Yunus Suresi
Mustafa Cemil Kılıç Meali
Esirgeyen, Bağışlayan Allah'ın Adıyla...
- Elif, Lam, Ra. İşte bunlar, erdemli bilginin kaynağı olan bir kitabın ayetleridir.
- İçlerinden bir adama; "İnsanları uyar ve inananlara, kesinlikle kendileri için rableri katında yüksek bir makam olduğunun müjdesini ver!" diye bildirmemiz insanlara şaşırtıcı mı geldi? İnkarcılar; "Gerçekten bu, açıkça bir büyücüdür!" dediler.
- Şu bir gerçek ki, sizin rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra en yüksek göğün üzerine egemenlik kurup iş ve oluşu çekip çeviren Allah'tır. Onun izni olmadıkça hiç kimse bir başkasını kayıramaz. Sizin rabbiniz işte bu Allah'tır. Artık ona kulluk edin. Hala düşünüp anlamıyor musunuz?
- Hepinizin dönüşü onadır; bu, Allah'ın gerçek olarak verdiği sözdür. O, yaratılmışları önce yaratır, sonra da inanıp güzel işler yapanları adil bir şekilde ödüllendirmek için onları yeniden diriltir. İnkar edenler için ise, inkarlarında ısrarları nedeniyle, kaynar sudan bir içecek ve acı bir azap vardır.
- Güneş'i ışık, Ay'ı aydınlık kılan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için Ay'a yörüngeler belirleyen odur. Allah bunları yalnızca hak olarak yapmıştır. O, bilen bir toplum için ayetlerini açıklamaktadır.
- Şu bir gerçek ki, geceyle gündüzün birbiri ardınca değişip durmasında, Allah'ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde, sakınan bir topluluk için sayısız ayetler vardır.
- Kuşku yok ki, bize kavuşmayı ummayanlar, iğreti yaşamla tatmin bulup onunla rahatlayanlar ve ayetlerimizden uzaklaşıp aymazlığa dalanlar var ya...
- İşte, kazandıkları günahlar yüzünden, onların varacakları yer ateştir.
- İnanıp iyi işler yapanlara gelince, inançlarından dolayı rableri, onları içinden ırmaklar akan nimet dolu cennetlere ulaştırır.
- Onların oradaki duaları; "Allah'ım, sen yüceler yücesisin!", sağlık dilekleri "Selam!", dualarının sonu da, "Evrenlerin rabbi olan Allah'a övgüler olsun!" diye şükretmek olacaktır.
- İnsanların iyiliği hemen istemeleri gibi Allah onlar için kötülüğü de çabuklaştırsaydı, ecelleri başlarına geliverirdi. Oysa bize kavuşmayı ummayanları biz, azgınlıkları içinde bırakırız da öylece bocalar dururlar.
- İnsana bir darlık dokunduğu zaman, yatarken, otururken veya ayakta iken bize yalvarır. Biz onun darlığını giderdiğimizde sanki başına gelen darlık nedeniyle bize hiç yalvarmamış gibi geçip gider. İşte, böylece, sınırı aşanlara yapmakta oldukları şeyler güzel görünür.
- Andolsun ki, biz sizden önceki kuşakları, zulmettikleri ve Tanrı elçileri kendilerine açık kanıtlar getirdiği halde inanmadıkları için, yok ettik. Günaha batanlar topluluğunu biz işte böyle cezalandırırız.
- Sonra da, nasıl işler yapacağınızı görmek için, onların arkasından yeryüzüne sizi getirdik.
- Kendilerine apaçık ayetlerimiz okunduğunda, bize ulaşmayı ummayanlar, "Bize bundan başka bir Kur an getir veya onu değiştir," derler. De ki; "Ben onu kendiliğimden değiştiremem. Ben, ancak bana bildirilene uyarım. Rabbime isyan edecek olursam, büyük bir günün azabından korkarım."
- De ki; "Eğer Allah dikseydi ne ben size onu okurdum, ne de Allah size onu bildirirdi. Bundan önce ben sizin aranızda bir ömür geçirdim. Hiç akıl etmiyor musunuz?"
- Allah adına yalan uydurandan veya onun ayetlerini yalan sayandan daha zalim kim olabilir? Gerçek şu ki, suçlular kesinlikle kurtuluşa eremezler.
- Onlar, Allah'ın yanı sıra, kendilerine yararı veya zararı dokunmayan şeylere kulluk ediyor ve; "Bunlar bizim Allah katındaki kayırıcılarımızdır," diyorlar. De ki; "Göklerde veya yerde bilmediği bir şeyi mi Allah'a haber veriyorsunuz? Allah, onların ortak koştukları şeylerden uzak ve yücedir."
- İnsanlar tek topluluktu. Sonra ayrıldılar. Eğer rabbinden daha önce bir söz verilmemiş olmasaydı; ayrılığa düştükleri konuda aralarında hüküm verilmiş olurdu.
- Bir de derler ki; "Rabbinden ona bir tansık indirilse ya!.." De ki; "Gizli olan yalnızca Allah'ındır. Siz bekleyedurun; ben de sizlerle birlikte bekleyenlerdenim."
- Uğradıkları bir sıkıntıdan sonra onlara bir rahmet tattırdığımızda, bir de bakarsın, ayetlerimiz hakkında hemen tertiplere girişivermişlerdir. Sen, de ki; "Tuzak kurmakta Allah daha hızlıdır. Kuşkusuz elçilerimiz kurduğunuz tuzakları bir bir yazıyorlar."
- Sizi karada ve denizde seyahat ettiren de odur. Öyle ki, siz gemilere binmişken, o gemiler de hoş bir rüzgarla akıp giderken ve yolcuları bununla ferahlanırken bir fırtına kopar, her taraftan dalgalar hücum eder. Onlar da dalgalarla kuşatıldıklarını görünce, yalnızca Allaha yönelmiş bir inançla dua ederler ve; "Bizi bundan kurtarırsan, andolsun ki, şükredenlerden olacağız," derler.
- Allah onları kurtardığında ise, yine yeryüzünde haksız yere taşkınlıklara girişiverirler. Ey insanlar, taşkınlığınız kendi zararınızadır. Bir süre dünya yaşamından yararlanırsınız, ama sonunda dönüşünüz bizedir. Yapmakta olduklarınızı işte o zaman biz size haber veririz.
- Dünya yaşamının örneği, gökten indirdiğimiz bir suya benzer. O suyla, insanların ve hayvanların yiyeceği yeryüzü bitkileri birbirine karışmış olarak biter. Sonunda yer onlarla süsünü takınıp süslenir. Toprak sahipleri kendilerini onun üzerinde egemen sandıkları bir sırada ise, emrimiz gece veya gündüz geliverir de, o bitkiyi, sanki bir gün önce hiç yokmuş gibi, kökünden biçiveririz. Düşünen bir topluluk için ayetlerimizi işte böyle açıklamaktayız.
- Kuşkusuz ki, Allah kullarını esenlik yurduna çağırıyor. O, dileğini doğru yola iletmektedir.
- İyi davrananlara; daima daha iyisi ve üstünü verilir. Onların yüzlerine ne bir karalık, ne de alçalma bulaşır. İşte onlar cennetliklerdir. Onlar, orada temelli kalacaklardır.
- Kötülük işleyenlere kötülükleri kadar ceza verilir; onların yüzlerini alçalma bürür; Allaha karşı onları savunacak kimse yoktur; yüzleri, geceden daha kara bir parçayla örtülmüş gibidir. Onlar, cehennemliktirler ve orada temelli kalacaklardır.
- Onların hepsini bir araya toplayacağımız, sonra da Allaha ortak koşanlara; "Siz de, ortaklarınız da yerinizde bekleyin," diyeceğimiz günü düşün. İşte o zaman biz onların aralarını tümüyle ayırırız. Ortak koştukları onlara der ki; "Siz bize ibadet etmiyordunuz!"
- "Bizim ile sizin aranızda tanık olarak Allah yeter. Gerçekten biz, sizin ibadetinizden habersizdik."
- İşte orada herkes geçmişte yapmış olduğuyla sınav verir ve gerçek sahipleri olan Allah'a döndürülür. Uydurdukları da ortadan kaybolur gider.
- Onlara de ki; "Gökten ve yerden size yaşamlık veren kimdir? Kulaklara ve gözlere işlerini yapma yeteneğini kim verdi? Ölüden diriyi ve diriden ölüyü çıkaran kimdir? Her iş ve oluşu kim çekip çeviriyor? Yanıt verip "Allah!" diyeceklerdir. O zaman onlara, "Allah'tan sakınmaz mısınız?" de.
- İşte bu, sizin gerçek rabbiniz olan Allah'tır. Öyleyse haktan ayrıldıktan sonra geriye sapıklıktan başka ne kalır ki? Peki, nasıl hala saptırılıyorsunuz?
- İşte böylece rabbinin, yoldan çıkanlar için söylediği; "Onlar inanmazlar," sözü, gerçekleşmiştir.
- De ki; "Ortak koştuklarınızdan yaratmayı başlatan ve sonra bunu tekrar eden var mıdır?" De ki; "Yaratmayı başlatan ve onu tekrarlayan Allah'tır. Öyleyse nasıl olur da başka bir yöne döndürülüyorsunuz?"
- De ki; "Ortak koştuklarınızdan gerçeğe eriştiren var mıdır?" De ki; "Gerçeği Allah gösterir. Gerçeği gösteren mi uyulmaya daha layıktır; yoksa birisi yol göstermezse, doğruya ulaşamayan mı? Peki ne oluyor size? Nasıl hüküm veriyorsunuz?"
- Onların çoğu sanıdan başka bir şeye uymaz. Kuşku yok ki sanı, gerçekten yana hiçbir anlam taşımaz. Elbette ki Allah, onların yapmakta olduklarını iyice bilmektedir.
- Bu Kuran, Allah'tandır, başkası tarafından uydurulmuş değildir. Ancak kendinden öncekini doğrulayan ve o kitabı açıklayandır. Onun evrenlerin rabbinden geldiği konusunda kuşku yoktur.
- Senin için, "Onu uydurdu," mu diyorlar? De ki; "Hadi onun bildirilerine benzer bir bildiri meydana getirin. Eğer doğru sözlü iseniz, Allah'tan başka çağırabileceklerinizi de yardıma çağırın."
- Hayır, onlar anlamını kavrayamadıkları ve yorumu kendilerine hiç gelmemiş olan bir şeye "yalan!" dediler. Onlardan önce gelip geçenler de böyle yalanlamışlardı. Fakat zalimlerin sonunun nasıl olduğuna bir bak.
- İçlerinden buna inanacaklar da var, inanmayacaklar da var. Ama rabbin o bozgunculuk çıkaranları en iyi bilendir.
- Eğer seni yalanlarlarsa, onlara de ki; "Benim yaptıklarım benim, sizin yaptıklarınız sizindir. Siz benim yaptıklarımdan uzaksınız ve ben de sizin yaptıklarınızdan uzağım."
- Onlardan seni dinleyenler de var. Fakat akıllarını kullanmayan sağırlara sen mi işittireceksin?
- Onlardan sana bakanlar da var. Fakat görüşü olmayan körleri sen mi doğruya ileteceksin?
- Gerçek şu ki, Allah insanlara asla haksızlık etmez. Fakat insanlar kendi kendilerine zulmederler.
- Onları toplayacağı gün, sanki onlar dünyada gündüz birbirleriyle tanışacakları bir zaman kadar kalmış gibidirler. Elbette ki, Allah ile karşılaşmayı yalanlayıp doğru yolda olmayanlar ziyana uğramışlardır.
- Onlara söz verdiğimiz şeyin bir bölümünü sana göstersek de, göstermeden seni vefat ettirsek de, yine onların dönüşleri bizedir ve Allah onların işleyip durdukları şeyin tanığıdır.
- Her toplum için bir elçi vardır. Elçileri gelince onların arasında adaletle hüküm verilir. Ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.
- Bir de diyorlar ki; "Doğru söylüyorsanız, bu söz ne zaman gerçekleşecek?"
- De ki; "Allah'ın dilemesi dışında ben kendime bir yarar ya da zarar verecek durumda değilim. Her toplum için bir süre vardır. Süreleri sona erince bir saat bile geciktirilmez ve öne de alınmazlar."
- De ki; "Görmüyor musunuz, ya Allah'ın azabı size gece veya gündüz gelirse? Suçlular neden bunu acele istiyorlar?"
- Olan olduktan sonra mı ona inanacaksınız? Yoksa şimdi mi? Hani siz azabın çabuk gelmesini istiyordunuz?
- Sonra, zulmedenlere şöyle denecektir: "Sonsuz azabı tadın. Kazandığınız şeyler dışında başka bir şeyle cezalandırılmayacaksınız."
- Bazıları da sana; "Bütün bunlar gerçek mi?" diye soruyorlar. De ki; "Elbette gerçek. Rabbim hakkı için, katıksız gerçek budur. Ve sizler de bundan asla kaçamayacaksınız!"
- Zulmetmiş herkes, yeryüzündeki kendisine olan ait olan her şeyi kurtulmalık olarak vermek isteyecektir. Azabı gördüklerinde pişmanlık duyarlar. Oysa onlara zulmedilmeden aralarında adaletle hükmedilmiştir.
- İyi bilin ki, göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. Şundan da haberiniz olsun ki, Allah'ın sözü gerçektir. Fakat onların çoğu bunu bilmez.
- Can veren ve öldüren odur. Sonunda ona döndürüleceksiniz.
- Ey insanlar, rabbinizden size bir öğüt ve kalplerde olana şifa, inananlara doğruyu gösteren bir rehber ve rahmet gelmiştir.
- De ki; "Bunlar, Allah'ın sunumu ve onun rahmetiyledir." İşte buna sevinsinler. Bu, onların biriktirdiklerinden iyidir.
- De ki; "Ne oldu size de Allah'ın size yaşamlık olarak indirdiği şeylerden bir haram yaptınız bir de helal?" De ki; "Allah mı size izin verdi, yoksa Allah'a iftira mı ediyorsunuz?"
- Yalanı Allah'a yakıştıranlar, diriliş günü hakkında ne düşünüyorlar? Allah, insanlara karşı elbette sunum sahibidir. Ne var ki, onların çoğu şükretmiyor.
- Sen hangi işte olsan, o işe ilişkin Kurandan ne okuyacak olsan, yahut siz ne iş yapsanız, siz ona dalıp gittiğinizde biz size tanığızdır. Ne yerde, ne de gökte, zerre ağırlığınca bir şey bile rabbinden gizli kalmaz. Bundan küçük olsun, büyük olsun, ne varsa hepsi apaçık bir kitapta yazılmıştır.
- Bilin ki, Allah'ın dostlarına hiçbir korku yoktur. Onlar üzülecek de değildirler.
- Onlar inanan ve sakınanlardır.
- Onlar için dünya yaşamında da, ahiret yaşamında da müjdeler vardır. Allah'ın sözlerinde değişiklik yoktur. İşte bu, büyük kurtuluştur.
- Onların sözü seni üzmesin. Üstünlük ve şeref tümüyle Allah'ındır. O gereğince işiten, gereğince bilendir.
- İyi bilin ki, göklerde ve yerde kim varsa hepsi Allah'ındır. Allah'ı bırakıp ortak koşanlar sadece sanıya uyanlardır. Onlar yalnızca tahminde bulunuyorlar.
- Sizin için geceyi dinlenesiniz diye karanlık ve gündüzü çalışasınız diye aydınlık olarak yaratan Allah'tır. Kulak veren bir toplum için bunlarda ibretler vardır.
- "Allah çocuk edindi," dediler. O bundan çok yücedir. O, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır. Göklerde ve yerde ne varsa onundur. Sizin bu konuda hiç bir kanıtınız yoktur. Allah hakkında bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?
- De ki; "Allah hakkında yalan uyduranlar asla kurtuluşa eremezler."
- Onlar için dünyada bir süre geçinme vardır, sonra dönüşleri bizedir. İnkarlarına karşılık onlara çetin bir azap tattıracağız.
- Onlara Nuh'un haberini de oku. Hani, o, toplumuna şöyle demişti: "Eğer benim konumum ve Allah'ın ayetlerini anımsatmam size ağır geliyorsa artık ben, Allah'a dayandım. Siz de ortaklarınızla bir araya gelip işinize bakın. Yapacağınız şey size bir kaygı da vermesin, hükmünüzü bana uygulayın. Ve bana fırsat da vermeyin."
- "Eğer benim öğütlerimden yüz çevirecek olursanız, zaten ben sizden bir karşılık istemedim. Benim ödülüm, yalnızca Allah'a aittir. Ve bana, Müslümanlardan olmam emredildi."
- Onu yalancı saydılar; ama biz onu ve gemide onunla birlikte bulunanları kurtardık. Onları ötekilerin yerine geçirdik. Ayetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Uyarılanlardan söz dinlemeyenlerin sonlarının nasıl olduğuna bir bak.
- Sonra onun ardından da toplumlara elçiler gönderdik, onlara belgeler getirdiler. Diğerlerinin daha önce yalan saymış olduklarına bunlar da inanmadılar. Sınırı aşanların kalplerini işte biz böylece damgalarız.
- Sonra onların ardından da Firavun ve toplumuna Musa ile Harun'u kanıtlarımızla gönderdik. Fakat onlar kibirlendiler ve günahkar bir toplum oldular.
- Gerçek, katımızdan onlara gelince; "Doğrusu bu apaçık bir büyüdür!" dediler.
- Musa dedi ki; "Gerçek size ulaştığında böyle mi konuşuyorsunuz? Bu, büyü müdür? Oysa büyücülerin kurtuluşu yoktur."
- Onlar; "Siz ikiniz, bizi atalarımızdan gördüğümüz yoldan çevirmek ve yeryüzünün büyükleri olasınız diye mi geldiniz? Biz size inanmıyoruz," dediler.
- Bunu üzerine Firavun; "Bana bütün bilgin büyücüleri getirin," dedi.
- Büyücüler gelince, Musa onlara; "Ne atacaksanız atın," dedi.
- Onlar atınca, Musa; "Sizin bu getirdiğiniz bir büyüdür. Allah elbette onu boşa çıkaracaktır. Allah bozguncuların işlerini düzeltmez," dedi.
- Suçlular hoşlanmasa da Allah sözleriyle gerçeği kanıtlar.
- Firavun ve ileri gelenlerinin kötülük yapmaları korkusu ile, halkının küçük bir bölümünden başkası Musa'ya inanmadı. Çünkü Firavun, o yerde zorba bir kişi idi. O, gerçekten sınırı aşanlardandı.
- Musa; "Ey halkım, gerçekten Allah'a inanıyorsanız ve teslim olmuşsanız ona güvenin!" dedi.
- Dediler ki; "Yalnız Allah'a dayandık. Rabbimiz, bizi o zulmedenler toplumu için bir sınav aracı yapma."
- "Acımanla bizi o inkarcı toplumdan kurtar."
- Musa'ya ve kardeşine; "Halkınız için Mısır'da evler hazırlayın. Evlerinizi tapıncak yapın ve içtenlikle yakarışta bulunmayı sürdürün. İnananları zaferle müjdeleyin!" diye bildirdik.
- Musa dedi ki; "Ey rabbimiz, sen Firavuna ve adamlarına şu dünya yaşamında göz kamaştırıcı varsıllık ve bol bol servet verdin. Ey rabbimiz, onlara bunları insanları senin yolundan saptırsınlar diye mi verdin? Ey rabbimiz, onların mallarını sil süpür ve kalplerine sıkıntı düşür. Çünkü onlar o acıklı azabı görmedikçe inanmayacaklar."
- Allah buyurdu ki; "Peki, duanız kabul olundu, siz yine doğru ve dürüst olmaya devam edin ve kendini bilmeyenlerin yoluna uymayın."
- îsrail oğullarını denizden geçirdik, Firavun ve askerleri haksızlık ve düşmanlıkla artlarına düştüler. Firavun boğulacağı anda; "İsrail oğullarının inandığından başka tanrı olmadığına inandım, artık ben ona teslim olanlardanım," dedi.
- Şimdi inandın demek! Oysa sen daha önce isyan etmiştin ve bozguncunun tekiydin.
- Arkandan geleceklere bir ibret olsun diye bugün senin bedenini kurtaracağız. Ne var ki, insanlardan pek çoğu ayetlerimizden habersizdir.
- Biz İsrail oğullarını güzel bir yurda yerleştirdik. Onlara temiz ve hoş yiyecekleri yaşamlık olarak verdik. Oysa onlar kendilerine bilgi geldikten sonra anlaşmazlığa düştüler. Fakat rabbin elbette ki, onların anlaşmazlığa düştüğü şey hakkında diriliş günü aralarında hüküm verecektir.
- Eğer sana indirdiğimizden şüpheye düşecek olursan, senden önce kitabı okuyanlara sor. Andolsun ki, rabbinden sana gerçeğin ta kendisi geldi. Bu nedenle sakın kuşku duyanlardan olma.
- Allah'ın ayetlerini yalanlayanlardan da olma; yoksa sonra yıkıma uğrarsın.
- Gerçek şu ki, haklarında rabbinin sözü gerçekleşmiş olanlar inanmazlar.
- Can yakıcı azabı görene kadar, kendilerine her türlü kanıt gelse bile inanmazlar.
- Keşke herhangi bir ülkenin halkı inansa da inancı da kendisine yarar sağlasaydı. Yunusun halkı bunun dışındadır. Onlar inanınca, dünya yaşamında rezillik azabını üstlerinden kaldırmış ve kendilerini belirli bir süreye kadar nimetlendirmiştik.
- Eğer rabbin dikseydi, yeryüzündeki insanların hepsi toptan inanırdı. Hal böyle iken, inanmaları için insanları sen mi zorlayacaksın?
- Allah'ın izni olmadıkça hiç kimse inanamaz. O, aklını kullanmayanlara kötü bir azap verir.
- De ki; "Göklerde ve yerde ne var, bir bakın." Fakat ne ayetler, ne de uyarılar, inanmayan bir topluluğa yarar vermez.
- Onlar kendilerinden önce gelip geçenlerin yaşadıkları acı günlerden başka bir sonuç mu bekliyorlar? Onlara de ki; "Bekleyiniz bakalım. Ben de sizinle birlikte bekleyenlerdenim."
- Sonunda elçilerimizi ve inananları kurtarırız. Evet, inananları kurtarmak bizim değişmez bir gerçeğimizdir.
- De ki; "Ey insanlar, eğer benim dinimden bir kuşkunuz varsa, ben sizin Allah'tan başka kulluk ettiklerinize kulluk etmem; ancak sizin canınızı alacak olan Allah'a kulluk ederim. Çünkü bana inananlardan olmam emredildi."
- Bana şunlar da emredildi: Allah'ı bir tanıyarak yüzünü dosdoğru gerçek dine çevir; sakın ortak koşanlardan olma.
- Allah'tan başka sana yarar veya zarar veremeyen şeylere yalvarma. Bunu yapacak olursan hiç kuşkusuz zalimlerden olursun.
- Allah sana bir zarar verecek olsa, bunu ondan başkası kaldıramaz. Senin için bir iyilik dilese, onun sunumunu geri çevirebilecek kimse de olmaz. O sunumunu kullarından dilediğine eriştirir. O çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.
- De ki; "Ey insanlar, işte size rabbinizden bir gerçek geldi. Artık yola gelen, kendisi için gelir; sapan da kendi zararına sapar. Ben sizin üzerinize vekil değilim."
- Ey Muhammed, sana bildirilene uy ve Allah hüküm verinceye kadar sabret. Çünkü; o hüküm verenlerin en iyisidir.