Şuara Suresi

26 - Şuara Suresi Talat Koçyiğit Meali

Kur'ân-ı Kerîm'in yirmi altıncı sûresi olup 227 âyetten müteşekkildir. Sûre, 197 inci âyetle 224 ve 227 inci âyetler dışında hepsi Mekke'de ve Vakı'a sûresinden sonra nazil olmuştur. Diğer âyetler ise, Medenidir. 224 üncü âyette şâirlerden söz edilmiş olması dolayısıyla sûreye bu ad verilmiştir. Bakara sûresinden sonra, âyet sayısı yönünden Kur'ân-ı Kerîm'in en uzun sûresi sayılır.

Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

  1. Tâ. Sîn. Mîm.
  2. Bunlar, apaçık Kitabın âyetleridir.
  3. İman etmiyorlar diye neredeyse kendini mahvedeceksin.
  4. Eğer dilersek, üzerlerine gökten bir mucize indiririz de boyunları ona eğik kalır.
  5. Rahman'dan kendilerine yeni hiçbir ihtar gelmez ki, ondan, yüz çeviren kimseler olmasın.
  6. Onlar yalanlamışlardır; fakat alay edip durdukları şeyin haberleri kendilerine elbette gelecektir.
  7. Hiç yere bakmıyorlar mı, orada nice güzel çiftler bitirmişizdir?
  8. Bunda elbette bir işaret vardır; buna rağmen çoğu, yine de mü'min değillerdir.
  9. Şüphesiz Rabbın, dâima gâlibtir ve çok merhametlidir.
  10. Hani Rabbın, Musa'ya "zâlim kavme git" diye seslenmişti.
  11. Firavun’un kavmine.. Hiç sakınmıyorlar mı?"
  12. O da şöyle demişti: "Rabbım! Onların beni yalanlamalarından korkuyorum."
  13. "Göğsüm daralıyor; dilim çözülmüyor. Bu itibarla Harun'a (Cebrail'i) gönder."
  14. "Onlara göre üzerimde bir de suç var; bundan dolayı beni öldürmelerinden korkuyorum."
  15. Rabbı da buyurmuştu ki: "Asla. Her ikiniz de âyetlerimizle gidin. Biz de sizinle beraber dinleyeceğiz."
  16. "Firavun'a varın ve deyin ki: "Biz, âlemlerin Rabbı olan Allah'ın elçisiyiz."
  17. "İsrail oğullarını bizimle beraber gönder."
  18. Firavun ise Musa'ya şöyle demişti: "Çocukken seni yanımızda terbiye etmedik mi? Ömründen nice yıllar yanımızda kalmadın mı?"
  19. "Sen nankörlerden biri olarak, nihayet yapacağını da yaptın."
  20. Mûsâ da demişti ki: "Ben onu o zaman cahillerden biri olarak yapmıştım."
  21. Sizden korktuğum için de kaçmıştım.Fakat Rabbım bana hikmet verdi ve beni Peygamber yaptı."
  22. "Başıma kaktığın bu nimet de İsrail oğullarını köle yapmandan dolayıdır"
  23. Firavun ona şöyle demişti: Âlemlerin Rabbı nedir?"
  24. Mûsâ da demişti ki: "Eğer gerçekten anlayabilecek kimseler iseniz, göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbıdır."
  25. Firavun etrafındakilere şöyle demişti: "İşitmiyor musunuz?"
  26. Mûsâ da demişti ki: "Sizin de Rabbınız, sizden evvelkilerin de Rabbıdır."
  27. Firavun şöyle demişti: "Size gönderilen peygamberiniz mutlaka bir delidir."
  28. Mûsâ ise demişti ki: "Eğer aklınızı kullanacak olursanız, doğunun, batının ve bu ikisi arasındakilerin de Rabbıdır."
  29. Firavun da şöyle demişti: "Eğer benden başkasını ilâh edinirsen, seni mutlaka zindana atılanlardan ederim."
  30. Mûsâ ise demişti ki: "Sana apaçık bir şey, (bir delil) getirmiş olsam da mı''*
  31. Firavun da şöyle demişti: "Eğer doğruyu söyleyenlerden isen, haydi getir"
  32. İşte bunun üzerine Mûsâ, asasını atmış ve o da hemen apaçık bir yılan oluvermişti.
  33. Bu sırada elini de (cebinden) çıkarmıştı ki, o da, bakanlar için bembeyaz kesilmişti.
  34. Firavun ise, etrafındaki ileri gelenlere şöyle.demişti: "Bu, muhakkak çok bilgili bir sihirbazdır.
  35. "Sihirleriyle sizi ülkenizden sürüp çıkarmak istiyor. O halde ne emrediyorsunuz"?
  36. Etrafındakiler de ona şöyle demişlerdi: "Onu ve kardeşini alıkoy; bütün şehirlere toplayıcılar gönder."
  37. "Sana bütün bilgili sihirbazları getirsinler."
  38. Bunun üzerinedir ki sihirbazlar, belirli günün bilinen bir vaktinde toplanmışlardı.
  39. Halka da "siz de toplanır mısınız?" denilmişti.
  40. "Eğer gâlib gelenler sihirbazlar olursa herhalde biz de onlara uyarız."
  41. Sihirbazlar gelince Firavun'a şöyle demişlerdi: "Eğer gâlib gelenler biz olursak, bize bir ücret var mı?"
  42. Firavun ise demişti ki: "Evet. Ayrıca, gâlib gelirseniz gözdelerden olursunuz."
  43. Mûsâ sihirbazlara şöyle demişti: "Ne atacaksanız atın."
  44. Bunun üzerine sihirbazlar iplerini ve değneklerini atmışlar ve "Firavun'un kudretiyle gâlib gelecek olanlar muhakkak biziz" demişlerdi.
  45. O sırada Mûsâ da asasını atmıştı ki, onların uydurduklarını hemen yutmaya başlamıştı.
  46. Bunun üzerine sihirbazlar da secdeye kapanmışlardı.
  47. Demişlerdi ki: "Âlemlerin Rabbına îman ettik."
  48. "Mûsâ ve Harun'un Rabbına."
  49. Firavun ise onlara şöyle demişti: "Ben size izin vermeden, siz ona îman mı ettiniz? Şüphe yoktur ki o, sihri size öğreten bir büyüğünüzdür. Şimdi anlayacaksınız, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama mutlaka keseceğim; ve sizin hepinizi asacağım."
  50. Onlar da demişlerdi ki: "Zararı yok; nasıl olsa biz Rabbımıza döneceğiz."
  51. "Mü'minlerin ilki olmamızdan, Rabbımızın kusurlarımızı bize bağışlamasını ümid ediyoruz."
  52. Musa'ya "kullarımı geceleyin yola çıkar; mutlaka takip olunacaksınız" diye vahyetmiştik.
  53. Bu sırada Firavun da şehirlere toplayıcılar göndermişti.
  54. "Bu İsrail oğulları, şüphesiz azınlıkta olan bir cemaattır."
  55. "Onlar bizi son derece kızdırmaktadırlar."
  56. "Biz ise, tedbirli bir topluluğuz" diyorlardı.
  57. 57-58 Biz de Firavun ve adamlarını bahçelerden, su başlarından, hazinelerden ve şerefli makamdan çıkarmıştık.
  58. 57-58 Biz de Firavun ve adamlarını bahçelerden, su başlarından, hazinelerden ve şerefli makamdan çıkarmıştık.
  59. Her şey böyle olmuş ve İsrail oğullarını da bütün bunlara mirasçı kılmıştık.
  60. Firavun ve adamları ise, güneşin doğuşu ile onların peşine düşmüşlerdi.
  61. İki topluluk birbirini görünce Musa'nın adamları "işte yakalandık"demişlerdi
  62. Mûsâ ise şöyle demişti: "Asla; Rabbım benimle beraber olup bana gösterecektir."
  63. İşte o sırada Musa'ya, "âsânı denize vur" diye vahyetmiştik ki, deniz ikiye ayrılmış her parçası büyük bir dağ gibi olmuştu.
  64. Oraya arkadakileri de yaklaştırmıştık.
  65. Musa'yı ve onunla beraber olanların hepsini kurtarmıştık.
  66. Sonra arkadan gelenleri ise suda boğmuştuk.
  67. İşte bunda mutlaka bir ibret vardır; fakat onların çoğu, yine de inanmış değildi.
  68. Şüphesiz Rabbın, işte asıl gâlib olan, asıl merhamet eden O'dur.
  69. (Ey Muhammed!) Kavmine İbrahim'in haberini de oku.
  70. Hani babasına ve kavmine, neye ibadet ediyorsunuz?" demişti.
  71. Onlar da demişlerdi ki: "Putlara ibadet ediyoruz. Gece gündüz onların ibadetindeyiz."
  72. İbrahim ise şöyle demişti: "Çağırdığınızda sizi işitiyorlar mı?"
  73. "Yahut size faydalan veya zararları dokunuyor mu?"
  74. Onlar da şöyle demişlerdi: "Hayır ama biz atalarımızı böyle yapar bulduk."
  75. 75-76 İbrahim de demişti ki: "Şimdi, gerek sizin ve gerekse daha evvelki atalarınızın nelere ibadet ettiğinizi görüyor musunuz?"
  76. 75-76 İbrahim de demişti ki: "Şimdi, gerek sizin ve gerekse daha evvelki atalarınızın nelere ibadet ettiğinizi görüyor musunuz?"
  77. "Onların hepsi benim düşmanımdır; yalnız âlemlerin Rabbı hâriç."
  78. "Beni yaratan O'dur; bana hidayet eden de O'dur."
  79. "Keza beni yediren ve içiren O'dur."
  80. "Hasta olduğum zaman yine O bana şifa verir."
  81. "Beni öldürecek, sonra yine diriltecek olan O'dur."
  82. "Kıyamet günü hatalarımı bağışlamasını ümid ettiğim O'dur."
  83. "Rabbım! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat."
  84. "Benden sonrakiler içinde, beni iyi dille anılanlardan eyle."
  85. "Beni nimet cennetinin vârislerinden kıl."
  86. "Babamı da bağışla; o, şüphesiz sapıklardan biriydi."
  87. "İnsanların yeniden diriltilecekleri gün beni rezil etme."
  88. "Zira o gün, ne mal fayda verir; ne de oğullar!"
  89. "Meğer ki insan, Allah'a tertemiz bir kalble gelmiş olsun."
  90. "O gün cennet Allah'tan korkanlara yaklaştırılır."
  91. Cehennem de hak yoldan sapanlara gösterilir.
  92. 92-93 Onlara: "Hani Allah'ı bırakıp da ibadet etmiş olduğunuz putlar nerede? Hiç size yardım ediyorlar mı, yahut kendilerine yardımları dokunuyor mu?" denir.
  93. 92-93 Onlara: "Hani Allah'ı bırakıp da ibadet etmiş olduğunuz putlar nerede? Hiç size yardım ediyorlar mı, yahut kendilerine yardımları dokunuyor mu?" denir.
  94. 94-95 Onlar, hak yoldan sapmış azgınlar ve İblîs’in askerleri, hepsi oraya yüzüstü atılırlar.
  95. 94-95 Onlar, hak yoldan sapmış azgınlar ve İblîs’in askerleri, hepsi oraya yüzüstü atılırlar.
  96. Orada putlarıyla çekişerek derler ki;
  97. "Vallahi biz apaçık bir sapıklıkta idik."
  98. "Zira sizi âlemlerin Rabbı ile eşit tutmuştuk."
  99. "Bizi o suçlulardan başkası saptırmamıştır."
  100. "Bizim şimdi hiçbir şefaatçimiz yok."
  101. "Candan bir dost da."
  102. "Keşke bizim dünyaya dönüşümüz olsaydı da, biz de müminlerden olsaydık.
  103. İşte bunda mutlaka bir ibret vardır; fakat onların çoğu yine de inanmış değildi.
  104. Şüphesiz Rabbın, işte asıl gâlib olan, asıl merhamet eden O'dur.
  105. Nuh'un kavmi de peygamberleri yalanlamıştı:
  106. Kardeşleri Nûh, onlara demişti ki: "Hiç Allah'tan korkmuyor musunuz?"
  107. "Ben, sizin için güvenilir bir peygamberim"
  108. "Bu itibarla Allah'tan korkun ve bana itaat edin."
  109. "Bu işe karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, ancak âlemlerin Rabbı olan Allah'a aittir."
  110. "Allah'tan korkun ve bana itaat edin."
  111. Onlar da demişlerdi ki: "En rezil olanlar senin peşinden gidip dururken sana mı iman edeceğiz?"
  112. Nûh da demişti ki "Onların yaptıkları hakkında hiçbir bilgim yoktur."
  113. "Eğer anlarsanız, onların hesapları ancak Rabbıma aittir."
  114. Ben, mü'minleri kovacak değilim."
  115. "Ben, sadece apaçık bir uyarıcıyım."
  116. Onlar ise demişlerdi ki: "Ey Nûh! Eğer buna son vermezsen, muhakkak taşlananlardan olacaksın."
  117. Nûh şöyle demişti: "Rabbım! Kavmim beni yalanlıyor."
  118. "Bu itibarla, benimle onlar arasında sen hüküm ver; beni ve benimle beraber olan mü'minleri kurtar."
  119. Bunun üzerine biz de onu ve onunla bir gemi dolusu beraber olanları kurtarmıştık.
  120. Sonra geride kalanları ise suda boğmuştuk.
  121. İşte bunda, mutlaka bir ibret vardır; fakat onların çoğu yine de inanmış değillerdir.
  122. Şüphesiz Rabbın, işte asıl gâlib olan, asıl merhamet eden O'dur.
  123. Âd kavmi de peygamberleri yalanlamıştı.
  124. Kardeşleri Hûd onlara demişti ki: "Hiç Allah'tan korkmuyor musunuz?"
  125. "Ben sizin için güvenilir bir peygamberim."
  126. "Bu itibarla Allah'tan korkun ve bana itaat edin."
  127. Bu işe karşılık sizden bir ücret İstemiyorum; Benim ücretim, ancak âlemlerin Rabbı Allah'a aittir."
  128. "Siz, her yüksek yere bir köşk yapıp abesle mi uğraşıyorsunuz?"
  129. "Sanki dünyada ebedî kalacakmışsınız gibi binalar ediniyorsunuz."
  130. "Tuttuğunuz zaman zorbalar gibi tutuyorsunuz."
  131. "Allah'tan korkun ve bana itaat edin."
  132. "Bildiğiniz şeyleri sizin emrinize veren Allah'tan sakının."
  133. "Size nimetler ve oğullar vermiştir."
  134. "Bahçeler ve pınarlar vermiştir.*
  135. "Ben, sizin hesabınıza o büyük günün azabından korkuyorum."
  136. Onlar da şöyle demişlerdi: "Öğüt versen de öğüt verenlerden olmasan da bizim için birdir."
  137. "Bu, şüphesiz, evvelkilerin âdetlerinden başka bir şey değildir."
  138. "Biz azab edilecek değiliz."
  139. İşte peygamberi bu şekilde yalanlamışlardı. Biz de onları helak etmiştik. Bunda, mutlaka bir ibret vardır; fakat onların çoğu yine de inanmış değillerdir.
  140. Şüphesiz Rabbın, işte asıl gâlib olan, asıl merhamet eden O'dur.
  141. Semûd kavmi de peygamberleri yalanlamıştı.
  142. Kardeşleri Salih, onlara demişti ki: "Hiç Allah'tan korkmuyor musunuz?"
  143. "Ben sizin için güvenilir bir peygamberim."
  144. "Bu itibarla Allah'tan korkun ve bana itaat edin."
  145. "Bu işe karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, ancak âlemlerin Rabbı Allah'a aittir."
  146. "Siz burada güven içinde mi bırakılacaksınız."
  147. "Hem de bahçeler ve pınarlar içinde."
  148. "Ekinler ve tomurcukları yumuşak hurmalıklar arasında."
  149. "Dağlarda neşe içinde evler de yontuyorsunuz."
  150. "O halde Allah'tan korkun ve bana itaat edin."
  151. "Aşırı gidenlerin emrine itaat etmeyin."
  152. "Onlar yeryüzünde bozgunculuk yapıyor, fakat ıslâh etmiyorlar."
  153. Onlar ise şöyle demişlerdi: "Sen ancak büyülenmiş kimselerden birisin."
  154. "Bizim gibi bir insandan başkası da değilsin. Eğer doğruyu söyleyenlerden isen, bir mucize getir,"
  155. Salih de şöyle demişti: "İşte şu bir devedir: onun belli bir gün su içme hakkı vardır; sizin de bir gün su içme hakkınız var."
  156. "Sakın ona bir kötülük etmeyin. Aksi halde sizi, o büyük günün azabı yakalar."
  157. Buna rağmen onlar deveyi kesmişler, sonra da pişman olmuşlardı.
  158. Çünkü azâb onları yakalayıvermişti. İşte bunda, mutlaka bir ibret vardır; fakat onların çoğu yine de inanmış değillerdir.
  159. Şüphesiz Rabbın, işte asıl gâlib olan, asıl merhamet eden O'dur.
  160. Lût kavmi de peygamberleri yalanlamışlardı.
  161. Kardeşleri Lût, onlara demişti ki:"Hiç Allah'tan korkmuyor musunuz?"
  162. "Ben sizin için güvenilir bir peygamberim."
  163. "Bu itibarla Allah'tan korkun ve bana itaat edin."
  164. "Bu işe karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, ancak âlemlerin Rabbı Allah'a aittir."
  165. 165-166 "Rabbınızın sizin için yarattığı zevcelerinizi bırakıp da, âlemlerin içinde erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Hayır, siz haddi aşan bir kavimsiniz."
  166. 165-166 "Rabbınızın sizin için yarattığı zevcelerinizi bırakıp da, âlemlerin içinde erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Hayır, siz haddi aşan bir kavimsiniz."
  167. Onlar ise şöyle demişlerdi: "Ey Lût! Eğer buna son vermezsen, mutlaka sürülenlerden olacaksın."
  168. Lût da demişti ki: "Yaptığınıza çok kızanlardanım."
  169. "Rabbım! Beni ve ailemi onların yaptıklarından kurtar."
  170. 170-171 Bundan sonradır ki, geride kalan yaşlı bir kadın dışında, onu ve ailesini hep kurtarmıştık.
  171. 170-171 Bundan sonradır ki, geride kalan yaşlı bir kadın dışında, onu ve ailesini hep kurtarmıştık.
  172. Sonra, diğerlerini ise, helak etmiştik.
  173. Üzerlerine şiddetli bir yağmur yağdırmıştık. Uyarılmış olanların yağmuru da ne kötüdür.
  174. İşte bunda mutlaka bir ibret vardır fakat onların çoğu yine de inanmış değillerdir.
  175. Şüphesiz Rabbın, işte asıl galip olan, asıl merhamet eden O'dur
  176. Eyke halkı da Peygamberleri yalanlamıştı.
  177. Şuayb onlara demişti ki: "Hiç Allah'tan korkmuyor musunuz?"
  178. "Ben sizin için güvenilir bir peygamberim."
  179. "Bu itibarla Allah'tan korkun ve bana itaat edin."
  180. "Bu işe karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, ancak âlemlerin Rabbı Allah'a âttır."
  181. "Ölçüyü tam yapın ve eksik tartanlardan olmayın."
  182. "Doğru terazi ile tartın."
  183. "İnsanların hakkını eksiltmeyin; yeryüzünde bozgunculuk yapmayın."
  184. "Sizi ve daha evvelki nesilleri yaratan Allah'tan korkun."
  185. Onlar ise şöyle demişlerdi: "Sen ancak büyülenmiş kimselerden birisin."
  186. "Sen bizim gibi sadece bir insansın ve seni yalancılardan sanıyoruz."
  187. "Eğer doğruyu söyleyen kimselerden isen, üzerimize gökten bir parça düşür."
  188. Şuayb da demişti ki: "Rabbım, yaptıklarınızı daha iyi bilir."
  189. İşte onu böyle yalanlamışlar ve bu yüzden de bulutlu bir günün azabı onları yakalıyıvermişti. O, büyük bir günün azabı idi.
  190. İşte bunda mutlaka bir ibret vardır; fakat onların çoğu yine de inanmış değillerdir.
  191. Şüphesiz Rabbın, işte asıl gâlib olan, asıl merhamet eden O'dur.
  192. Şurası bir gerçektir ki, Kur"ân, âlemlerin Rabbının indirdiği (bir Kitap) dır.
  193. 193-195 Uyarıcılardan olman için (Ey Muhammed!) onu senin kalbine apaçık bir Arapçayla Cebrail indirmiştir.
  194. 193-195 Uyarıcılardan olman için (Ey Muhammed!) onu senin kalbine apaçık bir Arapçayla Cebrail indirmiştir.
  195. 193-195 Uyarıcılardan olman için (Ey Muhammed!) onu senin kalbine apaçık bir Arapçayla Cebrail indirmiştir.
  196. O, daha öncekilerin kitaplarında da zikredilmiştir.
  197. İsrail oğulları âlimlerinin bunu bilmeleri, onlar için bir delil değil midir?
  198. 198-199 Biz Kur'ân'ı (arapça bilmeyen) bazı yabancıya indirseydik, o da, onu onlara okusaydı, ona yine de îman etmezlerdi.
  199. 198-199 Biz Kur'ân'ı (arapça bilmeyen) bazı yabancıya indirseydik, o da, onu onlara okusaydı, ona yine de îman etmezlerdi.
  200. Suçluların kalblerine biz onu böyle sokarız.
  201. Öyle ki, acı azabı görmedikçe, onlar Kur'ân'a yine de îman etmezler.
  202. İşte o azâb, onlara, farkında olmadan, birden bire gelir.
  203. Gelince de, onlar, "(îman etmemiz için) acaba bize mühlet verilir mi?" derler.
  204. Halbuki azabımızın gelmesi için acele etmiyorlar mıydı?
  205. Şimdi sen söyle ey Peygamber, onları senelerce nimet içinde yüzdürsek.
  206. Sonra onlara, tehdit olundukları azâb gelip çatsa,
  207. Nimet içinde yüzdürülmeleri onlara ne fayda sağlar?
  208. 208-209 Biz, hiçbir kasabayı, oraya uyarıcılar göndermeden ibret olmak üzere helak etmemişizdir. Biz. hiçbir sûrette zâlim olmamışızdır.
  209. 208-209 Biz, hiçbir kasabayı, oraya uyarıcılar göndermeden ibret olmak üzere helak etmemişizdir. Biz. hiçbir sûrette zâlim olmamışızdır.
  210. Kur'ân'ı şeytanlar indirmemiştir.
  211. (Onu indirmek) onlara düşmez; zaten buna güçleri de yetmez.
  212. Onlar, (vahiy sırasında Kur'ân'ı) dinlemekten menolunmuşlardır.
  213. Allah ile birlikte başka bir ilâha yalvarma; aksi halde azâb görenlerden olursun
  214. (Ey Muhammed!) Önce en yakın akrabanı uyar.
  215. Mü'minlerden sana uyanlara da kanadını ger.
  216. Eğer sana karşı gelirlerse, de ki: "Ben, sizin yaptıklarınızdan uzağım".
  217. 217-219 Namaza kalktığın zaman seni ve secde edenler arasında (rükûdan secdeye, secdeden kıyama) değişmeni gören, dâima gâlib olan, çok merhamet eden Allah'a tevekkül et.
  218. 217-219 Namaza kalktığın zaman seni ve secde edenler arasında (rükûdan secdeye, secdeden kıyama) değişmeni gören, dâima gâlib olan, çok merhamet eden Allah'a tevekkül et.
  219. 217-219 Namaza kalktığın zaman seni ve secde edenler arasında (rükûdan secdeye, secdeden kıyama) değişmeni gören, dâima gâlib olan, çok merhamet eden Allah'a tevekkül et.
  220. Her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla bilen, muhakkak ki O'dur.
  221. Size, şeytanların kimlere indiğini haber vereyim mi?
  222. Onlar, çok günâh işleyen yalancılara inerler.
  223. Bunlar, şeytanlara kulak verirler; çoğu yalancıdırlar.
  224. Şâirler de, onlara da azgınlar uyar .
  225. Bilmez misin ki onlar, her vâ-dide şaşkın dolaşırlar;
  226. Ve yapmadıklarını (yaptık diye) söylerler.
  227. Ancak îman edenler, iyi iş yapanlar, Allah'ı çok zikredenler ve zulme uğradıktan sonra üstün gelenler, bunların dışındadır. O zulmedenler, nereye döneceklerini çok yakından öğreneceklerdir.