Ali İmran Suresi

Ali İmran Suresi Talat Koçyiğit Meali

Kuran-ı Kerimin üçüncü sûresi olup 200 âyetlen müteşekkildir. Hicretin üçüncü senesinde Uhud gazvesinde ve Enfâl sûresinin nüzulünden sonra nazil olmuştur. Nüzulü, Bedir gazvesinin bilimiyle Hudeybiye andlaşması arasındaki devreyi kapsar. Bu sebeple sûre Medenîdir. Sûre İçerisinde İmrân ailesi kıssasına yer verildiği için ona "Âli İmrân Sûresi" denilmiştir.

Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

  1. Elif. Lam. Mîm.
  2. Allah. O'ndan başka ilâh yoktur; diridir; kendi zâtiyle kâimdir
  3. 3-4 Kitab'ı sana, kendinden önceki kitapları tasdîk etmek için hak ile indirmiştir; daha önce de, Tevrat ve İncil'i, insanlara hidayet olmak üzere inzal etmişti, hak ile bâtılı ayıran (Furkan)ı da indirmiştir. Allah'ın âyetlerini inkâr edenlere, şüphesiz şiddetli bir azâb vardır. Allah, Azîz'dir; (hak edenlere karşı) intikam sahibidir.
  4. 3-4 Kitab'ı sana, kendinden önceki kitapları tasdîk etmek için hak ile indirmiştir; daha önce de, Tevrat ve İncil'i, insanlara hidayet olmak üzere inzal etmişti, hak ile bâtılı ayıran (Furkan)ı da indirmiştir. Allah'ın âyetlerini inkâr edenlere, şüphesiz şiddetli bir azâb vardır. Allah, Azîz'dir; (hak edenlere karşı) intikam sahibidir.
  5. Şüphe yoktur ki, yerde ve gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz.
  6. Sizi, (ana) rahimlerinde nasıl dilemişse öylece şekillendiren O'dur. O'ndan başka ilâh yoktur; Azîz'dir; Hakîm'dir.
  7. Kitab'ı sana indiren O'dur. O kitabın bir kısmı muhkem âyetlerdir; bunlar Kitab'ın aslıdır: diğerleri ise, muteşâbih âyetlerdir. Kalblerinde eğrilik bulunan kimseler, fitne çıkarmak ve (heveslerine uygun) tevilini yapmak için müteşâbih olan âyetlere tâbi olurlar. Oysa müteşâbihin tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde yüksek dereceye erişmiş olanlar ise, "biz ona inandık; hepsi de Rabbımız katındandır" derler. Bunu, akıl sahiplerinden başkası düşünmez.
  8. Rabbımız! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi (bu yoldan) saptırma ve bize kendi katından bir rahmet bağışla; şüphesiz bağış sahibi olan yalnız sensin.
  9. Rabbımız! Geleceğinde şüphe olmayan kıyamet gününde insanları toplayacak olan muhakkak sensin. Allah, elbette vadinden dönmez
  10. Küfredenlere malları ve çocukları Allah katında hiçbir fayda sağlamayacaktır. İşte, ateşin yakıtı olanlar onlardır.
  11. Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin âdetleri üzere âyetlerimizi yalanladılar. Allah da onları kendi günâhlarından dolayı cezalandırdı Allah'ın cezası çok şiddetlidir
  12. (Ey Muhammed!) O inkâr edenlere de ki:"Yakında mağlup olacak, (âhirette de) cehenneme sürüleceksiniz. Orası ne kötü bir barınaktır."
  13. (Bedir savaşında) karşı karşıya gelen şu iki gurupta, sizin için bir ibret vardır. Bir gurup, Allah yolunda diğeri ise kâfirdir. (Ve bunlar) kendi gözleriyle, Müslümanları, kendilerinin iki katı olarak görüyorlardı. Allah, yardımıyla dilediğini destekler. İşte bunda, basîret sahipleri için muhakkak bir ibret vardır.
  14. İnsanlar için, kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı aşırı derecedeki düşkünlük, süslü ve câzib bir hale getirilmiştir. Bunlar, dünya hayatının bir takım menfaatleridir; oysa (âhirette) asıl varılacak yerin güzelliği, Allah katındadır.
  15. 15-17 (Ey Muhammed!) De ki (Bu sayılanların) daha hayırlısını size haber vereyim mi? Rabbimiz, şüphesiz biz îman ettik; öyleyse bizim günâhlarımızı bağışa; ve bizi cehennem azabından koru diyen, sabreden, sadik olan, ibadetlerinde ve itaatlerinde devamlı olan, mallarını Allah yolunda sarf eden ve seher vakitlerinde Allah'tan af ve mağrifet dileyen muttakiler için, Rableri katında, (ağaçları) artından ırmaklar akan, (içinde) tertemiz eşler ve Allah in rızası bulunan, ebedi kalacakları cennetler vardır. Allah, (böyle) kullarını hakkıyla görendir."
  16. 15-17 (Ey Muhammed!) De ki (Bu sayılanların) daha hayırlısını size haber vereyim mi' Rabbimiz, şüphesiz biz îman ettik; öyleyse bizim günâhlarımızı bağışa; ve bizi cehennem azabından koru diyen, sabreden, sadik olan, ibadetlerinde ve itaatlerinde devamlı olan, mallarını Allah yolunda sarf eden ve seher vakitlerinde Allah'tan af ve mağrifet dileyen muttakiler için, Rableri katında, (ağaçları) artından ırmaklar akan, (içinde) tertemiz eşler ve Allah in rızası bulunan, ebedi kalacakları cennetler vardır. Allah, (böyle) kullarını hakkıyla görendir."
  17. 15-17 (Ey Muhammed!) De ki (Bu sayılanların) daha hayırlısını size haber vereyim mi' Rabbimiz, şüphesiz biz îman ettik; öyleyse bizim günâhlarımızı bağışa; ve bizi cehennem azabından koru diyen, sabreden, sadik olan, ibadetlerinde ve itaatlerinde devamlı olan, mallarını Allah yolunda sarf eden ve seher vakitlerinde Allah'tan af ve mağrifet dileyen muttakiler için, Rableri katında, (ağaçları) artından ırmaklar akan, (içinde) tertemiz eşler ve Allah in rızası bulunan, ebedi kalacakları cennetler vardır. Allah, (böyle) kullarını hakkıyla görendir."
  18. Allah, Melekler ve ilim sahipleri, adalet ölçülerine dayanarak, Allah'tan başka ilah olmadığına şahitlik etmişlerdir. (Evet) O'ndan başka ilah yoktur; Aziz'dir. Hakim'dir.
  19. Allah katında asıl din, şüphesiz, İslam’dır. Kendilerine kitap verilenler, ancak kendilerine ilim geldikten sonra, sırf aralarındaki kıskançlık sebebiyle ihtilafa düşmüşlerdir. Her kim Allah’ın ayetlerini inkar ederse, bilsin ki, Allah, hesabi çok çabuk görendir.
  20. Eğer seninle münakaşaya girerlerse, (onlara) de ki: "Ben, bana tabi olanlarla birlikte Allah'a teslim oldum." Kendilerine kitap verilenlere ve cahil muttakilere de de ki: "Siz de (Allah'a) teslim oldunuz mu?" Eğer teslim olmuşlar (ve İslam’a girmişler)se doğru yolu bulmuşlardır. Eğer yüz çevirirlerse, sana (sadece bunu onlara) duyurmak düşer. Allah, (böyle) kulları hakkiyle görendir.
  21. Allah’ın ayetlerini inkar edenlere, Peygamberleri haksız yere katledenlere ve insanlardan adaleti emredenleri de öldürenleri acı azabı haber ver.
  22. İşte böyleleri, dünya ve ahirette ameller boşa gitmiş olan kimselerdir. Onların hiç yardımcıları da yoktur.
  23. Kendilerine Kitaptan bir pay verilenleri görmedin mi? Aralarında Allah'ın Kitabı hükmetsin diye çağrılıyorlar da, onlardan bir bölümü yüz çeviriyor. Onlar, işte böyle arka dönenlerdir.
  24. Bunun sebebi, "ancak sayılı günlerde bize ateş dokunacaktır demeleri ve uydurmuş oldukları bu şeyin. dinleri hususunda kendilerini aldatmasıdır.
  25. Onları, kendisinde şüphe bulunmayan bir günde topladığımız ve her nefsin kazancı, hiç haksızlık yapılmaksızın kendisine verildiği zaman, onların halleri nice olur?
  26. (Ey Muhammed!) De ki; Ey mülkün sahibi olan Allah! Mülkü dilediğine verir, dilediğinden de alırsın. Dilediğini aziz eyler, dilediğine de zelil edersin. Hayır, yalnız senin elindedir. şüphesiz sen, her şeye kaadirsin,"
  27. "Geceyi gündüze bağlayıp katarsın, gündüzü de geceye bağlayıp katarsın; diriyi ölüden çıkarırsın, ölüyü de diriden çıkarırsın. Sen, dilediğine hesapsız rızık verirsin."
  28. Müminler, müminlerin dışında (zaruri bir menfaat sebebiyle olmadıkça ve) kendilerinden sakınmadıkça, kafirleri dost edinmesinler. Kim bunu yaparsa, hiçbir şeyde Allah'tan yardım göremez (Böylece Allah, sizi kendisinden sakındırıyor; (nasıl olsa) varış Allah’adır.
  29. (Ey Muhammed) De ki: "içinizdekini gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir. O, göklerde ve yerde olanı da bilir. Allah her şeye kaadirdir."
  30. Kıyamet günü, her insan, hayır olarak işlediği şeyi karşısında hazır bulacaktır; kötülük olarak işlediğini de... Ne var ki, kendisiyle o kötülük arasında çok uzak bir mesafe bulunmasını temenni edecektir. (Bununla) Allah, sizi kendisinden sakındırıyor: zira Allah, kullarına karşı çok şefkatlidir.
  31. (Ey Muhammed! Onlara) De ki: "Eğer Allah’ı seviyorsanız, Ona tabi olunuz ki. Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah. Gafur'dur, Rahim'dir"
  32. (Ve yine) de ki: "Allah'a ve Rasûle itaat edin; eğer yüz çevirirlerse, şüphesiz Allah kâfirleri sevmez."
  33. 33-34 Allah, Âdem'i, Nuh'u, İbrahim ailesini ve İmrân ailesini, birbirinden gelen bir zürriyet olarak âlemlere üstün kılmıştır, Allah, hakkıyle işiten, hakkıyla bilendir.
  34. 33-34 Allah, Âdem'i, Nuh'u, İbrahim ailesini ve İmrân ailesini, birbirinden gelen bir zürriyet olarak âlemlere üstün kılmıştır, Allah, hakkıyle işiten, hakkıyla bilendir.
  35. (Hani bir gün) İmrân’ın karısı demişti ki: "Rabbım! Ben. karnımdakini, yalnız ibadet için sana adadım; (bunu) benden kabul et Şüphe yoktur ki sen, hakkıyla işiten, hakkıyla bilensin."
  36. Onu doğurduğu zaman da: "Rabbım! Onu bir kız olarak doğurdum" demişti. Oysa Allah, onun ne doğurduğunu daha iyi bilir. (Sonra da şöyle demişti:) "Erkek kız gibi değildir. Ona Meryem adını koydum. Onu ve zürriyetini kovulmuş olan şeytandan sana sığındırırım."
  37. Rabbı da onu iyi bir şekilde kabul etmiş ve güzel bir bitki gibi yetiştirmişti. Zekeriyya'yı da ona bakması için memur etmişti. Ne zaman Zekeriyya onun yanına, mabede girse, yanında bir rızık bulurdu. Ona şöyle derdi: "Ey Meryem! Bu nereden?" O da: "Rabbimin katından" diye cevap verirdi. Şüphesiz Allah, dilediğini hesapsız rızıklandırır.
  38. Zekeriyya, orada Rabbına duâ etmiş ve demişti ki: "Rabbım! Bana kendi tarafından temiz bir zürriyet ihsan et. Şüphesiz sen, duaları hakkıyle işitensin."
  39. Mabette, onun namaza kalkmış olduğu bir sırada, melekler ona şöyle seslenmişlerdi: "Allah, sana, kendisinden gelecek bir kelimeyi tasdik eden, efendi, nefsine hakim ve sâlihlerden bir peygamber olan Yahya'yı müjdeler."
  40. (O da:) "Rabbım! Yaşlılık bana gelip çatmış.. Karım da kısır olduğu halde, benim nereden çocuğum olacak?" demiş, Allah da, "Allah, dilediğini böyle yapar" buyurmuştur.
  41. Zekeriyya: "Rabbım! Bana. (bu hususta) bir alâmet, (bir nişan) ver" demiş, (Rabbı da:) "senin alâmetin, üç gün boyunca, işaretleşme dışında insanlarla konuşmamandır. Rabbını da çok zikret ve akşam sabah tesbih et" buyurmuştu.
  42. Melekler şöyle demişlerdi: "Ey Meryem! Allah seni seçti; temizledi ve âlemlerin kadınlarına üstün kıldı."
  43. "Ey Meryem! Rabbının huzurunda dur; secde et; ve rükû edenlerle birlikte rükû et."
  44. (Ey Muhammed!) işle bunlar, sana vahy ettiğimiz gayba âit haberlerdendir. Onlar, Meryem'i hangisi himayesine alacak diye fal oklarını atarlarken, sen onların yanında değildin; onlar çekişirlerken de yanlarında bulunmuyordun.
  45. Melekler şöyle demişlerdi: "Ey Meryem! Allah, kendisinden bir kelimeyi sana müjdeler, İsmi, Meryem oğlu Îsa Mesih'tir. Dünya ve âhirette sânı yüce ve (Allah'a) yakın olacaklardandır."
  46. "Beşikteyken ve yetişkin halinde insanlarla konuşacaktır. (Aynı zamanda) Sâlihlerden olacaktır."
  47. Meryem de demişti ki; "Rabbım! Hiçbir beşer eli bana dokunmamışken, nereden benim oğlum olacak?" Allah da şöyle buyurmuştu: "Allah dilediğini böyle yaratır. Bir şeyin olmasını murad ettiği zaman, ona sadece, ol, der; o da hemen olur."
  48. "(Allah) ona yazıyı, hikmeti, tevrat ve İncil'i öğretecektir."
  49. "Onu İsrail oğullarına peygamber olarak gönderecektir. (Bu peygamber onlara diyecektir ki:) Ben, Rabbınız katından bir mucize getirdim; Size çamurdan kuş şeklinde bir şey yapacağım; sonra ona üfüreceğim; o da Allah'ın izniyle (canlı) bir kuş olacaktır. Yine Allah'ın izniyle, körü ve abraşı iyi eder, ölüleri diriltirim. Evlerinizde yediğiniz ve biriktirdiğiniz şeyleri sizlere haber veririm. Eğer mü'min iseniz, bunda sizin için alınacak bir ibret vardır."
  50. "Benden önce gönderilen Tevrat'ı doğrulamak ve size haram kılınan bazı şeyleri helâl kılmak için geldim. Rabbınızdan size âyetler getirdim. O halde Allah'tan korkun ve bana itaat edin.
  51. "Şüphe yoktur ki Allah, benim de Rabbımdır, sizin de Rabbınızdır. Öyleyse O'na ibadet edin. İşte doğru yol budur."
  52. İsa, onlardan küfür (sâdır olduğunu) hissedince: "Allah'a (varan yolda) benim yardımcılarım kimlerdir?" demiş, havariler de: "Biz Allah'ın yardımcılarıyız. Allah'a îman ettik; şâhid ol ki, biz Müslümanlarız" diye cevap vermişler (sonra da şunu ilave etmişler)di.
  53. "Rabbımız! İndirdiğin (Kitab)e iman ettik: (gönderdiğin) peygambere de tâbi olduk. Bizi şâhidlerle birlikle yaz."
  54. (Yahudiler, İsa 'yi öldürmek için) tuzak kurmuşlar, Allah da onları kendi tuzaklarına düşürmüştü. Allah, hileyi hayra çevirenlerin en hayırlısıdır.
  55. Allah şöyle demişti: "Ey Îsâ! Şüphesiz sana ölümü verecek, seni nezdime yükseltecek, küfredenlerden seni temize çıkaracak, sana tâbi olanları kıyamet gününe kadar küfredenlerden üstün kılacak olan benim. Sonra dönüşünüz yine bana olacaktır. İşte o zaman, ihtilafa düştüğünüz hususlarda, aranızda ben hükmedeceğim."
  56. "Küfredenlere gelince, dünya ve âhirette onlara çok şiddetli bir şekilde azap edeceğim. Onlar için hiçbir yardımcı da bulunmayacaktır."
  57. İman eden ve sâlih amel işleyenler ise, Allah, onlara mükâfatlarını tastamam verecektir. Allah zâlimleri sevmez.
  58. (Ey Muhammed! Sana okuyup zikrettiğimiz bütün bu haberler,) âyetlerden ve Kurân-ı Hakîm'dendir.
  59. İsa'nın durumu, Allah katında, Âdem'in durumu gibidir. Âdem'i de topraktan yaratmış, sonra ona "ol" demiştir; o da hemen oluvermiştir.
  60. Bu hak, Rabbından gelmiştir: o halde şüphecilerden olma.
  61. Sana ilim geldikten sonra, kimler bunun hakkında seninle münakaşaya girişirse, (onlara) de ki ; "Geliniz, çocuklarımızı ve çocuklanızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım: (hep birlikte) duâ edelim ve Allah'ın lanetinin yalancılar üzerine olmasını dileyelim."
  62. İşte (İsâ hakkında) bu anlatılanlar, gerçek kıssalardır Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur ve şüphesiz Allah, işte, Aziz ve Hakim olan da O'dur.
  63. Buna rağmen yine de yüz çevirirlerse, Allah, bozguncuları elbette hakkıyla bilendir.
  64. (Ey Muhammed!) De ki: "Ey kitap ehli! Allah'tan başkasına ibadet etmeyeceğimiz, hiçbir şeyi O'na ortak koşmayacağımız, Allah dışında birbirimizi rablar edinmeyeceğimiz hususunda bizimle sizin aranızda bir olan kelimeye (tevhîd kelimesine) geliniz. Buna rağmen yine de yüz çevirirlerse, işte o zaman. "bizim Müslüman olduğumuza şâhid olun" deyiniz.
  65. Ey kitap ehli! İbrahim hakkında niçin münakaşa ediyorsunuz? Oysa Tevrat ve İncil ondan çok sonra indirilmişti. (Bu kadarını da düşünemiyor musunuz?
  66. Haydi siz, bilginiz olan hususlarda münakaşa eden kimselersiniz; fakat bilginizin olmadığı hususlarda niçin münakaşa ediyorsunuz? Oysa Allah (her şeyi) bilir de siz bilemezsiniz.
  67. İbrahim, ne bir Yahudî ve ne de bir Hıristiyan idi; fakat o, hakka yönelen bir Müslüman idi. Müşriklerden de hiç olmamıştı.
  68. İbrahim’e insanların en lâyığı, ona tâbi olanlarla, şu Peygamber ve îman edenlerdir. Allah, müminlerin vekilidir.
  69. Kitap ehlinden bir gurup, sizi (hak yoldan) saptırmak istemektedirler; oysa onlar, kendilerinden, başkasını saptıramazlar da, bunun farkına varmazlar.
  70. Ey kitap ehli! (gerçeği) görüp durduğunuz halde, Allah'ın âyetlerini niçin inkar ediyorsunuz?
  71. Ey kitap ehli! Niçin gerçeği bâtıl ile karıştırıyorsunuz da bile bile onu gizliyorsunuz?
  72. Kitap ehlinden bir gurup demektedir ki: îman edenlere indirilen (Kur'an) e günün evvelinde îman, sonunda da onu inkâr edin ki, Müslümanlar da belki (dînlerinden) dönerler."
  73. "Dîninize tâbi olanlardan başkasına inanmayın." (Ey Muhammed!) De ki: "Doğru yol Allah'ın yoludur." Yine demektedirler ki: "Size verilen (kitap) in benzerinin başka birine de verildiğine, yahut Rabbınız katında, size karşı delil getireceklerine de (inanmayın)". (Ey Muhammed!) De ki: "Üstünlük, şüphesiz, Allah'ın elindedir; onu dilediğine verir. Allah, ihsanı bol her şeyi hakkıyle bilendir."
  74. O, rahmetini dilediğine tahsis eder. Allah, son derece büyük lütuf sahibidir.
  75. Kitap ehlinden öyle kimseler vardır ki, onlara tonlarca mal emanet etsen, onu sana aynen geri verirler. Yine onlardan öyle kimseler de vardır ki, onlara da bir dinar emanet etsen, başlarında dikilip durmadıkça, onu sana geri vermezler. Bu, onların, "ümmî (Arap)lerin (malını yemek) hususunda üzerimize düşen bir sorumluluk yoktur" demelerindendir. Böylece onlar, bile bile Allah'a karşı yalan söylerler.
  76. Hayır, (sorumluluk vardır). Her kim ahdini yerine getirir ve (Allah'tan) sakınırsa, Allah da, şüphesiz, sakınanları sever.
  77. Allah'a olan ahitlerini ve yeminlerini az bir ücret mukabili satanlar. İşte böyleleri için âhirette hiçbir nasîb yoktur. Kıyamet günü Allah, onlarla ne konuşacak, ne yüzlerine bakacak ve ne de onları temize çıkaracaktır. Onlar için şiddetli bir azâb vardır.
  78. Yine kitap ehlinden öyle kimseler vardır ki, söylediklerini Kitaptan sanasınız diye, dillerini Kitaba benzettikleri söz ile eğip bükerler; fakat (o söyledikleri) Kitaptan değildir. Onun, Allah katından olduğunu söylerler; halbuki o, Allah katından değildir. Böylece onlar, bile bile Allah'a karşı yalan söylerler.
  79. Allah'ın, kendisine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiği hiçbir insanoğlunun, diğer insanlara, "Allah'ı bırakın da bana kul olun" demesi mümkün değildir. Fakat o, "öğrettiğiniz ve okuyup öğrendiğiniz Kitap sayesinde Rabbe hâlis kul olun" der.
  80. Size, melekleri ve peygamberleri Rablar edinmenizi emretmez. Sizin müslüman olmanızdan sonra, hiç size küfrü emreder mi?
  81. Allah, (geçmiş) peygamberlerden şöyle söz almıştı: "Size Kitap ve hikmet verdim. Sonra da yanınızda bulunan (Kitap ve hikmet)ı tasdik eden bir peygamber geldi. Ona mutlaka îman edecek ve yardımda bulunacaksınız, ikrar ettiniz ve bu ağır yükümü kabul etliniz mi? buyurduğunda (peygamberleri) "ikrar ettik" demişler, bunun üzerine Allah' da: "O halde şahid olunuz Ben de sizinle birlikte (buna) şâhidlik edenlerdenim" buyurmuştu.
  82. Artık bu sözden sonra kimler yüz çevirir, (ve verilen sözden dönerse), işte asıl fasıklar onlardır.
  83. Allah'ın dininden başka (din)mi istiyorlar? Halbuki göklerde ve yerde ne varsa, hepsi de ister istemez, Allah'a boyun eğmişlerdir. Sonunda yine O'na döndürüleceklerdir.
  84. (Ey Muhammed!) De ki: "Allah'a, bize indirilen (Kurân) e, İbrahim’e. İsmail'e, İshak’a, Yakup’a ve oğullarına indirilenlere, Musa'ya, İsa'ya ve diğer Peygamberlere Rabları tarafından verilenlere iman ettik. Onlardan hiçbiri arasında ayırım yapmayız. Biz Allah'a teslim olanlarız."
  85. Her kim İslam'dan başka bir dîn ararsa, (bu dîn), kendisinden asla kabul edilmiyecektir. O kimse, âhirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır,
  86. İman edip Resûlün hak olduğuna şehadet eyledikten ve kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, küfreden bir kavmi, Allah nasıl hidayete erdirir? Allah, zâlim olan bir kavme asla hidayet etmez.
  87. İşte onların cezaları: Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların lanetinin üzerlerinde olması.
  88. Bu lanetin içinde daimîdirler. (Çekecekleri) azâb ise, ne hafifletilir, ne de tehir edilir.
  89. Bundan sonra tövbe edenler ve hallerini düzeltenler müstesna. Zira Allah, çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.
  90. İman ettikten sonra küfredenlerin, sonra da küfürlerini artırdıkça artıranların tövbeleri asla kabul edilmeyecektir. İşte asıl sapık olanlar onlardır.
  91. Küfredenler ve kâfir olarak ölenler, fidye olarak dünya dolusu altın verseler, hiçbirinden kabul edilmeyecektir. Onlar için elim bir azâb vardır; hiçbir yardımcıları da bulunmayacaktır.
  92. Hoşlandığınız şeylerden (Allah yolunda) sarf etmedikçe, asıl iyiliğe asla eremezsiniz. Her ne sarf ederseniz, şüphesiz Allah da onu hakkıyla bilir.
  93. Tevrat indirilmeden önce, İsrail (Yakûb) in kendisine haram kıldığı şeyler dışında bütün yiyecekler İsrail oğullarına helal idi. (Ey Muhammed! O Yahudilere) de ki: "Eğer sözünüzde doğru iseniz, haydi Tevrat'ı getirin ve onu okuyun."
  94. "Kim bundan sonra da Allah'a karşı iftirada bulunursa işte asıl zâlimler onlardır."
  95. (Ey Muhammed!) De ki: "Allah doğruyu söylemiştir. O halde hakka yönelmiş olarak İbrahim’in dînine uyun. Zira o. müşriklerden değildi.
  96. Alemlere mahza feyz ve hidayet kaynağı olarak insanlar için ilk inşa edilen Beyt (Ev), şüphesiz, Mekke'deki (Kâbe)'dir.
  97. Orada apaçık alametler vardır; İbrahim'in makamı (bunlardan biridir) Kim oraya girerse (tecavüzden) emin olur. Oraya gücü yetip yol bulabilenlerin Beyt'i haccetmeleri, Allah için insanlara borçtur. Kim inkar ederse, (bilsin ki) Allah, alemlerden müstağnidir.
  98. (Ey Muhammedi) De ki: "Ey kitap ehli! Allah, yaptıklarınızı görüp dururken, Allah'ın ayetlerini niçin inkar ediyorsunuz?"
  99. (Yine onlara) deki: "Ey kitap ehli! (İslam'ın hak din olduğunu kendi kitaplarınızda) görüp dururken, onu eğri gösterip iman edenleri Allah'ın yolundan niçin döndürmeye çalışıyorsunuz? Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir".
  100. Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir zümreye eğer uyarsanız onlar sizi, imanınızdan sonra çevirip kafir yaparlar.
  101. Allah'ın ayetleri size okunup dururken ve içinizde de O'nun Peygamberi varken, nasıl küfredersiniz? Her kim Allah'a sımsıkı tutunursa, doğru yola muhakkak iletilir.
  102. Ey iman edenler! Allah'tan sakınılması gerektiği şekilde sakının ve ancak müslüman olarak ölün.
  103. Toplu bir şekilde, Allah'ın ipine sımsıkı yapışın ve bölünüp parçalanmayın; Allah'ın size olan nimetini de hatırlayın; Hani (bir zamanlar birbirinize) düşman idiniz; kalblerinizi birleştirmişti de , O'nun bu nimetiyle kardeş oluvermiştiniz. Keza bir ateş çukurunun tam kenarındaydınız da, sizi oradan kurtarmıştı, işte doğru yolu bulasınız diye, Allah, ayetlerini size böyle açıklar.
  104. Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten nehyeden bir topluluk oluşsun. İşte asıl kurtuluşa erenler bunlardır.
  105. Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, bölünüp parçalananlar ve ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte böyleleri için çok büyük azab vardır.
  106. (Bu azab, öyle bir gündedir ki,) o gün bir takım yüzler beyazlaşır, bir takım yüzlerde kararır. Yüzleri kararan kimselere, "imanınızdan sonra küfre mi döndünüz? Öyleyse, küfretmiş olmanızdan dolayı bu azabı tadın" (denir).
  107. Yüzleri beyazlaşanlar ise, Allah'ın rahmeti içindedirler. Orada onlar daimidirler.
  108. İşte bunlar, sana hak olarak okuduğumuz Allah'ın ayetleridir. Allah, alemlere hiç haksızlık etmek istemez.
  109. Göklerde ve yerde her ne varsa (hepsi de) Allah'ındır.Bütün işler Allah'a döndürülür.
  110. Siz, insanların (iyiliği) için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten nehyedersiniz; Allah'a da iman edersiniz. Kitap ehli de iman etseydi, kendileri için daha hayırlı olurdu. Gerçi onlardan iman edenler de vardır; fakat çoğu fasıktırlar.
  111. Onlar size, eziyet etmekten başka asla zarar veremiyeceklerdir. Eğer sizinle savaşırlarsa, size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra onlara yardım da edilmez.
  112. Allah'ın (haklarındaki) hükümüne ve (müslüman) halkın hukukuna sığınanlar dışındaki (Yahudi) ler, nerede bulunurlarsa bulunsunlar, üzerlerine zillet damgası vurulmuştur. (Ayrıca onlar) Allah'ın hışmına uğramışlar ve miskinliğe mahkum edilmişlerdir. Zira onlar, Allah'ın ayetlerini inkar ediyorlar ve haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. Bu da onların isyan etmelerinden ve aşırı gitmelerindendi.
  113. (Bununla beraber) kitap ehlinin hepsi de bir değildir. Onlardan hakka yönelmiş öyle bir cemaat vardır ki, gece vakti secde edip Allah'ın ayetlerini okurlar.
  114. Allah'a ve ahiret gününe inanırlar. İyiliği emredip kötülükten nehyederler ve hayır işlerinde yarışırlar. İşte bunlar, salih kişilerdir.
  115. Onlar yaptıkları hiçbir hayırlı işin sevabından asla mahrum edilmeyeceklerdir. Allah, takva sahiplerini hakkıyle bilendir.
  116. Küfredenler ise, muhakkak ki, onların ne malları ve ne de evlatları. Allah'tan gelecek azaba karşı, onlara hiçbir fayda sağlamayacaktır. Onlar cehennem ashabıdırlar ve orada daimîdirler.
  117. Onların bu dünya hayatında sarf etikleri şeyin misâli, kavurucu soğuğu bulunan bir rüzgarın misalidir ki, kendilerine zulmetmiş bir kavmin ekinine isabet eder de, onu helak eder. Oysa Allah, onlara zulmetmemiş, fakat asıl onlar, kendi kendilerine zulmetmişlerdir.
  118. Ey iman edenler! Kendi dışınızdakilerden sırdaş edinmeyin. Zira onlar, size zarar vermekten geri kalmazlar; size sıkıntı verecek şeyleri ister dururlar. Filhakika onların kin ve düşmanlıkları, kendi ağızlarından apaçık belli olmuştur, içlerinde gizledikleri (düşmanlık) ise, çok daha büyüktür. Eğer aklınızı kullanacak olursanız, (ibret alasınız diye) âyetleri size açıkladık.
  119. İşte siz, onlar sizi sevmezken, siz onları seviyor ve bütün kitaplara inanıyorsunuz. Onlar sîzinle karşılaştıkları zaman, "biz de inandık" diyorlar, yalnız kaldıklarında da, kin ve düşmanlıklarından, sanki sizi ısırıyormuşçasına, parmaklarını ısırıyorlar (Ey Muhammed!) De ki: "Öfkenizden çatlayın. Allah şüphesiz, kalplerde olanı hakkıyla bilendir."
  120. Eğer size bir iyilik dokunursa bu onları üzüntüye düşürüyor; eğer size bir kötülük isabet ederse, bununla da seviniyorlar Eğer sabreder ve (Allah'tan) sakınırsanız, onların hilesi, size hiçbir zarar vermez. Allah, şüphesiz, onların yaptıklarını (ilmiyle) çepeçevre kuşatmıştır.
  121. Hani sen, savaş için mü'minleri savaş yerlerinde hazırlamak üzere, erken vakitte, ailenin yanından ayrılmıştın. Allah, hakkıyle işiten, hakkıyle bilendir.
  122. İçinizden iki gurup, Allah yardımcıları olduğu halde, bozguna uğramak korkusuna kapılmıştı. Halbuki mü'minler, Allah'a güvenmelidirler.
  123. Nitekim Bedir'de siz. (onlara nazaran) daha zayıf olduğunuz halde, Allah size yardım etmişti. O halde Allah'tan sakının ki, şükredesiniz.
  124. Mü'minlere, "Rabbınızın, indirilen üç bin melekle size yardım elini uzatması, size kâfi gelmiyecek mi?" demiştin.
  125. Evet. Eğer sabreder ve sakınırsanız, bu (düşman) da size âniden gelirse, Rabbınız yine, işaretlenmiş beş bin melekle yardım elini size uzatır
  126. Allah, sırf sizin için ve kalplerinizin mutmain olması için (Rasulullah'ın sözünü) müjde kılmıştır. Zaten yardım, ancak Aziz ve Halim olan Allah katındandır.
  127. (Bu yardım da) küfredenlerden bir kısmını helak etmek, bir kısmını eski ümitlerini yitirmiş olarak dönüp gitsinler diye, perişan eylemek için.
  128. Bir kısmının tövbelerini kabul etmek, bir kısmı da zalim olduklarından onlara azâb etmek içindir ki, bunda, senin yapabileceğin hiçbir şey yoktur.
  129. Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi de Allah'ındır: dilediğini bağışlar: dilediğine de azâb eder. (Yine de) Allah, çok bağışlayıcı ve çok merhametlidir.
  130. Ey îman edenler! ribayı kat kat artırılmış olarak yemeyin. Allah'tan korkun ki, kurtuluşa eresiniz.
  131. Kafirler için hazırlanan ateşten sakının.
  132. Allah'a ve Peygambere itaat edin ki rahmet olunasınız.
  133. Rabbınızdan gelecek olan mağfirete ve takva sahipleri için hazırlanan, genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun.
  134. (İşte o takva sahipleri) bollukta ve darlıkta, Allah yolunda sarfeden, kinlerini içlerinde tutan ve insanların kusurlarını bağışlayan kimselerdir. Allah, iyilik edenleri sever.
  135. (Yine o takva sahipleri) çirkin bir kötülük işlediklerinde, yahut kendilerine zulmettiklerinde, Allah'ı zikredip günâhlarının bağışlanmasını dilerler. Zaten Allah'tan başka günâhları kim bağışlar? Keza onlar, yaptıkları kötü işlerde, bile bile direnmezler.
  136. İşte böyle olanların mükâfatları, Rabları tarafından bağışlanmak ve (ağaçları) altından ırmaklar akan dâimi kalacakları cennetlerdir. Böyle amel edenlerin mükâfatı ne güzeldir.
  137. Sizden önce, (ibret alınması gereken pek çok) hâdise olup bitmiştir. Bu itibarla, yeryüzünde şöyle bir dolaşın (ve inceleyin) sonra da, (dîni ve dînin esaslarını) yalanlayanların akıbetlerinin ne olduğunu,, (kendi gözlerinizle) görün.
  138. İşte bunlar, insanlar için bir beyandır; Allah'tan korkanlar için bir hidayet ve bir öğüttür.
  139. (Ey mü'minler!) Eğer gerçekten mü'min kişiler iseniz; (savaşta) gevşeklik göstermeyin ve (mağlûbiyet korkusuyla) üzüntüye kapılmayın. Hem de siz (onlardan) daha üstün olduğunuz halde...
  140. 140-141 Eğer siz.(uhud'da maddî ve manevî bir yara almışsanız, (karşınızdaki) kavim de o yaranın aynını almıştı. Allah'ın iman edenleri ortaya çıkarması içinizden şehidler edinmesi ve îman edenleri temizleyip kâfirleri de yok etmesi için, bugünleri insanlar arasında nöbetleşe döndürür dururuz. Allah, zâlimleri sevmez.
  141. 140-141 Eğer siz.(uhud'da maddî ve manevî bir yara almışsanız, (karşınızdaki) kavim de o yaranın aynını almıştı. Allah'ın iman edenleri ortaya çıkarması içinizden şehidler edinmesi ve îman edenleri temizleyip kâfirleri de yok etmesi için, bugünleri insanlar arasında nöbetleşe döndürür dururuz. Allah, zâlimleri sevmez.
  142. Yoksa siz, Allah, içinizden cihada katılanları belli etmeden ve sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi sanıyorsunuz?
  143. Oysa siz, (uhud'da düşmanla ve) ölümle karşılaşmadan önce, ölümü (ve şenîd olmayı) temenni etmiştiniz, işte şimdi bakıp onu (karşınızda) görüyorsunuz. (O halde mağlûbiyet korkusu ve üzüntüsü niye?!)
  144. Muhammed, peygamberden başka bir kimse değildir. Ondan önce de, şüphesiz, (başka) peygamberler gelip geçmiştir. Öyleyse şimdi o, ölür veya öldürülürse, topuklarınız üzerinde (İslam'dan küfre) geri mi döneceksiniz. Topukları üzerinde kim böyle dönüş yaparsa, (bilsin ki) Allah'a hiçbir şeyle zarar veremeyecektir. Allah, şükredenleri mükafatlandıracaktır.
  145. (Şu da var ki) Allah'ın izni olmadıkça, hiç kimsenin ölmesi mümkün değildir. Ölüm belli bir süreye bağlanmıştır. Her kim dünya sevabı isterse, ona istediğinden veririz. Her kim de âhiret sevabı isterse, ona da onu veririz. Şükredenleri mükafatlandıracağız.
  146. (Gelip geçmiş nice) peygamber vardır ki, onunla birlikte bir çok mü'min, (Allah yolunda) savaşmışlardır da, kendilerine (musibet) lerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermemişler, boyun eğmemişlerdir. Allah sabredenleri sever.
  147. Onların sözleri de, "Rabbımız! Günahlarımızı ve işimizdeki aşırılığımızı bağışla; ayaklarımızı (hak yolda) sabit tut ve kafir milletlere karşı bize yardım et" demekten başkası değildir
  148. Allah da onlara dünya sevabını ve ahiret sevabının en güzelini vermişti. Allah, iyilik edenleri sever.
  149. Ey îman edenler! Eğer küfreden kimselere itaat ederseniz, onlar sizi, topuklarınız üzerinde (İslam'dan küfre) geri çevirirler de hüsrana uğrayanlara dönersiniz.
  150. Halbuki sizin mevlânız Allah'tır ve O, yardım edenlerin en hayırlısıdır.
  151. Allah'ın, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O'na şirk koştukları için, küfredenlerin kalplerine korku salacağız. Onların barınakları ateştir. Zâlimlerin kalacakları bu yer, ne kötü bir yerdir.
  152. Allah, size olan vadini şüphesiz yerine getirmiştir; nitekim O'nun izni (ve yardımı) ile kâfirleri öldürüyordunuz. Ne var ki bu yardım, arzu ettiğiniz zaferi size gösterdikten sonra, za'fa düştüğünüz, verilen emir hususunda çekiştiğiniz ve isyan ettiğiniz vakte kadar sürmüştür. Sizden bir kısmınız Dünyayı, bir kısmınız da âhiretî istiyordu. (Bu sebeple) Allah, imtihan ermek için sizi onlardan (ve yardımını da sizden) geri çekmiş, bununla beraber, yine de sizi bağışlamıştır. Allah, mü'minlere karşı çok lütûfkardır.
  153. (Savaş alanından siz, boyuna) uzaklaşıyor ve hiç kimseyle ilgilenmiyordunuz. Peygamber ise, arkanızdan sizi çağırıp duruyordu. Bu yüzdendir ki, elinizden kaçırdığınıza ve başınıza gelen musibete üzülmemeniz için. Allah size keder üzerine keder vermiştir. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyle haberdârdır.
  154. Sonra, bu kederden sonra, size öyle bir güven (duygusu), bir uyku (hali) indirdi ki, içinizden bir gurubu (kâmilen) örtmüştü. Diğer bir gurup ise, (yalnız) kendi canlarıyla uğraşıyorlar, Allah hakkında da, câhiliyye zannı gibi hak olmayan bir zan besleyerek "bu zafer işinden bize düşen bir şey mi var ?" diyorlardı. (Ey Muhammed) De ki: Bütün iş Allah'a mahsustur Sana açıklayamadıkları şeyi kendi içlerinde gizliyorlar ve diyorlar ki: "Eğer bu işten bize düşen bir şey olsaydı, burada öldürülmezdik." (Ey Muhammed onlara) de ki: "Evinizde bulunsaydınız bile, alınlarına öldürülme yazılmış olanlar, öldürülüp düşecekleri yere giderlerdi. Bu, Allah'ın, gönüllerinizdekini denemesi ve kalplerinizdekini temizlemesi içindir. Allah, gönüllerde olanı hakkıyla bilendir.
  155. (Savaş için) iki ordunun karşılaştığı gün, içinizden yüz çevirip gidenler, şüphesiz, irtikâb ettikleri birtakım şeyler dolayısıyla, şeytanın yoldan çıkarmak istediği kimselerdir. Bununla beraber Allah, onları yine de bağışlamıştır. Allah, şüphesiz çok bağışlayıcı, çok şefkatlidir.
  156. Ey îman edenler! Küfreden ve yeryüzünde (herhangi bir sebeple) yolculuğa çıktıkları, yahut savaşa katıldıkları zaman, (ölen) kardeşleri hakkında. Allah'ın, kendi kalblerinde (onlara karşı) bir hasret(ve bir üzüntü) yaratmak için (söylettiği) "yanımızda kalsalardı, ölmezler ve öldürülmezlerdi "(sözünü) söyleyenler gibi olmayın; zira yaşatan da öldüren de Allah'tır. Allah yaptıklarınızı hakkıyla görendir.
  157. Hiçbir şüphe yoktur ki. Allan yolunda öldürülseniz, yahut ölseniz, Allah'ın (âhirette günahlarınızı) bağışlaması ve rahmeti, (kâfirlerin dünyada) topladıklarından çok daha hayırlıdır.
  158. Ve yine şüphe yoktur ki, ölseniz, yahut öldürülseniz, Allah'ın huzurunda mutlaka toplanacaksınız.
  159. Allah'ın bir rahmeti dolayısıyladır ki, sen onlara karşı yumuşak davrandın; eğer kaba, katı kalbli olsaydın, elbette etrafından dağılır giderlerdi. Bu itibarla onları bağışla ve onlar için Allah'tan mağfiret dile; işlerinde de onlara danış. Bir şeye azmettiğin zaman da, Allah'a güven. Allah, şüphesiz (kendisine) güvenenleri sever.
  160. Allah, size bir yardım ederse, artık size gâlib gelecek (hiçbir düşman) yoktur. Sizi bir de, yardımsız bırakırsa, O'ndan sonra artık size yardım edecek kim vardır? Bu sebepledir ki mü'minler, Allah'a dayanıp güvensinler.
  161. Hiçbir peygambere, ganimet malından gizlice alıp hıyanetlik etmesi yaraşmaz. Her kim bu hıyanetliği yaparsa, kıyamet günü, hıyanetliği (nin ağır günâhı) ile gelir. Sonra, herkese kazancı, haksızlığa uğratmaksızın ödenir.
  162. Allah'ın rızasını kazanan kimse, Allah'ın gazabına uğrayan kimse gibi midir? Zira onun varacağı yer, cehennemdir ve (orası da) ne kötü bir yerdir.
  163. Onların hepsi de, Allah katında, derece derecedirler. Allah, yaptıklarını hakkıyle görendir.
  164. Allah, kendilerine, içlerinden, âyetlerini, onlara okuyan, onları (maddî ve manevî pisliklerden) temizleyen ve onlara Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle, müminlere şüphesiz büyük lütufta bulunmuştur. Oysa önceden onlar, apaçık bir sapıklık içinde bulunuyorlardı.
  165. (Uhud'da) başınıza bir felâket gelince "(biz hak yolda olduğumuz halde) bu nasıl olur?" mu diyorsunuz? Oysa bu felâketin iki katını siz, (Bedir'de) düşmanlarınızın başına getirmiştiniz. (Ey Muhammed! Müslümanlara) de ki: Bu, kendi kusurunuzdandır. Allah, şüphesiz, her şeye kaadirdir.
  166. İki ordunun karşılaştığı gün, başınıza galen felâket, Allah'ın izniyledir ve mü'min olanları ortaya çıkarması içindir.
  167. Ve bir de münafik olanları.. Nitekim onlara, "gelin, Allah yolunda savaşın; yahut (düşmana) karşı durun" denilince, "savaş olacağını bilsek, elbette size uyardık" demişlerdir. O gün onlar, îmandan daha çok küfre yakındılar. Kalblerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah, gizlediklerini en iyi bilendir.
  168. (Ey Muhammed!) Evlerinde oturup da kardeşlerine "bize itaat etselerdi öldürülmezlerdi" diyenlere de ki: "Mademki öyle, eğer doğruyu söyleyen kimseler iseniz, ölümü kendinizden uzaklaştırın bakalım!."
  169. 169-170 Allah yolunda öldürülenleri ölü sanma. Aksine onlar, Rabları katında diri olup. Allah'ın fadl-u kereminden kendilerine verdiği (şehidlik mertebesinden) sevinçli bir şekilde (O'nun sayısız nimetleriyle) rızıklandırılırlar ve arkalarında kalıp da henüz kendilerine katılmamış olan (kardeş) lerine, hiçbir korku bulunmadığını ve mahzun da olmayacaklarını müjdelerler.
  170. 169-170 Allah yolunda öldürülenleri ölü sanma. Aksine onlar, Rabları katında diri olup. Allah'ın fadl-u kereminden kendilerine verdiği (şehidlik mertebesinden) sevinçli bir şekilde (O'nun sayısız nimetleriyle) rızıklandırılırlar ve arkalarında kalıp da henüz kendilerine katılmamış olan (kardeş) lerine, hiçbir korku bulunmadığını ve mahzun da olmayacaklarını müjdelerler.
  171. (Keza onlara) Allah'tan gelecek bir nimeti ve fazlasını da müjdelerler. Allah şüphesiz, mü'minlerin (hakettikleri) mükâfatı asla zayi etmez.
  172. (Uhud'da) kendilerine isabet eden (ağır) yaradan sonra, Allah'ın ve Peygamberin davetine icabet edenler ve bir de içlerinden iyilikle bulunup Allah'tan sakınanlar için son derece büyük mükafat vardır.
  173. Onlara bazı kimseler, "(size düşman olan) insanlar, size karşı bir araya geldiler; bu sebeple onlardan korkun" demişlerdir de. (bu söz) onların imanını artırmış ve "Allah bize yeter: o, ne güzel bir vekildir" demişlerdir.
  174. (Nitekim o düşmanla karşılaşmak için çıktıktan sonra) kendilerine hiçbir kötülük dokunmadan, Allah'tan gelen bir nimet ve kârlı bir ticaret ile geri dönmüşler ve (bu hareketleriyle) Allah'ın rızasına da uymuşlardır. Allah, büyük fazl (ve ihsan) sahibidir.
  175. (Düşmanların size karşı birleştikleri haberini getiren adam,) sadece sizi dostlarıyla korkutan şeytandır. Eğer gerçekten mü'min kimseler iseniz, onlardan korkmayıp benden korkun.
  176. (Ey Muhammed!) Küfürde birbirleriyle yarış edenler, seni üzüntüye sokmasınlar. Onlar, hiçbir şeyle Allah'a zarar veremeyeceklerdir. Allah, âhirette, onlara hiçbir âhiret sevabı vermeyi murad etmemiştir. Onlar için son derece büyük azâb vardır.
  177. İmana karşılık küfrü satın alanlar, Allah'a hiçbir şeyle zarar veremiyeceklerdir. Onlar için çok acı bir azâb vardır.
  178. Küfredenler zannetmesinler ki, bizim onlara mühlet vermemiz, kendileri için hayırlıdır. Biz onlara mühlet vermişsek, (bu) günâhları daha da artsın diyedir. Onlar için rezil edici bir azâb vardır.
  179. Allah kötüyü iyiden ayırmadan, mü'minleri üzerinde bulunduğunuz şu hal üzere bırakacak değildir. Allah, size gaybı bildirecek de değildir. Fakat Allah, peygamberlerinden dilediğini seçer (ve ona, kullarının kalblerinde olanları bildirir). O halde. Allah'a ve peygamberlerine îman edin. Eğer iman eder ve sakınırsanız, en büyük mükâfat sizindir.
  180. Allah'ın fazlı-u kereminden kendilerine verdiği nimetten (Allah yolunda sarf etmeyip) cimrilik edenler, bu (nimet bolluğu)nun, kendileri için hayır olduğunu sanmasınlar. Aksine bu, onlar için şerdir. Cimrilik ettikleri o şey, kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyle haberdârdır.
  181. Allah, "Allah fakirdir; biz ise, zenginiz" diyenlerin sözlerini elbette işitmiştir. Onların söylediklerini ve peygamberleri haksız yere öldürmelerini yazacak ve "o yangının azabını tadın" diyeceğiz.
  182. "Bu, kendi ellerinizin işleyip çıkardığı (amellerinizin karşılığı) dır." Yoksa Allah, kullarına karşı asla zâlim değildir.
  183. (Ey Muhammed!) "Bize ateşin yediği bir kurban getirmedikçe bir peygambere inanmamamız hususunda Allah bizden söz aldı" diyen kimselere de ki "Benden önce size apaçık delillerle ve bir de söylediğiniz mucizeyle birçok peygamberler gelmişti. O halde, sözünüzde bu kadar sâdık kimseler idiyseniz, onları niçin öldürdünüz?"
  184. Eğer seni yalanladılarsa zaten senden önce apaçık delilleri, sahifeleri ve aydınlatıcı kitabı getiren peygamberlerde yalanlanmıştı.
  185. Her nefis ölümü tadacaktır. Kıyamet günü, yaptıklarınızın karşılığı mutlaka verilecektir. Kim ateşten kurtarılıp cennete sokulursa, o, muhakkak kurtuluşa ermiştir. Zaten dünya hayatı aldatıcı bir metadan başka bir şey değildir.
  186. Mallarınız ve canlarınız konusunda, herhalde imtihana çekileceksiniz; sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden de, muhakkak ezâ verici birçok söz işiteceksiniz. Eğer (bütün bunlara) sabreder ve sakınırsanız, işte bu, azmedilmesi gereken işlerdendir.
  187. (Bir zamanlar) Allah kendilerine kitap verilenlerden "onu insanlara muhakkak açıklayacaksınız; onu asla gizlemeyeceksiniz" diye söz almıştı da, onlar onu arkalarına alıp umursamamışlar, yok pahasına onu satmışlardı. Ne kötü alışveriş!.
  188. Yaptıklarıyla sevinen, yapmadıklarıyla da övülmeyi arzulayan kimselerin, azâbtan kurtulacak bir mevkide olduklarını sakın zannetme. Onlar için elim bir azâb vardır.
  189. Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. Allah, her şeye kadirdir
  190. Göklerin ve yerin yaratılışında, geceyle gündüzün birbiri ardından gelip gidişinde, akıl sahipleri için (ibret alınacak) deliller vardır.
  191. Ayakta, oturarak ve yatarak Allah'ı zikreden, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkürde bulunan (o akıl sahipleri derler ki): "Rabbımız! Sen bunları boşuna yaratmadın. Seni (her türlü noksan sıfatlardan) tenzih ederiz. Bundan dolayı bizi cehennem azabından koru."
  192. "Rabbımız! Sen, kimi ateşe sokarsan onu zelil etmiş olursun. Zâlimlerin hiç yardımcıları yoktur."
  193. 'Rabbımız! Biz, Rabbınıza îman edin diye çağıran bir münâdî (Peygamber)yi işittik ve hemen iman ettik. Rabbımız! Sen de bizim günahlarımızı bağışla, kusurlarımızı ört ve bize iyilerle birlikte ölüm ver."
  194. "Rabbımız! Peygamberlerinle bize vad ettiklerini de bize ver ve kıyamet günü bizi zelil etme. Şüphesiz sen, vadinden dönmezsin."
  195. Rabları da, onların bu dualarına icabet eder (ve der) ki: Ben, içinizden erkek olsun, kadın olsun, hiçbir amel sahibinin amelini asla zayi etmem; (zira kadın ve erkek olarak siz), birbirinizden (olma) siniz. Hicret edenlerin, ülkelerinden sürülüp çıkarılanların, benim yolumda eziyet çekenlerin, savaşanların ve (savaşta şehîd olarak) öldürülenlerin, Allah katından (yaptıklarının) sevabı olarak, kusurlarını mutlaka örteceğim ve onları, (ağaçları) altından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. Mükâfatın en güzeli Allah katındadır.
  196. (Ey Muhammed!) Küfredenlerin, ülkeleri (diledikleri gibi) dolaşmaları seni aldatmasın.
  197. Bu, çok az bir (dünyevî) metadır: sonra barınakları, yine cehennemdir. O, ne kötü bir yerdir.
  198. Oysa Rablarından sakınanlar (öyle mi?) Onlar için Rabları katından bir ikram olmak üzere, içinde daimî kalacakları (ağaçları) altından ırmaklar akan cennetler vardır, iyiler için Allah katındaki mükâfat daha hayırlıdır.
  199. Kitap ehlinden öyle kimseler vardır ki, Allah'a, size indirilene ve kendilerine indirilene Allah'tan korkarak îman ederler: Allah'ın âyetlerini yok pahasına satmazlar. İşte böylelerinin Rabları katında mükâfatları vardır. Allah, şüphesiz, hesabı çabuk görendir.
  200. Ey îman edenleri Sabredin; tahammül gösterin; müteyakkız olun ve Allah'tan sakının ki kurtuluşa eresiniz.