İsra Suresi
17 Gece Yolculuğu / İSRA Bölümü Hüseyin Atay Meali
Mekke döneminde inmiştir. 111 ayettir.
Acıyan ve Acıyıcı Olan Allah Adına
- Kulunu geceleyin Saygın Mescid’den bir kısım belgelerimizi kendisine göstermek için, çevresini bereketli kıldığımız en uzak tapınma yerine götüren Allah yücedir. Doğrusu, O, işitendir, görendir.
- Ve Musa’ya kitap verdik ve onu İsrailoğullarına "Benden başka savunucu tutmayın" diye doğruluk göstergesi yaptık.
- Ey Nuh ile beraber taşıdıklarımızın soyundan olanlar! Doğrusu, o çok şükreden bir insandı.
- Ve kitapta İsrailoğullarına "Andolsun, yeryüzünde iki defa bozgunculuk yapmıştınız ve büyüklendikçe büyüklendiniz" diye bildirmiştik.
- Böylece ikiden, birincisinin vakti geldiği zaman, pek güçlü olan kullarımızı üzerinize saldık ve yurtlarınız arasında dolaştılar. Bu yerine getirilecek bir söz verme idi.
- Sonra sizi onlara üstün getirdik. Size mallar, oğlanlar verdik ve sizin sayınızı artırdık.
- İyi davranırsanız kendinize iyi davranmış olursunuz; eğer kötü davranırsanız kendinize olur. Sonraki sözün vakti geldiği zaman suratlarınızı ekşitecek, ilk defa tapmağa girdikleri gibi girecek ve ele geçirdiklerini yerle bir edeceklerdir.
- Rabbinizin size acıyacağı umulur. Ancak, siz dönerseniz, Biz de döneriz. İnkarcıları cehennemle çevrili kılmışızdır.
- 9-10 Doğrusu, bu Kur'an, en doğru olanı gösterir ve yararlı işler işleyen inananlara büyük ödül olduğunu ve sonraya inanmayanlara acı azap hazırladığımızı bildirir.
- 9-10 Doğrusu, bu Kur'an, en doğru olanı gösterir ve yararlı işler işleyen inananlara büyük ödül olduğunu ve sonraya inanmayanlara acı azap hazırladığımızı bildirir.
- Ve insan aceleci olduğundan, iyiliği istercesine kötülüğü ister.
- Ve gece ve gündüzü iki simge yaptık. Gecenin simgesini silip gündüzün simgesini aydınlatıcı yaptık ki, Rabbinizin bolluğunu arayın ve yılların sayısını ve hesaplamayı bilin. Her şeyi uzun uzadıya açıklıyoruz.
- Ve her insanın gidişini boynuna iliştireceğiz. Diriliş günü onu açılmış olarak bulacağı bir kitap gibi önüne çıkaracağız.
- Kitabını oku, bugün, kendi hesabını kendin görmen yeter.
- Kim doğru yola gelirse, ancak kendisi için doğru yola gelmiş olur. Ve kim de saparsa, ancak kendi zararına sapmış olur. Ve sorumlu olan başkasının sorumluluğunu çekmez. Ve elçi göndermedikçe azap edecek değiliz.
- Ve biz bir kenti yok etmek istediğimiz zaman, görkemlilerine emrederiz. Ne var ki, onlar orada bozgunculuk yaparlar; böylece onlara karşı verilen söz gerçekleşir. Sonra biz de orasını yerle bir ederiz.
- Ve Nuh’tan sonra nice kuşakları yok ettik. Ve kullarının günahlarını gören ve haberdar olarak Rabbin yeter.
- Kim çabuk olanı isterse, dilediğimize ondan istediğimiz kadar çabuklaştırırız. Sonra, cehennemi ona ayırırız, yerilmiş ve kovulmuş olarak oraya yaslanır.
- Ve kim sonrakini isteyip, inanmış olarak onun için gerekli çalışmayı yaparsa, işte bunların çalışmaları teşekküre değer olur.
- İşte, onların ve bunların her birine Rabbinin bahşişinden ulaştırırız. Rabbinin bağışı yasak kılınmış değildir.
- Kimine kiminden artık bir iyilikte bulunduğumuza bir bak! Ama, sonunu düşünenlerin dereceleri daha büyük, erdemce de daha büyüktür.
- Öyle ise Allah'la beraber başka tanrı edinme, yoksa, yerilmiş ve yüzüstü bırakılmış oturursun.
- Ve Rabbin, yalnız Kendisine tapmanızı ve ana babaya iyi davranmanızı buyurdu. Eğer, ikisinden biri veya her ikisi senin yanında kocayacak olursa, onlara "Öf" bile deme ve onları azarlama, onlara yumuşak söz söyle.
- Ve onlara acıyarak, alçak gönüllülük kanatlarını ger ve "Rabbim! Küçükken beni büyüttükleri gibi Sen de onlara acı" de.
- İçinizde olanı en iyi Rabbiniz bilir. Eğer, yararlı kimselerseniz, doğrusu, O kendisine başvuranları bağışlar.
- Ve yakınlığı olana, düşküne, yolcuya hakkını ver, ama saçıp savurma.
- Doğrusu, saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Oysa, şeytan Rabbine karşı çok nankördür.
- Ve eğer Rabbinden umduğun bir acımayı beklemek üzere onlardan yüz çevirecek olursan, hiç değilse onlara yumuşak bir söz söyle.
- Ve elini boynuna bağlama ve büsbütün de onu açma, yoksa kınanmış, iç çekerek oturursun.
- Doğrusu, Rabbin, dilediği kimsenin rızkını genişletir ve ölçüyle verir. Doğrusu O, kullarını görür, bilir.
- Ve yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Sizi de onları da Biz rızıklandırıyoruz. Doğrusu, onları öldürmek büyük günahtır.
- Ve zinaya yaklaşmayın. Doğrusu o, çirkin bir iştir ve ne kötü bir yoldur!
- Ve Allah'ın saygın kıldığı cana haksız yere kıymayın. Haksız yere öldürülenin velisine bir yetki vermişizdir. Artık, o da öldürmekte aşırı gitmesin. Doğrusu, ne de olsa yardım görmüştür.
- Ve erginlik çağına ulaşana kadar, yetimin malına en güzel şeklin dışında yaklaşmayın. Sözleşmeyi yerine getirin. Doğrusu verilen söz sorumluluğu gerektirir.
- Ve ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam tutun ve doğru terazi ile tartın. Böyle yapmak sonuçta daha güzel ve daha iyidir.
- Ve bilgin olmadığı şeyin ardına düşme. Doğrusu, işitmek, görmek ve gönül, işte her biri bilmesinden sorumludur.
- Ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme, doğrusu, yeri delemezsin ve boyca dağlara erişemezsin.
- Bunların hepsi, Rabbinin katında beğenilmeyen, kötü şeylerdir.
- Bunlar, Rabbinin sana bildirdiği bilgeliklerdendir. Sakın, Allah’la beraber başka tanrı edinme, yoksa yerilmiş ve kakılmış olarak cehenneme atılırsın.
- Rabbiniz oğulları size özel kıldı da, melekleri dişi olarak kendisine mi alıkoydu? Doğrusu, siz büyük söz söylüyorsunuz.
- Ve andolsun, bu Kur'anda, hatırlayıp anlamaları için bunları türlü biçimlerde anlatıyoruz, fakat bu, sadece onların kaçışını artırıyor.
- De ki: "Eğer, onların dedikleri gibi O’nunla beraber tanrılar bulunsaydı, o durumda hepsi arşın sahibi olmaya yol ararlardı."
- 43-44 O, onların söylediklerinden ne kadar uzak! O, yücedir, uludur. Yedi gök, yer ve bunlarda bulunanlar O’nu yüceltirler. O’nu övgüyle yüceltmeyen hiçbir şey yoktur. Fakat siz, onların yüceltmelerini anlamazsınız. Doğrusu, O, ivecen değildir, bağışlayandır.
- 43-44 O, onların söylediklerinden ne kadar uzak! O, yücedir, uludur. Yedi gök, yer ve bunlarda bulunanlar O’nu yüceltirler. O’nu övgüyle yüceltmeyen hiçbir şey yoktur. Fakat siz, onların yüceltmelerini anlamazsınız. Doğrusu, O, ivecen değildir, bağışlayandır.
- Ve Kur’an’ı okuduğun zaman, senin ile sonrakine inanmayanlar arasına görünmeyen bir perde koyarız.
- Ve onu anlarlar diye kalplerine örtüler ve kulaklarına da ağırlık koyduk. Ve Kur’an’da yalnız Rabbini andığın zaman, onlar ardlarına dönerler.
- 47-48 Hani, seni dinlerken niye dinlediklerini; hem gizli toplantılarında, hani haksızlık yapanların "Siz ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz" dediklerini iyi biliriz. Bak sana nasıl örnekler veriyorlar? Artık şaşırdılar, bir yol bulamayacaklardır.
- 47-48 Hani, seni dinlerken niye dinlediklerini; hem gizli toplantılarında, hani haksızlık yapanların "Siz ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz" dediklerini iyi biliriz. Bak sana nasıl örnekler veriyorlar? Artık şaşırdılar, bir yol bulamayacaklardır.
- Ve onlar "Biz kemik ve ufantılar olduğumuz zaman, doğrusu, biz yeniden yaratılıp diriltilecek miyiz?" derler.
- 50-51 De ki: "İster taş, ister demir veya zihninizde büyüttüğünüz bir yaratık olun" "Bizi kim geri getirir?" derler. De ki: "Sizi ilk defa yaratan" Şaşarak sana başlarını sallarlar ve "Peki, ne zamandır bu?" derler. De ki: "Yakında olabilir."
- 50-51 De ki: "İster taş, ister demir veya zihninizde büyüttüğünüz bir yaratık olun" "Bizi kim geri getirir?" derler. De ki: "Sizi ilk defa yaratan" Şaşarak sana başlarını sallarlar ve "Peki, ne zamandır bu?" derler. De ki: "Yakında olabilir."
- Sizi çağırdığı gün, Onu överek, çağrısına gidersiniz ve az bir süre kaldığınızı sanırsınız.
- Ve kullarıma söyle! "En güzel olanı söylesinler." Doğrusu, şeytan aralarını bozar. Şüphesiz, şeytan insanın apaçık düşmanıdır.
- Rabbiniz sizi en iyi bilendir. Dilerse size acır veya dilerse size azap eder. Biz, seni onlara koruyucu göndermedik.
- Ve göklerde ve yerde olanları Rabbin daha iyi bilir. Andolsun, peygamberlerin kimine kiminden artık iyilikte bulunduk ve Davud a Zeburu verdik.
- De ki: "Ondan başka savladıklarınızı çağırın." Sizin bir sıkıntınızı gidermeye de, onu değiştirmeye de güçleri yetmez.
- İşte, bunların yalvardıklarının kendileri, Rablerine nasıl daha yakın olacaklarını ararlar, O nun acımasını umar ve azabından korkarlar. Doğrusu, Rabbinin azabı kaçınılmaya değer.
- Ve diriliş gününden önce yok etmeyeceğimiz veya çetin azaba uğratmayacağımız bir kent yoktur. Bu, kitapta yazılıdır.
- Ve belirtiler göndermekten bizi alıkoyan, öncekilerin onları yalanlamış olmasıdır. Semudlulara, gözönünde bir dişi deve vermiştik de ona zulmetmişlerdi. Oysa Biz belirtileri yalnız korkutmak için göndeririz.
- "Ve sana "Doğrusu Rabbin insanları kuşatmıştır" demiştik. Sana gösterdiğimiz rüyayı ve Kur’an’da lanetlenen ağacı sadece insanları sınamak için meydana getirdik. Biz onları korkutuyoruz, ama bu, ancak onların büyük azgınlığını artırıyor.
- Ve meleklere "Ademe boyun eğin" demiştik. İblis’ten başka hepsi boyun eğmişti. O ise "Çamurdan yarattığına mı boyun eğeceğim?" demişti.
- "Benden onurlu kıldığın bu kimse için ne dersin? Eğer, diriliş gününe kadar beni ertelersen, andolsun, onun soyunu, azı bir yana, ayartacağım" dedi.
- Dedi: "Çekil git! Onlardan kim sana uyarsa, doğrusu, hepinizin karşılığı tam bir ceza olacak olan cehennemdir.
- Ve onlardan gücünün yettiğini sesinle ayaklandır, üzerlerine yayalarınla ve atlılarınla haykırarak yürü, mallarına ve çocuklarına ortak ol, onlara vaadlerde bulun. Ancak, şeytan onları aldatmak için vadeder.
- Doğrusu, Benim kullarıma senin bir etkin olmaz. Senin Rabbin koruyucu olarak yeter."
- Bolluğundan elde edesiniz diye, Rabbiniz sizin için denizde gemiler yüzdürür. Doğrusu, O size acımaktadır.
- Ve denizde bir sıkıntı başınıza geldiği zaman, O’ndan başka yalvardıklarınız ortadan kaybolur. Ama, O, sizi karaya çıkarıp kurtardığı vakit yüz çevirirsiniz. Zaten insan pek nankördür.
- O’nun karada da sizi yere batırmasından veya üzerinize taş yağdırmasından güvende misiniz? Sonra, kendinizi savunan birini de bulamazsınız.
- Ya da, sizi tekrar denize döndürerek, kırıp geçiren bir kasırgayı üzerinize gönderip, inkâr etmenizden ötürü sizi suda boğmasından güvende misiniz? Sonra, Bizi sorumlu tutacak kimse de bulamazsınız.
- Ve andolsun, Biz insanoğullarını şerefli kıldık. Onları karada ve denizde gezdirdik ve temiz, hoş şeylerle onları besledik. Ve onlara yarattıklarımızın birçoğundan artık olarak birçok iyilikte bulunduk.
- Bütün insanları önderleriyle çağırdığımız gün, kitabı kendisine sağından verilenler, işte onlar kitaplarını okurlar ve kıl kadar haksızlığa uğratılmazlar.
- Ve bu dünyada kör olan, ahirette de kör, yolca da daha sapkındır.
- Bize karşı başka bir şeyi uydurman için, az kalsın sana vahyettiğimiz şeyden seni caydıracaklardı. O zaman seni dost edineceklerdi.
- Ve eğer, Biz seni sağlam tutmasaydık, andolsun, az da olsa neredeyse onlara yönelecektin.
- O durumda, sana kat kat hayat ve kat kat ölümü tattırırdık. Sonra, Bize karşı bir yardımcı da bulamazdın.
- Ve andolsun seni yurdundan çıkarmak için neredeyse seni tedirgin edeceklerdi. O durumda, senin ardından onlar da pek az kalırlardı.
- Bu, senden önce gönderdiğimiz elçilerimizin yasasıdır. Bizim yasamızda değişiklik bulamazsın.
- Güneşin batmaya yüz tutmasından, gecenin kararmasına kadar namaz kıl. Tan ağarırken de oku. Doğrusu, tan ağarırken okumak bilinçlenmeye yarar.
- Ve sana gerekli olmadan geceleyin uyan, onu oku. Belki de Rabbin seni övülecek bir makama yükseltecektir.
- Ve de ki: "Rabbim! Girilecek yere dürüst girmemi sağla, çıkılacak yerden dürüst çıkmamı sağla. Katından bana yardımcı bir yetki ver."
- Ve de ki: "Gerçek geldi, saçmalık yok oldu. Doğrusu, zaten saçmalık yok olup gidicidir."
- Ve biz, Kur’an’da inananlara şifa ve acıma olacak şey indiriyoruz. O, haksızlık yapanların ise sadece kaybını artırır.
- Ve insana iyilikte bulunduğumuz zaman, yüz çevirir ve yan çizer. Ona bir kötülük dokunsa, umutsuz olur.
- De ki: "Herkes biçimlenmesine göre davranır. Rabbiniz kimin en doğru yolda olduğunu bilir."
- Ve sana ruhun ne olduğunu soruyorlar. De ki: "Ruh Rabbimin buyruğundandır. Size ancak azıcık ilim verilmiştir."
- Ve andolsun, dileseydik, sana vahyettiğimizi alıp götürürdük. Sonra, Bize karşı duracak bir koruyucu da bulamazdın.
- Rabbinin sana olan acımasından dolayı. Doğrusu, Onun sana büyük bolluğu vardır.
- De ki: "Andolsun, insanlar ve cinler, bu Kur'an'ın bir benzerini ortaya koymak üzere bir araya gelseler, birbirine yardımcı da olsalar, benzerini ortaya koyamazlar."
- Ve andolsun, bu Kur'anda, insanlara her şeyden örneklerle türlü açıklamalarda bulunduk. Öyle iken, insanların çoğu nedense nankörlük ettiler.
- Ve dediler: "Bize yerden bir kaynak fışkırtmadıkça,
- Veya senin hurmalıkların, bağların olup aralarından ırmaklar fışkırtmadıkça,
- Yahut da sandığın gibi, göğü tepemize parça parça düşürmedikçe, ya da Allah'ı ve melekleri karşımıza getirmedikçe,
- Veyahut altından bir evin olmadıkça, yahut göğe çıkmadıkça, sana inanmayacağız ve okuyacağımız bir kitabı bize indirmedikçe göğe çıkmana da inanmayacağız." De ki: "Allah Allah! Ben ancak elçi olan bir beşer değil miyim?"
- Ve insanlara doğruluk göstergesi geldiği zaman, inanmalarına engel olan, "Allah elçi olarak bir beşeri mi göndermeliydi?" demelerinden başka nedir?
- De ki: "Eğer, yeryüzünde yerleşip dolaşanlar melek olsalardı, Biz de onlara gökten elçi olarak bir melek gönderirdik."
- De ki: "Benimle sizin aranızda tanık olarak Allah yeter. Doğrusu, O, kullarını görür ve haberdardır."
- Ve Allah kime doğru yol göstermişse, o doğru yolundadır. Kimleri de sapkınlıkla bırakmış ise, onlara artık Allah’tan başka dostlar bulamazsınız. Biz onları diriliş günü yüzükoyun, körler, dilsizler ve sağırlar olarak toplarız. Yurtları cehennemdir; ateş azaldıkça onlara alevi artırırız.
- İşte onların bu cezası, ilkelerimizi inkâr etmiş olmalarından ve "Biz kemikler ve ufantılar olduğumuzda da mı, yeniden yaratılarak diriltileceğiz?" demelerindendir.
- Gökleri ve yeri yaratan Allah’ın, onların benzerlerini de tekrar yaratabileceğini görmüyorlar mı? Allah onlara şüphe götürmeyen bir süre belirledi. Öyleyken, haksızlık yapanlar inkârcı olmaktan vazgeçmezler.
- De ki: "Rabbimin acıma hâzinelerine siz sahip olsaydınız, tükenir korkusuyla gene de cimrilik ederdiniz. Aslında insan pek cimridir."
- Ve andolsun, Musa’ya apaçık dokuz ilke verdik. îsrailoğullarına sor, kendilerine Musa geldiği zaman, Firavun "Ey Musa! Doğrusu, andolsun ben seni büyülenmiş sanıyorum" dedi.
- "Andolsun, göklerin ve yerin Rabbinin bunları gözle görünen belgeler olarak indirdiğini biliyorsundur. Doğrusu, ey Firavun! Senin yok olacağını sanıyorum" dedi.
- Böylece Firavun onları ürkütüp memleketten çıkarmak istedi. Biz de onu ve beraberindekilerin hepsini suda boğduk.
- Ve bundan sonra İsrailoğullarına, "Siz ülkede yerleşin, sonraki sözün vakti gelince, hepinizi karma bir topluluk olarak getiririz" dedik.
- Ve onu gerçek olarak indirdik ve o da gerçekten indi. Seni yalnız müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.
- Ve Kur'anı, insanlara ağır ağır okuman için bölümlere ayırdık ve onu aralıklarla indirdik.
- De ki: "Ona, ister inanın, ister inanmayın. Doğrusu o, kendinden önce bilim verilenlere okunduğu zaman yüzleri üzerine secdeye kapanırlar."
- Ve "Rabbimiz uludur. Doğrusu, Rabbimizin verdiği söz yerine gelecektir" derler.
- Ve ağlayarak yüzleri üzerine kapanırlar ve bilinçli saygıları artar.
- De ki: "İster Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız çağırın, en güzel isimler O nündür." Yakarışında sesini yükseltme, sesini pek de kısma, ikisi ortası bir yol bul.
- Ve de ki: "Övgü, çocuk edinmemiş olan, egemenliğinde ortağı bulunmayan, güçsüzlükten ötürü bir yardımcısı olmayan Allah'adır. Onu yücelttikçe yücelt."