Zuhruf Suresi

43 - Zuhruf Suresi Talat Koçyiğit Meali

Kurân-ı Kerîm'in kırk üçüncü sûresi olup 89 âyetten müteşekkildir. Mekke'de Şûra sûresinden sonra nazil olmuştur. Zuhruf, süs manasına gelir. 35 inci âyette, onun, dünya hayatının geçici ve aldatıcı mâhiyetinden söz edildiği için, sûreye bu ad verilmiştir.

Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

  1. Hâ.Mîm.
  2. 2-3 Apaçık Kitab'a yemin ederiz ki, biz bu Kitab'ı, aklınızı kullanasınız diye arapça bir Kur'ân kıldık.
  3. 2-3 Apaçık Kitab'a yemin ederiz ki, biz bu Kitab'ı, aklınızı kullanasınız diye arapça bir Kur'ân kıldık.
  4. O, yanımızdaki Ummül-Kitab (Ana Kitap - Levh-i Mahfuz) Çok yücedir ve hikmet doludur.
  5. Aşırı giden bir kavim olmanız dolayısıyla sizi Kuran ile uyarmayı terk mi edeceğiz?
  6. Biz, öncekilere nice peygamberler göndermiştik.
  7. Onlara hiçbir peygamber gelmemişti ki, onunla alay etmemiş olsunlar.
  8. Bu yüzden, biz de bunlardan daha kuvvetli olanları helak etmiştik. Öncekilerle ilgili pek çok örnek geçmiştir.
  9. 9-14 Onlara, "gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, "onları, dâima gâlib olan ve her şeyi hakkıyle bilen; yeryüzünü size beşik kılan ve belki doğru gidersiniz diye orada yollar yapan; gökten ölçülü miktarda su indiren -ki biz o su ile ölü bir beldeyi canlandırırız. İşte siz de öyle çıkarılacaksınız- mahlûkatın bütün sınıflarını yaratan; gemilerden ve hayvanlardan, sırtlarında durabilmeniz, sonra da Rabbınızın nimetini hatırlamanız, üzerinde durduğunuz zaman da, "bunları emrimize âmâde kılan Allah'ın şanı yücedir; yoksa bizim takatimiz buna yetmezdi. Şüphesiz biz, Rabbımıza döneceğiz" demeniz için gemilerden ve hayvanlardan bindiğiniz şeyleri var eden Allah yarattı" diyeceklerdir.
  10. 9-14 Onlara, "gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, "onları, dâima gâlib olan ve her şeyi hakkıyle bilen; yeryüzünü size beşik kılan ve belki doğru gidersiniz diye orada yollar yapan; gökten ölçülü miktarda su indiren -ki biz o su ile ölü bir beldeyi canlandırırız. İşte siz de öyle çıkarılacaksınız- mahlûkatın bütün sınıflarını yaratan; gemilerden ve hayvanlardan, sırtlarında durabilmeniz, sonra da Rabbınızın nimetini hatırlamanız, üzerinde durduğunuz zaman da, "bunları emrimize âmâde kılan Allah'ın şanı yücedir; yoksa bizim takatimiz buna yetmezdi. Şüphesiz biz, Rabbımıza döneceğiz" demeniz için gemilerden ve hayvanlardan bindiğiniz şeyleri var eden Allah yarattı" diyeceklerdir.
  11. 9-14 Onlara, "gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, "onları, dâima gâlib olan ve her şeyi hakkıyle bilen; yeryüzünü size beşik kılan ve belki doğru gidersiniz diye orada yollar yapan; gökten ölçülü miktarda su indiren -ki biz o su ile ölü bir beldeyi canlandırırız. İşte siz de öyle çıkarılacaksınız- mahlûkatın bütün sınıflarını yaratan; gemilerden ve hayvanlardan, sırtlarında durabilmeniz, sonra da Rabbınızın nimetini hatırlamanız, üzerinde durduğunuz zaman da, "bunları emrimize âmâde kılan Allah'ın şanı yücedir; yoksa bizim takatimiz buna yetmezdi. Şüphesiz biz, Rabbımıza döneceğiz" demeniz için gemilerden ve hayvanlardan bindiğiniz şeyleri var eden Allah yarattı" diyeceklerdir.
  12. 9-14 Onlara, "gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, "onları, dâima gâlib olan ve her şeyi hakkıyle bilen; yeryüzünü size beşik kılan ve belki doğru gidersiniz diye orada yollar yapan; gökten ölçülü miktarda su indiren -ki biz o su ile ölü bir beldeyi canlandırırız. İşte siz de öyle çıkarılacaksınız- mahlûkatın bütün sınıflarını yaratan; gemilerden ve hayvanlardan, sırtlarında durabilmeniz, sonra da Rabbınızın nimetini hatırlamanız, üzerinde durduğunuz zaman da, "bunları emrimize âmâde kılan Allah'ın şanı yücedir; yoksa bizim takatimiz buna yetmezdi. Şüphesiz biz, Rabbımıza döneceğiz" demeniz için gemilerden ve hayvanlardan bindiğiniz şeyleri var eden Allah yarattı" diyeceklerdir.
  13. 9-14 Onlara, "gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, "onları, dâima gâlib olan ve her şeyi hakkıyle bilen; yeryüzünü size beşik kılan ve belki doğru gidersiniz diye orada yollar yapan; gökten ölçülü miktarda su indiren -ki biz o su ile ölü bir beldeyi canlandırırız. İşte siz de öyle çıkarılacaksınız- mahlûkatın bütün sınıflarını yaratan; gemilerden ve hayvanlardan, sırtlarında durabilmeniz, sonra da Rabbınızın nimetini hatırlamanız, üzerinde durduğunuz zaman da, "bunları emrimize âmâde kılan Allah'ın şanı yücedir; yoksa bizim takatimiz buna yetmezdi. Şüphesiz biz, Rabbımıza döneceğiz" demeniz için gemilerden ve hayvanlardan bindiğiniz şeyleri var eden Allah yarattı" diyeceklerdir.
  14. 9-14 Onlara, "gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, "onları, dâima gâlib olan ve her şeyi hakkıyle bilen; yeryüzünü size beşik kılan ve belki doğru gidersiniz diye orada yollar yapan; gökten ölçülü miktarda su indiren -ki biz o su ile ölü bir beldeyi canlandırırız. İşte siz de öyle çıkarılacaksınız- mahlûkatın bütün sınıflarını yaratan; gemilerden ve hayvanlardan, sırtlarında durabilmeniz, sonra da Rabbınızın nimetini hatırlamanız, üzerinde durduğunuz zaman da, "bunları emrimize âmâde kılan Allah'ın şanı yücedir; yoksa bizim takatimiz buna yetmezdi. Şüphesiz biz, Rabbımıza döneceğiz" demeniz için gemilerden ve hayvanlardan bindiğiniz şeyleri var eden Allah yarattı" diyeceklerdir.
  15. Buna rağmen Allah'a kendi Kullarından evladlar isnad etmişlerdir, Zaten insan apaçık bir nankördür.
  16. Demek kendi yarattıklarından kızları kendine aldı da oğulları size ayırdı, öyle mi?
  17. Fakat içlerinden biri, Rahman'a isnad ettiği bir kızla müjdelenince, içi kinle dolu olduğu halde yüzü simsiyah kesilir.
  18. Yoksa süs içinde yetiştirilen, fakat mücadelede yeterli olmayan kızı mı Allah'a isnad ediyorlar?
  19. Rahmân'ın kulları olan melekleri de dişi saymışlardır. Onların yaratılışına şâhid mi olmuşlardır? Onların bu şahadetleri yazılacak ve sorguya çekileceklerdir.
  20. Demişlerdir ki: "Eğer Rahman dileseydi, putlara ibadet etmezdik". Bu hususta hiçbir bilgileri yok. Onlar, sadece yalan söylüyorlar.
  21. Yoksa daha önceden kendilerine bir kitap verdik de, onlar o kitaba mı tutunuyorlar?
  22. Bir de şöyle demişlerdir: "Biz, atalarımızı bir dîn üzerinde bulduk; şimdi onların izleri üzere gitmekteyiz".
  23. Senden önce de, (Ey Muhammed!) biz bir ülkeye herhangi bir uyarıcı gönderdiğimizde, oranın varlıklıları da, hemen "biz, atalarımızı bir dîn üzerinde bulduk; şimdi biz de onların izine uyuyoruz" derlerdi.
  24. Uyarıcı da onlara: "Size, atalarınızı üzerinde bulduğunuz dînden daha doğrusunu getirmiş olsam da mı?" der, onlar da: "Biz, sizinle gönderilen dîni tanımıyoruz ki" derlerdi.
  25. Bu yüzden biz de onlardan intikam almıştık. Bak, yalanlayanların akıbeti nasıl oluyormuş.
  26. 26-27 Hani İbrahim de babasına ve kavmine şöyle demişti: "beni yaratan Allah hariç -çünkü beni doğru yola O iletecektir- sizin ibadet ettiğiniz putlardan uzağım"
  27. 26-27 Hani İbrahim de babasına ve kavmine şöyle demişti: "beni yaratan Allah hariç -çünkü beni doğru yola O iletecektir- sizin ibadet ettiğiniz putlardan uzağım"
  28. İbrahim bunu, belki gerçek dîne dönerler diye, ardından gelecek olanlar arasında bakî kalacak bir söz yapmıştı.
  29. Ben de bunları ve atalarını, kendilerine hak ve açıklayıcı bir peygamber gelinceye kadar nimetlendirmiştim.
  30. Kendilerine hak geldiği zaman da, "bu bir sihirdir; biz onu asla tanımayız" demişlerdir.
  31. Ve yine demişlerdir ki: "Bu Kur'ân, iki şehirden büyük bir adama indirilemez miydi"?
  32. (Ey Muhammed!) Rabbının rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Biz, dünya hayatında onların geçimlerini kendi aralarında taksim ettik ve biribirlerine iş gördürebilmeleri için bazılarını derece yönünden bazılarından üstün kıldık. Rabbının rahmeti, onların biriktirdiklerinden daha hayırlıdır.
  33. 33-35 Eğer insanlar (kâfirlere çok vermemizi yanlış anlayıp küfürde birleşerek) tek bir ümmet olmayacak olsalardı, Rahman'ı inkâr edenlerin evlerinin çatılarını, üzerinde yükseldikleri merdivenleri, evlerinin kapılarını ve üzerlerine yaslandıkları sedirleri gümüşten yapar, her tarafı süslerdik. Bunların hepsi, dünya hayatının geçici metasından başka bir şey değildir. Âhiret ise, Rabbın katında sakınanlara aittir.
  34. 33-35 Eğer insanlar (kâfirlere çok vermemizi yanlış anlayıp küfürde birleşerek) tek bir ümmet olmayacak olsalardı, Rahman'ı inkâr edenlerin evlerinin çatılarını, üzerinde yükseldikleri merdivenleri, evlerinin kapılarını ve üzerlerine yaslandıkları sedirleri gümüşten yapar, her tarafı süslerdik. Bunların hepsi, dünya hayatının geçici metasından başka bir şey değildir. Âhiret ise, Rabbın katında sakınanlara aittir.
  35. 33-35 Eğer insanlar (kâfirlere çok vermemizi yanlış anlayıp küfürde birleşerek) tek bir ümmet olmayacak olsalardı, Rahman'ı inkâr edenlerin evlerinin çatılarını, üzerinde yükseldikleri merdivenleri, evlerinin kapılarını ve üzerlerine yaslandıkları sedirleri gümüşten yapar, her tarafı süslerdik. Bunların hepsi, dünya hayatının geçici metasından başka bir şey değildir. Âhiret ise, Rabbın katında sakınanlara aittir.
  36. Allah'ın zikrini kim umursamazsa, ona bir şeytanı musallat ederiz de, artık o, ondan hiç ayrılmayan bir arkadaş olur.
  37. O şeytanlar, onları doğru yoldan ayırırlar da onlar kendilerinin doğru yolda olduklarını zannederler.
  38. Nihayet bize geldiği zaman, arkadaşı şeytana der ki: "Keski benimle senin aranda doğu ile batı uzaklığı (kadar bir uzaklık) olsaydı. Ne kötü bir arkadaş!...
  39. Fakat bu pişmanlığınız, bugün size asla fayda sağlamayacaktır; çünkü zulmettiniz. Artık azâbta şeytan kardeşlerinizle müştereksiniz.
  40. (Ey Muhammed!) şimdi sağıra sen mi duyuracak, yahut köre ve apaçık sapıklıkta olan kimseye sen mi hidayet edeceksin?
  41. 41-42 Bu itibarla biz, ya seni alıp götürecek ve sonra da onlardan intikam alacağız: yahutta onlara vadettiğimizi sana da göstereceğiz. Biz onlara karşı elbette muktediriz.
  42. 41-42 Bu itibarla biz, ya seni alıp götürecek ve sonra da onlardan intikam alacağız: yahutta onlara vadettiğimizi sana da göstereceğiz. Biz onlara karşı elbette muktediriz.
  43. (Ey Muhammed!) Sana vahyolunana sıkıca tutun. Şüphesiz sen, dosdoğru yoldasın.
  44. O Kur'ân, senin için ve kavmin için, muhakkak ki büyük bir şereftir ve ondan sorulacaksınız.
  45. (Ey Muhammed!) Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimizden sor bakalım, Rahmandan başka ibadet olunan ilahlar yaratmış mıyız?
  46. Musa'yı mucizelerimizle Firavun'a ve ileri gelen adamlarına göndermiştik de onlara demişti ki: "Ben, alemlerin Rabbının elçisiyim".
  47. Mûsâ onlara mucizelerimizi getirdiği zaman, onlara gülüvermişlerdi.
  48. Onlara gösterdiğimiz her mucize, bir evvelkinden daha büyüktü. Belki küfürlerinden dönerler diye de onları zaman zaman azabımızla yakalamıştık.
  49. Nihayet şöyle demişlerdi: "Ey sihirbaz! Sana verdiği söze dayanarak, bizim için Rabbına duâ et, biz mutlaka yola geleceğiz".
  50. Fakat onlardan azabı kaldırdığımız zaman da, sözlerinden dönmüşlerdi.
  51. Firavun kavmine seslenmiş ve demişti ki: "Ey kavmim! Mısır'ın ve altımda akan şu ırmakların hakimiyeti bana âit değil mi? Görmüyor musunuz'?
  52. "Yoksa ben, hakîr olan ve neredeyse hiç konuşamayan şu adamdan daha hayırlı değil miyim"?
  53. "(Eğer gerçekten Allah'ın elçisi ise), üzerine altın bilezikler atılamaz, yahut onunla birlikte ona yardım edecek melekler gelemez miydi"?
  54. Böylece Firavun, kavmini küçümsemiş, onlar da ona itaat etmişlerdi. Zaten onlar fâsık kimseler idiler.
  55. Onlar bizi bu halleriyle kızdırınca, biz de onlardan intikam almış, onların hepsini suda boğmuştuk.
  56. Böylece de onları, sonradan gelecek olan benzerlerine selef ve ibret kıldık.
  57. 57-58 (Ey Muhammed!) Meryem'in oğlu misal olarak zikredilince kavmin gürültü çıkarmaya başlamış ve demişlerdir ki: "Bizim ilâhlarımız mı daha hayırlı, yoksa o mu"? Sana böyle demeleri, sadece münakaşa açmak içindir. Zaten onlar kavgacı kimselerdir.
  58. 57-58 (Ey Muhammed!) Meryem'in oğlu misal olarak zikredilince kavmin gürültü çıkarmaya başlamış ve demişlerdir ki: "Bizim ilâhlarımız mı daha hayırlı, yoksa o mu"? Sana böyle demeleri, sadece münakaşa açmak içindir. Zaten onlar kavgacı kimselerdir.
  59. Oysa Meryem'in oğlu, kendisine nimet verdiğimiz ve İsrail oğullarına örnek kıldığımız bir kuldan başkası değildir.
  60. Eğer dileseydik, yeryüzünde melekleri size halef kılardık.
  61. Şüphe yoktur ki o, kıyamet vaktinin bir alametidir. Bu itibarla sakın ondan şüphe etmeyin. Bana uyun. Bu dosdoğru bir yoldur.
  62. Şeytan sakın sizi doğru yoldan alıkoymasın. O sizin için apaçık bir düşmandır.
  63. İsa, apaçık delillerle gelince kavmine demişti ki: "Size hikmetle ve üzerinde ihtilafa düştüğünüz bazı şeyleri açıklamak için geldim. Bu itibarla Allah'tan korkun ve bana itaat edin"..
  64. "Şüphe yoktur ki Allah, benim de Rabbımdır sizin de Rabbınızdır. Bu sebeple O'na ibadet edin. İşte bu, dosdoğru yoldur".
  65. Buna rağmen hizibler aralarında ihtilafa düşmüşlerdi. O acı günün azabını çekecek olan zâlimlerin vay haline!
  66. Onlar, farkında olmadıkları bir sırada kıyamet vaktinin birdenbire kendilerine gelip çatmasını mı bekliyorlar?
  67. O gün Allah'tan sakınanlar dışında, dostlar, biribirlerinin düşmanıdırlar.
  68. Allah o sakınanlara şöyle buyurur "Ey kullarım! Bugün size hiçbir korku yoktur. Mahzun olacaklar da sizler değilsiniz".
  69. Bunlar, âyetlerimize îman edenler ve müslüman olanlardır.
  70. Onlara denir ki: "Siz ve eşleriniz, sevinçli bir halde cennete girin".
  71. Önlerinde altın kadehler ve tepsiler dolaştırılır. İçlerinde nefislerin çektiği, canların ve gözlerin hoşlandığı her şey vardır. Siz orada ebedîsiniz.
  72. Yapmış olduklarınıza karşılık size mîras bırakılan cennet işte budur.
  73. Sizin için orada yiyeceğiniz pek çok meyve vardır.
  74. Suçlular İse, cehennem azabında ebedîdirler.
  75. Üzerlerindeki azaba hiç ara verilmez; orada ümitsizdirler.
  76. Böyle olmakla biz onlara zulmetmiş değiliz, fakat asıl zâlim olanlar kendileridir.
  77. Cehennem bekçisine şöyle seslenirler: "Ey Malik! Rabbın işimizi bitirsin". O da der ki: Siz burada kalacaksınız".
  78. Şurası bir gerçek ki, biz size hakkı getirmiştik; fakat çoğunuz haktan hoşlanmadınız.
  79. Yoksa bir işe mi karar vermişlerdir? Fakat biz de kararlıyız.
  80. Yahutta bizim, aralarındaki gizli ve açık konuşmalarını işitmeyeceğimizi mi zannediyorlar? Hayır, işitiyoruz ve elçilerimiz de yanlarında yazıyorlar.
  81. (Ey Muhammed!) De ki: "Eğer Rahman olan Allah'ın bir çocuğu olsaydı, ben ona ibadet edenlerin ilki olurdum".
  82. Göklerin ve yerin Rabbı, Arş'ın Rabbı, onların vasfettiklerinden münezzehtir.
  83. Bırak onları, kendilerine va'dolunan günlerine kavuşuncaya kadar bâtıllarına dalıp oyalansınlar.
  84. Gökte de yerde de ilah O'dur; O, hikmet sahibidir; her şeyi hakkıyle bilendir.
  85. Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan şeylerin mülkiyeti kendisine âit olan Allah çok yücedir. Kıyametin vakti hakkındaki bilgi, yalnız O'nun yanındadır. Hepiniz O'na döndürüleceksiniz.
  86. Bilerek hakka şâhidlik edenler dışında, Allah'ı bırakıp da ibadet ettikleri şeyler şefâata sahip değillerdir.
  87. Onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan, muhakkak ki "Allah" derler. O halde nasıl haktan döndürülüyorlar?
  88. Muhammed'in "Ya Rab. bunlar inanmayan bir kavimdir" demesini de Allah biliyor.
  89. (Ey Muhammed!) Şimdi sen onlardan geç ve esenlik dile; yakında öğreneceklerdir.