Zuhruf Suresi
Mustafa Cemil Kılıç Meali
Esirgeyen, Bağışlayan Allah'ın Adıyla...
- Ha, Mim.
- Apaçık olan o kitaba andolsun.
- Biz onu Arapça bir Kur'an kıldık.
- Bu, anlayıp düşünmeniz içindir.
- Siz ki, sınırı aşan kimseler oldunuz diye sizi uyarmaktan vaz mı geçelim?
- Biz daha önceki toplumlara da nice elçiler göndermiştik.
- Fakat onlara ne zaman bir Tanrı elçisi gelse, mutlaka onunla alay ediyorlardı.
- Biz bunlardan daha zorba olanları da yok ettik. Nitekim öncekilere ilişkin nice örnekler geçmiştir.
- Andolsun ki, onlara gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan; "Kuşku yok ki, onları güçlü olan ve her şeyi bilen Allah yarattı," derler.
- O, yeryüzünü sizin için bir beşik kıldı ve varacağınız yere gitmeniz için yeryüzünde size yollar yaptı.
- Gökten, bir ölçüye göre su indiren de odur. Biz onunla ölü bir ülkeye yaşam veririz. İşte siz de mezarlarınızdan öyle çıkarılacaksınız.
- Bütün çiftleri o yarattı ve sizin için bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var etti.
- Ta ki onların üzerine binince, rabbinizin nimetini anarak; "Bunları bizim hizmetimize sunan o Allah ne yücedir, yoksa biz bunlara güç yetiremezdik," diyesiniz.
- "Kuşkusuz sonunda hepimiz rabbimize döneceğiz."
- Buna karşın onlar Tanrının kulları olan meleklerin bir bölümünü ona yakıştırdılar. Doğrusu, insan apaçık bir iyilik bilmezdir.
- Yoksa Allah, yarattıklarından kızları kendisine aldı da oğulları size mi ayırdı?
- Oysa onlardan biri bağışlayıcı olan Tanrıya yakıştırdıkları kızla müjdelendiği zaman, kendisinin öfkeden yüzü kapkara kesilir.
- Demek süs içinde yetiştirilerek mücadele gücü olmayanı Allah'a yakıştırıyorsunuz, öyle mi?
- Onlar bağışlayıcı Tanrının kulları olan melekleri de dişi saydılar. Acaba nasıl yaratıldıklarını mı görmüşler? Onların bu tanıklıkları yazılacak ve onlar sorguya çekileceklerdir.
- Bir de dediler ki; "Bağışlayıcı olan Tanrı dikseydi biz bunlara kulluk etmezdik." Oysa bu konuda hiçbir şey bildikleri yoktur; yalnızca saçmalıyorlar.
- Yoksa biz onlara bundan önce bir kitap vermişiz de ona mı tutunuyorlar?
- Hayır, onlar sadece; "Biz atalarımızdan bu dini gördük. Biz de onların izinde gidiyoruz," dediler.
- İşte böyle. Senden önce de hangi kente bir uyarıcı göndermişsek oranın servetle şımarmış olanları mutlaka şöyle demişlerdir; "Biz atalarımızdan bu dini gördük; onların izinden gideriz."
- Gönderilen uyarıcı; "Eğer size, atalarınızdan gördüğünüz dinden daha doğrusunu getirmiş isem de mi bana uymazsınız?" deyince onlar; "Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyi inkar ediyoruz," dediler.
- Bunun üzerine biz de onlardan öç aldık. Bir bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu?
- Hani İbrahim babasına ve kendi halkına demişti ki; "Hiç kuşkusuz ben, sizin tapmakta olduklarınızdan uzağım."
- "Ben yalnız beni yaratana taparım. Çünkü o, beni doğru yola iletecektir."
- O, bu sözü hakka dönsünler diye, gelecek kuşaklara bir miras olarak bıraktı.
- Doğrusu, kendilerine gerçek olan ve apaçık bir elçi gelinceye kadar ben onlara ve atalarına olanak tanıdım.
- Ne var ki, gerçek olan kendilerine gelince şöyle dediler; "Bu bir büyüdür. Biz onu tanımıyoruz."
- Bir de; "Bu Kuran, iki şehirden, yani Mekke ve Taiften birindeki büyük bir adama indirilseydi olmaz mıydı?" dediler.
- Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyor? Oysa dünya yaşamında onların geçimliklerini biz bölüştürdük ve birbirlerine iş gördürmelerine imkan verecek şekilde kimini diğerlerinden üstün düzeylere yükselttik. Fakat rabbinin rahmeti, onların toplayabileceği her şeyden daha iyidir.
- Eğer insanlar inkarcılıkta birleşmiş tek bir toplum olmayacak olsaydı, bağışlayıcı olan Allah'a iyilik bilmezlik edenlerin evlerinin çatılarını ve üzerine çıkıp yükseldikleri merdivenleri gümüşten yapardık.
- Evlerinin kapılarını ve üzerine yaslanacakları koltukları da yine gümüşten yapardık.
- Onlar için başka süsler de yapardık. Bütün bunlar dünya yaşamının geçici olanaklarıdır. Ahiret ise rabbinin katında Allah'a karşı gelmekten sakınıp korunanlar içindir.
- Kim, bağışlayıcı olan Allah'ın uyarısını görmezlikten gelirse; biz, ona şeytanları musallat ederiz.
- Nitekim onları yoldan çıkarırlar. Buna karşın onlar doğru yolda olduklarını sanırlar.
- Şeytana dost olan o kimse sonunda huzurumuza geldiğinde ona; "Keşke aramızda doğu ile batı kadar uzaklık olsaydı. Sen ne kötü bir arkadaşmışsın!" der.
- Haksızlık etmiş olduğunuz için, o gün pişmanlığınız size bir yarar sağlamayacaktır. Çünkü siz cezada ortak olacaksınız.
- Öyleyse sağır olanlara sen mi dinleteceksin veya kör olan ve açıkça bir sapıklık içinde bulunanı sen mi doğru yola erdireceksin?
- Seni onların arasından alsak bile yine de onlardan öç alırız.
- Yahut onlara söz verdiğimiz azabı senin de görmeni sağlarız. Çünkü bizim onlara gücümüz yeter.
- Öyleyse sen sana bildirilmiş olana sarıl. Çünkü sen dosdoğru bir yoldasın.
- Doğrusu Kur an, sana ve halkına bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız.
- Senden önce gönderdiğimiz elçilerimize sor; bağışlayıcı olan Allah'tan başka tapılacak ilahlar yapmış mıyız?
- Andolsun ki biz, Musa'yı etkili kanıtlarımızla Firavuna ve onun ileri gelen adamlarına göndermiştik de Musa onlara; "Ben evrenlerin rabbinin elçisiyim!" demişti.
- Musa onlara ayetlerimizi getirdiğinde onlar, bu ayetlere gülüvermişlerdi.
- Onlara gösterdiğimiz her etkili kanıt diğerinden daha büyüktü; doğru yola dönsünler diye onları azaba uğrattık.
- Ve onlar; "Ey büyücü," demişlerdi, "Sana söz verdiğini sandığın rabbine bizim için yalvar. Kuşku yok ki, o zaman biz de doğru yola geliriz."
- Fakat biz onlardan azabı kaldırınca, sözlerinden dönüverdiler.
- Firavun halkına şöyle seslendi; "Ey halkım, Mısır'ın yönetimi ve şu altımdan akıp giden ırmaklar bana ait değil mi? Hala görmüyor musunuz?"
- "Yoksa ben, nerede ise sözünü anlatamayacak durumda olan şu zavallı adamdan daha üstün değil miyim?"
- "Ona altın bilezikler verilmeli veya yanında ona yardım edecek melekler gelmeli değil miydi?"
- Böylece Firavun halkını küçümseyip yanılttı ve onlar da ona uydular. Onlar yoldan çıkmış bir toplumdu.
- Onlar bizi kızdırınca biz de onlardan öç aldık. Hepsini suda boğuverdik.
- Onları sonradan gelecekler için ibretlik bir örnek kıldık.
- Meryem oğlu İsa, bir örnek olarak ortaya konunca, senin toplumun buna karşı hemen bağırıp çağırmaya başladı.
- Dediler ki; "Bizim ilahlarımız mı daha üstün, yoksa o mu?" Bu örneği seninle tartışmak için verdiler. Doğrusu onlar kavgacı bir toplumdur.
- O, sadece kendisine nimet verdiğimiz ve İsrail oğullarına örnek kıldığımız bir kuldur.
- Eğer isteseydik, yeryüzünde sizden sonra yerinize geçecek melekler yaratırdık.
- Kuşkusuz Meryem oğlu İsa, dünyanın sonunun gelmesinin yaklaştığını gösteren bir bilgidir. O halde, dünyanın sonunun gelmesinden yana bir kuşkunuz olmasın. Bana uyun. Çünkü, dosdoğru yol budur.
- Şeytan sakın sizi doğru yoldan alıkoymasın. Çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır.
- İsa onlara apaçık kanıtlarla geldiğinde demişti ki; "Ben size erdemli bilgiyle ve anlaşmazlığa düştüğünüz şeylerin bir bölümünü açıklamak üzere geldim. Öyleyse Allah'tan sakının ve bana uyun."
- "Kuşku yok ki, Allah, hem benim rabbim, hem de sizin rabbinizdir. O halde ona kulluk edin. Çünkü dosdoğru yol budur"
- Böyle iken, aralarından çıkan küçük topluluklar anlaşmazlığa düştüler. Korkunç bir günün azabı karşısında o zalimlere yazıklar olsun.
- Yoksa onlar, hiç ummadıkları bir sırada dünyanın sonunu getirecek o felaketin ansızın başlarına gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar?
- O gün, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dost olanlar bile birbirlerine düşman kesileceklerdir.
- O gün Tanrı şöyle seslenecektir: "Ey kullarım, bugün size korku yoktur ve siz kesinlikle üzülmeyeceksiniz."
- "Siz, ayetlerimize inanmış ve Hakka teslim olmuş kimselersiniz."
- "Haydi, siz ve eşleriniz Cennete girin; orada sevinç içinde ağırlanacaksınız."
- Etraflarında altın tepsiler ve testiler dolaştırılır. Orada canlarının çektiği ve gözlerinin zevk aldığı her şey vardır. Siz, orada sürekli kalacak olanlarsınız.
- Yaptıklarınızın bir karşılığı olsun diye size miras olarak verilen Cennet işte budur.
- Orada sizin yemeniz için bol bol meyveler vardır.
- Suçlular ise Cehennem azabının içinde sürekli kalacaklardır.
- Onların azapları hafifletilmeyecektir. Bu nedenle umutlarını da yitirmiş olacaklardır.
- Biz onlara zulmetmedik. Tersine onlar kendilerine yazık ettiler.
- Cehennem bekçisine şöyle seslenirler; "Ey Malik, rabbin artık işimizi bitirsin." O da şöyle diyecektir; "Siz hep böyle kalacaksınız."
- Andolsun ki, biz size gerçek olanı getirmiştik. Ama çoğunuz ondan hoşlanmamıştı.
- Yoksa onlar işlerini sağlama mı aldılar? Biz de işi sağlama alıyoruz.
- Yoksa, bizim, onların gizlediklerini ve gizli toplantılarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır; yanılıyorlar. Yanlarındaki meleklerimiz onları kaydetmekteler.
- De ki; "Eğer bağışlayıcı olan Tanrının bir çocuğu olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki ben olurdum."
- Gökler ile yerin ve en yüksek göğün rabbi olan Allah, onların yakıştırdıkları şeylerden uzaktır.
- Kendilerine bildirilen o hesap gününe kavuşuncaya kadar, sen onları kendi hallerine bırak, varsın oyalansınlar.
- Gökteki ilah da, yerdeki ilah da odur. O, erdemli bilginin kaynağı olup her şeyi bilendir.
- Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin egemenliği kendisine ait olan o Allah ne yücedir! Dünyanın sonunu getirecek olan felaketle ilgili bilgi onun yanındadır ve siz sonunda ona döndürüleceksiniz.
- Onların Allah'ı bırakıp da taptıkları putlar, kayırma ve yardım hakkına sahip değillerdir. Ancak bilerek hakka tanıklık edenler bunun dışındadır.
- Onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan; "Allah!" derler. Öyleyse nasıl oluyor da ona kulluk etmekten uzaklaşıyorlar?
- Tanrı elçisinin; "Rabbim, bunlar inanmayan bir toplumdur," demesi üzerine...
- Allah da şöyle buyurdu; "Artık sen onlara aldırma ve; "Size esenlik olsun!" deyiver. Çünkü yakında onlar da gerçeği görecekler."