Yusuf Suresi
Mustafa Cemil Kılıç Meali
Esirgeyen Bağışlayan Allah'ın Adıyla...
- Elif, Lam, Ra. İşte bunlar apaçık kitabın ayetleridir.
- Anlayasınız diye biz onu Arapça bir Kur an olarak indirdik.
- Bu Kur'an'ı bildirmekle biz, sana öykülerin en güzelini anlatıyoruz. Gerçek şu ki, daha önce senin bundan hiç haberin yoktu.
- Hani bir vakit Yusuf, babasına demişti ki; "Babacığım, ben rüyada onbir yıldızla Güneş'i ve Ay'ı bana secde ederken gördüm."
- Babası da şöyle demişti; "Yavrum bu rüyanı kardeşlerine anlatma; sonra sana tuzak kurarlar. Çünkü Şeytan insanın apaçık bir düşmanıdır."
- "İşte böylece rabbin seni seçecek ve sana rüyaların yorumundan bir parça öğretecek, sana ve Yakup'un soyuna olan nimetini tamamlayacaktır. Öyle ki, daha önce ataların İbrahim'e ve İshak'a da nimetini tamamlamıştı. Şüphesiz rabbin gereğince bilendir ve erdemli bilginin kaynağıdır."
- Doğrusu, soranlar için, Yusuf'un ve kardeşlerinin öyküsünde ibretler vardır.
- O zaman kardeşleri demişti ki; "Yusuf ile kardeşi Bünyamin'i babamız bizden çok seviyor. Oysa biz birbirini destekleyen bir topluluğuz; babamız ise açık bir şaşkınlık içindedir."
- Aralarında "Yusuf'u öldürün, ya da onu bir uzak yere yollayın ki, babanızın sevgisi sizde odaklansın. Daha sonra da iyi bir topluluk olursunuz," diye de konuşanlar oldu.
- İçlerinden biri; "Yusuf'u öldürmeyin," dedi. "Eğer yapacaksanız, bir kuyu dibine bırakın da kafilelerden biri onu bulup alsın."
- Babalarına dediler ki; "Ey babamız, ne oluyor da Yusuf konusunda bize güvenmiyorsun. Oysa ki biz ona hep öğüt vermekteyiz."
- "Onu yarın bizimle gönder de gezip oynasın. Biz ona göz kulak oluruz."
- Dedi ki; "Onu alıp götürmeniz beni çok çok üzer. Ve korkarım ki, siz ondan habersiz bir durumdayken onu kurt yer."
- Onlar; "Biz sağlam bir topluluk iken eğer onu kurt yerse yazıklar olsun bize!" dediler.
- Yusuf'u götürdüklerinde, onu kuyu dibine bırakmaya karar verdiler. Biz de ona; "Sen onlara bu yaptıklarını, farkında olmadıkları bir sırada haber vereceksin," diye bildirdik.
- Akşamleyin ağlayarak babalarına geldiler.
- "Ey babamız," dediler. "Gittik, yarışıyorduk; Yusuf'u eşyamızın yanında bırakmıştık, kurt onu yemiş. Şimdi biz doğru da söylesek sen bize inanmayacaksın."
- Yusuf'un gömleğini de üzerine yalandan bir kan sürüp getirmişlerdi. Babaları; "Belli ki nefsiniz sizi bir işe sürüklemiş," dedi. "Artık bana düşen güzelce sabretmektir. Anlattıklarınıza karşı ancak Allah'tan yardım istenir."
- Derken bir kafile geldi. Sucularını gönderdiler. O da kovasını daldırdı. "Müjde, bir erkek çocuk!" diye haykırdı. Ve onu satmak üzere yanlarına aldılar. Allah ise onların ne yaptığını biliyordu.
- Sonra onu birkaç dirhem gibi az bir fiyata sattılar. Zira ona pek değer vermiyorlardı.
- Mısır'da onu satın alan kişi hanımına dedi ki; "Ona güzel bak. Belki bize bir yararı dokunur, yahut onu evlat ediniriz." Yusuf'u böylece o ülkede yerleştirdik. Ve ona rüya yorumunu öğrettik. Allah, işlerini kendi dilediği gibi yapar; fakat insanların çoğu bunu bilmez.
- Büyüyüp erginleşince ona bilgelik ve bilgi verdik. Biz, güzel davrananları işte böyle ödüllendiririz.
- Derken, bulunduğu evin kadını, Yusuf'a sahip olmak istedi ve kapıları kapatarak "Haydi yaklaş bana!" dedi. O; "Allah'a sığınırım!" dedi. "Doğrusu, senin kocan olan efendimin çok iyiliğini gördüm. Çıyanlık ederek zalim olanlar kurtuluşa eremezler."
- Doğrusu, kadın ona sahip olmayı iyice aklına koymuş ve buna yeltenmişti de. Eğer rabbinin kanıtını görmeseydi o da kadına meyledecekti. İşte böylece biz fenalığı ve fuhşu ondan uzaklaştırmak için kanıtımızı gösterdik. Çünkü o, bizim tam bir içtenliğe erdirilmiş kullarımızdandı.
- Derken, ikisi de kapıya doğru koşuştular. Kadın, Yusuf'un gömleğini arkadan yırttı. Kapıda kadının kocasıyla karşılaştılar. Kadın hemen, "Senin ailene kötü amaçla yaklaşanın cezası, zindana atılmaktan veya gayet acı bir azaptan başka ne olabilir?" dedi.
- Yusuf dedi ki; "O, gönlünü eğlendirmek için beni kullanmak istedi." Kadının ailesinden bir tanık da şu şekilde tanıklık etti: "Eğer erkeğin gömleği önden yırtılmışsa kadın doğru söylüyor, bu durumda erkek yalancılardandır."
- "Eğer erkeğin gömleği arkadan yırtılmışsa kadın yalan söylemiştir. Bu durumda erkek, doğru sözlülerdendir."
- Gömleğin arkadan yırtılmış olduğunu görünce kadının kocası şöyle konuştu: "Bu sizin tuzaklarınızdandır. Siz kadınların tuzakları gerçekten çok yamandır."
- "Ey Yusuf, sen bu olayı unut, kadın sen de günahına tövbe et, çünkü sen günah işleyenlerdensin."
- Şehirde bazı kadınlar; "Vezirin karısı, kölesiyle beraber olmak istiyormuş, onun sevdası bağrını delmiş. Biz, onu açıkça sapıtmış görüyoruz," dediler.
- Kadın, onların çekiştirmelerini duyunca onları evine davet etti. Onlar için koltuk hazırladı ve her birine bir bıçak verdi. Yusuf'a; "Yanlarına çık!" dedi. Kadınlar, onu görünce hayran kalıp kendilerinden geçtiler, ellerini kestiler. Ve; "Haşa, Allah için bu bir insan değil!" dediler. "Bu çok güzel bir melektir."
- Kadın dedi ki; "İşte siz beni bu genç yüzünden kınadınız. Ben onu yatağıma çağırdım, fakat o namuslu davrandı. Ama andolsun ki, kendisine emrettiğim işi yapmaz ise, kesinlikle hapse atılarak burnu yere sürtülecektir."
- Yusuf dedi ki; "Ey rabbim, bana göre hapse girmek bunların benden istediklerini yapmamdan daha iyidir. Eğer beni onların tuzaklarından uzak tutmazsan ağlarına düşer, böylece cahillerden biri olurum."
- Allah, onun bu duasını kabul ederek kendisini kadınlardan uzak tuttu. Hiç kuşkusuz o, her şeyi gereğince işitendir, her şeyi gereğince bilendir.
- Bu kadar kanıtı gördükleri halde, sonra yine de Yusuf'u bir süre için zindana atma düşüncesi ağır bastı.
- Zindana onunla birlikte iki delikanlı daha girdi. Birisi dedi ki; "Rüyada kendimi şarap sıkarken gördüm." Öteki de dedi ki; "Ben de başımın üstünde ekmek taşıdığımı, kuşların da ondan yediğini gördüm. Bize bunun yorumunu haber ver. Çünkü biz seni iyilik edenlerden görüyoruz."
- Yusuf dedi ki; "Size yiyecek olarak verilecek bir yemek gelmeden önce onun tabirini size bildiririm. Bu, rabbimin bana öğrettiği bilgilerdendir. Çünkü ben, Allah'a inanmayan ve ahireti inkar eden bir toplumun dinini terk ettim."
- "Atalarım İbrahim, İshak ve Yakup'un dinine uydum. Bizim, Allah'a ortak koşmamız olmaz. Bu, bize ve insanlara Allah'ın bir sunumudur. Fakat insanların çoğu şükretmezler."
- "Ey zindan arkadaşlarım, söyleyin: Birbirinden farklı birçok rab mi daha hayırlıdır, yoksa her şeyi gücüne boyun eğdiren tek bir Allah mı daha hayırlıdır?"
- Ondan başka taptıklarınız, sizin ve atalarınızın takmış olduğu bir takım kuru isimlerden ibarettir; yoksa Allah, onlara öyle bir egemenlik indirmemiştir. Egemenlik ancak Allah'ındır. O, size kendisinden başkasına tapmamanızı buyurdu. Doğru ve değişmez din budur. Ama insanların çoğu bilmezler."
- "Ey zindan arkadaşlarım, gelelim rüyanıza: Biriniz, efendisine yine şarap sunacak, diğeri asılacak ve kuşlar başından yiyecek; işte öğrenmek istediğiniz mesele böylece çözüldü," dedi.
- İkisinden, kurtulacağını bildiği kimseye Yusuf; "Efendinin yanında beni an!" dedi. Ama Şeytan efendisine onu hatırlatmayı unutturdu ve Yusuf bu yüzden birkaç yıl daha hapiste kaldı.
- Bir gün kral; "Rüyamda yedi arık ineğin yemekte olduğu yedi semiz inek ve yedi yeşil başakla yedi kuru başak görüyorum. Ey efendiler, eğer rüya tabir ediyorsanız, bana rüyamı yorumlayın," dedi.
- Dediler ki; "Rüya dediğin, demet demet hayallerdir, biz ise hayallerin yorumunu bilmiyoruz."
- İki zindan arkadaşından kurtulmuş olan, uzun süre sonra Yusuf'u hatırladı ve; "Ben size onun yorumunu haber veririm, hemen beni gönderin," dedi.
- Varıp; "Yusuf, ey dosdoğru kişi, yedi semiz inek, bunları yedi arık inek yiyor ve yedi yeşil başakla öbür yedi kuru başak, rüyasını bize yorumla, ümit ederim ki, o insanların yanma yanıtla dönerim, ola ki, değerini bilirler," dedi.
- Yusuf dedi ki, "Yedi sene her zaman ki gibi, ekin ekersiniz, birazını yiyip, biçtiğiniz kalan ekini sapında bırakın."
- "Sonra onun arkasından yedi kurak yıl gelecek, bu yedi yıl, saklayacağınız az bir miktar hariç, önceden biriktirdiklerinizi yiyip bitirecek."
- "Sonra onun arkasından bir yıl gelecek ki halk onda sıkıntıdan kurtulacak, meyvelerinin suyunu sıkıp süt sağacak."
- Kral; "Bu yorumu yapanı bana getirin," dedi. Elçi kendisine gelince, Yusuf dedi ki; "Kralına dön de sor bakalım, o ellerini kesen kadınların derdi neydi? Rabbim, o kadınların tuzaklarını çok iyi bilmektedir."
- Kral kadınlara; "Derdiniz neydi de Yusuf'tan yararlanmak istediniz?" diye sordu. Onlar; "Hâşâ," dediler. "Allah için, ondan bir kötülük görmedik." Vezirin hanımı da; "İşte şimdi hak yerini buldu," dedi. "Ondan yararlanmak isteyen bendim; o doğruyu söylüyordu."
- Yusuf şöyle dedi; "Bu itirafların dile getirilmesini istemem, yokluğunda efendime çıyanlık etmediğimi bilmesi içindir. Allah, çıyanlık edenlerin tuzağına yol vermez."
- "Nefsimi ak pak gösteremem. Çünkü nefis, rabbimin merhamet ettiği durumlar dışında, olanca gücüyle kötülüğü emreder. Ama rabbim çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir."
- Bunun üzerine Kral şöyle dedi; "Onu bana getirin, kendime özel dost edineyim." Yusuf'la konuşunca da şöyle dedi; "Artık bugün yanımızda konumu olan, güvenilir bir dostsun."
- Yusuf da şöyle dedi; "Beni ülke hazinelerine bakan yap. Ben iyi bir koruyucuyum; bilgiliyim."
- Böylece biz Yusuf'a o ülkede iktidar verdik. Orada dilediği yerde konaklayabiliyordu. Biz, dilediğimiz kimseye rahmetimizi ulaştırırız, güzel davrananların ödülünün yitip gitmesine izin vermeyiz.
- Elbette ki ahiret ödülü inananlar ve sakınanlar için daha değerlidir.
- Derken Yusuf'un kardeşleri geldiler. Yanına girdiklerinde Yusuf onları hemen tanıdı; onlar ise onu tanımamıştı.
- Onların yüklerini hazırlatıp bağlatınca şöyle konuştu: "Sizin, aynı babadan bir kardeşiniz var, onu bana getirin. Görüyorsunuz, ben ölçüyü titizlikle yerine getiriyorum. Ben, konukseverlerin de en hayırlısıyım."
- "Eğer onu bana getirmezseniz, artık yanımda sizin için erzak yok, bir daha bana yaklaşmayın."
- Dediler ki; "Onu babasından istemeye çalışacağız ve her halde biz bunu yapabileceğiz."
- Yusuf, memurlarına; "Onların erzak bedellerini yüklerinin içine koyun," dedi. "Belki evlerine döndüklerinde fark ederler de tekrar erzak almaya gelirler."
- Babalarının yanma döndüklerinde; "Baba, artık bize erzak verilmeyecek," dediler. "Kardeşimizi de bizimle gönder ki erzak alalım. Biz ona göz kulak oluruz."
- Yakup; "Bundan önce onun kardeşini size emanet ettiğim gibi onu da emanet edeyim, öyle mi?" dedi. "En iyi koruyucu Allah'tır; ve o merhametlilerin en merhametlisidir."
- Yüklerini açtıklarında erzak bedellerini buldular; onlara geri verilmişti. "Ey babamız," dediler. "Daha ne istiyoruz! İşte sermayemiz, bize geri verilmiş. Ailemize yeniden yiyecek alırız. Kardeşimizi koruruz. Bir deve yükü erzak da ilave ederiz. Zaten şu aldığımız az bir miktardır."
- Yakup dedi ki; "Hepinizi birden bir felaket kuşatmadıkça onu bana getireceğinize ilişkin Allah adına sağlam bir söz vermezseniz onu sizinle göndermem." Onlar bunu taahhüt edince, Yakup; "Bu söylediklerimize ilişkin Allah görüp gözeticidir," dedi.
- Sonra da şöyle dedi; "Evlatlarım, kente bir kapıdan girmeyin, farklı kapılardan girin. Gerçi Allah'tan size gelecek bir şeyi ben önleyemem. Hüküm Allah'ındır; ben ona dayanıp güvendim. Güvenip dayanacak olanlar da ona dayansınlar."
- Onlar babalarının söylediği şekilde kente girdiler. Bununla Allah'tan onlara gelecek bir şeyi önlemiş olmadılar; ancak Yakup'un gönlündeki bir arzuyu yerine getirdiler. Yakup ise, ona tarafımızdan öğrettiğimiz şeyler sayesinde bilgi sahibi bir kimse idi; ama insanların çoğu bunu bilmezler.
- Yusuf'un huzuruna vardıklarında, Yusuf kardeşini yanına aldı ve; "Ben senin kardeşinim; artık onların yaptıklarına tasalanma," dedi.
- Yusuf, kardeşlerinin yüklerini hazırlatırken su kabını öz kardeşinin yükü içine koydu. Sonra bir ünleyici şöyle haykırdı; "Ey kafile, siz herhalde hırsızlık ettiniz!"
- Onlar dönüp "Ne kaybettiniz?" diye sordular.
- Dediler ki; "Kralın su tasını kaybettik. Onu getirene bir deve yükü ödül var. Kefili benim."
- Yusuf un kardeşleri; "Allah'a yemin olsun, siz de biliyorsunuz ki biz bu ülkeye bozgunculuk çıkarmak için gelmedik," dediler. "Biz hırsız da değiliz."
- Görevliler: "Peki, yalancı çıkarsanız, cezası nedir?" dediler.
- Yusuf'un kardeşleri dedi ki; "Çalınan kimin yükünde bulunursa, o kimse onun cezasıdır. Zalimleri biz böyle cezalandırırız."
- Bunun üzerine Yusuf, öz kardeşinin heybesinden önce, öteki kardeşlerin heybelerini aramaya başladı. Sonunda su kabını, öz kardeşinin heybesinden çıkardı. Yusuf'a böyle bir tuzak öğretmiştik. Yoksa Yusuf, Allah'ın dilemesi dışında, kralın dinine göre öz kardeşini alamazdı. Biz, dilediklerimizi derece derece yükseltiriz. Kuşkusuz her bilgi sahibinin üstünde bir başka bilen vardır.
- "Eğer hırsızlık yaptıysa, daha önce kardeşi de hırsızlık yapmıştı," dediler. Yusuf bir şey belli etmedi, içine attı. "Bugün çok kötü bir durumdasınız," dedi. "Dilinize doladığınız şeyi Allah çok iyi biliyor."
- Kardeşler dediler ki; "Ey vezir, bunun ihtiyar bir babası var. Onun yerine bizden birini alıkoy. Senin iyilikseverlerden olduğuna inanıyoruz."
- Yusuf dedi ki; "Eşyamızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını alıkoymaktan Allah'a sığınırız. O zaman biz zalim oluruz."
- Yusuf'tan umudu kesince bir kenara çekilip tartışmaya başladılar. Büyükleri dedi ki; "Babanızın sizden Allah adına taahhüt aldığını ve daha önce Yusuf'a yaptığınız haksızlığı bilmez misiniz? Babam bana izin verinceye, yahut da Allah, hakkımda hükmedinceye kadar bu ülkeden ayrılmayacağım. Çünkü o, yargıçların en hayırlısıdır."
- "Babanıza dönün ve deyin ki; Baba, oğlun hırsızlık yaptı. Biz ancak bildiğimiz şeye tanıklık ediyoruz. Yoksa biz gizli olanın bekçisi değiliz."
- "Bulunduğumuz kentin halkına ve beraberinde olduğumuz kervana da sorabilirsin; biz kuşkusuz doğru söylüyoruz."
- Babaları; "Belli ki nefsiniz sizi bir işe sürüklemiş," dedi. "Artık güzel bir sabır gerek. Bakarsınız, Allah hepsini bana geri getirir. O her şeyi bilendir, erdemli bilginin kaynağıdır."
- Ve yüzünü onlardan öteye döndürdü de şöyle inledi; "Ey Yusuf'a duyduğum üzüntü, neredesin! Gel senin zamanındır." Kederden gözlerine ak düşüp görmez oldu. Durmadan yutkunuyordu.
- Dediler ki; "Hala Yusuf'u anıp duruyorsun. Sonunda ya kederinden eriyeceksin yahut da yok olup gideceksin."
- Yakup; "Ben derdimi ve üzüntümü Allah'a arz ediyorum," dedi. "Ve, Allah'ın sunumuyla, sizin bilmediğinizi biliyorum."
- "Oğullarım, gidin Yusuf'u ve kardeşini araştırın. Sakın Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Çünkü; inkarcılar topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden umut kesmez."
- Yusuf'un yanına girdiklerinde dediler ki; "Ey vezir, bizi ve ailemizi kıtlık bastı ve biz değersiz bir sermaye ile geldik. Hakkımızı tam ölçerek ver. Ayrıca bize bağışta da bulun. Kuşkusuz Allah sadaka verenleri ödüllendirir."
- Yusuf; "Cahilliğiniz zamanında Yusuf'a ve kardeşine ne yaptığınızı biliyor musunuz?" dedi.
- Dediler ki; "Yoksa sen Yusuf musun?" "Evet," dedi, "Ben Yusuf'um. İşte bu da kardeşim. Allah bize sunumda bulundu. Kim Allah'tan sakınır ve sabrederse Allah, güzel düşünüp güzel davrananların ödülünün yitip gitmesine izin vermez."
- Onlar; "Allah'a andolsun ki, seni Allah bize üstün kıldı; doğrusu biz suçluyduk," dediler.
- Yusuf; "Bugün size bir kınama yok," dedi. "Allah sizi bağışlasın. O merhametlilerin en merhametlisidir."
- "Şu gömleğimi götürün, babamın yüzü üstüne koyun ki, gözü görür hale gelsin. Ve sonra da bütün ailenizle toplanıp bana gelin."
- Kervan oradan ayrılınca, öte yandan babaları şöyle seslendi; "And olsun, ben Yusuf'un kokusunu duyuyorum. Umarım benim bunadığımı düşünmezsiniz."
- "Allah'a andolsun ki, sen hala eski şaşkınlığının içindesin!" dediler.
- Müjdeci gelip gömleği yüzünün üstüne bırakınca, gözü derhal görür hale geldi. Yakup; "Ben size demedim mi? Allah'ın izniyle sizin bilmediklerinizi bilirim!" diye konuştu.
- Oğulları dediler ki; "Ey babamız, günahlarımızın affını dile. Gerçekten biz suç işledik."
- Yakup; "Sizin için rabbimden af dileyeceğim," dedi. "Gerçekten o çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir."
- Yusuf'un yanına girdiklerinde, o, anne ve babasını bağrına bastı. Şöyle dedi; "Mısır'a yerleşin, umarım güven içinde olursunuz."
- Anne ve babasını tahtına çıkardı. Hepsi birden onun için secdeye kapandılar. Yusuf, "İşte, baba," dedi. "Daha önce gördüğüm rüyanın yorumu budur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Beni zindandan çıkarmakla ve Şeytan kardeşlerimle aramı açtıktan sonra sizi çölden getirip bana kavuşturmakla rabbim bana sunumda bulundu. Kuşkusuz ki, rabbim dilediğini pek ince tedbirleriyle gerçekleştirir. O her şeyi bilendir, erdemli bilginin kaynağıdır."
- "Rabbim, gerçekten bana mülk verdin ve bana rüyaların yorumunu öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada ve ahirette sen benim sahibimsin. Benim canımı Müslüman olarak al ve beni iyiler arasına kat."
- Bunlar, sana bildirdiğimiz geçmişin haberleridir. Onlar topluca karar alıp düzen kurarlarken sen onların yanında değildin.
- Fakat sen hırslanasıya istesen de, insanların çoğu inanmayacaktır.
- Oysa elçilik görevin için sen onlardan bir ücret istemiyorsun. Bu Kur an ise bütün toplumlara ve bütün çağlara bir öğüttür.
- Göklerde ve yerde nice kanıtlar vardır ki, insanlar onlara sırt çevirir de yanlarından geçer, giderler.
- Onların çoğu, ortak koşmaksızın Allah'a inanmaz.
- Yoksa onlar, hiç farkında olmadıkları bir sırada hepsini kuşatacak bir azabın kendilerine gelmeyeceğinden veya dünyanın sonunu getirecek felaketin ansızın başlarında gerçekleşmeyeceğinden emin mi bulunuyorlar?
- De ki; "İşte bu, benim yolumdur. Ben Allah'a çağırıyorum. Ben ve bana uyanlar aydınlık bir yol üzerindeyiz. Allah'ı tüm eksikliklerden uzak tutarım. Ve ben ortak koşanlardan değilim."
- Kuşkusuz, senden önce de kentler halkından kendilerine bildirimde bulunduğumuz bir takım insanlar gönderdik. Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden önce gelip geçenlerin sonlarının ne olduğunu görsünler! Ahiret yurdu Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hala aklınızı işletmez misiniz?
- Ne zaman ki elçiler umutlarını kestiler ve kendilerinin yalancı çıkarıldığını sandılar, işte o zaman onlara yardımımız geldi. Nitekim, dilediğimiz kurtulur. Azabımız ise suçlular topluluğundan asla geri çevrilemez.
- Gerçekten Tanrı elçilerinin öykülerinde, akıl sahipleri için büyük bir ibret vardır. Bu Kur an uydurulur bir söz değildir. Ancak kendinden önce inen ilahi kitapların doğrulanması ve her şeyin açıklanmışıdır. O, inanacak bir toplum için, bir kılavuz ve bir rahmettir.