Kehf

KEHF SURESİ ÖMER SEVİNÇGÜL MEALİ

‘Kehf, “mağara” demektir. İnkârcıların zulmünden kaçarak mağaraya sığınan, orada yüzyıllarca uyuyan müminlerden söz etmesi sebebiyle sureye bu ad verilmiştir. Bunlar, İsa aleyhisselâmın ümmetinden bir grup gençtir. Mağaraya sığınma olayının, milattan sonra üçüncü yüzyılda gerçekleştiği sanılmaktadır.’

Bismillahirrahmanirrahîm.

  1. Bütün övgüler, kuluna Kur’an’ı indiren, onda hiçbir uyumsuzluğa yer vermeyen Allah içindir.
  2. Dosdoğru bir kitap! Kendi katından şiddetli bir azapla insanları sakındırmak, faydalı işler yapan inananlara güzel bir ödülü ‘cenneti’ müjdelemek üzere indirdi.
  3. İnananlar cennette sonsuza kadar kalacaklar.
  4. Bir de, “Allah çocuk edindi” diyenleri uyarmak için...
  5. Bu hususta ne kendilerinin ne de atalarının bilgisi var! O ne büyük bir laf ki ağızlarından kolayca çıkıveriyor! Düpedüz yalan söylüyorlar!
  6. Şimdi onlar bu söze inanmıyorlar diye üzüntüden kendini mi paralayacaksın!
  7. İnsanların hangisinin daha iyi davranacağını bir sınama sonucu ortaya çıkarmak üzere, yeryüzünde bulunanları bir süs yaptık.
  8. Şüphesiz, yeryüzündeki her şeyi kupkuru bir toprak hâline getireceğiz.
  9. Yoksa sen sadece mağara ve kitabe arkadaşlarını mı ibretlik alâmetlerimizden sandın!
  10. Bir zamanlar, o gencecik insanlar inkârcıların saldırısından korunmak için mağaraya sığındılar. “Rabbimiz! Katından bize rahmet ver. İşimizden yana başarı ihsan eyle!” dediler.
  11. Onları, mağaranın içinde ‘bir mucize eseri olarak’ yıllarca uyuttuk.
  12. Sonra, bekledikleri sonucu iki taraftan hangisinin daha iyi hesapladıklarını ‘hangisinin başarılı olduğunu’ bilelim ‘herkes bilsin’ diye onları kaldırdık.
  13. Hikâyelerinin aslını sana anlatıyoruz. Onlar, Rablerine gerçekten inanan gencecik insanlardı. Biz de inançlarını güçlendirmiştik.
  14. Onların kalplerini pekiştirdik. İnkârcıların arasında ayağa kalkıp, “Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir!” dediler. “Biz ondan başkasına tapmayız! Bunun tersini yaparsak, cidden saçmalamış oluruz!
  15. “Şu bizim halkımız Allah’tan başka ilahlar edindiler. Onlar hakkında kesin bir delil ortaya koysalardı ya! Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir!
  16. ‘İçlerinden biri’ “Madem onlardan da, onların Allah’tan başka taptıklarından da ayrıldınız, hemen mağaraya çekilin. Rabbiniz size merhametini yaysın. Bu işinizde bir kolaylık hazırlasın. İşte o zaman başarılı olursunuz” ‘dedi’.
  17. Güneşi görürsün, doğunca mağaralarının sağ tarafına meyleder. Batarken onların sol taraflarına dönüverir. Kendileri ortadaki boşluktadırlar. Allah’ın ibretlik eserlerinden biridir bu. Allah kime yol gösterirse o doğru yola erişir! Kimi de saptırırsa, ona ne bir koruyucu bulabilirsin, ne de bir yol gösterici!
  18. Onları görsen uyanık sanırdın, oysa uykudaydılar. Onları, bir sağa çeviriyorduk, bir sola. Köpekleri de eşikte iki kolunu uzatmış uyuyordu. Apansız yanlarına varsan mutlaka dönüp kaçardın. Görünüşleri karşısında için korkuyla dolardı.
  19. Günü gelince, aralarında bir sorgulama yapsınlar diye, onları uyandırıp kaldırdık. İçlerinden biri, “Ne kadar kaldık?” dedi. “Bir gün ya da bir günün birazı kaldık” dediler. “Ne kadar kaldığımızı en iyi bilen Rabbimizdir. Birimiz şu gümüş parayla şehre gitsin. Baksın da hangi yiyecek daha temizse ondan azık getirsin. Şehirde dikkatli davransın, hiç kimseye bizden söz etmesin!” diye konuştular.
  20. “Haberleri olursa bizi ya taşlayarak öldürürler ya da dinlerine döndürürler. O zaman sonsuza kadar kurtuluşa eremeyiz.”
  21. Bu yolla insanların onları tanımasını sağladık. Bu vesileyle, Allah’ın ‘ölümden sonra diriltip kaldırma’ sözünün gerçek, kıyamet gününün kesin olduğunu anlamalarını istedik. Kendi aralarında ne yapacaklarını tartıştılar. Bazıları, “Onların bulundukları yere bir anıt yapalım” diyordu. Rabbindir onları en iyi bilen! Tartışmada üstün gelenler, “Biz bunların bulundukları yere bir mabet yapacağız” dediler.
  22. ‘Onlar hakkında hep tartışacaklar.’ “Üçtür, dördüncüleri köpekleridir” diyecekler. “Beştir, altıncıları köpekleridir” diyecekler. “Yedidir, sekizincisi köpekleridir” diyecekler. Atıyorlar! “Onların sayısını en iyi Rabbim bilir!” de. Onları pek az kimseden başkası bilmez. Bu konuyu kimseyle tartışma. ‘Tartışman gerekirse’ meselenin özünü tartış. Bunlara ‘bir ilme dayanmaksızın atıp tutanlara’ onlarla ilgili soru sorma.
  23. Hiçbir şey hakkında, “Bunu yarın mutlaka yaparım” deme.
  24. Ancak, inşaallah ‘Allah dilerse’ de. Unutursan, hatırlar hatırlamaz hemen Allah’ı an. “Rabbimden hayırlı bir sonuca erişmek hususunda bana bundan ‘mağaradakilerin başarısından’ daha yakın bir başarı vermesini umuyorum” de.
  25. ‘Kimileri’ onların mağaralarında üç yüz yıl durduklarını söylediler. ‘Kimileri buna’ dokuz ‘yıl’ daha eklediler.
  26. “Onların ne kadar kaldıklarını en iyi Allah bilir! Göklerin ve yerin gizliliklerini ancak o bilir. O ne güzel görür! O ne güzel işitir! Onların ondan başka koruyup gözeteni yoktur. O hiç kimseyi hâkimiyetine ‘egemenliğine’ ortak etmez!” de.
  27. Rabbinin Kitabından sana indirileni oku. Onun sözünü kimse değiştiremez! Ondan başka sığınılacak kimse bulamazsın!
  28. Onun rızasını dileyerek sabah akşam Rablerine yalvaranlarla beraber sen de sabret. Dünya hayatının süsünü isteyip de gözlerini onlardan ayırma! Sınırları aşıp taşkınlık ederek gelgeç isteklerinin peşine düşmesi sebebiyle kalbine bizi anmayı unutturduğumuz kimseye uyma.
  29. Gerçek, Rabbinizden gelmiştir. Dileyen inanır, dileyen inkâr eder. ‘Sapıp gitmekle’ kendilerine yazık edenler için, alev duvarlarıyla kendilerini kuşatacak bir ateş hazırlamışızdır. Yardım diledikleri zaman, onlara erimiş maden gibi yüzleri kavuran bir su ile yardım edilir! O ne kötü bir içki! O ne kötü bir konak!
  30. Bir de inanıp faydalı işler yapanlar var. Biz, güzel işler yapanların emeklerini asla boşa çıkarmayız!
  31. Altında ırmaklar akan sonsuz esenlik yurdu cennetler onları beklemektedir. Orada altın takılarla süslenecekler. En güzel ipeklerden yeşil ‘güzel, süslü, yepyeni’ elbiseler giyecekler. Görkemli sedirlere kurulacaklar. O ne güzel karşılık! O ne güzel konak!
  32. Onlara şu iki adamı misal ver: Onlardan birine iki üzüm bahçesi vermiştik. Bahçelerin etrafını hurma ağaçlarıyla donatmış, aralarını da ekinlik yapmıştık.
  33. Her iki bahçe de eksiksiz ürün vermişti. İkisinin arasından bir de dere akıtmıştık.
  34. Sahibi için gelir getiriyordu. Bahçelerin sahibi, arkadaşıyla konuşurken, “Ben senden malca daha zengin, nüfus bakamından daha üstünüm” derdi.
  35. Böylece kendine yazık eden bu adam, bir gün bahçesine girdi, “Hiç sanmam ki bu bahçe yok olup gitsin!” dedi.
  36. “Hem, kıyamet gününün geleceğini de sanmıyorum. Rabbimin huzuruna çıkarılacak olsam bile, mutlaka bundan daha iyisini bulurum.”
  37. Arkadaşı ona dedi: “Seni önce topraktan, sonra bir damla sudan yaratan, sonra da sana adam sureti veren Rabbine nankörlük mü ediyorsun!
  38. “Rabbim, Allah’tır! Rabbimin yanı sıra başka tanrıya tapmam!
  39. “Bahçene girdiğin zaman, Allah’ın dilemesiyle, bütün güç yalnız Allah’ındır, demen gerekmez miydi! Demek mal ve nüfus bakımından beni küçümsüyorsun öyle mi!
  40. “Rabbim, bana senin bahçenden daha iyisini verebilir. Gökten bir afet gönderip seninkini yerle bir edebilir.
  41. “Ya da, bahçenin bir daha bulamayacağın şekilde suyu çekilebilir.”
  42. Sonra, böbürlenen zenginin ürünlerle dolu bahçeleri bir felaket sonucu yerle bir oldu. Çardakları üzerine çöktü. Adam, olanları görüp emeklerini düşünerek ellerini ovuşturuyor, “Ah keşke Rabbimin yanı sıra hiç kimseyi tanrı edinmeseydim!” diyordu.
  43. Ne Allah’tan başka ona yardım edecek kimsesi vardı, ne de adam kendi kendini kurtarabiliyordu.
  44. İşte orada yardım, hak olan Allah’a özgüdür. Yapılanların karşılığını vermekte de, sonucu belirlemekte de en hayırlı olan, odur.
  45. Onlara dünya hayatını anlatan bir misal ver: Dünya hayatı gökten inen suya benzer. Onunla yeryüzünde gür bitkiler yeşerir. Zamanı gelince kuruyup kırıntı olur. Esen rüzgârlarla savrulur gider. Allah, ne isterse yapmaya gücü yetendir!
  46. Mal ve oğullar dünya hayatının süsüdür. Fakat kalıcı olan faydalı işler, Rabbinin katında, karşılıkları bakımından da, ümit edilebilirlik yönünden de daha hayırlıdır.
  47. Günü gelince dağları yürütürüz, yeryüzünü dımdızlak görürsün. Birini bile bırakmaksızın bütün insanları diriltip bir araya toplarız.
  48. Sonra, diziler hâlinde Rabbinizin huzuruna getirilirler. Allah onlara, “Sizi ilkin nasıl yarattıysak şimdi de bize öyle geldiniz. Bir buluşma zamanı olmayacak sanıyordunuz!” der.
  49. Amel defterleri ortaya çıkartılır. Suçlular oradaki yazılar yüzünden korkup titrerler. “Eyvahlar olsun bize! Bu kitap nasıl olmuş da küçük büyük hiçbir şey bırakmamış, hepsini saymış ‘hesaba geçirmiş’!” derler. İşlediklerinin tamamını önlerinde bulurlar. Rabbin hiç kimseye haksızlık etmez.
  50. Hatırla, meleklere, “Âdem’e secde edin!” demiştik. ‘Şeytanların atası olan’ İblis dışında hepsi secdeye ‘saygıyla yere’ kapanmışlardı. İblis cinlerden biriydi. Rabbinin emrini dinlemedi. Siz, beni bırakıyor da onu ve onun soyunu mu arkadaş ediniyorsunuz! Oysa onlar size düşmandır. Nefsine zulmedenler için bu ne kötü bir seçim!
  51. Ben onları, ne göklerin, ne yerin, ne de kendilerinin yaratılışına tanık ettim. Saptıranları hiçbir konuda yardımcı edinmedim!
  52. Yargılama süreci başlayınca, Allah onlara, “Haydi çağırın bakalım var saydığınız ortaklarımı!” der. Onları çağırırlar, ama ‘yapay tanrıların’ hiçbiri çağrılarına cevap vermez. Çünkü, aralarına aşılmaz bir uçurum koymuşuzdur!
  53. Günahlara batmış suçlular, ateşi gördükleri zaman ona düşeceklerini anlarlar, ama sıyrılıp kurtulacak bir yol bulamazlar!
  54. Andolsun! Kur’an’da, insanlara ibret olacak nice misalleri ayrıntılı biçimde anlattık. Şu insan her şeyden çok tartışmaya düşkündür!
  55. Kendilerine doğru yol bilgisi gelince, insanları, inanmaktan ve Rablerinden bağışlanma dilemekten alıkoyan, önceki toplumlara uygulanan yasanın ‘azgın topluluklara gönderilen azabın’ kendilerine de uygulanmasını ya da ‘ahiretteki’ azabın belirmesini beklemeleri olmuştur.
  56. Biz, peygamberlerimizi sadece müjdeciler ve uyarıcılar olarak gönderdik. İnkâr edenler, hakkı batılla ‘gerçeği yalanla’ ortadan kaldırmak için çabalarlar. Hem ayetlerimizi, hem de kendilerine yapılan uyarıları alay konusu yaparlar.
  57. Rabbinin ayetleri kendisine anlatılmışken, yapıp ettiklerini unutarak, onlardan yüz çevirenden daha zalim kim olabilir! Kur’an’ı anlamalarını engellemek için, kalplerinin üzerine perdeler, kulaklarının içine de bir ağırlık bıraktık. Sen onları doğru yola çağırsan da asla yola gelmezler!
  58. Bununla beraber, Rabbin bağışlayıcıdır, merhamet sahibidir. Yapıp ettikleri yüzünden onları hemen paylayacak olsaydı azabı çabuklaştırırdı. Fakat onlara tanınan belli bir süre vardır. ‘Bu süre dolunca’ ondan kaçıp da sığınacak yer bulamazlar.
  59. Bundan önce, zulümleri yüzünden ‘yeryüzü sayfasından’ sildiğimiz memleketler gibi! Onların mahvı için de bir süre belirlemiştik.
  60. Bir zamanlar Musa, gence, “İki denizin birleştikleri yere erişmek istiyorum. Gerekirse yıllarca yürürüm!” demişti.
  61. İki denizin birleştikleri yere vardılar. Orada balıklarını unuttular. Balık, denizde bir yol bulup gitti.
  62. Oradan ayrılıp bir süre yürüdüler. Musa, arkadaşına, “Öğlen yemeğimizi getir. Yolculuk yüzünden yorgun düştük” dedi.
  63. ‘Yuşa’ “Bak sen!” dedi, “Kayaya sığındığımız zaman balığı unutmuşum! Bana onu unutturan şeytandan başkası olamaz! Balık, şaşılacak biçimde bir yol bulup gitmiş.”
  64. Musa, “Biz de bunu arıyorduk ya!” dedi. İzleri üzerine hemen geri döndüler.
  65. Derken, ‘orada’ bir kulumuzu buldular. Ona katımızdan bir rahmet vermiş, ilim belletmiştik.
  66. Musa, “Beni hayra eriştirecek bir ilim elde etmek istiyorum. Sana verilen ilmi bana da belletmen için peşinden gelebilir miyim?” dedi.
  67. ‘Hızır’ “Sen benim yanımdayken ‘tanık olacaklarına’ katlanamazsın!
  68. “Havsalan almayan şeye nasıl katlanabilirsin!” dedi.
  69. Musa, “Allah’ın izniyle beni sabırlı biri olarak bulacaksın. Senin hiçbir emrine isyan etmem” dedi.
  70. ‘Hızır’ “Benim peşimden geleceksen, hiçbir şey hakkında soru sormayacaksın! Zamanı gelince ben sana anlatırım” dedi.
  71. Bunun üzerine kalkıp gittiler. Bir gemiye bindiler. O, gemiyi deliverdi! Musa, “İçindekileri boğmak için mi deldin! Cidden kötü bir şey yaptın!” dedi.
  72. Öbürü, “Yaptıklarıma asla katlanamazsın, demedim mi sana!” dedi.
  73. Musa, “Bir unutuşum yüzünden beni paylama. Bu işimden dolayı bana güçlük çıkarma” dedi.
  74. Bir süre daha yürüdükten sonra bir oğlana rastladılar. Onu hemen öldürdü. Musa, “Bir cana karşılık olmaksızın tertemiz bir cana niye kıydın! Cidden kötü bir şey yaptın!” dedi.
  75. ‘Hızır’ “Yaptıklarıma asla katlanamazsın, demedim mi sana!” dedi.
  76. ‘Musa’ “Bundan sonra sana bir şey sorarsam artık bana arkadaş olma. Benden yeterince özür işittin” dedi.
  77. Yine yola koyuldular. Derken, bir kasabaya vardılar. Ora halkından yiyecek istediler, fakat onlar, bunları konuk etmek istemediler. Orada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar gördüler. ‘Hızır’ onu onarıverdi. Musa, “İsteseydin buna karşılık bir ücret alabilirdin” dedi.
  78. “Ayrılmamızın zamanı geldi!” dedi, “Katlanamadığın olayların yorumunu sana anlatayım:
  79. “O gemi, geçimi için denizde çalışan yoksulların malıydı. Ona zarar verdim, çünkü ileride sağlam gemileri sahiplerinin elinden zorla alan ‘zalim’ bir kral vardı ‘bunu biliyordum’.
  80. “Oğlana gelince... Onun ana babası inanan kimselerdi. Oğlanın onları azdırıp inkâra sürüklemesinden kaygı duyduk.
  81. “Rablerinin, ‘ana babaya’ ondan daha temiz, kendilerine daha merhametli birini vermesini istedik.
  82. “Duvara gelince... Kasabada yaşayan iki yetim oğlanındı. Altında onlara ait bir gömü vardı. Babaları iyi bir adamdı. Rabbin, onların erginlik devresine ulaşmasını, sonra da Rabbinden bir rahmet olarak gömülerini çıkarmalarını istedi. Ben bunları kendi kararımla yapmadım. İşte, dayanamadığın işlerin yorumları bunlardır!”
  83. Zülkarneyn hakkında sana soru soruyorlar. “Size onunla ilgili bir hatıra anlatayım” de.
  84. Onu yeryüzüne yerleştirip kendisine imkânlar verdik. Amacına ulaşması için gereken her türlü sebebi öğrettik.
  85. Derken, bir sebebe uydu.
  86. Batı tarafına gitti. Güneşi bulanık bir gözde batarken buldu. Onun yanında bir halka rastladı. “Ey Zülkarneyn! Onlara dilersen azap edersin, dilersen iyi davranırsın, karar senin” dedik.
  87. “Haksızlık edene azap ederiz” dedi, “Sonra Rabbinin huzuruna döndürülür. O da görülmedik bir azapla azap eder.
  88. “Kim inanır da iyi işler yaparsa, ona en güzel ödül vardır. Biz de onu yapılması kolay olan şeylerden sorumlu tutarız.”
  89. Sonra, bir sebebe uydu.
  90. Doğu tarafına gitti. Güneşi öyle bir halkın üzerine doğuyor buldu ki, onlar için güneşe karşı bir siper yapmamıştık!
  91. İşte böyle! Onun yanında olan ne varsa hepsi bilgimiz dahilindeydi.
  92. Sonra, bir sebebe daha uydu.
  93. Sonunda iki dağ arasına vardı. Onların berisinde neredeyse hiç söz anlamayan bir halka rastladı.
  94. “Ey Zülkarneyn!” dediler, “Yecüc ve Mecüc bu ülkede bozgunculuk yapıyorlar. Bizimle onlar arasına bir set yapman için sana vergi verelim mi?”
  95. “Rabbimin bana verdiği imkânlar daha hayırlıdır. Beden gücünüzle yardım edin de onlarla sizin aranıza sağlam bir set yapayım.
  96. “Bana demir kütleleri getirin!” dedi. Bunların iki ucu bir düzeye gelince, “Körükleyin!” dedi. Onu ateşleyince, “Bana erimiş bakır getirin de üzerine dökeyim!” dedi.
  97. ‘Seti yapıp bitirince’ artık ‘bozguncular’ onu ne aşabildiler, ne de delebildiler.
  98. Zülkarneyn, “Rabbimden bir rahmettir bu. Rabbimin sözü yerine gelince ‘kıyamet kopunca’ onu yerle bir eder. Rabbimin sözü gerçektir” dedi.
  99. Gün gelir onları ‘düzen tanımaz toplulukları’ salıveririz, dalgalar hâlinde birbirlerine girerler. Sûra üflenir. İnsanları bir araya toplarız.
  100. İnkâr edenlere o gün cehennemi gösteririz!
  101. Onların gözleri Kitabıma perdeliydi, onu işitmeye bile dayanamıyorlardı.
  102. O inkârcılar, beni bırakıp da kullarımı tanrı edineceklerini mi sandılar! İnkâr edenlere konak olarak cehennemi hazırlamışızdır!
  103. “Yaptıkları boşa giden kimseleri size haber vereyim mi?” de.
  104. “Onların dünya hayatındaki çalışmaları boşa gitmiştir. Oysa onlar güzel işler yaptıklarını sanıyorlardı.”
  105. Rablerinin ayetlerini ve onun huzurunda toplanacaklarını inkâr ediyorlardı. Bu yüzden yapıp ettikleri boşa gitti. Kıyamet günü ‘yargılama sürecinde’ onlar için terazi tutturmayız!
  106. İnkâr ettikleri, ayetlerimizi ve peygamberlerimizi alaya aldıkları için, bu gibilerin cezası cehennem olacaktır.
  107. İnanıp da güzel işler yapanlara gelince, onlar için Firdevs cennetleri vardır.
  108. Orada temelli kalırlar. Ondan çıkmayı hiç istemezler.
  109. “Rabbimin sözleri için deniz mürekkep olsa, bir o kadarı daha eklense, Rabbimin sözleri tükenmeden deniz tükenirdi” de.
  110. ‘Ey Peygamber!’ “Ben de sizin gibi bir insanım. Fakat bana, ilahınız bir tanedir, diye vahiy veriliyor. Rabbine kavuşmak isteyen, güzel işler yapsın. Rabbine kulluk ederken hiçbir şeyi ortak yapmasın!” de.