Taha

TAHA SURESİ ÖMER SEVİNÇGÜL MEALİ

‘Tâ ve hâ harfleri bu sureye isim olmuştur. Birbiriyle bitişip kelime oluşturmayan bu harflere “kesik harfler” denir. Bu tür harflerle ilgili bilgiler Bakara suresinin başında verilmiştir.’

Bismillahirrahmanirrahîm.

  1. Tâ, hâ.
  2. Kur’an’ı sana bir bahtı kara olasın diye indirmedik.
  3. ‘Allah’ın varlığını derinden derine hissederek’ saygıyla ürperenlere bir hatırlatıcı ‘olsun diye indirdik’.
  4. ‘Kur’an’ yeri ve yüksek gökleri yaratandan birbirini izleyen bölümler hâlinde indirilmiştir.
  5. O sınırsız merhamet sahibi, arşa hâkimiyet kurdu.
  6. Göklerde, yerde, ikisinin arasında, toprak altında olan ne varsa hepsi onundur.
  7. Sen sözünü ister gizle, ister duyur, o gizli olanı da bilir, gizlinin gizlisini de.
  8. Allah’tan başka ilah yoktur! En güzel isimler onundur!
  9. Musa’nın ‘başından geçenlerin’ haberi sana geldi mi?
  10. Bir zamanlar Musa ‘dağda’ bir ateş görmüştü, yakınlarına, “Durun! Gözüme bir ateş ilişti. Belki size bir ateş parçası getiririm ya da ateşin yanında bize yolu gösterecek birini bulurum” demişti.
  11. Oraya varınca, kendisine, “Ey Musa!” diye seslenildi,
  12. “Ben senin Rabbinim! Ayakkabılarını çıkar! Çünkü sen, iki kez kutsandın!
  13. “Seni ‘peygamber olarak’ seçtim. Artık ‘sana’ verilecek vahyi ‘ilahi sözleri dikkatle’ dinle.
  14. “Ben, Allah’ım! Benden başka ilah yoktur! Sadece bana kulluk et! Beni anmak için özenle namaz kıl!
  15. “Her nefis ‘can, kişi’ yapıp ettiklerinin cezasını çeksin diye, zamanını hani neredeyse gizli tuttuğum kıyamet günü mutlaka gelecektir.
  16. “Ona inanmayıp da gelgeç isteklerine uyan kimse, seni bundan ‘sana iletilen gerçeklerden’ alıkoymasın, yoksa mahvolursun!
  17. “O sağ elindeki de nedir, ey Musa?”
  18. “Asamdır, ona dayanırım, bununla davarıma yaprak silkerim, onu daha başka işlerim için de kullanırım.”
  19. “Ey Musa! Onu hemen yere bırak!”
  20. Musa asasını yere bıraktı. O asa koca bir yılan oldu, hızla gitmeye başladı!
  21. Allah, “Tut onu, korkma!” dedi, “Biz onu eski hâline çevireceğiz.
  22. “Şimdi de elini koynuna sok. Kusursuz bir ayet ‘alâmet, mucize’ olarak bembeyaz ‘ışıl ışıl’ çıksın.
  23. “Böylece sana en büyük mucizelerimizden bazılarını gösterelim.
  24. “Firavuna git. Çünkü o iyice azıttı!”
  25. Musa, “Rabbim!” dedi, “Göğsüme genişlik ver.
  26. “İşimi bana kolaylaştır.
  27. “Dilimdeki düğümü çöz,
  28. “sözümü iyi anlasınlar.
  29. “Yakınlarımdan bir yardımcı ver,
  30. “kardeşim Harun’u.
  31. “Beni onunla destekle,
  32. “işime onu da ortak eyle.
  33. “Seni daha çok tesbih edelim,
  34. “daha ziyade analım.
  35. “Sen bizi elbette görüyorsun!”
  36. Allah, “Ey Musa!” dedi, “Haydi, isteklerine erdirildin!
  37. “Hatırla, sana bir kez daha ihsan etmiştik.
  38. “Hani, bildirilmesi gerekeni annene şöyle bildirmiştik:
  39. “Onu bir sandığa koyup nehre bırak. Nehir onu sahile sürükler. Bana da, ona da düşman biri onu alır. Gözetimim altında yetiştirilmen için sana bir sevimlilik vermiştim.
  40. “Hani, kız kardeşin gidiyor, “Ona bakacak birini size göstereyim mi?” diyordu. Bu yolla, gözü aydın olsun, üzülmesin diye seni annene geri vermiştik. Hatırla, sen bir cana kıymıştın. O zaman seni sıkıntıdan kurtarmıştık. Seni sıkı bir sınavdan geçirmiştik. Sonra da, Medyen halkı arasında senelerce kalmıştın. Sonra da bir kader ‘plan’ üzerine ‘peygamberlik görevini yapmak için’ geldin, ey Musa!
  41. “Seni kendim için yetiştirdim.
  42. “Sen ve kardeşin ayetlerimle gidin. Beni anmakta kusur etmeyin!
  43. “Firavuna gidin, o iyice azıttı.
  44. “Ona yumuşak söz söyleyin, belki etkilenir ya da ürperir.”
  45. Musa ve Harun, “Rabbimiz!” dediler, “Korkarız bize şiddetle saldırır ya da taşkınlık eder.”
  46. Allah, “Korkmayın!” dedi, “Ben sizinle beraberim, görürüm, işitirim.
  47. “Haydi ona gidin de, “Biz, Rabbinin elçileriyiz” deyin, “İsrailoğullarını bizimle birlikte gönder. Onlara eziyet etme. Rabbinden sana mucize getirdik. Doğru yolu izleyenler esenlikte olacaklar.
  48. “Bize kesin olarak bildirildi, yalanlayıp yüz çevirene azap edilecek!”
  49. Firavun, “Ey Musa!” dedi, “Kimmiş sizin Rabbiniz!”
  50. Musa, “Rabbimiz, her şeyi yaratan, sonra da her birini yaratılış gayelerine uygun yola iletendir” diye cevap verdi.
  51. Firavun, “Peki önceki nesiller ne olacak?” dedi.
  52. Musa, “Onunla ilgili ilim sadece Rabbimin katındaki bir kitapta ‘kader kitabında’ bulunur. Rabbim ne hata eder, ne de unutur” dedi.
  53. Allah yeri size bir beşik yaptı. Yürüyebilesiniz diye orada yollar açtı. Gökten su indirdi, onunla türlü bitkilerden çiftler çıkardı.
  54. Hem yiyin, hem de hayvanlarınızı otlatın diye. Bunda, akıl sahipleri için ayetler vardır.
  55. Sizi yerden ‘topraktan’ yarattık. Tekrar ona döndüreceğiz. Sonra bir kez daha ondan çıkartacağız.
  56. Andolsun, ona bütün ayetlerimizi gösterdik. Fakat o yalanladı, inanmadı.
  57. “Ey Musa!” dedi, “Sen, büyü gücünle bizi yurdumuzdan sürgün etmek için mi geldin!
  58. “Seninki gibi bir büyüyü biz de yapabiliriz. Bir buluşma ayarla. Yeri ve zamanı ikimiz için de uygun olsun. Ne biz sözümüzden dönelim ne de sen.”
  59. Musa, “Ziynet günü buluşalım. Kuşluk vakti insanlar bir araya getirilsin” dedi.
  60. Bunun üzerine Firavun dönüp gitti. ‘Karşılaşma günü gelince, onu yenmek için’ tasarladığı düzenlerini ‘özellikle büyücülerini’ toplayıp buluşma yerine geldi.
  61. Musa onlara, “Yazırlar olsun size!” dedi, “Allah’a karşı yalan uydurmayın! Yoksa azap ederek kökünüzü kurutur. Yalan uyduran kimse mahvolur gider!”
  62. Konuyu aralarında tartıştılar, fısıltılarını gizli tuttular.
  63. “Bunların ikisi de büyücü. Büyü yaparak sizi yurdunuzdan sürmek istiyorlar. Örnek yolunuzu silip yok edecekler.
  64. “Daha etkili olması için düzenlerinizi bir araya getirin. Hep birlikte saf tutarak ortaya çıkın. Bugün üstün gelen kesinlikle kurtulmuş olacak!”
  65. ‘Büyücüler’ “Ey Musa!” dediler, “Gösteri araçlarını ya sen önce at ya da biz atalım.”
  66. Musa, “Hayır, önce siz atın!” dedi. Derken, onların ipleri ve değnekleri, yaptıkları büyüden ötürü kendisine gerçekten yürüyorlarmış gibi göründü.
  67. Musa, içinde birdenbire beliren bir korku hissetti.
  68. “Korkma!” dedik, “Üstün olan sensin!
  69. “Sağ elindekini yere bırak. Onların yaptıklarını tastamam yutacak. Çünkü, onlarınki büyücü aldatmacasıdır. Büyücü nereye gitse kurtulamaz!”
  70. Sonunda, büyücüler secdeye kapandılar. “Musa ve Harun’un Rabbine inandık!” dediler.
  71. Firavun, “Ya!” dedi, “Ben size izin vermeden ona inandınız demek! Size büyü öğreten ustanız bu olmalı! Ben de sizin ellerinizi çaprazlama kesmez miyim! Sizi hurma kütüklerine asmaz mıyım! Hangimizin azabı daha şiddetli ve sürekliymiş anlarsınız o zaman!”
  72. Büyücüler, “Seni” dediler, “ne bize gösterilen apaçık mucizelere, ne de bizi yaratana üstün tutmayız. Ver ne hüküm vereceksen! Sen ancak dünya hayatına hükmedebilirsin!
  73. “Rabbimize ‘bugüne kadar yaptığımız’ hatalarımızı ve bize zorla yaptırdığın büyüyü bağışlaması için inandık. Allah, hem daha hayırlı, hem de daha kalıcıdır.”
  74. Kim, Rabbine suçlu olarak gelirse, ona cehennem vardır. Orada ne ölür, ne de yaşar, öylece azap çeker.
  75. Kimler ona içtenlikle inanıp güzel işler yapmışlarsa, en yüksek dereceler onlarındır.
  76. Esenlik yurdu cennetler..! Altlarında ırmaklar akar. İçlerinde sonsuza dek kalacaklar! Kendini kötülüklerden arındıranların ödülüdür bu!
  77. Musa’ya, “Kullarımla beraber geceleyin yürü. Denizde onlar için kuru bir yol aç. Size yetişirler diye bir korkun olmasın, kaygı da duyma” diye bildirdik.
  78. ‘Şehirden ayrıldıklarını işiten’ Firavun, ordusunu peşine takarak onları izlemeye başladı. Deniz bir anda sarıverdi!
  79. Firavun, halkını saptırdı, onları doğru yola eriştiremedi.
  80. Ey İsrailoğulları! ‘Böylece’ sizi düşmanınızdan kurtardık. Tûr dağının sağ yamacında sizinle sözleştik. Çölde size kudret helvası ve bıldırcın indirdik.
  81. “Rızk olarak verdiklerimizin temizlerinden yiyin. Bunda ilahi sınırları aşmayın. Sonra gazabım tepenize iniverir! Gazabım kime inerse, o mutlaka mahvolur!” dedik.
  82. Ben, tevbe eden, inanıp da güzel işler yapan, bundan sonra da doğru yolda yürüyenler için çok bağışlayıcıyım.
  83. ‘Musa vaktinden önce Tûr dağına gitti.’ Allah, “Ey Musa! Ne oldu da halkını geride bırakıp acele geldin?” dedi.
  84. Musa, “Rabbim! Onlar benim izimdeler. Seni memnun etmek için acele geldim” dedi.
  85. Allah, “Senden sonra halkını sınadık. Samirî onları saptırdı” dedi.
  86. Musa, halkının yanına döndü. Öfkeliydi, üzgündü. “Ey halkım!” dedi, “Rabbiniz size güzel bir söz vermedi mi! Bu sözün gerçekleşme süresi mi size uzun geldi, yoksa Rabbinizden bir gazap inmesini istediniz de o yüzden mi bana olan sözünüzden döndünüz!”
  87. Halkı, “Sana verdiğimiz sözden canımız istedi diye dönmedik. Halkın değerli takılarını alıp getirmiştik. Onları ateşe attık. Bizim gibi Samirî de attı” dediler.
  88. Samirî ‘ateşte erittikleri takıları kullanarak’ böğüren bir buzağı heykeli yaptı. “Sizin de, Musa’nın da ilahı budur, ama o unuttu” dedi.
  89. ‘Bu cansız heykelin’ onların sözlerine karşılık söz söyleyemediğini, kendilerine ne bir zarar, ne de bir fayda veremediğini görmüyorlar mıydı!
  90. ‘Bu olaya tanık olan’ Harun, daha önce onlara, “Ey halkım!” demişti, “Siz bununla sınanıyorsunuz. Rabbiniz sonsuz merhamet sahibi olan Allah’tır. Gelin bana uyun, sözümü dinleyin!”
  91. Onlar da, “Musa buraya gelene kadar biz bu işi sürdüreceğiz” demişlerdi.
  92. Musa öfkeyle, “Ey Harun!” dedi, “Bunların sapmalarını gördün de niye seyirci kaldın! Neydi seni alıkoyan!
  93. “Niye bana uymadın! Yoksa benim emrime karşı mı geldin!”
  94. Harun, “Ey annemin oğlu!” dedi, “Saçımdan sakalımdan tutma. Sözüme bakmadın da İsrailoğulları arasına fitne soktun, demenden korktum.”
  95. Musa, “Ya senin derdin neydi, ey Samirî?!” dedi.
  96. Samirî, “Onların görmediklerini gördüm. Elçinin izinden ‘ilahi bilgilerden’ bir tutam aldım da attım. İçimden gelen bir his bunu bana hoş gösterdi.” dedi.
  97. Musa da ona, “Çek git!” dedi, “Bundan sonraki hayatında senin payına düşen, “Bana dokunmayın!” demen olacaktır ‘yalnız yaşamaya mahkumsun’. Ahiretteyse asla kaçamayacağın bir ceza seni beklemektedir. Bir türlü bırakamadığın şu tanrına bir baksana! Biz onu yakar kül ederiz, sonra da denize savururuz!”
  98. ‘Sonra halkına yöneldi.’ “Ey halkım! Sizin ilahınız, Allah’tır! Ondan başka ilah yoktur! O, ilmiyle her şeyi kuşatandır!” dedi.
  99. İşte böylece sana geçmişin önemli haberlerinden ibretli olaylar anlatıyoruz. Katımızdan bir de Kitap verdik.
  100. Kim ondan yüz çevirirse, kıyamet günü büyük bir günah yüklenir.
  101. O günah yükünün altında temelli kalırlar. Bu yük, kıyamet günü onlar için ne kötü bir yüktür!
  102. O gün Sûra üflenir, suçluları gömgök toplarız.
  103. “Dünyada on günden fazla kalmadınız” diye aralarında fısıldaşırlar.
  104. En akıllıları, “Bir günden fazla kalmadınız” der. Aralarında neler konuştuklarını en iyi biz biliriz.
  105. Sana dağların durumunu sorarlar. “Rabbim onları un ufak edip savuracak!” de.
  106. “Yeryüzünü dümdüz, bomboş bırakacak.
  107. “Orada ne bir çukur göreceksin, ne de bir tümsek.
  108. “O gün hiçbir tarafa sapmadan o davetçiye uyacaklar. Rahmanın heybetinden sesler kısılacak. Fısıltıdan başka ses işitemeyeceksin.
  109. “O gün birine şefaat ‘ahirette birine yardım’ etmek fayda vermeyecek. Rahman izin verir de ‘konuşanın’ sözünden razı olursa o başka.”
  110. Allah, insanların gözleri önünde olanları da, onlardan gizlenenleri de bilir. Fakat onların ilmi onu kuşatamaz.
  111. Bütün yüzler, her şeyi varlık âleminde tutan sonsuz hayat sahibinin önünde saygıyla eğilmiştir. Zulüm yüküyle gelen kişi nesi varsa yitirmiştir!
  112. İnanıp da güzel işler yapan kimse, ne kendisine zulmedilmesinden korkar, ne de hakkının yenmesinden.
  113. Kur’an’ı, arapça bir okuma metni olarak indirdik. Belki sakınırlar ya da ibret alırlar diye tehditlerimizi birçok kez tekrarladık.
  114. Gerçek melik ‘egemen’ olan Allah pek yücedir! Kur’an sana indirilirken acele etme. Vahiy tamamlanmadan onu okuma. “Rabbim, ilmimi artır!” de.
  115. Âdem’e de emir vermiştik, ama unuttu. Onu yeterince kararlı bulmadık.
  116. Bir zamanlar meleklere, “Âdem’e secde edin!” demiştik.
  117. “Ey Âdem!” dedik, “Şeytan senin ve eşinin düşmanıdır. Dikkat edin de sizi ‘kandırıp’ cennetten çıkarmasın. Sonra çok sıkıntı çekersiniz.
  118. “Orada ‘cennette’ ne acıkır, ne de çıplak kalırsın.
  119. “Orada ne susarsın, ne de güneşte yanarsın.”
  120. Derken, şeytan ‘onu aldatmak üzere’ sinsice fısıldadı, “Ey Âdem!” dedi, “Sana sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir egemenliği göstereyim mi?”
  121. Onun meyvesinden ikisi de yediler. Bunun üzerine ayıp yerleri kendilerine göründü. Üzerlerine cennet yapraklarından yamamağa başladılar. Âdem, Rabbine başkaldırmış, yolunu şaşırmış oldu.
  122. Sonra, Rabbi onu arındırdı, tevbesini kabul etti, doğru yola iletti.
  123. “Birbirinizin düşmanı olarak inin oradan! Benden size bir yol gösterici gelecek. Ona uyan ne sapıtır, ne de sıkıntı çeker.
  124. “Kitabımdan yüz çevirene kısıtlı ‘sıkıntılı, bunalımlı’ bir hayat vardır. Onu, kıyamet günü kör olarak kaldırırız!”
  125. “Rabbim! Beni niçin kör olarak diriltip getirdin? Oysa ben gören biriydim” der.
  126. Allah, “Öyledir!” buyurur, “Sana ayetlerimiz geldi de sen onları unutuverdin ‘önemsemedin, umursamadın’. Bugün de sen böyle unutulursun!
  127. Rabbinin ayetlerine inanmayanları, sınırı aşanları biz böyle cezalandırırız. Üstelik, öbür dünyanın azabı hem daha şiddetli, hem de daha süreklidir.
  128. Kendilerinden önce nice nesilleri yok etmemiz onları yola getirmedi mi! Şimdi silinip gidenlerin yerlerinde yürüyorlar! Bunda, aklını kullananlar için nice ibretler vardır!
  129. Rabbin söz vermeseydi, belirli bir süresi olmasaydı, azap hemen gelirdi.
  130. Onların söylediklerine sabret. Rabbini, hem güneşin doğuşundan önce, hem batışından önce övgülerle tesbih et. Rızasını kazanmak için, gecenin bir kısmında, gündüzün iki yanında da tesbih et.
  131. Kendilerini sınamak üzere, dünya hayatının bir süsü olarak zenginlik verdiğimiz kimselere ‘onların ellerindekine’ göz dikme. Rabbinin rızkı hem daha hayırlı, hem de daha devamlıdır.
  132. Yakınlarına namaz kılmalarını emret. Kendin de namaz konusunda sabırlı ol. Biz senden rızk istemiyoruz. Sana rızk veren biziz! İşin sonu, içtenlikle inanarak günahlardan sakınanların olacaktır!
  133. “Rabbinden bir ayet ‘bir mucize’ getirse ya!” derler. Peki kendilerine daha önce inen vahiy belgelerinde, kitaplarda, sayfalarda apaçık deliller gelmedi mi!
  134. Onları daha önce azapla yok etseydik, “Rabbimiz! Bize peygamber gönderseydin de aşağılanıp rezil olmadan önce ayetlerine uysaydık!” derlerdi.
  135. “Herkes bekliyor, siz de bekleyin! Düz yol kiminmiş, doğru yola erişenler kimlermiş, yakında bileceksiniz!