Enbiya Suresi

21 - Enbiya Suresi Talat Koçyiğit Meali

Kur'ân-ı Kerîm'in yirmi birinci sûresi olup 112 âyetten müteşekkildir. Mekke devrinin ortalarında ve İbrahim sûresinden sonra nazil olmuştur. İçinde peygamberlerden bahsedilmiş olması dolayısıyle, sûreye "peygamberler" manasına gelen "Enbiyâ" adı verilmiştir.

Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

  1. İnsanların hesap vakti gelmiştir; fakat onlar halâ yüz çevirmiş olarak gaflet içindedirler.
  2. 2-3 Kendilerine Rablarından gelen her yeni İhtarı, ancak onunla alay ederek ve kalbleri (Allah'ın zikrinden) gafil olduğu halde dinlerler. O zulmedenler, kendi aralarındaki "bu da sizin gibi bir insan değil mi? Şimdi siz, göre göre sihire mi kapılacaksınız?' sırrını başkalarından gizlerler.
  3. 2-3 Kendilerine Rablarından gelen her yeni İhtarı, ancak onunla alay ederek ve kalbleri (Allah'ın zikrinden) gafil olduğu halde dinlerler. O zulmedenler, kendi aralarındaki "bu da sizin gibi bir insan değil mi? Şimdi siz, göre göre sihire mi kapılacaksınız?' sırrını başkalarından gizlerler.
  4. Peygamber: "Benim Rabbım gökteki ve yerdeki her sözü bilir. O, hakkıyla işiten hakkıyla bilendir, demiştir.
  5. Fakat onlar: "Rüya saçmalıktır"; "onu o uydurdu'; "hayır, o şairdir"; "evvelki (peygamberlerin) gönderildiği gibi o da bize bir mucize getirsin bakalım" demektedirler.
  6. Kendilerinden önce helak ettiğimiz kasaba halkları da îman etmemişlerdi; bunlar mı îman edecekler?
  7. Senden önce de kendilerine vahyettiğimiz bir takım adamları göndermiştik. Eğer bilmiyorsanız (inanan) kitap ehline sorun.
  8. Onları yiyecek yemez bir ceset yapmamıştık; ebedî de değillerdi.
  9. Sonra, onlara verdiğimiz söze sâdık kaldık; hem onları, hem de dilediğimiz kimseleri kurtardık; haddi aşanları da helak ettik.
  10. Size de içinde nasihatimizin bulunduğu bir kitap indirdik: hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?
  11. Zâlim olan nice kasaba halkını kırıp geçirdik ve onlardan sonra da başkalarını getirdik.
  12. Azabımızı hissettikleri zaman, ondan süratle kaçıyorlardı.
  13. (Onlara denilir ki:) "İçinde bulunduğunuz refaha ve evlerinize dönün; belki (gördükleriniz bildikleriniz) size sorulur".
  14. (Fakat onlar kaçmaktan ümidleri kesilince): "Vah bize!" derler. "Biz gerçekten nefislerimize zulmeden kimseler idik".
  15. Onların bu sözleri devam edip giderken, onları biçilmiş ekine, sönmüş ateşe çeviririz.
  16. Biz, gökleri ve yeri ve bu ikisi arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık.
  17. Eğer kendimize bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi katımızdan edinirdik. Fakat biz bunu asla yapmayız.
  18. Ancak hakkı batıla fırlatırız; böylece o da onu helak eder; bâtıl da yok olur gider. Allah'a isnad ettiğiniz vasıflardan dolayı size yazıklar olsun.
  19. Göklerde ve yerde kim varsa Allah'ındır. O'nun katındakiler O'na ibadet etmekten büyüklenmezler ve yorulmazlar.
  20. Gece ve gündüz usanmadan (O'nu) tesbih ederler.
  21. Yoksa onlar, yeryüzünde bir takım tanrılar edindiler de ölüleri onlar mı diriltecek?
  22. Oysa yerde ve gökte Allah'tan başka ilâhlar olsaydı, her ikisi de bozulur giderdi. Arş'ın Rabbı olan Allah onların vasfettikleri şeylerden münezzehtir.
  23. O, yaptığı şeyden sorulmaz; fakat onlar sorulurlar.
  24. Yoksa O'nu bırakıp bir takım ilâhlar mı edindiler? (Ey Muhammed! Onlara) de ki: "Öyleyse (ilâhlar edinmenizin) kesin delilini getirin. İşte benimle beraber olanlara ve benden öncekilere gönderilen kitap bu; fakat onların çoğu hakkı bilmiyorlar; bu yüzden de ondan yüz çeviriyorlar.
  25. Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki ona, "benden başka ilâh yoktur; bu itibarla bana ibadet edin" diye vahyetmiş olmayalım.
  26. Müşrikler: "Rahman bir çocuk edindi" demektedirler. Hâşâ. Onlar, ikram edilmiş kullardır.
  27. Sözleriyle O'nun önüne geçmezler ve yalnız O'nun emriyle amel ederler.
  28. Allah, onların önlerindekini de bilir, arkalarındakini de. Rıza gösterdiği kimselerden başkasına şefaat edemezler; O'nun korkusundan titrerler.
  29. Onlardan herhangi biri Allah'ı bırakıp da "ben ilâhım" derse, bu yüzden onu cehennemle cezalandırırız. İşte biz zalimleri böyle cezalandırırız.
  30. Şu küfredenler bilmezler mi ki gökler ve yer, (bir zamanlar) bitişik idi de, biz onları ayırdık ve bütün canlı şeyleri sudan yarattık. (Yine de bunlardan ibret alıp) îman etmezler mi?
  31. Yeryüzünde insanları sarsmaması için üzerinde sabit dağlar, dosdoğru gidebilsinler diye dağlar arasında geniş yollar yarattık.
  32. Gökyüzünü (karışıklıktan) korunan bir çatı yaptık. Böyle olduğu halde onlar, yine de O'nun delillerinden yüz çevirmektedirler.
  33. Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan Odur; bunların herbiri bir yörüngede yüzer.
  34. Senden önce de hiçbir insanı ölümsüz kılmadık. Sen ölüp de onlar ebedi mi kalacaklar?
  35. Her nefis ölümü tadacaktır. Bir imtihan olarak sizi şerle ve hayırla deneriz. Zaten yine bize döndürüleceksiniz.
  36. Küfredenler seni gördükleri zaman, Rahman'ın zikrini inkâr edenler kendileri oldukları halde, seni alaya alırlar ve "sizin ilâhlarınızı diline dolayan bu mu" derler.
  37. İnsan aceleci yaratılmıştır. Size âyetlerimi göstereceğim. Bu itibarla acele etmeyin.
  38. Kâfirler demektedirler ki: "Bu va'dedilen azâb, eğer sözünüzde sâdık iseniz ne zamandır"?
  39. O küfredenler, ne yüzlerini ve ne de sırtlarını ateşten koruyamayacakları ve kendilerine yardım da edilmeyeceği zamanı keşki bilselerdi.
  40. Oysa azâb onlara aniden gelecek ve onları dehşete düşürecektir. Fakat onu ne geri çevirebileceklerdir, ne de kendilerine bir süre tanınacaktır.
  41. Senden önceki peygamberlerle de alay edilmişti; ne var ki onlarla alay edenleri, kendisiyle alay ettikleri şey kuşatıvermişti.
  42. (Ey Muhammed! Onlara) de ki: "Gece ve gündüz Rahman'ın azabından sizi kim koruyacak"? Fakat böyle olmasına rağmen onlar, yine de Rablarını anmaktan yüz çevirmektedirler.
  43. Yoksa onların, kendilerini bizim azabımızdan koruyacak ilâhları mı var? O ilâhlar ki, kendilerine bile yardım edemiyorlar. Onlar, bizden de yakınlık görmezler.
  44. İşte biz bunları ve atalarını ömürleri uzadığı sûrece (dünya nimetlerinden) faydalandırdık. Şimdi onlar görmüyorlar mı ki, (oturdukları) yerleri her tarafından eksiltip duruyoruz. Buna galip gelen onlar mı (yoksa biz miyiz)?
  45. (Ey Muhammed! O müşriklere) de ki: "Ben sizi vahiyle uyarıyorum. Ancak sağırlar, uyarıldıkları zaman davete kulak asmazlar".
  46. Kendilerine Rabbının azabından ufacık bir şey dokunsa mutlaka şunu söyleyeceklerdir: "Yazıklar olsun bize; biz gerçekten zâlim kişiler imişiz".
  47. Kıyamet günü adalet terazileri kuracağız. Bu itibarla hiçbir nefis, hiçbir şekilde haksızlığa uğramayacaktır. Ameli, bir hardal tanesi kadar bile olsa, onu getirir (karşılığını veririz). Hesap gören (bir Hâkim-i Mutlak) olarak biz yeteriz.
  48. Biz Musa'ya ve Harun'a hak ile bâtılı ayıran ve sakınanlar için bir ışık ve öğüt olan kitabı verdik.
  49. İşte o sakınanlar, görmedikleri halde Rablarından korkarlar; onlar kıyamet vaktinden de korkan kimselerdir
  50. Bu da, (Muhammed'e) indirdiğimiz mübarek bir öğüttür. Şimdi siz onu inkâr mı ediyorsunuz?
  51. Biz, daha önce de ibrahim'e nübüvvet alametini vermiştik. Zaten onu biliyorduk.
  52. Bir gün babasına ve kavmine şöyle demişti: "Kendilerine ibadet ettiğiniz bu heykeller ne"?
  53. Onlar da demişlerdi ki: "Atalarımızı onlara ibadet eden kimseler olarak bulduk".
  54. O da şöyle demişti: "Hiç şüphe yok ki siz ve atalarınız, apaçık bir sapıklık içinde bulunuyorsunuz".
  55. Onlar ise demişlerdi ki: "Sen bize hakkı mı getirdin, yoksa şakacılardan mısın"?
  56. İbrahim de şöyle demişti: "Hayır: Rabbınız, kendi yarattığı göklerin ve yerin de Rabbıdır. Ben de buna şâhid olanlardanım".
  57. "Allah'a yemin olsun ki, sizin dönüp gitmenizden sonra putlarınıza mutlaka bir tuzak kuracağım".
  58. Nihayet ibrahim, belki ona başvururlar diye, onların büyüğünü bırakıp diğer putları parçalamıştı.
  59. (İbrahim'in kavmi, putlarının parçalanmış olduğunu görünce) şöyle demişlerdi. 'İlâhlarımıza bunu kim yaptı? Muhakkak ki o, zâlimlerden biridir".
  60. Bir kısmı da demişlerdi ki: "Kendisine İbrahim denilen bir gencin, onları diline doladığını işitmiştik .
  61. Bir kısmı ise: "Kendisine ne yapıldığını görmeleri için onu insanların huzuruna getirin, demişlerdi.
  62. İbrahim'e de demişlerdi ki: "Bunu ilâhlarımıza sen mi yaptın, ey İbrahim"?
  63. İbrahim de şöyle demişti: "Hayır, onu şu büyükleri yapmıştır. Eğer konuşurlarsa onlara sorun".
  64. Bunun üzerine kendi kendilerine dönüp şöyle demişlerdi: "Siz, hakikaten haksızsınız".
  65. Sonra tekrar eski kafalarına dönmüşler ve "sen de bilirsin ki bunlar konuşmazlar" demişlerdi.
  66. İbrahim ise şöyle demişti: "Siz, Allah'ı bırakıp da, size hiçbir şeyle faydası olmayan ve zararı da dokunmayan şeylere mi ibadet ediyorsunuz"?
  67. "Size ve Allah'ı bırakıp da ibadet ettiğiniz şeylere yazıklar olsun. Hiç aklınızı kullanmıyor musunuz"?
  68. Onlar da demişlerdi ki: "Eğer bir şey yapacaksanız, onu yakın ve ilâhlarınıza yardım edin".
  69. (Nitekim onu yakmaya kalkıştıkları zaman, ateşe) şöyle demiştik: "Ey ateş! İbrahim'e serin ve selâmet ol".
  70. Ona bir tuzak kurmak istemişler, buna karşılık biz de onları hüsrana uğrayan kimseler yapmıştık.
  71. Onu da Lût’u da âlemlere mübarek kıldığımız arza ulaştırıp kurtarmıştık.
  72. Ayrıca ona, İshak ve Yakûb'u bir bağış olarak vermiş, herbirini sâlihlerden eylemiştik.
  73. Hepsini de, emrimizle (insanları) doğru yola davet eden imamlar kılmış, onlara hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyetmiştik. Hepsi de bize ibadet eden kimselerdi.
  74. Lût’a da hüküm ve ilim vermiş, onu, habis fiiller işleyen bir kasabadan kurtarmıştık. Kasaba halkı, Allah'ın itaatından çıkmış kötü bir kavim idi.
  75. Lût u da rahmetimize sokmuştuk; o da sâlih kişilerdendi.
  76. Diğerlerinden önce Rabbına duâ eden Nuh'a da (yardım etmiştik). Onun duasını kabul edip. onu ve ailesini büyük sıkıntıdan kurtarmıştık.
  77. Ve ona, âyetlerimizi yalanlayan kavme karşı yardım etmiştik, kötü bir kavim idi; bu yüzden hepsini suda boğmuştuk.
  78. Keza Dâvûd ve Süleyman'a da yardım etmiştik. Hani bir kavmin koyunlarının otladığı ekin hakkında hüküm vermişlerdi de, biz de onların hükümlerine şâhid olmuştuk.
  79. Süleyman'a bu hükmü öğretmiştik; zaten hepsine de hüküm ve ilim vermiş, Dâvûd'la beraber Allah'ı tesbih eden dağları ve kuşları teshîr etmiştik. Bunları yapan bizdik.
  80. Biz ona, sizin için, sizi savaşlarınızın tehlikesinden korumak için zırh sanatını da öğretmiştik. Şimdi siz, şükreden kimseler misiniz?
  81. Ayrıca Süleyman'a, emriyle, mübarek kıldığımız arza doğru esip giden şiddetli rüzgârları da teshîr etmiştik. Her şeyi bilen bizdik.
  82. Süleyman'a teshîr ettiğimiz, (ona boyun eğdirdiğimiz) onun için denizlere dalan şeytanlar da vardı. Bunlar, bundan başka işler de yapıyorlardı. Hepsini de gözeten bizdik.
  83. "Başıma bir belâ geldi; sen merhametlilerin en merhametlisisin" diye duâ eden Eyyûb'a da yardım etmiştik.
  84. Onun duasını kabul etmiş, başına gelen belâyı da kaldırmıştık. Ona, kendi katımızdan bir rahmet ve ibadet edenlere bir ibret olmak üzere, ailesini ve onlarla birlikte bir o kadarını vermiştik.
  85. İsmail, idrîs ve Zulkifl'e de yardım etmiştik. Hepsi de sabredenlerdendi.
  86. Onları da rahmetimize soktuk. Zira onlar sâlih kişilerdendi.
  87. Zunnûn'a da yardım etmiştik. Hani kavmine kızıp gitmişti. Zannetmişti ki, biz kendisine güç yetiremiyeceğiz. Bu sebeple karanlıklar içinde şöyle seslenmişti: "Senden başka ilâh yoktur. Seni tenzih ederim. Ben muhakkak zâlimlerden oldum".
  88. Onun da duasını kabul etmiş ve onu üzüntüden kurtarmıştık. Biz, mü'minleri işte böyle kurtarırız.
  89. Zekeriyya da yardım etmiştik. Hani Rabbına: "Rabbım! Beni tek başıma bırakma. Sen vârislerin en hayırlısısın" diye seslenmişti.
  90. Onun da duasını kabul etmiştik. Ona Yahya'yı vermiş, eşini de kendisi için ıslâh etmiştik. Hayırlı iş yapmakta biribirleriyle yarışırlar, (rahmetimizi) ümid ederek ve (azabımızdan da) korkarak bize duâ ederlerdi. Bize karşı son derece saygılı idiler.
  91. Irzını koruyan (kız) a da yardım etmiştik. Ona ruhumuzdan üflemiş, kendisini ve oğlunu âlemlere bir delil kılmıştık
  92. İşte, sizin bu dîniniz tek bir dîndir; ben de sizin Rabbınızım. O halde bana ibadet edin.
  93. (Buna rağmen insanlar), dînlerini aralarında bölük pörçük etmişlerdir. Halbuki hepsi de bize döneceklerdir.
  94. Bu itibarla, her kim mü'min olarak iyi işlerden yaparsa, onun ameli inkâr edilmeyecektir. Biz bunu, onun amel defterine yazmaktayız.
  95. Helak ettiğimiz ülke (halkı) nin (kıyamete kadar dünyaya tekrar) dönmeleri mümkün değildir.
  96. Nihayet Ye'cûc ve Me'cûc seddi açıldığı zaman, her tepeden boşanırlar.
  97. Gerçek vad olan kıyamet artık yaklaşmıştır, işte o zaman, küfredenlerin gözleri donakalır ve "yazıklar olsun bize! Biz, bundan gaflet içinde idik; daha zâlimdik" derler.
  98. (Ey kâfirler!) Siz ve Allah'ı bırakıp da ibadet ettikleriniz cehennem odunusunuz. Siz oraya mutlaka gireceksiniz.
  99. Eğer bunlar ilâh olsalardı, oraya girmezlerdi. Hepsi de orada ebedîdirler.
  100. Orada onlara (azâb yönünden) bir inleme vardır. Onlar orada hiçbir şey işitmezler.
  101. Kendileri hakkında bizden güzel söz yazılmış olanlar ise, cehennemden uzak tutulacak olanlardır.
  102. Onlar, cehennemin uğultusunu bile işitmezler. Canlarının istediği şey içinde ebedîdirler.
  103. O en büyük korku onları tasalandırmaz. Melekler onları "size vad olunan gün, işte bugündür" diyerek karşılarlar.
  104. İşte o gün, göğü kitap sahîfesini dürer gibi düreriz. Onu ilk yaratmaya başladığımız gibi (hesab için) yeniden yaratırız. Üzerimize bir vad olarak bunu mutlaka yapacağız.
  105. Tevrat'tan sonra (indirdiğimiz) Zebûrda da, yeryüzüne sâlih kullarımın vâris olacaklarını yazmıştık.
  106. İşte bunda, ibadet eden bir kavim için yeterli ibretler vardır.
  107. (Ey Muhammed!) Biz seni âlemlere ancak bir rahmet olarak gönderdik.
  108. De ki: "Bana, ilâhınız tek bir ilâhtır, diye vahyolunuyor. Böyle olunca artık siz de müslüman olacak mısınız"?
  109. Eğer yüz çevirirlerse, yine de ki: "Size eşitlik üzere bildirdim. Artık size vadolunan cezanın yakın mı, yoksa uzak mı olduğunu ben bilemem".
  110. "Gerçek şudur ki. O, sözün açığını da bilir, gizlediğinizi de bilir".
  111. "(Cezanın gecikme sebebini) bilemem; belki sizi denemek ve bir süreye kadar (dünyada) faydalandırmak içindir".
  112. (Peygamber) demiştir ki: "Rabbım! (Benimle beni yalanlayan müşrikler arasında) hak ile hükmet. Rabbımız çok merhametlidir. Sizin vasfettiklerinize karşı da yalnız O'na sığınılır".