Nisa Suresi

4 - Nisa Suresi Talat Koçyiğit Meali

Nisa sûresi, Kur'ânı Kerim’in dördüncü sûresi olup 176 âyetten müteşekkildir Nüzulü, Hudeybiye anlaşmasının akabinde nazil olan Mümtehine sûresinden sonraki ve Hudeybiye andlaşmasıyla Tebûk gazvesi arasındaki devreye rastlar. Bu itibarla sûre Medenîdir. Ona Nisa sûresi denilmesinin sebebi, içerisinde, umumiyetle kadınlarla ilgili ahkâm âyetlerine yer verilmiş olmasıdır. Bununla beraber nazil olduğu dönemde, Müslümanlara karşı düşmanlıklarını artıran Kitap ehli ile münafıklara genişçe bir yer verilmiş ve Müslümanlar da, bunlara aynı şiddette mukabelece bulunmakla emrolunmuşlardır.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

  1. Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten yaratan, yine ondan eşini meydana getirip her ikisinden bir çok erkek ve kadınlar türeten Rabbınızdan sakının. Kendi (adı) ile birbirinizden istediğiniz Allah'tan ve akrabalık (bağlarını koparmak) tan sakının. Allah, şüphesiz, sizin üzerinizde hakkıyle gözeticidir.
  2. Yetimlere mallarını verin ve kötüsünü (onlara vererek) iyisiyle değiştirmeyin. Onların mallarını, kendi mallarınıza karıştırıp yemeyin. Zira bu, büyük bir günâh olur.
  3. Eğer yetim kızlar hakkında âdil davrânamamaktan korkarsanız, (onların yerine) sizin için uygun olan kadınlarla ikiye, üçe ve dörde kadar evlenin. Eğer (aralarında) adaletli davranamamaktan korkarsanız, bir tane ile yahut elinizin altındakiyle yetinin; bu, haksızlık etmemeniz için daha elverişlidir.
  4. Kadınlara mehirlerini gönül rahatlığıyla verin. Eğer o mehirden hoşnudlukla size bir şey bağışlarlarsa, onu da rahat rahat yeyin.
  5. Allah'ın sizi gözetici kıldığı mallarınızı aklı kıt olanlara vermeyin. (Bununla beraber) o maldan onlara da yedirin, giydirin ve onlara iyi söz söyleyin.
  6. Nikâh çağına gelinceye kadar yetimleri deneyin. Eğer onları aklı başında görürseniz, mallarını kendilerine verin. Onları, büyümeleri (ve geri almaları korkusu) ile, israf ve acele ederek yeyip elden çıkarmayın. Zengin olan kimse, (yetimin malını yemekten sakınıp) iffetli davransın: fakir olan kimse de, maruf ölçüler içinde yesin. Onlara mallarını geri verdiğiniz zaman, yanlarında şâhidler bulundurun. (Kontrol edip) hesap sormak yönünden Allah yeter.
  7. Ana-babaların ve yakın akrabaların (miras olarak) bıraktıklarından erkekler için bir hisse vardır. Keza ana babaların ve yakın akrabaların bıraktıklarından kadınlar için de bir hisse vardır ve bunlar bırakılan mal az da olsa çok da olsa belirli hisselerdir.
  8. (Mirasta hissesi olmayan) akrabalar, yetimler ve yoksullar, taksim sırasında hazır bulunduklarında, mirastan onları da rızıklandırın ve onlara güzel söz söyleyin, (gönüllerini alın).
  9. Arkalarında küçük çocuk bıraktıkları takdirde, onların geleceğinden endişe duyacak olanlar, (yetimler hakkında da aynı) endişeyi duysunlar; Allah'tan sakınsınlar ve doğru söz söylesinler.
  10. Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, muhakkak ki karınlarını ateşle doldurmuş olurlar ve cehennemi boylarlar.
  11. Allah, (mirasın taksimi hususunda) size, çocuklarınızla ilgili (şu hükümleri) emreder: Erkeğe, kadının iki katı kadardır. Eğer kadınlar ikiden fazla iseler, ölünün bıraktığı(terike)nın üçte ikisi (onlara)dır. Eğer kadın bir tek ise, yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, ana babadan her biri için, terikenin altıda biri vardır. Eğer Ölenin çocuğu yoksa ve anası, babası ona vâris olmuşlarsa, üçte biri anaya aittir. Eğer ölenin kardeşleri varsa, anası için altıda bir hisse vardır. (Bütün bunlar) Ölenin vasîyyet ettiği miktarın çıkmasından ve borcun ödenmesinden sonra (bakiyye üzerinden )dir. Siz, babalarınızdan ve oğullarınızdan hangilerinin fayda yönünden size daha yakın olduklarını bilemezsiniz. Bunlar, Allah tarafından, farz kılınmış hükümlerdir. Allah, şüphesiz, ilim ve hikmet sahibidir.
  12. Eğer zevcelerinizin çocuğu yoksa, onların terkettikleri (miras)nin yarısı sizindir. Eğer varsa, terkettiklerinin dörtte biri size aittir. Bunlar, vasîyyet ettikleri çıktıktan ve borç ödendikten sonra (kalan mal üzerinden) dır. Eğer sizin çocuğunuz olmamışsa, terkettiklerinizin dörtte biri, zevceler içindir. Eğer çocuğunuz varsa, terkettiğinizin sekizde biri onlara aittir. Bunlar ana vasıyyet ettikleri çıktıktan ve borç ödendikten sonra (geri kalan için) dır. Eğer bir erkeğe veya bir kadına, anası, babası ve çocukları olmaksızın (kelâle) olarak vâris olunursa ve onun bir erkek, yahut bir kız kardeşi bulunuyorsa, onlardan herbirine altıda bir hisse vardır Eğer onlar bundan daha çok iseler hepsi de, üçte bir hisseye ortaktırlar. Keza bu taksim de, (mirasçılara zarar vermeyecek şekilde) vasıyyet olunan çıktıktan ve borç ödendikten sonra (kalan mal üzerinden) dır. Bunlar, Allah tarafından size vasiyyet edilen (hüküm) lerdir. Allah, her şeyi hakkıyle bilendir; Halîm'dir.
  13. Bunlar, Allah'ın (kulları için koyduğu) hududlardır. Kim Allah'a ve Peygamberine itaat ederse, O da onu, içinde daimî kalacağı, (ağaçları) altından ırmaklar akan cennetlere sokar; bu da en büyük kurtuluştur.
  14. Kim de Allah'a ve Peygamberine isyan ve O'nun kanunlarına tecavüz ederse, O da onu, içinde daimî kalacağı ateşe sokar. Onun için zelîl edici bir azâb vardır.
  15. Kadınlarınızdan fuhşu irtîkâb edenlere karşı, kendi içinizden dört şâhid getirin. Eğer şâhitlik ederlerse, ölüm onları alıp götürünceye, yahut Allah onlar için bir yol açıncaya kadar onları evlerde tutun.
  16. İçinizden fuhşu irtikâb eden (kadın ve erkekleri, eziyetle cezalandırın. Eğer tövbe eder ve düzelirlerse, ikisine de eziyet etmekten vazgeçin. Allah, şüphesiz, tövbeleri kabul edici ve bağışlayıcıdır.
  17. Allah katında (makbul olan) tövbe, bilmeden kötülük işleyiş de, hemen akabinde tövbe edenlerinkidir. İşte, Allah'ın, tövbelerini kabul ettiği kimseler de bunlardır. Allah (her şeyi) hakkıyle bilendir, hikmet sahibidir.
  18. Yoksa (makbul olan) tövbe, kötülükleri işleyenlerin, sonra içlerinden birine ölüm geldiği zaman da, "işte şimdi tövbe ettim" diyenlerin ve kâfir olarak ölenlerin tövbesi değildir. İşte böyleleri için biz, elîm Bir azâb hazırladık.
  19. Ey îman edenler! Kadınlara zorla varis olmanız ve apaçık bir fuhuş irtikab etmedikçe (mehir olarak) verdiklerinizin bir kısmını alıp götürmeniz için onarı sıkıştırmanız size helâl değildir. Onlarla iyi geçinin, eğer onlardan hoşlanmazsanız, (biliniz ki) bir şeyden hoşlanmamanız ve Allah'ın da o şeyde pek çok hayır takdir etmiş olması pek mümkündür.
  20. Bir eşin yerine başka bir eş almak isterseniz ve onlardan birine de (melik olarak) pek çok mal vermişseniz, ondan hiçbir şey geri almayın. (Kadına) hem iftira ederek hem de apaçık günâh yükleyerek o şeyi geri alırmısınız?
  21. Hem birbirinizle o derece kaynaşmış olduğunuz ve onlar sizden o derece kesin bir teminat aldıkları halde, onu nasıl geri alırsınız?
  22. Babalarınızın evlendikleri kadınlarla evlenmeyin. Ancak geçmişte olan müstesna (bu yüzden size bir vebal yoktur), bu bir fuhuş, çirkin bir davranış ve kötü bir âdet idi.
  23. Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren (süt) analarınız, süt kardeşleriniz, karılarınızın anaları, kendileriyle zifafa girdiğiniz karılarınızdan olup yanınızda büyüttüğünüz üvey kızlarınız -eğer analarıyla zifafa girmemiş iseniz (üvey kızlarınızla evlenmenizde) bir beis yoktur- kendi sulbünüzden gelen oğullarınızın eşleri ile (evlenmeniz) ve iki kız kardeşi (nikahınız altında) birleştirmeniz size haram kılınmıştır. Ancak (bunlar haram kılınmazdan önce) geçen geçmiştir (Bu yüzden üzerinize bir vebal yoktur). Allah, şüphesiz çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.
  24. (Savaş esiri olarak) mülkiyeti elinize geçmiş olan (kafir cariye kadın) lar dışında, kocası bulunan diğer bütün kadınlar da, Allah'ın üzerinize yazılı farzı olarak size haram kılınmıştır. Bunların dışındakiler ise, namuslu bir şekilde ve zinadan kaçarak, mallarınızla (mehrini verip evlenmek için) arzu etmeniz size helâl kılınmıştır. (Evlenilmesi size helâl kılınan kadınlardan) kendisiyle evlenip faydalandığınıza, takdir olunan ücret(mehir)lerini verin. Mehrin takdir edilmesinden sonra, aranızda gönül rızasıyla (yeni bir miktar üzerinde! anlaşmanızda size bir vebal yoktur. Şüphesiz ki Allah, her şeyi hakkıyle bilendir; mutlak hüküm sahibidir.
  25. İçinizden her kim, hür muslüman kadınlarla evlenmeye maddî gücü yetmezse, mülkiyetiniz altında bulunan mümin cariyelerinizden alsın. Allah, sizin îmanlarınızı çok daha iyi bilir. Sizler birbirinizdensiniz O halde, nâmuslu olmaları, zina etmemeleri ve gizli dost edinmemeleri halinde, onları sahiplerinin izniyle kendinize nikahlayın; maruf ölçüler içinde mehirlerini de onlara verin. Evlendiklerinde, eğer fuhşu irtikâb ederlerse, kendilerine, hür kadınlara tatbik edilen cezanın yarısı verilir. (Cariyelerle evlenmek hususundaki) bu hüküm, İçinizden meşakkate katlanmayıp (zinaya sapmaktan) korkan kimseler içindir. Fakat (cariyelerle evlenmek yerine, iffetli yaşayıp) sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Allah, çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.
  26. Allah, size (hükümlerini) açıklamak ve sizden öncekilerin hak yoluna sizi irşad edip tövbelerinizi kabul etmek istiyor. Allah, her şeyi hakkıyle bilendir, hikmet sahibidir.
  27. Allah, sizin tövbelerinizi kabul etmek istiyor; şehvetlerinin peşinde koşanlar ise, sizin doğru yoldan iyice sapmanızı istiyorlar.
  28. Keza Allah, sizin sırtınızdaki (ağır yükleri) hafifletmek istiyor; zira insan, zayi (ve güçsüz) yaratılmıştır.
  29. Ey iman edenler! Karşılıklı gönül rızasına dayanan ticaret malı müstesna, mallarınızı aranızda bâtıl yollarla yemeyin ve birbirinizi (Haksız yere) öldürmeyin. Şüphe yoktur ki Allah, size karşı çok merhametlidir.
  30. Her kim bunu düşmanlık ve zulüm maksadıyla yaparsa, onu ateşe sokacağız. Bu da Allah’a göre çok kolaydır.
  31. Eğer nehyolunduğunuz büyük günâhlardan sakınırsanız, biz de sizin kusurlarınızı örter ve sizi şerefli bir makama sokarız.
  32. Allah'ın bazınızı bazınıza göre üstün kıldığı şeyleri temenni etmeyin. Erkekler için kendi kazandıklarından bir hisse, kadınlar için de kendi kazandıklarından bir hisse vardır. Allah'tan, O'nun lûtfunu isteyin. Allah, şüphesiz, her şeyi hakkıyle bilendir.
  33. Ana-babanın ve yakın akrabanın bıraktıkları mala (vâris olsunlar diye kadın ve erkek) her biri için vârisler kıldık. Yeminlerinizle bağlandığınız kimselere de hisselerini verin. Şüphe yoktur ki Allah, her şeye şahittir.
  34. (Bazı hususlarda) Allah'ın, erkekleri kadınlardan üstün yaratması ve erkeklerin mallarıyla (kadınlara) nafaka temin etmeleri dolayısıyla, erkekler kadınlara hâkimdirler. İyi kadınlar, (kocalarına) itaat eden, Allah'ın korunmasını emretmesi dolayısıyla de (karı koca arasındaki evliliğe âit) gizlilikleri koruyan kadınlardır, itaatsızlıklarından korktuğunuz kadınlar ise, onlara va'z u nasihatte bulunun; (fayda etmezse) yataklarında yalnız bırakın; (onun da faydası olmazsa, usulünce) onları dövün. Eğer size itaat ederlerse, artık başka yol aramayın. Şüphe yoktur ki Allah, çok yücedir; çok büyüktür.
  35. Karı koca arasındaki bir geçimsizlikten endişe ederseniz, (bu geçimsizliği ortadan kaldırmak için, onlara) erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden de bir hakem gönderin. Eğer iki taraf da, (bu anlaşmazlığı) ıslâh etmek isterse, Allah da onları muvaffak kılar. Şüphe yoktur ki Allah, her şeyi hakkıyle bilendir, her şeyden haberdârdır.
  36. Allah'a ibadet edin ve hiçbir şeyi O'na ortak koşmayın. Anaya babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanındaki arkadaşa, yolda kalmışa ve elinizin altındaki(köle, câriye, hizmetçi, işçi vb.)lere iyilik edin. Şüphe yoktur ki Allah, kendini beğenen ve kibirlenen kimseleri sevmez.
  37. İşte o kimseler, hem cimrilik ederler; hem- de insanlara cimriliği emrederler ve Allah'ın lûtfu kereminden kendilerine verdiği şeyi gizlerler. Biz, o kâfirler için zelîl edici bir azâb hazırladık.
  38. Allah'a ve âhiret gününe inanmadıkları halde, mallarını insanlara gösteriş olsun diye dağıtanlar ise, Allah, onları da sevmez. Her kimin dostu şeytan olursa, kötü bir dost (edinmiş) olur.
  39. Allah'a ve âhiret gününe îman etmiş ve Allah'ın kendilerini rızıklandırdığı şeyden de (Allah yolunda) sarf etmiş olsalardı, bu, aleyhlerine mi olurdu? Allah, onları hakkıyle bilendir.
  40. Allah, şüphesiz, zerre kadar haksızlık yapmaz. (Yapılan) bir iyilik olursa, onun karşılığını kat kat artırır ve ayrıca kendi katından son derece büyük mükâfat verir.
  41. Her ümmetten bir şâhid getirdiğimiz ve seni de (ey Muhammed! ) bunlara şahid gösterdiğimiz zaman, o kâfirlerin halleri nasıl olacaktır''.
  42. İşte o gün, küfredenler ve Peygambere âsi olanlar, Kendilerinin yerle bir olmasını temenni ederler ve Allah'tan hiçbir söz gizleyemezler.
  43. Ey îman edenler!, Ne söylediğinizi bilmeyecek kadar sarhoş iken ve yolcu olmanız dışında, cünüb iken gusül etmedikçe namaza yaklaşmayın. Hasta, yahut yolcu olduğunuz, yahut biriniz abdest bozmaktan geldiği, yahutta kadınlarla münâsebette bulunduğunuz ve su da bulamadığınız takdirde, temiz bir toprağa teyemmüm edin; sonra da, yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin. Şüphe yoktur ki Allah, çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır.
  44. Kendilerine kitaptan bir nasîb verilmiş olanları görmüyor musun? Sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de doğru yoldan sapmanızı istiyorlar.
  45. Allah, sizin düşmanlarınızı çok daha iyi bilir. Allah, gerçek bir dost olarak yeler: ve Allah, gerçek bir yardımcı olarak kâfidir.
  46. Yahudi olanlar, (Allah'ın Kitabındaki) kelimeleri yerlerinden kaldırıp değiştiriyorlar ve dillerini eğip bükerek, dîne de saldırarak. "İşittik, isyan ettik; işit, işitemez olası" ve "râinâ" diyorlar. Halbuki onlar, "işittik ve itaat etlik; dinle ve bizi de gözet" deselerdi, bu kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, küfürleri dolayısıyla onlara lanetlemistir. Bu sebeple onlar çok az inanırlar.
  47. Ey kendilerine kitap verilmiş olanlar! Bir takım yüzleri belli belirsiz edip arkalarına döndürmeden, yahut "sebt" halkına lanet ettiğimiz gibi, onları lânetlemezden önce. Nezdinizde bulunan (Tevrat)'ı tasdik etmek için indirdiğimiz (Kur'an)'e iman edin. Allah'ın emri mutlaka yerine gelecektir.
  48. Allah, kendisine şirk koşulmayı asla affetmez; bunun dışındaki (günâh) leri ise, dilediği kimseler için bağışlar. Her kim Allah'a şirk koşarsa, çok büyük bir günâh irtikâb etmiş olur.
  49. Kendi kendilerini temize çıkaran kimseleri görmüyor musun? Oysa yalnız Allah dilediklerini temize çıkarır. Onlar, bir ip kırıntısı kadar bile haksızlığa uğramazlar.
  50. Bak, (kendilerini temize çıkaranlar) Allah adına nasıl yalan uyduruyorlar? Bu, apaçık bir günâh olarak (onlara) yeter.
  51. Kendilerine kitaptan bir nasîb verilmiş olanları görmüyor musun? Hurafelere ve putlara inanıyorlar, diğer küfredenler hakkında da "bunlar, iman edenlerden daha doğru bir yoldadırlar" diyorlar.
  52. İşte böylelerine Allah lanet etmiştir. Allah'ın lanet ettiği kimse ise artık onun için asla bir yardımcı bulamazsın.
  53. Yoksa onların yeryüzü hükümranlığından bir nasîbleri mi var? Eğer öyle ise, insanlara çekirdek üzerindeki bir kırıntıyı bile veremezler.
  54. Yoksa onlar, Allah'ın fazl-ı kereminden insanlara verdiği şeylerden dolayı onlara hased mi ediyorlar? Oysa biz, İbrahim ailesine de Kitap ve hikmeti vermiştik (Bunlardan başka) büyük bir hükümranlık da vermiştik.
  55. Nitekim onlardan bir kısmı, ona inanmış, bir kısmı da ondan yüz çevirmiştir; bu da onların kaynayan cehenneme girmelerine yeter.
  56. Âyetlerimizi inkâr edenleri ateşe mutlaka sokacağız. Derileri pişip döküldükçe, azabı iyice tadmaları için, onları başka derilerle değiştireceğiz. Allah, şüphesiz Azîz'dir, Hakim'dir.
  57. İman edenler ve iyi iş işleyenler ise, onları, (ağaçları) altından ırmaklar akan, içinde dâimi kalacakları cennetlere sokacağız. Onlar için, orada tertemiz eşler vardır. Onları koyu gölgeliklere sokacağız.
  58. Allah size, emanetleri ehline vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman da adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphe yoktur ki Allah, her şeyi hakkıyle işiten, hakkıyle görendir.
  59. Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz. Allah'a ve âhiret gününe inandığınız takdirde, onu, Allah'a ve Peygambere arzedin. Bu, netice itibariyle daha hayırlı ve daha güzeldir.
  60. Sana indirilen (Kur'ân)'e ve senden önce indirilen (kitap)lere inandıklarını iddia eden (şu münafık) kimseleri görmüyor musun? Aslında (fesad ve dalâlet kaynağı olan) tâğûtu inkar etmekle emr olundukları halde, yine de onun önünde muhakeme olunmak istiyorlar. Şeytan da onları, (dönüşü olmayan) uzak bir sapıklığa düşürmek istiyor.
  61. Onlara "Allah'ın indirdiği (Kur'ân)ne ve Peygambere gelin" denildiği zaman, o münafıkların, senden yüzçevirip kaçtıklarını da görüyorsun.
  62. Fakat kendilerine, kendi ellerinin sebep olduğu bir musibet gelip çattığı zaman, nasıl da "iyilikten ve ara bulmaktan başka bir şey istemedik" diye Allah'a yemîn ederek sana geliyorlar.
  63. İşte böylelerinin kalblerinde ne olduğunu Allah (çok iyi) bilir! Bu sebeple onlardan uzak dur; onlara nasihat et ve kendileri hakkında onlara tesirli söz söyle.
  64. Biz, gönderdiğimiz herbir peygamberi, ancak Allah'ın izniyle itaat olunması için gönderdik. Halbuki onlar, kendilerine zulmettiklerinde, sana gelip Allah'tan mağfiret dileselerdi ve Peygamber de onlar için (Allah'tan) mağfiret dileseydi. herhalde Allah'ı, tövbeleri çok kabul edici ve çok bağışlayıcı olarak bulurlardı.
  65. Fakat hayır; Rabbine yeminler olsun ki onlar, aralarında çekiştikleri şeyler hakkında seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükümden dolayı içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyet göstermedikçe îman etmiş olmazlar.
  66. Faraza biz onlara "kendinizi öldürün", yahut "yurdunuzdan çıkın" diye yazıp farz kılsaydık, onlardan çok azı müstesna o (farz)nu yapmazlardı. Eğer onlar, kendilerine öğüt verilen şeyi yapsalardı, kendileri için elbette daha hayırlı ve (îmanlarında) daha sağlamlaştırıcı olurdu.
  67. Bu takdirde de biz onlara kendi tarafımızdan pek büyük bir mükâfat verirdik
  68. Ve onları dosdoğru yola iletirdik.
  69. Herkim Allah'a ve Peygambere itaat ederse, işte böyleleri, (kıyamet gününde), Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddıklar şehîdler ve sâlihlerle beraberdirler. Onlar ne iyi arkadaştırlar.
  70. İşte bu, Allah'tan bir lütuftur. Her şeyi hakkıyle bilici olarak Allah yeter.
  71. Ey îman edenler! (Düşmana karşı) tedbirinizi alın veya gurup gurup çıkın; yahutta topluca harekete geçin.
  72. İçinizde muhakkak ağır davranan bir kimse bulunacaktır. Eğer size bir musibet gelirse. "Allah bana lütfetti de onlarla birlikte (bu belâda) bulunmadım" der.
  73. Size Allah'tan bir fazl-u inayet ulaşınca da, sanki sizinle kendisi arasında hiçbir yakınlık yokmuş gibi, "keşke onlarla beraber olsaydım da, ben de (onlar gibi) büyük bir başarı kazansaydım" der.
  74. (Buna göre), âhirete karşılık dünya hayatını satanlar. Allah yolunda savaşsınlar. Her kim Allah yolunda savaşırsa, ister öldürülsün, ister gâlib gelsin, ona büyük bir mükâfat vereceğiz.
  75. Size ne oluyor da Allah yolunda ve "Ey Rabbımız! Halkı zâlim olan bu şehirden bizi çıkar; bize kendi nezdinden bir sahip gönder; yine kendi nezdinden bize bir yardımcı ver" diyen zayıf erkek, kadın ve çocuklar için savaşmıyorsunuz?
  76. Oysa iman edenler Allah yolunda, küfredenler de, bâtıl inançları uğrunda savaşırlar. O halde siz (ey mü'minler!) şeytanın dostlarıyla savaşın. Şüphe yoktur ki, şeytanın hilesi zayıftır.
  77. Kendilerini "ellerinizi (düşmanlıktan) çekin; namazı dosdoğru kılın ve zekâtı verin" denilen kimseleri görmüyor musun? Üzerlerine savaş yazılıp farz kılınınca, onlardan, (düşmanları olan) insanlardan Allah'tan korkar gibi korkan, hatta daha çok korkan bir gurup "Rabbımız! Bize savaşı niçin farz kıldın? Bizi yakın bir zamana kadar geciktiremez miydin?" demişlerdir. (Ey Muhammed! Onlara)de ki: "Dünyanın (insana) faydası çok azdır, âhiret, (Allah'tan) sakınan kimseler için daha hayırlıdır: (orada)ip kırıntısı kadar bile haksızlığa uğramazsınız".
  78. Nerede olursanız olun, hatta tahkîm edilmiş kalelerde olsanız bile, ölüm, yine de size erişir. Eğer onlara bir iyilik isabet ederse, "bu Allah'tandır" derler. Eğer bir kötülük isabet ederse "bu da sendendir" derler. (Ey Muhammed) Onlara de ki: "Hepsi de Allah'tandır". Bu kavme ne oluyor ki, hiç söz anlamıyorlar.
  79. Sana iyilik olarak isabet eden şey, Allah'tandır sana kötülük olarak isabet eden şey da kendindendir. Biz seni insanlara peygamber olarak gönderdik. Şâhid olarak Allah buna yeter.
  80. Her kim o Peygambere itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur. Her kim de yüz çevirirse, biz seni onlara bekçi olarak göndermedik.
  81. (Sana)"emrin baş üstüne" derler. Senin yanından ayrıldıkları zaman da, onlardan bir gurup, (zihinlerinde) senin söylediğinden başka bir görüşle geceler. Allah, (onların zihinlerinde) kurdukları şeyleri yazar. Bu sebeple sen onlardan yüzçevir ve Allah'a güven. Allah, vekil olarak sana yeter.
  82. Onlar Kur'ânı hiç düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başka birisinden gelmiş olsaydı, onun içinde pek çok çelişki bulurlardı.
  83. Onlara güven, yahut korku verici bir haber geldiği zaman, onu hemen yaymışlardır. Halbuki o haberi Peygambere ve mü'minlerden olan emir sahiplerine götürselerdi, onlardan (kendi ihtisasları dâhilinde) hüküm çıkaranlar, onu bilirler (ve daha iyi değerlendirirler)di. Allah'ın, sizin üzerinizdeki fazl u inayeti ve merhameti olmasaydı, çok azınız müstesna, (hepiniz de) şeytana uyardınız.
  84. Allah yolunda savaş. Sen ancak kendinden sorumlu tutulacaksın. İman edenleri de teşvik et Ola ki Allah, kafirlerin şiddet ve kuvvetini önler. Zira Allah, kuvvet yönünden de, ceza yönünden de çok şiddetlidir.
  85. Her kim güzel (ve hayırlı) bir işe yardımcı olursa, onun bu işte nasîbi bulunur. Kim de kötü bir işe yardımcı olursa, onun da bu işte nasibi vardır. Allah, har şeye hakkıyle kaadirdir.
  86. Bir selâm ile selâmlandığınız zaman, ondan daha güzeliyle selâm verin, yahut aynıyla mukabele edin. Şüphe yoktur ki Allah, her şeyin hesabını hakkıyle görendir.
  87. Allah'tan başka ilâh yoktur. O sizi, vukuunda hiçbir şüphe bulunmayan kıyamet günü muhakkak toplayacaktır. Allah'tan daha doğru sözlü kim vardır?
  88. Size ne oluyor ki, münafıklar hakkında, Allah onları kazandıkları (günâhlar) yüzünden tepetaklak etmişken, (ihtilâfa düşüp) iki gurup oluyorsunuz? Allah'ın sapıklığa düşürdüğü kimseleri, siz, doğru yola mı iletmek istiyorsunuz''. Allah'ın sapıklıkta bıraktığı kimse için (kurtuluşa) asla bir yol bulamazsın.
  89. Onlar, küfür işledikleri gibi, sizin de küfür işleyip kendileriyle bir olmanızı arzu etmektedirler. Bu itibarla onlar, Allah yolunda hicret etmedikçe, onlardan (herhangi bir) dost edinmeyin. Eğer (hicret etmekten) yüzçevirirlerse bulduğunuz yerde onları tutun ve öldürün. Onlardan ne bir dost ve ne de bir yardımcı edinin.
  90. Ancak sizinle aralarında anlaşma bulunan bir kavme sığınanlara, yahut sizinle veya kendi kavimleriyle dövüşmek istemediklerinden göğüsleri daralıp size katılanlara dokunmayın. Eğer Allah dileseydi, onları sizin üzerinize musallat eder, onlar da sizinle dövüşürlerdi. Yok eğer sizden uzaklaşırlar, sizinle dövüşmezler ve barışı size bırakırlarsa, bu takdirde Allah, sizin için onlar aleyhine bir yol açmamıştır.
  91. (Bununla beraber) diğer bazılarını da, sizden ve kendi kavimlerinden emin olmak ister bulacaksınız. Fitne için her davet olunurlarında onun içine başaşağı dalarlar. Bu sebeple (böyleler;), sizden uzak durmazlar, barışı size bırakmazlar ve ellerini de çekmezlerse, onları bulduğunuz yerde tutup öldürün. İşte böylece sizi, onlara karşı (ve onların öldürülmeleri hususunda) açıkça yetkili kılıyoruz.
  92. Bir mü'minin bir mü'mini, hata dışı öldürmesi olmaz. Eğer bir kimse. bir mümini hataen öldürürse, (cezası) mü'min bir köle âzâd etmek ve öldürülenin ailesine o ailenin sadaka olarak bağışlamaması halinde teslim edilen bir diyettir. Eğer ölen, mümin olduğu halde size düşman bir kavimden ise, bu takdirde (ceza), mü'min bir köle âzâd etmektir. Eğer sizinle onların arasında andlaşma bulunan bir kavimden ise, öldürülenin ailesine teslim olunan bir diyet ve mü'min bir köle azadıdır. Fakat kim (bunu) bulamazsa, (cezası) Allah tarafından tövbesinin kabul edilmesi için iki ay peşpeşe oruç tutmaktır. Allah, her şeyi hakkıyle bilendir, hikmet sahibidir,
  93. Her kim bir mü'mini kasden öldürürse, cezası, içinde dâimi kalacağı cehennemdir. Allah ona gazab etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir âzâb hazırlamıştır.
  94. Ey îman edenler! Allah yolunda savaş için sefere çıktığınızda, (dövüşeceğiniz kimse hakkında) teenni ile hareket edin; (aceleye kapılmayın). Size selâm veren kimseye, dünya hayatının malını arzulayarak "sen mü'min değilsin" deyip (onu öldürmeye kalkışmayın); zira Allah katında pek çok ganimetler vardır. Önceden siz de böyle idiniz de Allah size iyilikte bulundu. Onun için dikkatli davranın. Allah, şüphesiz, sizin yaptıklarınızdan hakkıyle haberdârdır.
  95. Müminlerden, özür sahibi olmaksızın oturanlarla, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler bir olmazlar. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler, oturanlara, derece itibariyle üstün kılmıştır. Gerçi Allah, hepsine de cenneti vadetmiştir ve fakat mücahidleri büyük mükâfat yönünden oturanlara üstün kılmıştır.
  96. (Bu büyük mükâfat), kendisinden (bir lütuf olarak) bir takım dereceler, bağışlama ve merhamettir. Zira Allah, çok bağışlayıcı ve çok merhametlidir
  97. Melekler, canlarını alacakları nefislerine zulmeden kimselere: "Ne işle idiniz? (Dîninizle ne derece meşgul oldunuz?)" derler Onlar: "Biz. yeryüzünde (kâfirler sebebiyle, dînin gereklerini yapmaktan) âciz kalan kimselerdik" diye cevap verirler, (Melekler de:) "Allah'ın arzı geniş değil miydi ki; oraya hicret etseydiniz?" derler. İşte bunların barınacakları yer cehennemdir. O ne kötü bir yerdir.
  98. Erkeklerden, kadınlardan ve çocuklardan (kâfirler yüzünden hicret etmekten gerçekten) âciz kalıp da bir çareye gücü yetmeyenler ve bir yol bulamayanlar böyle değildir.
  99. İşte böylelerini Allah'ın affetmesi mümkündür. Allah çok affeden, çok bağışlayandır.
  100. Allah yolunda kim hicret ederse, gidecek bir çok yer çıkar da, sonra ölüm ona yetişirse, artık onun mükâfatı Allah'adır. Allah, çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.
  101. Yeryüzünde (savaş için) sefere çıktığınız zaman, küfredenlerin size kötülük etmelerinden endişeye düşerseniz, namazı kısaltmanızda size bir günâh yoktur; zira kâfirler, sizin için apaçık bir düşmandır.
  102. İçlerinde bulunup da onlara namaz kıldırdığın zaman, bir gurup da seninle beraber namaza dursunlar; silâhlarını da (yanlarına) alsınlar Secde ettiklerinde arkanıza geçip (düşmana karşı orada) bulunsunlar. Sonra namazı kılmamış olan diğer gurup gelsin ve seninle beraber kılsınlar; onlar da tedbirlerini ve silâhlarını alsınlar. Küfredenler, sizin, silâhlarınızdan ve eşyanızdan gafil olmanızı ve siz bu haldeyken birdenbire baskın yapmayı arzu ederler. Eğer yağmur size bir rahatsızlık verirse, yahut hasta olursanız, silâhlarınızı bırakmanızda size bir vebal yoktur. Fakat yine de tedbirinizi alın. Şüphe yoktur ki Allah, kâfirler için zelil edici bir azâb hazırlamıştır
  103. (Savaş halindeyken) namazı İfa ettiğinizde, yine de Allah'ı ayakta, oturarak ve yatarken zikredin. (Savaş tehlikesinden kurtulup) huzura kavuştuğunuz zaman da, namazı dosdoğru kılın. Zira namaz, mü'minler üzerinde vakti belli olarak farz kılınmıştır.
  104. (Düşman) kavmi takip etmekte gevşeklik göstermeyin. (Savaş yüzünden) siz acı duyuyorsanız, şüphesiz düşmanlarınız da sizin acı duyduğunuz gibi acı duyuyorlar. Bununla beraber siz, Allah'tan, onların ümid edemiyecekleri şeyler ümid ediyorsunuz. Allah, her şeyi hakkıyle bilendir, hikmet sahibidir.
  105. Hiç şüphesiz, biz Kitabı sana, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği şekilde hükmetmen için hak ile gönderdik. Sakın hâinlerin müdafii olma.
  106. Allah'tan mağfiret dile; şüphe yoktur ki Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.
  107. Kendi nefislerine hainlik eden kimseler İçin de mücadele etme. Allah, şüphesiz, hainliği âdet edinmiş günâhkârları sevmez.
  108. (Bunlar, hainliklerini) insanlardan gizlerler de Allah'tan gizlemezler, Halbuki, O, razı olmayacağı bir sözü, onlar geceden düzüp kurarlarken, onlarla beraberdir. Allah, onların yaptıklarını (ilmiyle) çepeçevre kuşatmıştır.
  109. İşte siz, öyle kimselersiniz ki, dünya hayatında hâinler için mücadele ettiniz, (onları korudunuz): fakat kıyamet günü Allah'a karşı onları kim müdafaa edecek; yahut kim onlara vekîl olacak?
  110. Her kim bir kötülük işler, yahut nefsine zulmeder, sonra da Allah'tan mağfiret dilerse, Allah'ı çok bağışlayıcı, çok merhametli bulur.
  111. Kim bir günâh kazanırsa, onu ancak kendisi için kazanmış olur. Allah, her şeyi hakkıyle bilendir, hikmet sahibidir.
  112. Kim de kasıtsız bir hata işler, yahut bir günâh kazanır, sonra da onu bir suçsuzun üstüne atarsa, o, elbette bir iftira ve apaçık bir günâh yüklenmiş olur.
  113. Eğer sana Allah'ın fazl-u inayeti ve rahmeti olmasaydı, o hâinlerden bir gurup, seni bile şaşırtmaya kalkışırdı. Halbuki onlar, ancak kendilerini şaşırtırlar ve sana hiçbir şeyle zarar veremezler. Allah, sana Kitab'ı ve hikmeti indirmiş ve bilmediğin şeyleri de öğretmiştir. Allah'ın senin üzerindeki fazl-u inayeti çok büyüktür.
  114. Bir sadakayı, yahut bir iyiliği, yahut ta insanlar arasını düzeltmeyi emredenlerin ki dışında, gizli gizli konuşup fısıldaşmalarının çoğunda hayır yoktur. Her kim bunu sırf Allah'ın rızasını kazanmak maksadıyla yaparsa, ona büyük mükâfat vereceğiz.
  115. Her kim, kendisi için doğru yol apaçık belli olduktan sonra, Peygambere muhalefet eder ve mü'minlerin yolundan başka bir yola tâbi olursa, onu girdiği yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir yerdir.
  116. Allah, kendisine şirk koşulmasını asla affetmez. Bunun dışındaki (günâh)leri ise, dilediği kimse için affeder. Her kim Allah'a şirk koşarsa, son derece büyük bir dalâlete düşmüş olur.
  117. (Müşrikler) Allah'tan başka, yalnız dişi(lerin isimlerini verdikleri put)lere dua edip yalvarırlar. İnatçı şeytandan başkasına da duâ etmezler.
  118. Nitekim Allah, o şeytanı lanetlemiş, şeytan ise şöyle demişti: "Senin kullarından, mutlaka belirli bir nasib edineceğim".
  119. "Ve onları mutlaka (doğru yoldan) saptıracak, boş umudlarla oyalayacağım. Onlara emredeceğim ki; (Putları için) hayvanların kulaklarını yarsınlar; ve yine emredeceğim ki, Allah'ın yarattığını değiştirip bozsunlar". İşte kim, Allah’ı bırakıp da (bu inatçı) şeytanı dost edinirse, apaçık bir hüsrana uğramış olur.
  120. Şeytan onlara va'deder ve onları boş umudlarla oyalar. Oysa şeytan aldatmacadan başka bir şey va'detmez.
  121. İşte böyle bir şeytanın aldatmacalarına kananların barınakları cehennemdir; oradan kaçacak bir yer bulamıyacaklardır.
  122. İman edenler ve iyi işler yapanlar ise, onları, Allah'ın hak va'di olarak, içinde ebediyyen kalacakları, (ağaçları) altından ırmaklar akan cennetlere sokacağız. Allah'tan daha doğru sözlü kim vardır?
  123. (Ancak bu cennete giriş) ne sizin boş hayallerinizle ve ne de kitap ehlinin boş hayalleriyle olur. Her kim bir Kötülük işlerse, o yüzden cezalandırılır. O kimse, kendisi için, Allah'tan başka ne bir dost ve ne de bir yardımcı, bulamaz.
  124. Erkek olsun kadın olsun, her kim, mü'min olarak iyi işler işlerse, işte böyleleri cennete girerler ve zerrece haksızlığa uğramazlar.
  125. İşlerini en iyi yapan kimse olarak, Allah'a kendisini teslim eden ve dosdoğru olarak İbrahim'in dînine tabi olan kimseden, dîn yönünden daha güzel kim olabilir? Zira Allah, İbrahim'i (kendisine) dost edinmişti.
  126. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Allah, çepeçevre herşeyi kuşatmıştır.
  127. Kadınlar hakkında senden fetva istiyorlar, De ki; "Allah, onlar hakkında size fetva vermektedir: (Velileri olduğunuz halde) kendileri için yazılmış (bir hak olan miras)ı kendilerine vermediğiniz, (bununla beraber) güzel olmaları ve çok malları bulunması halinde kendileriyle evlenmek istediğiniz yetim kızlar hakkında, (keza miras hakkını vermediğiniz) küçük çocuklar hakkında ve yetimlere karşı adaletli davranmanız hakkında (bu) kitapta size okuna gelen (âyetler, bu fetvalardan)dir. Hayır olarak her ne yapmışsanız, şüphesiz Allah onu hakkıyla bilendir.
  128. Eğer bir kadın, kocasının (kendisine karşı) kötü davranmasından veya (kendisinden) yüz çevirmesinden korkarsa, aralarını sulh yoluyla düzeltmelerinde kendileri için bir vebal yoktur. Sulh (elbette) hayırlıdır. Zaten nefisler kıskançlığa meyyaldir. Eğer iyi geçinir ve Allah'tan sakınırsanız, şüphe yoktur ki Allah, yaptıklarınızdan hakkiyle haberdârdır.
  129. (Eşleriniz olan) kadınlar arasında çok istekli olsanız bile, adaletli davranmaya asla gücünüz yetmez. Buna rağmen hiç olmazsa yalnız birine meyledip de diğerini (kocalı mı, yoksa kocasız mı gibi) askıda bırakmayın. (Kadınlar arasını) düzeltir ve (Onlara kötü muamele etmekten) sakınırsanız, Allah, şüphesiz çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.
  130. Eğer (karı-koca birbirinden) ayrılırlarsa. Allah, her ikisini de fazl-u kereminin bolluğundan, ihtiyaç içinde bırakmaz. Allah, fazl-u keremi bol, hikmet sahibidir.
  131. Göklerde ve yerde olan her şey Allah'ındır. Sizden önce kendilerine kitap verilenlere ve size, Allah'tan korkmanızı emrettik. Eğer küfrederseniz (biliniz ki) göklerde ve yerde olan her şey Allah'ındır. Ve Allah, her şeyden müstağnîdir: hamd olunmaya da lâyıktır.
  132. Göklerde ve yerde olan her şey Allah'ındır. Vekîl olarak da Allah yeter.
  133. Eğer sizi yok etmeyi dilerse, ey insanlar (yok eder ve sizin yerinize) başkalarını getirir. Allah, buna tam manâsıyle kaadirdir.
  134. Her kim dünya sevabını isterse, (bilsin ki), hem dünyanın, hem de âhıretin sevabı Allah katındadır. Allah, hakkiyle işiten, hakkiyle görendir.
  135. Ey îman edenler! Adaleti ayakta tutan ve kendiniz, ana-babanız ve yakın akrabanız aleyhine de olsa, yalnız Allah için şahitlik eden kimseler olunuz. Zira zengin de olsa, fakir de olsa, sizin şahidlik ettiğiniz kimselere Allah daha yakındır. Nefsin heveslerine uyup adaletten şaşmayın. Eğer (şehadette) dilinizi eğer büker, yahut (ondan tamamen) yüz çevirirseniz, şüphe yoktur ki Allah, yaptıklarınızdan hakkiyle haberdârdır.
  136. Ey îman edenler! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab'a ve daha önce indirdiği kitaba îman edin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerin, ve âhiret gününü inkar ederse, son derece büyük bir sapıklığa düşmüş olur.
  137. Önce îman edip sonra inkâr edenleri, sonra tekrar îman edip tekrar küfredenleri, sonra da kütürde ileri gidenleri, Allah'ın bağışlaması mümkün değildir; onları artık doğru yola iletecek de değildir.
  138. Münafıklara da haber ver ki, kendileri için çok acı bir azâb vardı;.
  139. Mü'minleri bırakıp da kafirleri dost edinen (o münafık)ler, onların yanında kuvvet ve şeref mi arıyorlar? Oysa şan, şeref, güç ve kudret hepsi de Allah'ındır.
  140. Allah size Kitapta "Allah'ın âyetlerine küfredildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, (onlar konuyu değiştirip) başka bir konuşmaya dalmadıkça, onlarla birlikte oturmayın." (diye bir âyet indirmişti). Aksi halde, siz de onlar gibi olursunuz. Şüphe yoktur ki Allah, münafıkları ve kafirleri, hepsini birden cehennemde bir araya getirecektir.
  141. (Münafıklar) sizi gözetleyip dururlar; eğer Allah'tan sizin için bir zafer nasîb olursa, "biz sizinle beraber değil miydik?" derler. Eğer (bu zafer kâfirlere nasîb olursa, onlara da, "size yardım etmedik mi ve mü'minlerden size (bir kötülük gelmesini) önlemedik mi?" derler. Allah, kıyamet günü aranızda hükmünü verecektir. Allah, kâfirlerin mü'minlere karşı (gâlib gelmelerini sağlayacak) bir yola asla fırsat vermeyecektir
  142. Münafıklar, hilelerini Allah bozduğu halde, Allah'a hile yapmaya kalkışırlar Namaza kalktıklarında üşenerek kalkarlar; insanlara gösteriş yaparlar; Allah'ı da çok az zikrederler.
  143. (Mü'minler île kâfirler arasında) mütereddittirler: Ne (tam olarak) onlara, ne de (tam olarak) bunlara temayül ederler. Allah, kimi doğru yoldan saptırmışsa artık onun için (hakka giden) bir yolu asla bulamazsın.
  144. Ey îman edenler! Mü'minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin (Yoksa onları dost edinerek, bunu) Allah için kendi aleyhinize apaçık bir delil yapmak ister misiniz?
  145. Şüphe yoktur ki münafıklar, ateşin en aşağı tabakasındadırlar. Onlar için asla bir yardımcı bulamazsın.
  146. Ancak (bunlardan) tövbe edenler, hallerini düzeltenler, Allah'a sımsıkı sarılanlar ve dînlerini Allah için hâlis kılanlar başka Bunlar, mü'minlerle beraberdirler. Ve Allah, mü'minlere büyük mükâfat verecektir.
  147. Şükrettiğiniz ve îman da ettiğiniz zaman, Allah size neden azâb etsin? Allah, şükredenlerin mükâfatını fazlasıyla veren, her şeyi hakkıyle bilendir.
  148. Allah, zulme uğrayanIarınki dışında, çirkin sözün alenen söylenmesinden hoşlanmaz. Allah, her şeyi hakkıyle işiten, hakkıyle bilendir.
  149. Bir hayrı açıklar, yahut gizlerseniz, yahutta bir kötülüğü bağışlarsanız, biliniz ki. Allah da çok bağışlayıcıdır. Her şeye hakkıyle kaadirdir.
  150. Allah'ı ve peygamberlerini inkâr edenler, Allah ve peygamberleri arasını açmak isteyenler, bazılarına inanır, bazılarını da inkâr ederiz, diyenler ve (îman île küfür) arasında bir yol tutmak isteyenler...
  151. İşte gerçekten kâfir olanlar bunlardır. Ve biz, (böyle) kâfirler için zelil edici bir azâb hazırladık.
  152. Allah'a ve peygamberlerine îman edenler ve onlardan hiçbiri arasında ayırım yapmayanlar ise, işte bunlara da mükâfatları verilecektir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.
  153. Kitap ehli, senin, Kendilerine gökten kitap indirmeni istemektedirler. Halbuki onlar, Musa'dan, bundan daha büyüğünü istemişler ve "Allah'ı apaşikâr bize göster" demişlerdi de, zulümleri yüzünden yıldırım çarpmışa dönmüşlerdi. Bilâhare Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra da buzağıyı ilah edinmişlerdi. Fakat biz onları bundan da affetmiş Musa'ya da apaçık deliller vermiştik.
  154. Söz vermeleri sebebiyle (ve verdikleri sözde durmalarını sağlamak için) Tûr'u üzerlerine kaldırmıştık; onlara: "Kapıdan secde ederek girin", keza yine onlara: "Cumartesi günü avlanarak haddi aşmayın" demiş, bu hususlarda kendilerinden bir de sağlam söz almıştık.
  155. Fakat onların, (verdikleri o sağlam) sözü bozmaları. Allanın âyetlerini inkâr etmeleri, peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve "kalblerimiz kapalıdır" demeleri sebebiyledir ki, onlara yapacağımızı yaptık. (Aslında onların kalpleri kapalı değildir;) Fakat Allah, küfürleri yüzünden kalblerini mühürlemişti;. Çok azı dışında onlar îman etmezler.
  156. (Kalblerinin mühürlenmesinin diğer bir sebebi de, İsa’yı) inkar etmeleri ve Meryem’e büyük bir iftirada bulunmalarıdır.
  157. (Ayrıca) "biz, Allah'ın peygamberi Meryem oğlu Îsâ Mesih'i öldürdük" demeleridir. Oysa onu ne öldürmüşler ve ne de asmışlardır; fakat kendilerine öyle gösterilmiştir. Bu hususta görüş ayrılığına düşenler, işin doğrusundan şüphe içindedirler ve zanna tâbi olmaktan başka hiçbir bilgileri yoktur. Şu var ki onlar, İsa'yı kesinlikle öldürmemişlerdir.
  158. Fakat Allah onu kendisine yükseltmiştir. Allah, Aziz'dir, Hakîm'dir.
  159. Şüphe yoktur ki, kitap ehlinden olan her ferd, ölümünden önce. mutlaka İsa'ya îman edecek, o da kıyamet günü, onlar aleyhine (şahadette bulunan) bir şâhid olacaktır.
  160. 160-161 Yahudî olanlardan neş'et eden bir zulüm yüzünden kere birçok kimseyi Allah'ın yolundan saptırmaları, kendilerine yasaklandığı halde ribayı almaları ve insanların mallarını haksız yolla yemeleri yüzünden, kendilerine helâl kılınmış olan temiz nimetleri onlara haram kıldık ve onlardan kâfir olanlar için de elim bir azâb hazırladık.
  161. 160-161 Yahudî olanlardan neş'et eden bir zulüm yüzünden kere birçok kimseyi Allah'ın yolundan saptırmaları, kendilerine yasaklandığı halde ribayı almaları ve insanların mallarını haksız yolla yemeleri yüzünden, kendilerine helâl kılınmış olan temiz nimetleri onlara haram kıldık ve onlardan kâfir olanlar için de elim bir azâb hazırladık.
  162. Fakat yine onlardan ilimde temayüz edenler ve mü'minler sana indirilen (Kitab)e ve senden öncekilere indirilen (kitap) lere îman ederler: ve namazı dosdoğru kılıp zekatı verenler, Allah'a ve âhiret gününe de îman edenler... İşte bunlara büyük bir mükafat vereceğiz.
  163. Biz, Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Keza İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyûb'a, Yûnus'a, Harun'a ve Süleyman'a vahyetmiş, Davud'a da Zebur'u vermiştik.
  164. Daha önce (kıssalarını) sana anlattığımız peygamberlerle, anlatmadığımız başka peygamberlere de vahyettik. Allah, Musa'ya da hitabederek (onunla) konuştu.
  165. Keza (gönderilen) peygamberlerden sonra, insanların, Allah'a karşı (özür olarak ileri sürebilecekleri) bir delilleri bulunmaması için müjdeleyen ve korkutan peygamberler gönderdik. Allah, Azîz'dir, Hakim'dir.
  166. Bununla beraber Allah, sana indirdiği Kur'ân'a şâhidlik eder ki, onu bizzat kendi ilmiyle indirmiştir. (Buna) melekler de şâhidlik ederler. Fakat şâhid olarak Allah yeter.
  167. (Muhammedi ve ona indirilen Kur'ân'ı) inkâr edenler ve (insanlann kalblerine şüphe sokarak onları) Allah'ın yolu (İslâm) dan alıkoyanlar, şüphesiz çok büyük bir sapıklığa düşmüşlerdir.
  168. İnkâr edenleri ve zulüm işleyenleri, Allah, elbette bağışlamıyacak ve onları doğru yola iletmiyecektir.
  169. (Onları ileteceği yol) ancak, içinde ebediyyen kalacakları cehennem yoludur. Bu da, Allah'a göre çok kolaydır.
  170. Ey insanlar! Rasul size Rabbınız katından Hakk(Kur'ân)'ı getirmiştir.O halde, kendi İyiliğiniz için (ona) iman edin. Eğer inkâr ederseniz, (biliniz ki) göklerde ve yerde olan her şey Allah'ındır. Allah, her şeyi hakkıyle bilendir, hikmet sahibidir.
  171. Ey kitap ehli! Dîninizde (Allah'ın vazettiği hududu) tecavüz etmeyin ve Allah'a karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu Mesih Îsâ, sadece Allah'ın peygamberi, Meryem'e ulaştırdığı kelimesi ve kendisinden bir ruhtur. Allah'a ve peygamberlerine îman edin. "(İlâhlar) üçtür" demeyin. Kendi hayrınıza olmak üzere (bu teslis safsatasından) vazgeçin. Zira Allah tek bir ilahtır. O, bir oğul sahibi olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde olan her şey O'nundur: (O'nun tarafından yaratılmıştır). Vekîl olarak Allah yeter.
  172. Mesîh Îsâ Allah'a kul olmaktan asla çekinmemiştir; en yakın melekler de öyle. Zaten kim Allah'a kulluk etmekten çekinir ve büyüklük taslarsa, bilsin ki Allah, (kıyamet günü) onların hepsini de huzurunda toplayacaktır.
  173. İman edenler ve iyi iş işleyenler ise, onların mükâfatlarını tastamam ödeyecek, fazl-u keremi dolayısıyla de onlara daha fazlasın) verecektir. (Allah'a kulluk etmekten) çekinenlere ve büyüklük taslayanlara gelince, onlara çok acı bir azâb İle azâb edecektir. Onlar da kendileri için Allah'tan başka ne bir dost ve ne de bir yardımcı asla bulamayacaklardır.
  174. Ey insanlar! Size Rabbınızdan bir burhan (açık ve kesin bir delil) gelmiş ve apaçık bir nûr indirmişizdir.
  175. Allah'a iman edenler ve bu nura sımsıkı yapışanlar; işte Allah onları, kendinden gelen bir rahmete ve lûtf-u inayetle sokacak ve kendisine varan dosdoğru yola iletecektir.
  176. (Ey Muhammedi) Senden fetvâ istiyorlar. De ki: "Allah, kalâle (babası ve çocuğu olmayan kimse) hakkında size fetva veriyor. Çocuğu olmayan, fakat kız kardeşi bulunan bir kişi ölürse, ölenin terk ettiği (miras)nin yarısı, o kız kardeşe aittir. Çocuğu olmayan kız kardeş ölürse, erkek kardeş ona vâris olur. Geride kalanlar iki kız kardeş olursa, ölenin bıraktığı malın üçte ikisi, o iki kardeşe aittir. Eğer kardeşler erkek ve kız olurlarsa, erkeğin hissesi, iki kız hissesi kadardır. Allah, size, şaşırmamanız için (hükümlerini) açıklamaktadır. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.