Yusuf Suresi

12 Yusuf Bölümü Hüseyin Atay meali

Mekke döneminde inmiştir. 111 ayettir.

Acıyan Acıyıcı Olan Allah Adına

  1. Elif, Lâm, Râ. Bunlar apaçık kitabın ilkeleridir.
  2. Düşünürsünüz diye, onu Arapça Kur an olarak indirdik.
  3. Biz, bu Kuranı sana vahyederek, anlatımların en güzelini sana anlatıyoruz. Oysa daha önce sen bunlardan haberi olmayanlardandın.
  4. Hani, Yusuf babasına dedi: "Babacığım! Doğrusu, rüyamda on bir yıldız, güneş ve ayı gördüm, bana saygılı davrandıklarını gördüm."
  5. Dedi ki: "Ey oğulcuğum! Rüyam kardeşlerine anlatma, sonra sana bir tuzak kurarlar. Doğrusu, şeytan insanın apaçık düşmanıdır.
  6. Böylece, Rabbin seni seçecek, sana sözleri yorumlamayı öğretecek, daha önce ataların İbrahim ve İshak’a nimetlerini tamamladığı gibi sana ve Yakup soyuna da tamamlayacaktır. Doğrusu, Rabbin bilgin ve bilgedir."
  7. Andolsun, Yusuf ve kardeşlerinin olayında, soranlara belgeler vardır.
  8. Hani, dediler ki: "Biz güçlü bir takım iken, Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha çok sevgilidir. Doğrusu, babamız apaçık bir yanılgıdadır.
  9. Yusuf’u öldürün veya onu ıssız bir yere bırakın, babanızın sevgisi size kalsın, ondan sonra da iyi bir ulus olursunuz."
  10. İçlerinden bir sözcü dedi ki: "Yusuf’u öldürmeyin, onu kuyunun derinliklerine bırakın, böyle yaparsanız bir kervan onu bulup alır."
  11. Dediler ki: "Ey babamız! Yusuf'u bize niye güvenemiyorsun? Doğrusu, biz ona öğüt veririz.
  12. Yarın onu bizimle beraber gönder, eğlensin ve oynasın. Ve doğrusu, biz onu koruyabiliriz."
  13. Dedi ki: "Doğrusu, onu götürmeniz beni üzüyor. Siz ondan dalgın olduğunuz bir anda, kurdun onu yemesinden korkuyorum."
  14. Dediler ki: "Andolsun, biz güçlü bir takım iken kurt onu yerse, doğrusu, bu durumda biz kaybetmiş kimseleriz."
  15. Onu götürüp bir kuyunun derinliklerine bırakmayı kararlaştırdıkları vakit, Biz de ona, "Bu işlerini hiç farkına varmayacakları bir zamanda mutlaka onlara haber vereceksin" diye vahyetmiştik.
  16. Yatsıleyin ağlayarak babalarına geldiler.
  17. "Ey babamız! Doğrusu, biz yarış yapmaya gittik, Yusuf'u eşyamızın yanına bırakmıştık, bir kurt onu yedi. Her ne kadar doğru söylüyorsak da sen bize inanmazsın" dediler.
  18. Üzerine yalancı bir kan bulanan gömleğini getirmişlerdi. O dedi ki: "Hayır! Tutkularınız sizi bir işe ayarttı. Artık güzel bir sabır ve anlattıklarınıza ancak Allah'tan yardım istenir."
  19. Bir kervan geldi. Sucularını suya gönderdiler. Sucu kovasını kuyuya saldı. "Müjde! İşte bir oğlan!" dedi. Onu, ticaret malı olarak sakladılar. Oysa, Allah yaptıklarını bilir.
  20. Ona isteksiz olduklarından, onu düşük bir fiyata; birkaç dirheme sattılar.
  21. Mısır’da onu satın alan kimse, karısına "Ona iyi bak, belki bize yararı olur. Yahut onu çocuk ediniriz" dedi. Böylece, Biz Yusuf'u o yere yerleştirdik ve ona rüyaların yorumunu öğrettik. Allah işine hâkimdir. Ancak, insanların çoğu bilmez.
  22. Ergenlik çağına ulaşınca, ona anlayış ve ilim verdik. İyi davrananları böylece ödüllendiririz.
  23. Evinde bulunduğu kadın onun etrafında dolanarak ona kur yaptı, kapıları sımsıkı kapadı ve "Artık gelsene!" dedi. O, "Allaha sığınırım. Eğitmenim beni güzel yetiştirdi. Doğrusu, haksızlık yapanlar başarıya ulaşamazlar" dedi.
  24. Andolsun ki, kadın ona isteklenmişti. Rabbinin kesin uyarısını görmeseydi, o da onu arzulayacaktı. İşte, böylece kötülüğü ve çirkin işi ondan çevirdik. Doğrusu, o bizim has kullarımızdandır.
  25. İkisi de kapıya doğru koşuştu. Kadın arkadan gömleğini yırttı. Kapının önünde kocasına rastladılar. Kadın "Ailene kötülük etmek isteyenin cezası nedir? Ya hapsedilmek veya acıklı bir azaba çarptırılmak olmalıdır" dedi.
  26. "O bana yaltaklandı" dedi. Kadın tarafından bir tanık "Eğer, gömleği önden yırtılmışsa, kadın doğru söylemiş. Erkek yalancılardandır.
  27. Eğer, gömleği arkadan yırtılmışsa, kadın yalan söylemiş, erkek doğru söyleyenlerdendir" diye tanıklık etti.
  28. Onun gömleğinin arkadan yırtık olduğunu görünce, "Doğrusu, bu sizin tuzağınızdır. Doğrusu, sizin tuzağınız büyüktür.
  29. Yusuf! Sen buna aldırma. Kadın! Sen de suçunun bağışlanmasını dile! Doğrusu, sen yanılanlardansın" dedi.
  30. Şehirde birtakım kadınlar, "Bakanın karısı uşağına yaltaklanmış, sevgisi bağrını delmiş. Doğrusu, biz onun açık bir yanılgıda olduğunu görüyoruz" dediler.
  31. Kadın, onların suçlamalarını duyunca, onlara davetiye gönderdi ve onlara oturacak yer hazırladı ve her birine bir bıçak verdi. Ona "Karşılarına çık" dedi. Kadınlar, onu görünce, onu yücelttiler ve ellerini doğradılar. "Allah esirgesin! Bu insan değil, ancak şerefli bir melektir" dediler.
  32. Dedi ki: "İşte siz, beni bunun için kınamıştınız. Andolsun, onun olmak istedim, ama o iffetli davrandı. Ona emrettiğimi yapmazsa, andolsun, hapse tıkılacak ve aşağılıkların arasında olacaktır."
  33. O, "Rabbim! Hapis benim için, bunların istediklerini yapmaktan daha iyidir. Eğer, düzenlerini benden çevirmezsen, onlara kapılırım ve bilmeyenlerden olurum" dedi.
  34. Rabbi onun yalvarışını kabul etti ve kadınların düzenini ondan savdı. Doğrusu, O, işitendir, bilendir.
  35. Delilleri görmelerinden sonra bile, onu bir süre için kesinkes hapsetmeleri kendilerine uygun göründü.
  36. Onunla beraber hapse iki genç daha girmişti. Biri "Doğrusu, kendimi şarap sıkarken görüyorum" dedi. Öbürü de "Doğrusu, başımın üzerinde kuşların yediği bir ekmek taşıdığımı gördüm" dedi. "Bize bunu yorumla, doğrusu, senin güzel davrananlardan olduğunu görüyoruz."
  37. O, "Rabbimin bana öğrettiği bilgi ile size verilen yemek daha gelmeden onu size yorumlarım. Doğrusu, ben Allaha inanmayan ve ahireti de inkâr etmekte olan bir ulusun dinini bırakmışımdır.
  38. Atalarım, İbrahim, İshak ve Yakup'un dinine uydum. Herhangi bir şeyi Allaha ortak koşmak bize yaraşmaz. Bu, Allah'ın bize ve insanlara olan lütfundandır. Ancak insanların çoğu şükretmez.
  39. Ey iki hapis arkadaşım! Ayrı ayrı bir sürü tanrılar mı daha iyi, yoksa hiç karşı konulamaz tek Allah mı?
  40. Allah'tan başka taptığınız, sizin ve babalarınızın koyduğu sadece adlardan başka bir şey değildir. Allah onlarla ilgili güçlü bir belge indirmemiştir. Yargı yalnız Allah’ındır. Başkasına değil, yalnız kendisine tapmanızı emretmiştir. İşte, dosdoğru din budur. Ancak, insanların çoğu bilmez.
  41. Ey iki hapis arkadaşım! Birinize gelince efendisine şarap sunacak, ötekine gelince asılacak ve kuşlar başından yiyecektir. Sorduğunuz iş, kesinleşmiştir" dedi.
  42. İkisinden, kurtulacağını sandığı kimseye "Efendinin yanında beni an" dedi. Ama şeytan, efendisine hatırlatmayı ona unutturdu. Bu yüzden birkaç yıl daha hapiste kaldı.
  43. Hükümdar, "Doğrusu ben yedi semiz ineği yedi cılız ineğin yediğini, yedi yeşil başak ve bir o kadar da kuru başak görüyorum. Ey ileri gelenler! Eğer rüya yorumlamasını biliyorsanız, rüyamı anlatın" dedi.
  44. "Bir takım karma karışık düşler, biz böyle düşlerin yorumlanmasını bilmeyiz" dediler.
  45. İki kişiden, kurtulmuş olanı nice zaman sonra hatırladı ve dedi ki: "Ben onun yorumunu size bildireceğim, yeter ki beni gönderin!
  46. Yusuf! Ey doğru sözlü! Yedi semiz ineği yedi cılız inek yiyor, yedi yeşil başak ve o kadar da kuru başak hakkında bize yorum yap. İnsanlara döneceğimi umuyorum, belki onlar öğrenirler."
  47. "Yedi sene devamlı ekin ekersiniz. Biçtiğiniz ekinin yediğinizden arta kalanını başağında bırakın.
  48. Bundan sonra, yedi kurak yıl gelir, daha önce biriktirdiğinizi yer, yalnız bir miktar saklarsınız.
  49. Sonra, onun ardından insanların bol yağmura kavuşacağı bir yıl gelir ve o zaman sıkıp dururlar" dedi.
  50. Hükümdar dedi ki: "Onu bana getirin." Ancak haberci ona gelince dedi ki: "Efendine geri dön de ona sor: ‘Ne olmuştu da kadınlar ellerini kesmişlerdi?' Doğrusu, Rabbim düzenlerini bilir."
  51. "Yusuf'a kur yaptığınızda derdiniz ne idi" dedi. Dediler ki: "Allah esirgesin! Ondan bir fenalık görmedik." Yöneticinin karısı "Şimdi gerçek ortaya çıktı. Ona kur yapan bendim. Doğrusu, o dürüst kimselerdendir" dedi.
  52. İşte bu: "Ona arkadan ihanet etmediğimi ve doğrusu Allah'ın ihanet edenlerin tuzağını başarıya ulaştırmayacağını bilmesi içindir.
  53. Ben kendimi temize çıkarmam. Doğrusu, Rabbimin esirgemesi dışında, nefis kötülüğü emreder. Doğrusu, Rabbim bağışlayandır, acıyandır" dedi.
  54. Hükümdar, "Onu bana getirin de kendime özel kılayım" dedi. Onunla konuşunca, "Doğrusu, bugün yanımızda senin sağlam ve güvenilir bir yerin vardır" dedi.
  55. Dedi ki: "Beni ülkenin hâzinelerine gözcü yap. Doğrusu, ben bilginim, koruyucuyum."
  56. 56-57 Böylece Yusuf a o ülkede yerleşme imkanı sağladık, istediği yerde oturabilirdi. Biz acımamızı dilediğimize ulaştırırız. İyi davrananların ödülünü zayi etmeyiz. Andolsun, ahiretin ücreti inanan ve saygılı olanlar için daha iyidir.
  57. 56-57 Böylece Yusuf a o ülkede yerleşme imkanı sağladık, istediği yerde oturabilirdi. Biz acımamızı dilediğimize ulaştırırız. İyi davrananların ödülünü zayi etmeyiz. Andolsun, ahiretin ücreti inanan ve saygılı olanlar için daha iyidir.
  58. Yusuf'un kardeşleri gelip yanına girdiler. Onları tanıdı, ama onlar onu tanımadılar.
  59. Onların yüklerini hazırlatınca, dedi ki: "Babanız bir olan kardeşinizi bana getirin. Benim ölçüyü tam yaptığımı ve benim konukseverlerin en iyisi olduğumu görmüyor musunuz.
  60. Eğer, onu bana getirmezseniz, bundan sonra benden bir ölçek bile alamazsınız ve bana da yaklaşmayın."
  61. Dediler ki: "Onu babasından almaya çalışacağız. Doğrusu, bunu yapacağız."
  62. Adamlarına dedi: "Getirdikleri malları yüklerine koyun, ailelerine dönünce belki onların farkına varırlar da, umulur ki tekrar gelirler."
  63. Babalarına döndüklerinde dediler ki: "Ey babamız! Bize bir daha yiyecek alma yasaklandı. Kardeşimizi bizimle gönder, ölçüp alalım. Doğrusu, biz onu koruruz."
  64. Dedi ki: "Daha önce kardeşinizi size ne kadar güvendiysem bunu da ancak o kadar güvenirim! Fakat, koruyucu olarak en iyi Allah’tır. O, acıyanların en acıyanıdır."
  65. Yiyecek yüklerini açtıklarında, sermayelerinin kendilerine geri verildiğini gördüler. Dediler ki: "Ey babamız! Daha ne istiyoruz. İşte sermayemiz de bize geri verildi. Ailemize onunla yine yiyecek getiririz. Kardeşimizi de korur ve bir deve yükü de artırırız, aslında bu az bir ölçektir."
  66. Dedi ki: "Hepiniz kuşatılmadıkça, onu bana getireceğinize dair Allah adına sağlam bir söz vermezseniz, onu sizinle göndermeyeceğim." Söz vermeleri üzerine de "Söylediğimize Allah vekildir" dedi.
  67. "Ey oğullarım! Tek bir kapıdan değil, ayrı ayrı kapılardan girin. Ben sizi Allaha muhtaç olmaktan kurtaramam. Egemenlik yalnız Allah’ındır. O’na güvenirim. Güvenenler de O’na güvensinler" dedi.
  68. Babalarının emrettiği yerden girdiler. Aslında bu, Allah katında onlara bir yarar sağlamazdı. Ne var ki, Yakup içinde bulunan bir sorunu açığa vurmuş oldu. Doğrusu o, kendisine öğrettiğimizi bilendi, fakat insanların çoğu bilmez.
  69. Yusuf’un yanına girdikleri vakit, kardeşini bağrına bastı. "Ben senin kardeşinim, onların yapmış olduklarından artık tedirgin olma" dedi.
  70. Onların yüklerini hazırlatırken su kabını kardeşinin yüküne yerleştirdi. Sonra bir ünleyici "Ey kervancılar! Şüphesiz siz hırsızsınız" diye ünledi
  71. Onlara dönerek dediler ki: "Ne yitirdiniz?"
  72. Dediler: "Hükümdarın su kabını arıyoruz. Onu getirene bir deve yükü ödül var. Ben buna kefilim."
  73. Dediler: "Allaha yemin ederiz ki, asla yeryüzünde bozgunculuk yapmak için gelmediğimizi bilirsiniz ve biz hırsız da değiliz."
  74. Dediler: "Yalancı iseniz, cezası nedir?"
  75. Dediler ki: "Onun cezası; kimin yükünde bulunursa, cezasını o çeker. Haksızlık yapanları böyle cezalandırırız."
  76. Bunun üzerine, kardeşinin yükünden önce ötekilerin yüklerini aramaya başladı. Sonra kardeşinin yükünden onu çıkardı. İşte Yusuf'a böyle bir plan kurmasını bildirdik. Hükümdarın kanunlarına göre kardeşini alamazdı. Allah'ın dilemesi başka. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Her bilenden üstün bir bilen bulunur.
  77. Dediler ki: "Eğer, o çalmışsa, daha önce de onun bir kardeşi çalmıştı." Yusuf bunu içinde sakladı, onlara açmadı. "Çok kötü durumdasınız ve Allah anlattığınızı daha iyi bilir" dedi.
  78. Dediler ki: "Ey yönetici! Doğrusu, onun yaşlı kalmış bir babası vardır. Bizden birini onun yerine al. Doğrusu, iyi davrananlardan olduğunu görüyoruz."
  79. Dedi ki: "Allah korusun! Biz malımızı kimde bulmuşsak, ancak onu akkoruz. Yoksa haksızlık etmiş oluruz"
  80. Ümitsizliğe düşünce, aralarında özel olarak konuştular. Ağabeyleri dedi ki: "Babanızın, Allah adına sizden kesin söz aldığını ve daha önce Yusuf'a yaptığınız işi bilmiyor musunuz? Babam bana izin verene veya yargıçların en iyisi olan Allah benim için hüküm verinceye kadar, bu yerden ayrılmayacağım.
  81. Siz babanıza dönün. 'Ey babamız! Doğrusu, oğlun hırsızlık yaptı. Biz bildiğimizden başka bir şey görmedik. Görülmeyeni de bilmeyiz.
  82. Bulunduğumuz kentin halkına ve beraberinde geldiğimiz kervana da sorabilirsin. Andolsun, doğru söylüyoruz' deyin."
  83. Dedi: "Hayır! Nefisleriniz sizi bir iş yapmaya sürükledi. Artık bana güzelce sabretmek kalıyor. Bir sabır, umulur ki, Allah hepsini birden bana getirir. Doğrusu O, bilgindir, bilgedir."
  84. Ve onlardan yüzünü çevirdi. "Vah, yazık Yusuf'a" dedi. Üzüntüden gözlerine ak düştü. Artık acısını içinde tutuyordu.
  85. Dediler: "Vallahi Yusuf'u ana ana bitkin düşeceksin veya helak olacaksın."
  86. Dedi ki: "Kuşkusuz, ben tasamı ve üzüntümü yalnız Allah'a anlatırım. Allah katından sizin bilmediklerinizi, bilirim.
  87. Ey oğullarım! Gidin, Yusuf ve kardeşinden bir şey duymaya bakın. Allah’ın yardımından ümidinizi kesmeyin. Doğrusu, inkârcılardan başkası Allah’ın yardımından umudunu kesmez."
  88. Onun yanına girdikleri zaman, dediler ki: "Ey yönetici! Bize ve ailemize darlık çöktü. Değersiz bir sermaye ile geldik. Ama ölçeği tam yap ve bize bağışta bulun. Doğrusu, Allah gönül sunusu sunanları ödüllendirir."
  89. Dedi ki: "Siz Yusuf’a ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz? Siz bilmezlik yapan kimselersiniz."
  90. Dediler ki: "Yoksa, sen Yusuf musun?" "Ben Yusuf’um, bu da kardeşim. Kuşkusuz Allah bize iyilikte bulundu. Doğrusu, kim saygılı olur ve dayanırsa, Allah iyi davrananların ödülünü zayi etmez" dedi.
  91. Dediler ki: "Allah hakkı için, Allah seni bize yeğ tuttu. Şüphesiz, biz suç işlemiştik."
  92. Dedi ki: "Bugün size sitem yok. Allah sizi bağışlar. O acıyanların en çok acıyanıdır.
  93. Bu gömleğimi götürün, babamın yüzüne örtün de gözleri görsün ve bütün ailenizi bana getirin."
  94. Kervan yola çıkınca, babaları, dedi ki: "Eğer, bana bunak demezseniz, inanın ki, Yusuf’un kokusunu duyuyorum."
  95. Dediler ki: "Allah’a andolsun ki, doğrusu, sen eski yanlışındasın."
  96. Müjdeci gelip gömleği yüzüne atınca, görmesi geri geldi. Dedi ki: "Doğrusu, sizin bilmediğinizi Allah katından biliyorum dememiş miydim?"
  97. Dediler: "Ey babamız! Suçlarımızın bağışlanmasını dile, doğrusu biz suçluyuz."
  98. Dedi: "Rabbimden bağışlanmanızı dileyeceğim. Doğrusu O, bağışlayandır, acıyandır."
  99. Yusuf’un yanına girdiklerinde, ana babasını bağrına bastı ve "Allah’ın dileğince, Mısır’a güven içinde girin" dedi.
  100. Ana babasını tahta çıkardı ve hepsi onun önünde eğildiler. Ve dedi: "Babacığım! Bu, önceleri gördüğüm rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Şeytan benim ile kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni hapisten çıkaran ve sizi çölden getiren Rabbim gerçekten bana iyilikte bulundu. Doğrusu, Rabbim dilediğine lütufta bulunur. Doğrusu O, bilgindir, bilgedir.
  101. Rabbim bana hükümdarlık verdi, bana rüyaların yorumunu öğretti. Ey göklerin ve yerin yaratanı! Sen benim dünya ve sonrakinde koruyucumsun. Canımı içtenlikle doğruya bağlı olarak al ve beni iyilere kat."
  102. Sana bu anlattıklarımız görünmeyene ait olaylardır. Onlar elbirliği edip düzen kurarlarken, sen yanlarında değildin.
  103. Sen ne kadar yürekten istersen iste, insanların çoğu inanmazlar.
  104. Üstelik, sen buna karşılık onlardan bir ücret de istemiyorsun. Bu, âlemlere sadece bir hatırlatmadır.
  105. Göklerde ve yerde nice belgeler vardır ki, yanlarından umursamadan geçerler.
  106. Onlar çoğu kez ortak koşmadan Allaha inanmazlar.
  107. Onlar, kendilerini bürüyecek Allah’ın azabından, ya da farkında olmayacakları bir anda Saatin ansızın başlarına gelip çatmasından güvende midirler?
  108. De ki: "Benim yolum budur. Ben ve bana uyanlar, bilerek Allaha çağırıyoruz. Allah’ı ulularım. Ben ortak koşanlardan değilim."
  109. Senden önce, kentler halkının içinden, elbette kendilerine vahyettiğimiz birtakım adamlar göndermişizdir. Yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğuna bakmazlar mı? Ancak ahiret yurdu saygılı olanlar için daha iyidir. Düşünmüyor musunuz?
  110. Öyle ki, elçilerimiz umutlarını yitirdikleri ve yalanlandıklarını sandıkları zaman yardımımız onlara yetişmiştir. Böylece dilediklerimiz kurtarıldı. Güçlü baskınımız suçlu ulustan geri çevrilemez.
  111. Andolsun, peygamberlerin olaylarında öz akıllılar için ibretler vardır. Bu uydurulacak bir söz değildir. Ancak o, kendinden öncekileri doğrulayan, her şeyi uzunca anlatan ve inanan ulusa bir doğruluk göstergesi ve bir acımadır.