Ankebut Suresi

29 - Ankebut Suresi Talat Koçyiğit Meali

Kur'ân-ı Kerîm'in yirmi dokuzuncu sûresi olup 69 âyetten müteşekkildir. Başındaki ilk 11 âyet dışında sûre Mekke'de Rûm sûresinden sonra diğer 11 âyet ise, Medine'de nazil olmuştur. "Örümcek" manasına gelen ankebûttan sûrenin 41 inci âyetinde söz edildiği ve kâfirlerin işleri örümcek ağına benzetildiği için sûreye bu ad verilmiştir.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

  1. Elif. Lâm. Mim.
  2. İnsanlar. "iman ettik" demekle, hiç denenmeden hemen bırakılıvereceklerini mi zannediyorlar?
  3. Halbuki biz, kendilerinden öncekileri de denemiştik. Deneneceklerdir ki, Allah, doğru söyleyenleri de bilecek, yalan söyleyenleri de bilecek.
  4. Yoksa kötülükleri işleyenler, bizden kaçabileceklerini mi zannediyorlar? Ne kötü hüküm veriyorlar.
  5. Kim Allah'a kavuşmayı ümid ediyorsa, bunun için Allah'ın belirlediği süre işte gelmektedir. Allah, her şeyi hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
  6. Her kim, (gerek düşmana karşı ve gerekse nefsine karşı) savaşırsa, sadece kendisi için savaşmış olur. Zira Allah, âlemlerden müstağnidir.
  7. İman edenlerin ve Salih amel işleyenlerin kötülüklerini mutlaka örter ve onları, mutlaka işlemiş olduklarının en güzeli ile mükâfatlandırırız.
  8. Biz insana, ana ve babasına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Bununla beraber eğer onlar, senin bana hiç bilmediğin bir şeyi ortak koşman için seni zorlarlarsa, o zaman onlara itaat etme. Dönüşünüz banadır. O zaman size, yapmış olduklarınızı haber vereceğim.
  9. İman edenleri ve salih amel işleyenleri mutlaka iyiler arasına koruz.
  10. İnsanlar arasında, "Allah'a îman ettik" diyen kimseler vardır. Fakat Allah uğrunda eziyet olundukları zaman, insanların eziyetini Allah'ın gazabı gibi tutarlar. Rabbından bir yardım gelirse, "biz seninle beraberdik" derler. Allah, sanki, herkesin kalbinde olanları daha iyi bilmiyor mu?
  11. Allah, elbette îman edenleri de bilir, münafıkları da bilir.
  12. Küfredenler, îman edenlere "bizim yolumuza uyun da sizin günâhlarınızı biz taşıyalım" demektedirler. Halbuki onların günâhlarından hiç bir şey taşıyacak değillerdir.
  13. Onlar, mutlaka kendi ağırlıklarını ve kendi ağırlıklarıyla beraber daha nice ağırlıkları taşıyacaklar ve kıyamet günü iftira ettikleri şeylerden mutlaka sorguya çekileceklerdir.
  14. Nuh'u kendi kavmine (peygamber olarak) göndermiştik. Nûh, onların içinde elli yılı hâriç bin sene (950 yıl) kalmıştı. Sonunda onlar zalimliklerini sürdürürken tufan onları yakalayıvermişti.
  15. Buna rağmen Nuh'u ve gemi halkını kurtardık ve bunu âlemlere ibret kıldık.
  16. Keza İbrahim de kavmine şöyle demişti: "Allah'a ibadet edin ve O'ndan korkun. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır".
  17. "Siz, Allah'ı bırakıp bir takım putlara ibadet ediyorsunuz ve yalan uyduruyorsunuz. Allah'ı bırakıp da sizin ibadet ettikleriniz, size hiçbir rızık vermeye muktedir değillerdir. Siz, rızkı Allah katında arayın: O'na, ibadet edin ve O'na şükredin. Sonunda O'na döndürüleceksiniz".
  18. Eğer yalanlayacak olursanız bilin ki, sizden önceki milletler de yalanlamışlardı. Peygambere düşen sadece apaçık tebliğdir".
  19. Allah, yaratmayı nasıl başlatıyor, sonra da nasıl onu iade edecek, anlamıyorlar mı? Oysa bu Allah'a daha kolaydır.
  20. De ki: "Yeryüzünde dolaşın ve Allah'ın yaratmaya nasıl başladığını araştırın. Sonra Allah, son yaratmayı da yapacaktır. Şüphesiz Allah, herşeye kaadirdir.
  21. Dilediğine azâb eder, dilediğine de merhamet eder. O'na döndürüleceksiniz.
  22. Siz, ne yeryüzünde ve ne de gökyüzünde Allah'ı âciz bırakabilirsiniz ve sizin için Allah'tan başka ne bir dost ve ne de bir yardımcı vardır.
  23. Allah'ın âyetlerini ve Allah'a kavuşmayı inkâr edenler, işte bunlar, benim merhametimden ümidlerini kesmiş olanlardır. Bunlar için çok acı bir azâb vardır.
  24. (Bütün bu delillere karşı) İbrahim kavminin cevabı, "onu öldürün, yahut onu yakın" demekten başka bir şey olmamıştı. Buna rağmen Allah, İbrahim'i ateşten kurtarmıştı. İşte bunda, îman eden kimseler için muhakkak ki ibretler vardır.
  25. İbrahim demişti ki: "Dünya hayatında, Allah'ı bırakıp bir takım putları, kendi aranızda muhabbet vesilesi yaptınız. Sonra kıyamet günü, bir birinizi inkâr edip birbirinizi lanetleyeceksiniz. Varacağınız yer ateştir ve sizin için hiçbir yardımcı da yoktur".
  26. Lût da ibrahim'e îman etmişti. Demişti ki: "Ben, Rabbıma hicret ediyorum; zira O, dâîma gâlibtir; hikmet sahibidir".
  27. Ona Ishak ve Yakûb'u bağışladık; nesli içine peygamberlik ve kitap koyduk. Ona dünya mükâfatını verdik; o, âhirette de muhakkak iyilerdendir.
  28. Lût'u da (peygamber olarak göndermiştik). Kavmine demişti ki: "Siz, âlemden hiç kimsenin sizden önce yapmadığı fuhşu yapıyorsunuz".
  29. "Siz erkeklere yanaşıyor, yol kesiyor ve toplantılarınızda kötü şeyler yapıyorsunuz, değil mi"? Buna kavminin cevabı, "eğer doğruyu söyleyen kimselerden isen, Allah'ın azabını bize getir" demekten başka bir şey olmamıştı.
  30. Lût da demişti ki: "Rabbım! Bozgunculuk yapan bu kavme karşı bana yardım et".
  31. Elçilerimiz, müjde ile İbrahim'e gelince şöyle demişlerdi: "Biz şu şehrin halkını helak edecek kimseleriz. Zira oranın halkı zâlim kimselerdir".
  32. İbrahim de şöyle demişti: "Fakat orada Lût vardır". Elçiler ise, demişlerdi ki: "Orada kimin olduğunu biz daha iyi biliriz. Azâbta kalacak olan Lût'un karısı dışında, onu ve ailesini elbette kurtaracağız".
  33. Elçilerimizin Lût'a gelmesi, onun fenasına gitmiş, onlarla ilgili bir tedbir almaktan âciz kalmıştı. Onlar da demişlerdi ki: "Korkma ve üzülme. Azâbta kalacaklardan olan karın dışında seni ve aileni kurtaracağız*.
  34. "Biz, işlemiş oldukları büyük günâh sebebiyle bu şehir halkına gökten bir azâb indireceğiz.
  35. Şurası bir gerçektir ki biz, aklını kullanabilen kimseler için, bu şehirle ilgili apaçık bir delil bırakmışızdır.
  36. Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı göndermiştik, O da demişti ki: "Ey kavmim! Allah'a ibadet edin ve (O'na ibadetinizle) âhiret gününün sevabını umutlanın. Yeryüzünde bozguncular gibi fesad çıkarmayın".
  37. Ne var ki kavmi onu yalanlamıştı. Bunun üzerine onları şiddetli bir sarsıntı yakalamış ve yerlerinde çakılıp kalmışlardı.
  38. Ad ve Semûd kavimlerini de helak etmiştik. Oturdukları yerlerden bu size açıkça belli olmuştur. Şeytan, onlara amellerini süslü göstermiş ve böylece onları doğru yoldan alıkoymuştu. Oysa kendileri bunu anlayabilecek kimseler idiler.
  39. Karun'u, Firavun'u ve Hâmân'ı da helak etmiştik. Mûsâ, onlara apaçık mucizeler getirmişti de, onlar, yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Fakat helak olmaktan kurtulamamışlardı.
  40. Herbirini kendi günâhı île yakalamışızdır. İçlerinde, üzerlerine taş savuran kasırga gönderdiğimiz kimseler vardır; kendilerini şiddetli bir sesin yakaladığı kimseler vardır, kendilerini yerin dibine geçirdiğimiz kimseler vardır; kendilerini suda boğduğumuz kimseler vardır. Allah onlara zulmetmiyordu; fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı.
  41. Allah'tan başka dostlar edinenlerin durumu, kendine ev yapan örümceğin durumu gibidir; zira evlerin en çürüğü, şüphe yoktur ki, örümceğin evidir. Keski bunu bilselerdi.
  42. Allah, kendisinden başka nasıl bir şeye yalvardıklarını elbette bilir. O, dâima gâlibtir; hikmet sahibidir.
  43. Biz bu misalleri insanlar için veriyoruz. Onları da ancak ilim sahibi olanlar anlayabilir.
  44. Allah, gökleri ve yeri hak ile yaratmıştır. Bunda, mü'minler için mutlaka bir ibret vardır.
  45. (Ey Muhammed!) Kitap'tan sana vahyolunanları oku; namazı da dosdoğru kıl; zira namaz, hayasızlıklardan ve kötülüklerden korur. Allah'ın zikri, şüphesiz, (sizin için faydası) daha büyüktür. Allah, yaptıklarınızı bilir.
  46. İçlerinden zâlim olanlar dışında, kitap ehline karşı, en güzel bir şekilde mücadele edin ve deyin ki: "Bize indirilene de, size indirilene de îman ettik. Bizim ilâhımız da, sizin ilâhınız da birdir ve biz Ona teslim olan kimseleriz"?
  47. (Ey Muhammed! Senden önceki peygamberlere indirdiğimiz gibi) sana da böylece bir kitap indirdik. Bu itibarla kendilerine kitap verdiklerimiz ona inanıyorlardı; bunlardan da ona inananlar vardır. Âyetlerimizi kâfirlerden başkası inkâr etmez.
  48. (Ey Muhamed!) Kur'ân'dan Önce sen herhangi bir yazı okumuş değildin; onu elinle de yazmamıştın. Aksi halde o bâtıla uyanlar, şüpheye düşerlerdi.
  49. Hayır, Kur"ân, kendlerine ilim verilenlerin gönüllerine yerleşmiş apaçık âyetlerdir. Âyetlerimizi zâlim olanlardan başkası inkâr etmez.
  50. Müşrikler demektedirler ki: "Ona, Rabbından mucizeler indirilmeliydi". (Ey Muhammed! Onlara) de ki: "Mucizeler sadece Allah'ın yanındadır. Ben ancak, apaçık bir uyarıcıyım".
  51. Kendilerine okunan Kitab'ı sana indirmiş olmamız, onlara yetmedi mi? Bu kitap'ta îman eden bir kavim için, muhakkak ki bir rahmet ve bir öğüt vardır.
  52. De ki: "Benimle sizin aranızdan şahit olarak, göklerde ve yerde olan her şeyi bâtıla inananları ve Allah'ı inkâr edenleri bilen Allah yeter. İşte, hüsrana uğrayacak olanlar bunlardır.
  53. Senden, azabın çabuk gelmesini istiyorlar. Eğer belirli bir süre olmasaydı, azâb onlara hemen gelirdi. Fakat onlar farkına varmadan birden bire onlara yine gelecektir.
  54. Senden, azabın çabuk gelmesini istiyorlar. Oysa cehennem, kâfirleri çepeçevre mutlaka kuşatacaktır.
  55. O kıyamet günü azâb, onları, üstlerinden ve ayaklarının altından örtecek ve Allah onlara "yaptıklarınızın karşılığını tadın" diyecektir.
  56. Ey îman eden kullarım! Arzım geniştir; bu itibarla (nerede olursa) bana ibadet edin.
  57. Her nefis ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz.
  58. İman edenleri ve sâlih amel işleyenleri, içinde ebedî kalacakları, (ağaçları) altından ırmaklar akan cennetteki odalara yerleştireceğiz. Amel edenlerin mükâfatı ne güzeldir.
  59. İşte onlar, sabredenler ve Rablarına tevekkül edenlerdir.
  60. Nice canlılar vardır ki, rızıklarını kendileri temin edemezler de, Allah, onları da sizi de rızıklandırır. O, hakkıyla işitendir; hakkıyla bilendir.
  61. Eğer onlara "gökleri ve yeri kim yarattı; güneşi ve ayı kim emrine âmâda kıldı?" diye sorarsan, muhakkak "Allah" diyeceklerdir. O halde nasıl olup da (tevhîd inancından), döndürülüyorlar?
  62. Allah, kullarından dilediğine rızkı bol bol verir dilediğine de kısar. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.
  63. Eğer onlara "gökten su indirip onunla ölümünden sonra arza hayat veren kimdir?" diye sorarsan, muhakkak "Allah" diyeceklerdir. De ki: "Hamd Allah'a mahsustur; fakat çoğu aklını kullanmaz".
  64. Bu dünya hayatı, bir eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Âhiret yurdu, işte asıl hayat odur; keşke bunu bilmiş olsalardı.
  65. 65-66 Gemiye bindikleri zaman, dîni Allah'a hâs kılarak O'na yalvarırlar, fakat onları karaya çıkarıp kurtarınca, kendilerine verdiklerimize nankörlük etmek ve dünya zevklerinden faydalanmak için, hemen Allah'a şirk koşarlar.
  66. 65-66 Gemiye bindikleri zaman, dîni Allah'a hâs kılarak O'na yalvarırlar, fakat onları karaya çıkarıp kurtarınca, kendilerine verdiklerimize nankörlük etmek ve dünya zevklerinden faydalanmak için, hemen Allah'a şirk koşarlar.
  67. Çevrelerindeki insanlar tutulup öldürülürken, Mekke'yi haram ve güvenli bir yer kıldığımızı hiç görmüyorlar mı? Bâtıla inanıp Allah'ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?
  68. Allah'a yalan iftira edenden, yahut kendisine geldiğinde hakkı yalanlayandan daha zâlim kim vardır? Kâfirler için cehennemde bir durak yok mudur?
  69. Bizim uğrumuzda cihad edenleri biz mutlaka kendi yolumuza irşad ederiz. Allah, şüphesiz iyilik edenlerle beraberdir.