Duhan
44- DUHAN Suresi Şeref Aziz Taha ve Kemal Çelik Meali
(Mekke döneminde indirilmiştir.59 âyettir.)
Rahmeti sonsuz ve sürekli olan Allah'ın adıyla
- Hâ, mîm.
- Apaçık Kitab'a and olsun ki,
- Biz onu mübarek bir gecede indirdik; zaten Biz insanları sürekli uyarmaktayız.
- (4-6) O gece, her iş hikmetle ortaya konmuştur. Katımızdan bir emir gereği olarak... Çünkü Biz, her zaman elçiler göndermekteyiz. Rabbinin rahmetini yerine getirmek için... Doğrusu O, her şeyi duyar ve bilir.
- (4-6) O gece, her iş hikmetle ortaya konmuştur. Katımızdan bir emir gereği olarak... Çünkü Biz, her zaman elçiler göndermekteyiz. Rabbinin rahmetini yerine getirmek için... Doğrusu O, her şeyi duyar ve bilir.
- (4-6) O gece, her iş hikmetle ortaya konmuştur. Katımızdan bir emir gereği olarak... Çünkü Biz, her zaman elçiler göndermekteyiz. Rabbinin rahmetini yerine getirmek için... Doğrusu O, her şeyi duyar ve bilir.
- O, göklerin, yerin ve onlarda bulunan her şeyin Rabbi'dir; eğer kesin olarak inanmak isterseniz.
- O'ndan başka ilah yoktur; hayat verir, öldürür. Sizin Rabbiniz de, atalarınızın Rabbi de O'dur.
- Hayır! Onlar kuşku içinde oyalanıp duruyor.
- Öyleyse gökyüzünün yoğun bir duman tabakasıyla kaplanacağı Gün'ü bekle.
- O, herkesi içine alacak can yakıcı bir azaptır.
- "Rabbimiz! Bizi bu azaptan kurtar. Artık Sana iman ediyoruz" derler.
- Bunu hatırlamaları onlara hiçbir fayda sağlamaz. Çünkü onlara daha önce hakikati apaçık ortaya koyan bir elçi gelmişti.
- Ama onlar o elçiden yüz çevirerek: "Ona başkaları öğretiyor, o bir delidir" demişlerdi.
- Bu azabı biraz ertelediğimizde yine eski durumunuza dönersiniz.
- O Gün onları kıskıvrak yakalayıp cezalandırırız.
- (17-18) Onlardan uzun zaman önce Firavun halkını da sınadık. Onlara değerli bir elçi gelmiş ve demişti ki: "Ey Allah'ın kulları! Bana uyun. Doğrusu ben, size gönderilmiş bir elçiyim."
- (17-18) Onlardan uzun zaman önce Firavun halkını da sınadık. Onlara değerli bir elçi gelmiş ve demişti ki: "Ey Allah'ın kulları! Bana uyun. Doğrusu ben, size gönderilmiş bir elçiyim."
- "Allah'a karşı büyüklük taslamayın. Çünkü ben size apaçık bir delil getirdim."
- "Bana saldırmanızdan, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığınırım."
- "Eğer bana inanmıyorsanız hiç değilse beni rahat bırakın."
- Sonunda, "Bunlar, günaha batmış kimseler" diyerek Rabbinden yardım istedi.
- (23-24) Biz de: "Kullarımı geceleyin yola çıkar. Çünkü siz izleniyorsunuz. Denizi olduğu gibi bırak. Çünkü onlar boğulacak" dedik.
- (23-24) Biz de: "Kullarımı geceleyin yola çıkar. Çünkü siz izleniyorsunuz. Denizi olduğu gibi bırak. Çünkü onlar boğulacak" dedik.
- (25-27) Onlar arkalarında nice bahçe, çeşme, ekin tarlası, güzel yer ve nimet bıraktılar.
- (25-27) Onlar arkalarında nice bahçe, çeşme, ekin tarlası, güzel yer ve nimet bıraktılar.
- (25-27) Onlar arkalarında nice bahçe, çeşme, ekin tarlası, güzel yer ve nimet bıraktılar.
- Onların bıraktıklarına başka bir toplumu varis kıldık.
- Onlara ne gök ağladı, ne yer; ne de bir mühlet verildi.
- (30-31) İsrailoğulları'nı Firavun'un ağır zulmünden kurtardık. Çünkü o, gerçekten zalim biriydi.
- (30-31) İsrailoğulları'nı Firavun'un ağır zulmünden kurtardık. Çünkü o, gerçekten zalim biriydi.
- Bir zamanlar İsrailoğulları'nı bilerek diğer toplumlardan üstün kıldık.
- Onlara, her biri apaçık bir sınav olan âyetler verdik.
- (34-36) Bugün bunlar da şöyle diyorlar: "Sadece bir kere öleceğiz ve bir daha diriltilmeyeceğiz. Eğer doğru söylüyorsanız atalarımızı geri getirin."
- (34-36) Bugün bunlar da şöyle diyorlar: "Sadece bir kere öleceğiz ve bir daha diriltilmeyeceğiz. Eğer doğru söylüyorsanız atalarımızı geri getirin."
- (34-36) Bugün bunlar da şöyle diyorlar: "Sadece bir kere öleceğiz ve bir daha diriltilmeyeceğiz. Eğer doğru söylüyorsanız atalarımızı geri getirin."
- Yoksa onlar, günaha battıkları için yok ettiğimiz Tubba halkından ve onlardan önce yaşamış olanlardan daha mı iyiler?
- Gökleri, yeri ve onlarda bulunanları eğlence olsun diye yaratmadık.
- Onları belli bir amaç için yarattık. Ama çoğu bunu anlamaz.
- Onların hepsi, Karar Verme Günü bir araya toplanır.
- (41-42) O Gün, kudret ve merhamet sahibi olan Allah'ın acıdıkları dışında, kimsenin bir dostuna faydası dokunmaz; kimse başkasından yardım göremez.
- (41-42) O Gün, kudret ve merhamet sahibi olan Allah'ın acıdıkları dışında, kimsenin bir dostuna faydası dokunmaz; kimse başkasından yardım göremez.
- (43-46) Günahkarların yiyeceği, zehirli zakkum bitkisidir. Onu yediklerinde karınlarında erimiş kurşun gibi fokurdar. Kaynayan suyun fokurdadığı gibi...
- (43-46) Günahkarların yiyeceği, zehirli zakkum bitkisidir. Onu yediklerinde karınlarında erimiş kurşun gibi fokurdar. Kaynayan suyun fokurdadığı gibi...
- (43-46) Günahkarların yiyeceği, zehirli zakkum bitkisidir. Onu yediklerinde karınlarında erimiş kurşun gibi fokurdar. Kaynayan suyun fokurdadığı gibi...
- (43-46) Günahkarların yiyeceği, zehirli zakkum bitkisidir. Onu yediklerinde karınlarında erimiş kurşun gibi fokurdar. Kaynayan suyun fokurdadığı gibi...
- "Onu yakalayıp ateşe atın."
- "Sonra tepesinden kaynar su dökün."
- "Bunların acısını tat bakalım! Çünkü sen kendini üstün ve değerli görüyordun."
- "İşte sürekli kuşku duyduğunuz azap bu" denir.
- (51-52) Allah'a karşı gelmekten çekinenler ise bahçelerde, pınar başlarında güven içindedirler.
- (51-52) Allah'a karşı gelmekten çekinenler ise bahçelerde, pınar başlarında güven içindedirler.
- İnce ve kalın ipekten elbiseler giyerek karşılıklı otururlar.
- İşte böyle. Onları, güzel gözlü ve tertemiz eşlerle birleştireceğiz.
- Orada, güven içinde, canlarının çektiği her nimetten istifade ederler.
- (56-57) Orada bir daha ölmezler. Allah onları yakıcı ateşin azabından koruyacaktır. Bu, Rabbinin bir lütfudur. İşte en büyük kazanç budur.
- (56-57) Orada bir daha ölmezler. Allah onları yakıcı ateşin azabından koruyacaktır. Bu, Rabbinin bir lütfudur. İşte en büyük kazanç budur.
- Bu Kur'an'ı senin dilinde indirdik ki kolayca anlayıp öğüt alsınlar.
- Öyleyse bekle; çünkü onlar da bekliyor.