Taha Suresi

20 - Taha Suresi Talat Koçyiğit Meali

Kurân-ı Kerim'in yirminci sûresi olup 135 âyetten müteşekkildir. 130 ve 131 inci âyetler dışında sûre Mekke'de ve Meryem sûresinden sonra nâzii olmuştur. Nitekim kendisinden önceki Meryem sûresinin bitiş âyetleriyle bu sûrenin başlangıç âyetleri arasındaki irtibat da buna delâlet eder. Sûre Tâ ve Hâ harfleriyle başladığı için, ona Tâ-hâ sûresi denilmiştir.

Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

  1. Tâ. Hâ.
  2. (Ey Muhammed!) Kur'an'ı sana güçlük çekesin diye indirmedik.
  3. Ancak Allah'tan korkanlara bir öğüt olmak üzere
  4. Yeri ve yüce gökleri yaratan tarafından bir kitap olarak indirilmiştir.
  5. Rahman Arş üzerinde istiva etmiştir.
  6. Göklerde, yerde, ikisinin arasında ve toprak altında bulunan her şey O'nundur.
  7. Sözü açık söylesen bile O, gizliyi de, en gizliyi de bilir.
  8. Allah; işte O'ndan başka ilâh yoktur. En güzel isimler de O'nundur,
  9. Musa'nın haberi sana geldi mi?
  10. Hani bir ateş görmüştü de ailesine: "Siz durun. Ben bir ateş gördüm.Belki size ondan bir kor getiririm; yahut ateşin yanında bir yol gösteren bulurum" demişti.
  11. Ateşin yanına geldiği zaman kendisine seslenilmişti: "Ey Mûsâ!"
  12. "Ben, senin Rabbınım! Pabuçlarını çıkar; sen, mukaddes vadide, Tuvâ'dasın."
  13. "Ben seni seçtim, sana vahyolunanı dinle."
  14. "Gerçek şudur ki ben Allah'ım. Benden başka ilâh yoktur. Bana ibadet et ve beni anmak için namaz kıl."
  15. "Kıyamet vakti gelmektedir. Herkes kendi işlediğinin karşılığı ile cezalandırılsın diye neredeyse onu gizleyeceğim."
  16. "Kıyamete îman etmeyen ve nefsinin hevasına uyan kimse, seni de ona inanmaktan alıkoymasın. Aksi halde helak olursun."
  17. "Şu sağ elindeki nedir, ey Mûsâ?"
  18. Mûsâ da şöyle demişti; "O, asam; ona dayanırım ve koyunlarıma onunla yaprak silkerim. Onda, benim için daha başka faydalar da vardır."
  19. Rabbı da şöyle buyurmuştu: "Onu at, ey Mûsâ."
  20. O da onu atmıştı, işte o zaman âsâ, koşan bir yılan oluvermişti.
  21. Rabbı demişti ki: "Onu al; korkma. Onu ilk haline döndüreceğiz."
  22. "Elini koynuna koy; başka bir mucize olarak kusursuz, bembeyaz çıksın."
  23. "Sana büyük mucizelerimizden de göstermiş olalım."
  24. "Firavun'a git; çünkü o azdı";
  25. Mûsâ şöyle demişti: "Rabbım! Göğsümü aç";
  26. "Bana işimi kolaylaşlır";
  27. "Dilimden şu düğümü çöz"
  28. "Sözümü anlasınlar";
  29. "Ailemden bana bir vezir çıkar";
  30. "Kardeşim Harun'u"
  31. "Beni onunla kuvvetlendir";
  32. "İşimde onu bana ortak kıl";
  33. "Seni daha çok tesbih edelim"
  34. "Ve daha çok analım";
  35. "Şüphesiz sen bizi görmektesin."
  36. Rabbı da şöyle buyurmuştu: "İstediklerin sana verildi, ey Mûsâ!"
  37. "Sana başka bir defa daha lutufta bulunmuştuk."
  38. "Hani annene emredilecek şeyi emretmiş."
  39. (Ve ona demiştik ki:) "Musa'yı bir sandığa koy ve nehre at; nehir onu kıyıya atsın. Bana da ona da düşman olan biri onu alsın. Ey Mûsâ! gözümün önünde terbiye olup yetişesin diye de üzerine kendimden bir sevgi koydum."
  40. Kız kardeşin (Firavun'un sarayına) gitmiş ve ona bakacak birini size getireyim mi?" demişti. Böylece seni, gözü aydın olsun ve üzülmesin diye annene iade etmiştik. Ve sen bir adam öldürmüştün de seni yine üzüntüden kurtarmıştık.Bu şekilde seni bir çok imtihana tabi tutmuştuk: Senelerce Medyen halkı arasında kalmış, sonra yine takdir ettiğimiz vakte gelmiştin ey Mûsâ."
  41. "Şimdi de seni (Peygamber olarak) seçmiş bulunuyorum."
  42. "(Ey Mûsâ!) Sen, kardeşinle beraber mucizelerimle git; beni anmakta kusur etme."
  43. "Firavun'a gidin; çünkü o azmıştır."
  44. "Ona yumuşak söz söyleyin; belki öğüt alır, yahut korkar."
  45. Onlar da demişlerdi ki: Onun bize karşı taşkınlık etmesinden yahut azmasından korkuyoruz"
  46. Allah da onlara şöyle buyurmuştu: "Korkmayın; ben sizinle beraberim; işitir ve görürüm."
  47. "Ona gidin ve deyin ki: Biz, Rabbınızın iki elçisiyiz. İsrail oğullarını bizimle gönder. Onlara eziyet etme. Sana Rabbından bir mucize ile geldik. Hidayete uyanlara selâm olsun."
  48. "Bize şu da vahyolundu ki, Allah'ı yalanlayan ve yüz çevirenlere de azâb vardır."
  49. Firavun onlara şöyle demişti: "Sizin Rabbınız kim, ey Mûsâ?"
  50. O da demişti ki: "Rabbımız, her şeye yaratılışını veren ve sonra da hidayete erdirendir."
  51. Firavun şöyle demişti: "Geçmiş nesillerin durumu ne olacak?"
  52. Mûsâ da demişti ki: "Onlarla ilgili bilgi, Rabbımın katındaki bir kitaptadır. Rabbım şaşırmaz ve unutmaz."
  53. Yeryüzünü sizin için beşik gibi yapan, orada size yollar açan ve gökten su indiren O'dur. İşte o su ile, muhtelif bitkilerden çiftler çıkardık.
  54. Yeyin ve hayvanlarınızı otlatın. Şüphesiz bunda, akıl sahipleri için (Allah'ın varlığına ve birliğine) deliller vardır.
  55. Sizi işte o yerden yarattık; yine oraya döndürecek ve bir kere daha oradan çıkaracağız.
  56. Firavun'a delillerimizin hepsini göstermiştik; fakat o, yine yalanlamış ve kabule yanaşmamıştı.
  57. Musa'ya da şöyle demişti: "Bizi sihrinle yurdumuzdan çıkarmak için mi geldin ey Mûsâ?"
  58. "O halde biz de sana, senin sihrin gibi bir sihir getireceğiz. Bu sebeple bizimle senin aranda bir yer ve zaman tayin et ki, bizim de senin de caymayacağımız uygun bir yer olsun.
  59. Mûsâ demişti ki: "Buluşma vaktiniz bayram günü, halkın toplandığı kuşluk vaktidir."
  60. Firavun oradan ayrılmış, sihirbazlarını ve âletlerini toplamış, sonra da buluşma yerine gelmişti.
  61. Mûsâ onlara şöyle demişti: Yazıklar olsun size! Allah'a yalan iftirada bulunmayın. Yoksa sizi, şiddetli bir azâb ile helak eder. Şurası muhakkaktır ki, iftira eden perişan olmuştur."
  62. (Firavun'un sihirbazları) işlerini aralarında müzakere etmişler ve son derece gizli konuşmuşlardı.
  63. Demişlerdi ki: "Bu Mûsâ ve Hârûn, sihirleriyle sizi yurdunuzdan çıkarmak ve sizin örnek dîninizi ortadan kaldırmak isteyen iki sihirbazdır."
  64. "Onun için tuzaklarınızı birleştirin, sonra da saf haline gelin. Bugün gâlib gelen başarmıştır."
  65. Musa'ya da şöyle demişlerdi Ey Mûsâ! Ya sen at, (marifetini göster) ya da ilk atan biz olalım."
  66. Musa'da demişti ki: "Hayır, siz atın." Bunun üzerine (onlar marifetlerini önce göstermişler), ipleri ve bastonları, sihirleri sebebiyle, Musa'ya sanki yürüyormuş gibi görünmüştü.
  67. Bu yüzden de Mûsâ, içinde bir korku hissetmişti.
  68. Biz de ona şöyle demiştik: "Korkma! Üstün gelecek olan sensin."
  69. Sağ elindekini at da onların yaptıklarını yutsun. Onlar, sadece bir sihirbazın hilesini yaptılar. Sihirbaz ne maksatla gelirse gelsin, iflah olmaz."
  70. (Mûsâ elindeki Asasını atıp da âsâ yılan olup sihirbazların yaptıklarını yutunca) sihirbazlar secdeye kapanmışlar ve şöyle demişlerdi:"Harûn ve Musa'nın Rabbına îman ettik."
  71. Firavun ise şöyle demişti: "Ben size izin vermeden ona îman mı ettiniz? O,size sihiri öğreten bir büyüğünüzdür. Madem ki öyle, ben de sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama mutlaka keseceğim ve sizi mutlaka hurma dalına asacağım, işte o zaman hangimizin azabı daha şiddetli ve devamlı imiş, öğreneceksiniz."
  72. Onlar da demişlerdi ki: "Yine de seni, bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana üstün tutmayacağız. Ne hüküm verirsen ver; ancak bu dünya hayatında hüküm verebilirsin."
  73. "Biz, hatalarımızı ve senin bize zorla yaptırdığın sihiri bağışlaması için Rabbımıza iman ettik. Allah, daha hayırlı ve daha devamlıdır."
  74. Kim Rabbına suçlu olarak gelirse, onun için cehennem vardır; orada ne ölür, ne de yaşar.
  75. Kim de O'na iyi amel işlemiş bir mü'min olarak gelirse, işte böyleleri için en yüksek dereceler vardır.
  76. İçinde daimî kalacakları, (ağaçları) altından ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Bu, (küfürden) temizlenenlerin mükâfatıdır.
  77. Musa'ya: "Kullarımı geceleyin yürüt onlara, denizde kuru bir yol aç; (Firavun'un sana) yetişmesinden ve (denizde boğulmaktan) korkma" diye vahyetmiştik.
  78. Firavun ise. askerleriyle onları takip etmişti. Fakat denizde, onları kaplayacak olan su kaplamış ve onları boğmuştu.
  79. Firavun, kavmini sapıklığa sevketmiş, doğru yolu göstermemişti.
  80. (Musa'nın kavmine şöyle demiştik:) "Ey israil oğulları! Sizi düşmanınızdan kurtardık. Tûr'un sağ tarafını size va'dettik; kudret helvası ve bıldırcın indirdik."
  81. "Size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yeyin; fakat bunda haddi aşmayın; aksi halde üzerinize gazabım iner; üzerine gazabımın indiği kimse ise, helak olur."
  82. Şüphesiz ben, tövbe eden, iman edip sâlih amel işleyen ve sonra da doğru yola girenler için çok bağışlayıcıyım.
  83. (Musa'ya da şöyle demiştik:) "Acele edip kavminden önce gelmene sebep nedir ey Mûsâ?
  84. Mûsâ ise şöyle demişti: "Onlar arkamdan geliyorlar. Hoşnud olman için sana acele geldim, Rabbım."
  85. Rabbı da şöyle buyurmuştu; "Biz, senden sonra kavmini denedik; Sâmiri onları saptırdı."
  86. Bunun üzerine Mûsâ, kızgın ve üzgün bir şekilde kavmine dönmüş ve onlara şöyle demişti: "Ey kavmim! Rabbınız size güzel bir va'dde bulunmamış mı idi; aradan uzun bir zaman mı geçti; yoksa Rabbınızdan, bir gazabın üzerinize inmesini mi istediniz de bana olan va'dinlzden döndünüz?"
  87. Onlar da demişlerdi ki: "Sana olan va'dimizden kendi başımıza dönmedik. Fakat (şu Mısırlı) kavmin süs eşyasından yük yük bize taşıttırıldı. Bunun üzerine biz de onları ateşe attık; aynı şekilde Sâmirî de attı."
  88. (Sâmirî ateşte eritilen altın madeninden) onlar için böğürmesi olan bir buzağı heykeli çıkarmış, (adamlarıyle birlikte) onlara şöyle demişlerdi: "Bu, sizin ve Musa'nın ilâhınızdır; fakat o unuttu."
  89. Halbuki onlar, bu heykelin kendilerine söz söyleyip cevap vermediğini, ne zararının ve ne de faydasının dokunmayacağını görmüyorlar mı idi?
  90. Daha önce Hârûn onlara şöyle demişti: "Ey kavmim! Siz onunla fitneye düşürülmüşsünüz. Rabbınız, Rahman'dır. Bu itibarla siz bana uyun ve emrime itaat edin."
  91. Onlar ise demişlerdi ki: "Mûsâ bize dönünceye kadar ona ibadet etmeye devam edeceğiz."
  92. Mûsâ da Harun'a şöyle demişti: "Ey Hârûn! Onların saptıklarını görünce, sana ne engel oldu ki",
  93. "Bana tâbi olmadın? Benim emrime karşı mı geldin?"
  94. Hârûn ise demişti ki: "Ey anamın oğlu! Sakalımı ve başımı tutma. Ben senin, İsrail oğullarının arasını açtın, sözümü tutmadın, demenden korktum."
  95. Mûsâ Sâmiri'ye de şöyle demişti: "Senin maksadın neydi, ey Sâmirî?"
  96. O da demişti ki: "Onların görmediklerini gördüm. Bu itibarla (Mûsâ) peyamberin sünnetine ve şeriatına yapıştım; sonra onu terkettim. Nefsim böyle yapmayı bana hoş gösterdi."
  97. Mûsâ da ona demişti ki: "Haydi git; artık bundan sonra hayatta senin için hiç kimseyle temas yok, demekten başka yapacağım bir şey yok ve senin için, kendisinden asla döndürülmeyeceğin bir azâb va'di var. Şimdi sen, ibadet ettiğin ilâhına bak: Onu yakacağız, sonra da küllerini denize saçacağız."
  98. "Sizin ilâhınız, sadece, kendisinden başka ilâh olmayan Allah'tır. O, ilmiyle her şeyi kuşatmıştır."
  99. (Ey Muhammed!) Geçmişin haberlerini sana işte böyle anlatırız. Kendi katımızdan sana bir de Kitap verdik.
  100. Kim ondan yüz çevirirse, kıyamet günü o, ağır bir günâh yüklenecektir.
  101. O yükün altında dâimidirler. Kıyamet günü onlar için ne kötü bir yüktür.
  102. O gün, Sûr'a üflendiği gündür. İşte o gün biz, suçluları, korkudan yüzleri kararmış bir halde toplarız.
  103. (Yine korkudan) seslerini iyice kısarak aralarında "dünyada on günden fazla kalmadınız" diye konuşurlar.
  104. Biz, en akıllılarının "sadece bir gün kaldınız" dediğinde, onların ne dediklerini daha iyi biliriz.
  105. (Ey Muhammed!) Sana dağlar hakkında sormaktadırlar. Onlara de ki: "Rabbım, onları (kıyamet günü) unufak edecektir."
  106. Yerlerini de çırılçıplak ve dümdüz bırakacaktır.
  107. Artık orada ne bir çukur ve ne de bir tümsek görebileceksin.
  108. O gün hiç kimseye meyletmeden herkesi mahşere davet edene uyarlar. Rahman için sesler kısılır: fısıltıdan başka bir şey işitemezsin.
  109. Yine o gün, Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnud olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez.
  110. Onların önlerindekini de arkalarındakini de bilir: fakat onlar, bilgileriyle Onu kuşatamazlar.
  111. Yüzler, Hayy ve Kayyûm (olan Allah) a boyun eğerler. Yükü zulüm olanlar ise, hüsrana uğrarlar.
  112. Mü'min olarak iyi işler işleyen kimse ise, ne zulümden korkar, ne de hakkının yenmesinden.
  113. İşte biz onu, Arapça bir Kur*ân olarak indirdik ve belki sakınırlar, yahut onlara öğüt verir diye de ondaki ikazları çeşitli şekillerde açıkladık.
  114. Asıl hükümdar olan Allah yücedir. (Ey Muhammed!) Onun vahyi sana henüz tamamlanmadan önce Kur'ânı okumakta acele etme; fakat "Rabbım, ilmimi artır" de.
  115. Biz önceden "Âdem'e de tavsiye etmiştik; fakat o unutmuştu; onda bir sebat bulamamıştık.
  116. Meleklere "Âdem'e secde edin" demiştik de onlar secde etmişler, ancak İblis, (secde etmekten) çekinmişti.
  117. Âdem'e demiştik ki: "Ey Âdem! Bu, senin için ve eşin için bir düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın; yoksa bedbaht olursunuz".
  118. "Cennette sana ne acıkma vardır, ne de çıplak kalma".
  119. "Orada ne susarsın, ne de güneş altında kalırsın".
  120. Ne var ki şeytan, ona vesvese vermiş ve "ey Âdem ! Sana ebedilik ağacını ve hiç yok olmayacak hükümranlığı göstereyim mi demişti
  121. Bunun üzerine Âdem ve eşi o ağaçtan yemişler, ayıp yerleri kendilerine görünüverince de cennet yapraklarıyle üzerlerini örtmeye başlamışlardı. Âdem Rabbına karşı gelmiş ve yolunu şaşırmıştı.
  122. Sonra Rabbı yine onu seçmiş ve tövbesini kabul edip ona hidayet etmişti.
  123. Onlara şöyle buyurmuştu: "Hepiniz cennetten yere inin. Bundan böyle artık birbirinize düşmansınız. Benden size bir hidayet elbette gelecektir. Kim benim hidayetime uyarsa, ne sapıtır, ne de bedbaht olur.
  124. Kim de beni anmaktan yüz çevirirse, onun için dar bir geçim vardır. Kıyamet günü de onu kör olarak hasrederiz.
  125. O, "Rabbım! Niçin beni kör olarak hasrettin; halbuki ben gören bir kimse idim?" der.
  126. Allah da şöyle buyurur: "Öyle. Sana ayetlerimiz gelmişti de, sen onları unutmuştun; bugün de sen öyle unutulursun".
  127. İşte, haddi aşanları ve Rabbının ayetlerine îman etmeyenleri böyle cezalandırırız. Ahiret azabı, şüphesiz daha şiddetli ve daha devamlıdır.
  128. Kendilerinden önce yerlerinde gezip dolaştıkları nice nesilleri helak etmiş olmamız, onları yola getirmemiş mi? Bunda akıl sahipleri için muhakkak deliller vardır.
  129. Eğer Rabbın tarafından verilmiş bir söz ve belirli bir süre olmasaydı, (onlar üzerine de azab) hemen lazım gelirdi.
  130. (Ey Muhammed) Onların söylediklerine sabret; güneşin doğuşundan ve batışından önce ve gece saatlerinde Rabbını hamd ile tesbih et. Ve gündüzün taraflarında da tesbih et ki, sevabından hoşnud olasın.
  131. Kendilerini denemek için, onlardan bir sınıfı, dünya hayatının süsü olarak kendisiyle faydalandırdığımız şeylere gözlerini dikme. Rabbının rızkı daha hayırlı ve daha devamlıdır.
  132. Ailene namazı emret ve sen de ona devamlı ol. Biz senden rızık istemiyoruz; fakat seni biz rızıklandırıyoruz. İyi akıbet Allahtan sakınanlarındır.
  133. "Rabbından bize bir mucize getiremez miydi?" demektedirler. Onlara, önceki kitaplarda bulunanların apaçık delili (olan Kur'an) gelmedi mi?
  134. O gelmezden önce biz onları helak etmiş olsaydık, muhakkak "Rabbımız! Bize bir peygamber gönderseydin de zelil ve rezil olmadan önce senin ayetlerine uysaydık, olmaz mıydı?" derlerdi.
  135. (Ey Muhammed Onlara) de ki: "Herkes gözlemektedir. Bu itibarla siz de gözleyin. Nasıl olsa yakında kimin doğru yol ehli olduğunu ve kimin hidayete erdiğini öğreneceksiniz.