Sebe Suresi
Mustafa Cemil Kılıç Meali
Esirgeyen, Bağışlayan Allah'ın Adıyla...
- Övgü, göklerde ve yerde ne varsa kendisine ait bulunan Allah'adır. Ahirette de övgü onadır. O, erdemli bilginin kaynağıdır ve her şeyden haberli olandır.
- O, yere gireni de, yerden çıkanı da, gökten ineni de, göğe yükseleni de bilir. O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
- İnkarcılar dediler ki; "Dünyanın sonu gelmeyecektir!" De ki; "Hayır, rabbime andolsun ki, o mutlaka gelecektir. Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey bile bilinmeyeni bilen Tanrı'dan gizli kalmaz. Bundan daha küçük veya daha büyük bir şey yoktur ki apaçık bir kitapta yazılmış bulunmasın."
- Böylece, Allah, inananları ve erdemli davrananları ödüllendirir. Onlar için bir bağışlanma ve bol bir yaşamlık vardır.
- Sözlerimizi geçersiz kılmak için yarışırcasına uğraşanlara da, en iğrenç olanından acı verici bir ceza vardır.
- Kendilerine yüksek bilgi verilmiş olanlar, rabbinden sana indirilenin gerçek olduğunu ayrıca onun üstün ve en çok övgüye değer olan Tanrının yoluna ilettiğini görürler.
- Yine inkarcılar; "Çürüyüp ufalandıktan sonra sizin yeniden diriltileceğinizi söyleyen bir adamı size gösterelim mi?" dediler.
- "Acaba o, Allah'a karşı yalan mı uydurdu, yoksa onda delilik mi var?" Hayır, öyle değil! Ahirete inanmayanlar azapta ve derin bir sapıklık içindedirler.
- Onlar, önlerinde ve artlarında olan göğü ve yeri görmezler mi? Dilesek onları yere geçirir veya göğün bir parçasını başlarına indiririz. Kuşkusuz bunda, Allah'a yönelen her kul için bir ibret vardır.
- Andolsun ki, biz, Davud'a katımızdan bir üstünlük verdik. "Ey dağlar ve kuşlar, onunla birlikte beni ululayın!" dedik. Ve onun için demiri yumuşattık.
- Ona; "Geniş ve uzun zırhlar yap. Dokumasında da titiz davran," dedik. Siz de iyi işler yapın. Kuşkusuz, ben, yaptıklarınızı görmekteyim.
- Gündüz bir aylık mesafeye gidip, akşam da bir aylık mesafeden gelen rüzgarı Süleyman'ın buyruğuna verdik. Onun için su gibi erimiş bakır akıttık. Rabbinin izniyle, cinlerin bir bölümü onun yanında çalışırdı. Onlardan kim buyruğumuzdan çıkarsa ona alevli ateşin azabını tattırırdık.
- Süleyman için, o ne dilerse, tapınaklar, heykeller, büyük havuzlara benzer çanaklar ve taşınması güç kazanlar yaparlardı. Ey Davud ailesi, şükredin! Kullarımdan şükredenler çok azdır.
- Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, cinlere onun ölmüş olduğunu, ancak değneğini yiyen bir yer yaratığı gösterdi. Yıkıldığı zaman cinler gerçeği fark etti. Onlar, görülmeyeni bilselerdi o alçaltıcı zor işe devam etmezlerdi.
- Andolsun, Sebe halkı için oturdukları yerlerde büyük bir ibret bulunmaktaydı. Biri sağda, diğeri solda iki bahçeleri vardı. Onlara; "Rabbinizin yaşandığından yiyin ve ona şükredin. İşte size güzel bir ülke ve çok bağışlayan bir rab!" demiştik.
- Ne var ki, onlar, yüz çevirdiler; biz de üzerlerine çok şiddetli bir yağmur seli gönderdik. Onların o iki bahçesini, buruk yemişli, acı ılgınlı, birazcık da sedir ağacı bulunan iki bahçeye çevirdik.
- İyilik bilmezlik ettikleri için biz onları işte böyle cezalandırdık. Biz iyilik bilmezlerden başkasını cezalandırır mıyız?
- Biz onlarla, içini bereketle doldurduğumuz ülkeler arasında, sırt sırta vermiş kasabalar oluşturduk; bunlar arasında gidiş gelişler belirledik. "Oralarda geceleri ve gündüzleri, güven içinde gezip dolaşın," dedik.
- Buna karşı onlar: "Ey rabbimiz, yolculuklarımızın mesafesini uzaklaştır!" dediler ve kendilerine zulmettiler. Biz de onları efsanelere çevirdik ve büsbütün dağıttık. Kuşkusuz ki, bunda çok şükreden ve çok sabreden herkes için elbette ibretler vardır.
- Gerçekten Şeytan, onlara ilişkin beklentisini gerçekleştirmiş ve bir bölüm inançlı kimse dışında hepsi ona uymuştu.
- Aslında Şeytan m onlar üzerinde hiçbir zorlayıcı gücü yoktu. Ancak ahirete inananı o konuda kuşku duyan kimselerden ayırt edip ortaya çıkaralım diye ona bu fırsatı verdik. Rabbin gerçekten her şeyi gereğince gözetlemektedir.
- De ki; "Allah'tan başka ilahlaştırdıklarınıza siz yakarmaya devam edin. Onlar ne göklerde, ne de yerde, zerre ağırlığınca bir şeyin bile sahibi değillerdir. Onların ne göklerde ve yerde bir ortaklığı vardır, ne de Allah'ın onlardan bir yardımcısı vardır.
- Onun katında, bizzat kendisinin izin verdiği kimseden başkasının kayırması yarar sağlamaz. Sonunda, kalplerinden korku giderilince; "Rabbimiz ne dedi?" derler. Ötekiler; "Gerçeği söyledi!" derler. "O, yüceler yücesi, büyükler büyüğüdür."
- De ki; "Size göklerden ve yerden yaşamlık veren kimdir?" De ki; "Allah'tır! Öyleyse, doğru yol üzerinde veya apaçık sapıklıkta olan ya biziz ya da sizsiniz."
- De ki; "Bizim işlediğimiz suçtan siz sorumlu değilsiniz, biz de sizin yaptıklarınızdan sorumlu değiliz."
- De ki; "Rabbimiz hepimizi toplar ve sonra aramızda gerçeğe göre hüküm verir. O, gerçeği ortaya çıkaran ve gereğince bilendir."
- De ki; "Ortaklar olarak onun yanına koymaya kalktıklarınızı bana gösterin. Hayır, iş sandığınız gibi değil! Tersine o, üstündür ve erdemli bilginin kaynağı olan Allah'tır."
- Biz seni bütün insanlara bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bunu bilmiyor.
- Onlar; "Eğer doğru sözlü iseniz kendisiyle bizi tehdit ettiğiniz şey ne zaman gerçekleşecek?" derler.
- De ki; "Sizin için belirlenmiş bir vakit var ki, onun ne bir saat önüne geçebilir, ne de gerisinde kalabilirsiniz."
- İnkarcılar; "Biz hiçbir zaman ne bu Kuran a ne de ondan öncekilere inanmayız," dediler. Zalimleri, rableri huzurunda duruşma sırasında birbiriyle atışırken bir görsen. Güçsüzleştirilenler, büyüklük taslamış olanlara; "Siz olmasaydınız biz inanan kişiler olurduk," derler.
- Büyüklük taslayanlar da güçsüzlere derler ki; "Siz doğru yolu buldunuz da biz mi sizi yoldan çevirdik? Tersine siz kendiniz suç işliyordunuz."
- Güçsüzler ise büyüklük taslayanlara; "Gece gündüz işiniz düzenbazlıktı," derler. "Böylece, Allah'a karşı iyilik bilmezlik edip de başkalarını ona denk tutmamızı emrediyordunuz." Azabı gördüklerinde, için için pişmanlık duyarlar. Biz ise o inkarcıların boyunlarına boyunduruklar geçirmişizdir. Onlar sadece işlemiş oldukları günahları yüzünden cezalandırılırlar.
- Biz hangi ülkeye bir uyarıcı gönderdiysek mutlaka, oranın varlıkla şımarmış olan kimseleri, "Biz, size gönderilen şeyi inkar ediyoruz," demişlerdir.
- Şunu da söylemişlerdir; "Biz, malca da evlatça da çoğuz. Azaba uğratılacak değiliz."
- Onlara de ki; "Hiç kuşkusuz, rabbim dilediğine bol servet verir ve dilediğinin yaşamlığını kısar. Fakat insanların çoğu bu gerçeği bilmezler."
- Sizi, bize yaklaştıracak olan mallarınız ve evlatlarınız değildir. Ancak kim inanır ve doğruları yaparsa, işte onlara, yaptıklarının karşılığı olarak kat kat ödül vardır. Onlar, köşklerde, güven içerisindedirler.
- Ayetlerimizi etkisiz bırakmak için yarışanlar ise, tutuklanıp azap içine atılacaklardır.
- De ki; "Rabbim kullarından dilediği kimsenin yaşamlığını genişletir de, daraltır da. Siz iyilik için bir şey harcadığınız zaman da onun yerine başkasını verir. Çünkü o en iyi yaşamlık vericidir."
- O gün, Allah onların hepsini bir araya toplar. Sonra meleklere der ki; "Bunlar size mi kulluk ediyorlardı?"
- Melekler; "Seni ulularız!" derler. "Onlarla bizim hiçbir ilgimiz yok; bizim velimiz sensin. Onlar bize değil, cinlere tapıyordu; çoğu onlara inanıyordu."
- Artık o gün, birinizin diğerine yarar sağlamaya da zarar vermeye de gücü yetmez. Biz, zulme yönelenlere şöyle deriz: "O, kendisini yalanlayıp durduğunuz ateşin azabını tadın!"
- Onlara apaçık sözlerimiz okunduğunda; "Bu adam, atalarınızın taptıklarından sizi çevirmeye çalışıyor!" demişlerdi. Yine demişlerdi ki; "Bu, uydurulmuş bir yalandan başka bir şey değil!" Kendilerine gerçek olan geldiği zaman, o inkarcılar; "Bu düpedüz bir büyüdür!" dediler.
- Oysaki, biz onlara, araştırıp ders alacakları kitaplar vermemiştik; daha önce kendilerine bir uyarıcı da göndermiş değildik.
- Onlardan öncekiler de yalanlamıştı. Bunlar onlara verdiğimizin onda birine bile ulaşamadılar. Buna rağmen öncekiler elçilerimi yalanlamışlardı. Peki buna karşı benim cezam nasıldı?
- De ki; "Size tek bir öğüt veriyorum. Allah için birer, ikişer kalkın, sonra iyice düşünün. Sizin arkadaşınızda bir delilik yoktur. O, sadece şiddetli bir azaptan önce sizi uyaran biridir."
- De ki; "Sizden hiçbir ücret istemiyorum. Ücretiniz sizin olsun. Benim ücretimi Allah verecektir. O her şeyin tanığıdır."
- De ki; "Benim rabbim gerçeği ortaya koyar. O tüm gizemleri bilendir."
- De ki; "Gerçek olan geldi, artık yalan ortaya yeni bir şey çıkaramaz; eskiyi de geri getiremez."
- De ki; "Eğer ben yoldan saparsam, kendi zararıma olarak sapmış olurum. Şayet doğru yolu bulursam, bu da rabbimin bana bildirimde bulunması sayesindedir. O, her şeyi işitir ve kullarına çok yakındır."
- Sen onları korkuya kapıldıklarında bir görsen. Artık kaçacak hiçbir yer yoktur ve yakın bir yerde yakalanıvermişlerdir.
- "Ona inandık," demektedirler. Ama o kadar uzaktan inanca el uzatmak ne mümkün?
- Oysa daha önce onu inkar etmişlerdi. Uzak bir yerden, bilgileri olmayan bir konuda atıp tutuyorlardı.
- Artık, onlarla canlarının çekmekte oldukları şeyler arasına engel konulmuştur. Nitekim daha önce benzerlerine de böyle yapılmıştı. Çünkü onlar, derin bir kuşku içindeydiler.