizimle ‘elçilerimizle’ tartışmaya girişti.
  75. İbrahim gayet yumuşak huyluydu, yanık gönüllüydü, büsbütün Allah’a meyilliydi.
  76. Elçiler, “Ey İbrahim! Bırak bunu artık ‘bizimle tartışma’. Rabbinin kesin emri geldi. Onlara geri döndürülemez bir azap gelecek!” dediler.
  77. Derken, elçilerimiz Lût’un yanına vardılar. Lût, onlar yüzünden kaygılandı. Onları koruyacak gücü olmadığı için kalbi daraldı, “Zor bir gün bu!” dedi.
  78. Halkı, onun yanına seyirterek geldi. Önceden de o kötülükleri yaparlardı. Lut, “Ey halkım!” dedi, “İşte kızlarım! Bunlar sizin için daha temiz ‘daha uygun’. Allah’tan korkun da beni konuklarımın önünde rezil etmeyin. Yok mu aranızda olgun bir adam!”
  79. Onlar, “Bilirsin, senin kızlarında hakkımız yok. Aslında sen bizim ne istediğimizi de gayet iyi bilirsin!” dediler.
  80. Lut, “Ah ne olurdu, sizinle baş edecek bir kuvvetim olaydı ya da sağlam bir dayanağa sığınabileydim!” dedi.
  81. ‘Olanları izleyen insan görünümlü melekler’ “Ey Lût!” dediler, “Biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana ilişemeyecekler. Durma, ailenle beraber gecenin uygun bir vaktinde yola çık. Sizden hiç kimse arkasına bakmasın, geride kalmasın. Karın dışında! Çünkü, öbürlerine gelen azap ona da çatacak! Sözü verilenin ‘azabın’ vakti sabahleyindir. Sabah da yakın değil mi!”
  82. Emrimiz gelince oranın altına üstünü getirdik. Üzerlerine birbiri ardınca siccilden taşlar yağdırdık.
  83. Bu taşlar Rabbinin katında damgalanmıştı. Bunlar, zalimlerden hiçbir zaman uzak olmayacaktır!
  84. Medyen halkına da kardeşleri Şuayb’ı elçi gönderdik. “Ey halkım!” dedi, “Allah’a kulluk edin! Sizin ondan başka ilahınız yoktur! Ölçüyü tartıyı eksik tutmayın. Şimdi sizi bolluk içinde görüyorum da sizin için kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum.
  85. “Ey halkım! Ölçüyü tartıyı adalet üzere uygulayarak tam yapın. İnsanların eşyasını eksik vererek haksızlık etmeyin. Bozgunculuk ederek yeryüzünü karıştırmayın.
  86. “Gerçekten inanan kimselerseniz, sizin için hayırlı olan Allah’ın ‘helal kâr olarak size’ bıraktıklarıdır. Ben sizin muhafızınız değilim.”
  87. “Ey Şuayb!” dediler, “Atalarımızın taptıklarını bırakmamızı, mallarımızı canımız nasıl isterse öyle kullanmamamızı senin namazın mı emrediyor? Biz seni aklı başında bir adam olarak bilirdik!”
  88. “Ey halkım!” dedi, “Rabbimden gelen bir delile dayanıyorsam, o bana güzel bir rızk vermişse, sizce ben nasıl davranmalıyım! Size yasak ettiklerime kendim aykırı hareket etmek istemem. Gücüm oranında ‘yanlışları’ düzeltmek istiyorum. Başarılı olup olmamam tamamen Allah’ın yardımına bağlıdır. Ben sadece ona dayanıyor, her konuda ona yöneliyorum!
  89. “Ey halkım! Bana karşı gelmenizden ötürü, Nuh, Hud veya Salih halkına gelen belanın bir benzerinin sizin de başınıza gelmesini istemem. Lût halkı da sizden uzak sayılmaz hani!
  90. “Rabbinizden günahlarınızın bağışlanmasını isteyin. Ona tevbe edin! Rabbim gerçekten merhametlidir! Hem seven, hem de sevilmeye layık olandır!”
  91. “Ey Şuayb!” dediler, “Söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz ‘bir mana veremiyoruz’. Seni de aramızda pek güçsüz görüyoruz. Yakınların olmasaydı seni öldüresiye taşlardık. Bizim gözümüzde senin bir saygınlığın yok!”
  92. “Ey halkım!” dedi, “Allah’ı umursamıyor da akrabalarımdan mı çekiniyorsunuz! Akrabalarım daha mı önemli! Rabbim bütün yapıp ettiklerinizi ‘bilgisiyle, gücüyle’ kuşatmıştır!
  93. “Ey halkım! Elinizden geleni yapın bana! Elbet ben de yapacağım. O alçaltıcı azap kime gelecek, yalancı kimmiş, ileride bileceksiniz! Bekleyin, doğrusu ben de sizinle beraber bekliyorum!”
  94. ‘Azap’ emrimiz gelince, Şuayb’ı ve yanındaki inananları merhametimizin bir eseri olarak kurtardık. O zalimleri ‘dehşetli’ bir çığlık yakaladı. Oldukları yerde cansız cisim kesildiler!
  95. Sanki orada daha önce hiç yaşamamışlardı! Medyen halkı böylece silinip gitti. Tıpkı Semud halkının silinip gitmesi gibi.
  96. Andolsun, Musa’yı da ayetlerimizle ve kesin bir mucizeyle gönderdik.
  97. Firavuna ve onun seçkinlerine. Onlar, Firavunun emrine uydular. Oysa, Firavunun emrinde hiçbir hayır yoktu!
  98. Firavun, kıyamet gününde halkına önderlik eder, onları cehenneme sürükler. Ne kötü yerdir sürüklendikleri o yer!
  99. Bir lânet onları burada da kovalar, kıyamet gününde de. Ne kötü bir kısmettir o kısmet!
  100. Sana birer ibret öyküsü olarak anlattıklarımız eski diyarların haberleridir. Onların bir kısmı hâlâ yerinde duruyor, bir kısmı silinip gitti.
  101. Biz onlara haksızlık etmedik. Onlar, kendi kendilerine kıydılar. Rabbinin emri gelince, Allah’ı bırakıp da yalvardıkları düzmece tanrıları kendilerine hiçbir fayda sağlamadı. Sadece kayıplarını artırdı.
  102. Rabbin bir memleketin zalim halkını mahvetti mi işte böyle mahveder! Pek şiddetli, pek acı vericidir onun mahvedişi!
  103. ‘Bu anlatılanlarda’ ahiret azabından korkan kimseler için apaçık bir ayet ‘bir uyarıcı ders’ vardır. ‘Gelmesi kesin olan’ kıyamet günü, insanların toplanma günüdür. Mutlaka görülecek bir gündür.
  104. Biz onu ‘dünyanın ölümü demek olan kıyameti’ ancak sayılı bir süre için erteleriz.
  105. Ölümden sonraki yargılama süreci başlayınca, Allah’ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz. ‘Diriltilip toplananlardan’ kiminin sonu iyi olacak, kimininki kötü.
  106. Sonu kötü olanlar cehennem ateşine girer. Her nefeste ah edip inlerler!
  107. Rabbinin dilemesi bir yana, gökler ve yer durdukça orada kalırlar. Rabbin her ne isterse yapabilendir.
  108. Sonu iyi olanlar cennete girerler. Rabbinin dilemesi bir yana, gökler ve yer durdukça ‘yani sonsuza kadar’ orada kalırlar. Ardı arkası kesilmez bir lütuftur bu!
  109. ‘Yapay tanrılara inanan’ bu insanların tapınmaları konusunda şüpheye düşme. Atalarının izinden gidiyor, onlar gibi tapınıyorlar. Onların paylarını eksiksiz veririz!
  110. Andolsun! Musa’ya kitap verdik. Üzerinde anlaşamadılar, nice aykırı görüşler ileri sürdüler. Eğer Rabbinin daha önce verilmiş bir sözü olmasaydı işleri bitirilmişti. Doğrusu, onlar bu konuda şüpheye varan bir ikilem içindeler.
  111. Rabbin, her birine yapıp ettiklerinin karşılığını eksiksiz verecektir. Çünkü, onların bütün yapıp ettiklerinden haberlidir.
  112. Sen, sana emredilene uyarak dosdoğru ol! Beraberinde bulunan tevbeliler de senin gibi olsunlar! İlahi sınırları aşmayın! Allah bütün yapıp ettiklerinizi görüyor!
  113. Zalimlere eğilim göstermeyin, aksi hâlde ateş size de dokunur! Sizin, Allah’tan başka koruyucunuz yoktur! Size yardım da edilmez!
  114. Gündüzün iki ucunda, gecenin gündüze yakın saatlerinde namaz kıl! İyilikler kötülükleri giderir. Bu, düşünüp kavrayabilen kimselere bir hatırlatmadır.
  115. Sabret! Allah, sorumluluklarını güzelce yerine getirenlerin emeklerini boşa çıkarmaz.
  116. Sizden önceki nesillerin ileri gelenlerinin yeryüzündeki fesada engel olmaları gerekmez miydi! Onlardan kurtardıklarımız pek azdır. Zalimler ise, kendilerine verilen zenginliklerle hayatın tadını çıkarmayı yeğlediler, günah bataklıklarına dalan suçlular oldular.
  117. Rabbin, halkı düzgün olan memleketleri haksız yere helak etmez.
  118. Rabbin dileseydi, bütün insanları bir tek ümmet yapardı. Oysa, çekişip duracaklar.
  119. Rabbinin merhamet ettiği kimseler başka. Onların hepsini bunun için yarattı. Bununla beraber, Rabbinin, “Cehennemi hepten cinlerle ve insanlarla dolduracağım!” sözü gerçekleşmiş oldu.
  120. Peygamberlerin başlarından geçenlerden bazılarını, senin kalbini pekiştirebilecek olanları, bir ibret öyküsü olarak sana anlatıyoruz. Bu ibret öyküleri aracılığıyla, sana gerçek bildiriliyor, inananlara da ibret dersi veriliyor.
  121. İnanmayanlara, “Elinizden geleni yapın! Elbet biz de yapıyoruz!
  122. “Bekleyin bakalım! Biz de bekliyoruz!” de.
  123. Göklerin ve yerin görünmeyen gerçek yüzü, maddenin ötesindeki etkin egemenlik gücü Allah’ındır. İşlerin hepsi ona döndürülür. Öyleyse yalnız ona kulluk et, ona dayan! Çünkü, Rabbin yapıp ettiklerinizden haberlidir!