Suara

Şuarâ Suresi

(Bu sure Mekke’de indirilmiş olup 227 ayettir.)

Er-Rahmân ve Er-Rahîm olan Allah’ın adıyla (okumaya başlıyorum.)

  1. Tâ, Sîn, Mîm.

  2. Bu, apaçık/açıklayıcı Kitab’ın ayetleridir.

  3. Onlar iman etmiyorlar diye neredeyse kendini (sıkıntıdan) helak edeceksin.

  4. Şayet dilesek gökten onların üzerine bir ayet/mucize indirir, boyunları o ayet karşısında bükülürdü. (İman etmek, teslim olmak zorunda kalırlardı.)

  5. Onlara Rahmân’dan yeni bir zikir/hatırlatma gelmeye görsün, hemen ondan yüz çevirirler.

  6. Muhakkak (bu zikri/hatırlatmayı da) yalanladılar. İleride, alaya aldıkları şeyin haberleri onlara gelecektir.

  7. Yeryüzüne hiç bakmadılar mı? Biz orada her güzel bitkiden çift çift yaratmışızdır.

  8. Şüphesiz ki bunda, (Allah’ın kudret ve azametine delalet eden) bir ayet vardır. (Ancak) onların çoğu mümin değildir (ve bu ayetleri görmezler/anlamazlar).

  9. Şüphesiz ki senin Rabbin, (evet,) O (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (kullarına karşı merhametli olan) Er-Rahîm’dir.

  10. Hani Rabbin Musa’ya seslenmişti: “Zalimler topluluğuna git.”

  11. “Firavun’un kavmine... (Onlara şunu sor: Allah’a şirk koşmaktan ve masiyetten) korkup sakınmazlar mı?”

  12. Demişti ki: “Rabbim! Şüphesiz ki ben, beni yalanlamalarından korkuyorum.”

  13. “Göğsüm daralıyor, dilim tutuluyor. Harun’a da (benimle beraber) risalet vazifesi ver.”

  14. “Onların (bana karşı kullanacakları) bir suçum da var. Beni öldürmelerinden korkuyorum.”

  15. Buyurmuştu ki: “Asla! Ayetlerimle gidin, biz sizinle beraberiz, işitmekteyiz!”

  16. “Firavun’a gidin ve deyin ki: ‘Kuşkusuz biz, âlemlerin Rabbi olan (Allah’ın) elçileriyiz.’ ”

  17. “İsrailoğullarını bizimle beraber gönder.”

  18. (Firavun) demişti ki: “Seni çocukken biz yetiştirmedik mi? Ömrünün çoğu yılını bizim aramızda geçirmedin mi?”

  19. “Ve yapacağını yapmış (bizden birini öldürmüştün). Sen nankörlerdensin.”

  20. (Musa) dedi ki: “Ben o işi yaptığım zaman (henüz Allah’tan vahiy almayan) bir bilgisizdim.”

  21. “Sizden korktuğum için de kaçtım. (Akabinde) Rabbim bana hüküm (nübüvvet) verdi ve beni gönderilmiş resûllerden kıldı.”

  22. “Bana minnetini ettiğin nimet de, İsrailoğullarını köleleştirmenden olsa gerek!”

  23. Firavun demişti ki: “Âlemlerin Rabbi dediğin de nedir?”

  24. Demişti ki: “Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. Şayet yakinen inanırsanız (böyledir).”

  25. (Firavun) çevresindekilere: “İşitmiyor musunuz?” demişti.

  26. (Musa) demişti ki: “Sizin ve evvelki atalarınızın Rabbidir.”

  27. (Firavun) demişti ki: “Size gönderilen bu Resûlünüz kesinlikle delidir.”

  28. (Musa) demişti ki: “Doğunun, batının ve ikisi arasında olanların Rabbidir. Şayet aklederseniz.”

  29. Demişti ki: “Şayet benim dışımda bir ilah edinecek olursan, hiç şüphesiz, seni hapse atacağım.”

  30. Demişti ki: “Apaçık bir belgeyle gelmiş olsam da mı?”

  31. Demişti ki: “Şayet doğru söylüyorsan getir onu (bakalım)!”

  32. (Bunun üzerine) Musa asasını attı. (Bir de ne görsün) o, apaçık bir yılan oluvermiş.

  33. Elini (koynundan) çekti. (Bir de ne görsün!) Bakanların (gözünü alacak kadar) bembeyaz (bir ele dönüşüvermiş).

  34. Çevresinde bulunan seçkinlere: “Bu, bilgili/usta bir büyücüdür.” demişti.

  35. (Firavun:) “Yaptığı bu sihirle sizi yerinizden yurdunuzdan etmek istiyor. Ne buyurursunuz?” (dedi.)

  36. Dediler ki: “Onu ve kardeşini ertele. (Hemen cezalandırma!) Şehirlere toplayıcılar yolla.”

  37. “Tüm usta sihirbazları sana getirsinler.”

  38. Büyücüler, bilinen bir günün, belirlenmiş vaktinde bir araya toplandılar.

  39. Ve insanlara: “Siz de toplanacak mısınız?” denmişti.

  40. “Büyücüler kazanırsa biz onlara uymayı umuyoruz.” (dediler.)

  41. Büyücüler Firavun’a geldiler: “Şayet biz (Musa’ya) üstün gelirsek herhâlde bize (dolgun) bir ücret verirsin artık, değil mi?” demişlerdi.

  42. “Evet, şüphesiz (üstün geldiğiniz takdirde) bana yakınlaştırılmış (gözde adamlarımdan) olacaksınız.” demişti.

  43. Musa onlara demişti ki: “Atın ne atacaksanız!”

  44. Asalarını ve iplerini atmışlar ve demişlerdi ki: “Firavun’un izzetine yemin olsun ki, kesinlikle üstün gelecek olanlar bizleriz.”

  45. Musa asasını atıvermişti. (Bir de ne görsünler!) Onların yaptıklarını yutuveriyor.

  46. Sihirbazlar secdeye kapandılar.

  47. “Âlemlerin Rabbi olan (Allah)’a iman ettik.” dediler.

  48. “Musa’nın ve Harun’un Rabbine.”

  49. “Size izin vermeden önce mi ona iman ettiniz? Şüphesiz ki o, size büyü öğreten büyüğünüzdür. Pek yakında (yapacaklarımı) bileceksiniz/anlayacaksınız. Şüphesiz ki ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kesip hepinizi asacağım.” demişti.

  50. “Hiç önemli değil! Kuşkusuz biz, Rabbimize dönenleriz.” demişlerdi.

  51. “Biz, ilk iman edenlerden olmamıza binaen, Rabbimizin günahlarımızı bağışlamasını umuyoruz.”

  52. Musa’ya: “Kullarımla yola çık. Siz, takip edileceksiniz.” diye vahyetmiştik.

  53. Firavun, şehirlere (asker toplaması için) toplayıcılar gönderdi.

  54. (Onlar şöyle propaganda yapıyorlardı:) “Şüphesiz ki bunlar, azınlıktır/önemsiz bir topluluktur.”

  55. “Ve kuşkusuz, bize karşı öfke beslemektelerdir.”

  56. “Bizler ise (böylelerine karşı) tedbirli ve uyanık bir topluluğuz.”

  57. Biz, onları bahçelerinden ve pınarlarından çıkardık!

  58. Hazinelerden ve değerli konaklarından!

  59. (Onları çıkardığımız yerlere) böylece İsrailoğullarını vâris kıldık.

  60. Güneş’in doğmasıyla, (Firavun ve ordusu) onların peşine düştü.

  61. İki topluluk birbirini görünce, Musa’nın arkadaşları: “Kesinlikle biz yakalandık.” demişlerdi.

  62. Demişti ki: “Asla! Rabbim benimle beraberdir ve mutlaka bana yol gösterecektir.”

  63. Musa’ya: “Asanı denize vur!” diye vahyetmiştik. (Asasını vurdu) ve deniz yarıldı. Her bir parçası büyük bir dağ gibiydi.

  64. Diğerlerini (Firavun ve askerlerini) de oraya yakınlaştırdık.

  65. Musa’yı ve beraberinde olanların tümünü kurtardık.

  66. Sonra diğerlerini (denizde) boğduk.

  67. Şüphesiz ki bunda, (Allah’ın dostlarına yardım edip düşmanları helak edeceğine dair) ayet vardır. Onların çoğu mümin değildir.

  68. Şüphesiz ki senin Rabbin, (evet,) O (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (kullarına karşı merhametli olan) Er-Rahîm’dir.

  69. Onlara İbrahim’in haberini oku.

  70. Hani babasına ve kavmine: “Neye ibadet ediyorsunuz?” demişti.

  71. Demişlerdi ki: “Putlara ibadet ediyor ve kesintisiz onlara ibadetimizi sürdürüyoruz.”

  72. Demişti ki: “Dua ettiğinizde sizi duyuyorlar mı?”

  73. “Ya da size bir fayda ve zararları dokunuyor mu?”

  74. “(Hayır, öyle değil!) Biz babalarımızı böyle yaparken bulduk. (Hiç sorgulamadan biz de aynısını yapıyoruz.)”

  75. Demişti ki: “Gördünüz mü şu ibadet ettiklerinizi?”

  76. “Hem sizin hem de geçmişteki babalarınızın.”

  77. “Şüphesiz ki onlar, benim düşmanımdır. Âlemlerin Rabbi (olan Allah) müstesna.”

  78. “O, beni yaratan ve hidayet edendir.”

  79. “O, beni yediren ve içirendir.”

  80. “Hastalandığım zaman beni iyileştirendir.”

  81. “Beni öldürecek sonra da diriltecek olandır.”

  82. “Din/Kıyamet Günü'nde hatalarımı bağışlamasını umduğum O’dur.”

  83. “Rabbim! Bana hüküm/hikmet ihsan et ve beni salihlere kat.”

  84. “Sonradan gelecek nesiller arasında benim için doğruluk dili kıl. (Beni hayırla yâd etsinler.)”

  85. “Beni Naim Cennetinin vârislerinden kıl.”

  86. “Babamı bağışla! Şüphesiz ki o, sapıklardandır.”

  87. “(İnsanların) diriltileceği günde beni rezil edip küçük düşürme!”

  88. O gün ki; ne mal ne de evlat fayda verir.

  89. Allah’a selim bir kalple gelenler müstesna.

  90. Cennet, takva sahiplerine yaklaştırılır.

  91. Cehennemse azgınlar (görsün diye iyice) açığa çıkarılır.

  92. Onlara: “Nerede ibadet ettikleriniz?” denir.

  93. “Allah’ın dışında... Size yardım edebilirler mi? Ya da kendilerine yardımları olur mu?”

  94. Onlar ve azgınlar başüstü oraya atılırlar.

  95. İblis’in tüm orduları da.

  96. Orada birbirleriyle tartışarak diyecekler ki:

  97. “Allah’a yemin olsun ki, bizler apaçık bir sapıklık içindeydik.”

  98. “Çünkü sizi, âlemlerin Rabbi olan Allah’a denk tutmuş (O’nu sever gibi sizi sevmiş, O’ndan korkar gibi sizden korkmuş, O’na yönelir gibi size tevbe vermiş, O’ndan medet umar gibi sizin himmetinize sığınmış ve O’nun otoritesine boyun eğer gibi sizin yasalarınıza boyun eğmiştik).”

  99. “Bizi suçlu günahkârlardan başkası saptırmadı.”

  100. “(Şimdi) bize şefaat edecek kimse de yoktur.”

  101. “Ne de sıcak bir dost...”

  102. “Keşke dünyaya dönüşümüz mümkün olsaydı da, iman edenlerden olsaydık.”

  103. Şüphesiz ki bunda, (Allah’ın, dostlarına yardım edip düşmanları helak edeceğine dair) ayet vardır. Onların çoğu mümin değildir.

  104. Şüphesiz ki senin Rabbin, (evet,) O (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (kullarına karşı merhametli olan) Er-Rahîm’dir.

  105. Nuh’un kavmi gönderilen resûlleri yalanladı.

  106. Hani kardeşleri Nuh, kendilerine: “(Allah’tan) korkup sakınmaz mısınız?” demişti.

  107. “Şüphesiz ki ben, sizin için güvenilir bir resûlüm.”

  108. “(O hâlde) Allah’tan korkup sakının ve bana itaat edin.”

  109. “Sizden (davetim karşılığında) bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, âlemlerin Rabbi (olan Allah'a) aittir.”

  110. “Allah’tan korkup sakının ve bana itaat edin.”

  111. Demişlerdi ki: “Kavminin en düşükleri sana uymuşken sana iman mı edelim?”

  112. Demişti ki: “Onların yaptıkları şeyler hakkında bilgi sahibi değilim (onları yargılayamam).”

  113. “Şayet bilinçli insanlarsanız, onların hesabını görmek Rabbime aittir (bunu bilmelisiniz).”

  114. “Ben, müminleri kovacak değilim.”

  115. “Ben, yalnızca apaçık bir uyarıcıyım.”

  116. Demişlerdi ki: “Şayet bu işe bir son vermezsen ey Nuh, kesinlikle taşlanıp kovulanlardan olacaksın.”

  117. Demişti ki: “Rabbim! Şüphesiz ki kavmim, beni yalanladı.”

  118. “Onlarla benim aramı (vereceğin hükümle) aç. Beni ve beraberimdeki müminleri kurtar.”

  119. Onu ve beraberindekileri, dolu bir gemi içerisinde kurtardık.

  120. Sonra da kalanları boğduk.

  121. Şüphesiz ki bunda, (Allah’ın dostlarına yardım edip düşmanları helak edeceğine dair) ayet vardır. Onların çoğu mümin değildir.

  122. Şüphesiz ki senin Rabbin, (evet,) O (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (kullarına karşı merhametli olan) Er-Rahîm’dir.

  123. Âd (kavmi), gönderilen resûlleri yalanladı.

  124. Hani kardeşleri Hud onlara: “(Allah’tan) korkup sakınmaz mısınız?” demişti.

  125. “Şüphesiz ki ben, sizin için güvenilir bir resûlüm.”

  126. “(O hâlde) Allah’tan korkup sakının ve bana itaat edin.”

  127. “Sizden (davetim karşılığında) bir ücret istemiyorum. Benim ücretim âlemlerin Rabbi (olan Allah)’a aittir.”

  128. “Her yüksek yere bir bina inşa edip eğleniyor musunuz?”

  129. “Ebedî kalmak umuduyla yapılar inşa edip duruyor musunuz?”

  130. “Ele geçirdiğiniz (insanları) zorbalıkla mı yakalıyorsunuz?”

  131. “Allah’tan korkup sakının ve bana itaat edin.”

  132. “Size, bildiğiniz (güzelliklerle) destek veren (Allah’tan) korkup sakının.”

  133. “Size hayvanlar ve çocuklarla destek verdi.”

  134. “Bahçeler ve su kaynaklarıyla...”

  135. “Ben, sizler için büyük günün azabından endişe ediyorum.”

  136. Demişlerdi ki: “Öğüt versen de vermesen de bizim için fark etmez.”

  137. “Bu, yalnızca eskilerin âdetidir/geleneğidir. (İnsanlar yaşar ve ölür, ötesi yok.)”

  138. “Biz, azap görecek değiliz.”

  139. Onu yalanladılar, biz de onları helak ettik. Şüphesiz ki bunda, (Allah’ın dostlarına yardım edip düşmanları helak edeceğine dair) ayet vardır. Onların çoğu mümin değildir.

  140. Şüphesiz ki senin Rabbin, (evet,) O (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (kullarına karşı merhametli olan) Er-Rahîm’dir.

  141. Semud (kavmi), gönderilen resûlleri yalanladı.

  142. Hani kardeşleri Salih onlara: “(Allah’tan) korkup sakınmaz mısınız?” demişti.

  143. “Şüphesiz ki ben, sizin için güvenilir bir resûlüm.”

  144. “(O hâlde) Allah’tan korkup sakının ve bana itaat edin.”

  145. “Sizden (davetim karşılığında) bir ücret istemiyorum. Benim ücretim âlemlerin Rabbi olan (Allah)’a aittir.”

  146. “Siz burada güven içerisinde (kendi hâlinize) terk edileceğinizi mi sanıyorsunuz?”

  147. “Bahçeler ve pınarlar arasında.”

  148. “Ekinler ve meyveleri olgunlaşmış hurmalıklar arasında.”

  149. “Dağlarda, sırf şımarıklık (gösteriş) olsun diye, evler yontuyorsunuz.”

  150. “Allah’tan korkup sakının ve bana itaat edin.”

  151. “(Haddi aşan) aşırıların işine uymayın.”

  152. “Onlar ki; yeryüzünde bozgunculuk eder, ıslah etmezler.”

  153. Demişlerdi ki: “Sen, ancak büyülenmişlerdensin.”

  154. “Sen de bizim gibi bir insandan başkası değilsin. Şayet doğru söylüyorsan, bir ayet/mucize getir (bakalım).”

  155. Demişti ki: “Bu bir devedir. Bir gün onun su içme hakkı, belli bir gün de sizin su içme hakkınız vardır.”

  156. “Ona kötülük etmeye kalkmayın! Yoksa büyük bir günün azabı sizi yakalayıverir.”

  157. Onu kestiler ve pişman oldular.

  158. Bunun üzerine azap onları yakalayıverdi. Şüphesiz ki bunda, (Allah’ın dostlarına yardım edip düşmanları helak edeceğine dair) ayet vardır. Onların çoğu mümin değildir.

  159. Şüphesiz ki senin Rabbin, (evet) O, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (kullarına karşı merhametli olan) Er-Rahîm’dir.

  160. Lut kavmi, gönderilen resûlleri yalanladı.

  161. Hani kardeşleri Lut onlara: “(Allah’tan) korkup sakınmaz mısınız?” demişti.

  162. “Şüphesiz ki ben, sizin için güvenilir bir resûlüm.”

  163. “(O hâlde) Allah’tan korkup sakının ve bana itaat edin.”

  164. “Sizden (davetim karşılığında) bir ücret istemiyorum. Benim ücretim âlemlerin Rabbi olan (Allah)’a aittir.”

  165. “Siz insanlar arasından erkeklere mi yaklaşıyorsunuz?”

  166. “Ve Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi bırakıyorsunuz. (Hayır, öyle değil!) İşin aslı sizler, haddi aşan bir topluluksunuz.”

  167. Demişlerdi ki: “Bu işe bir son vermezsen ey Lut, kesinlikle (buradan) çıkarılıp sürülenlerden olacaksın.”

  168. Demişti ki: “Ben, sizin bu yaptığınız işten nefret ediyorum.”

  169. “Rabbim! Beni ve ailemi bu yaptıklarından kurtar.”

  170. Onu ve tüm ailesini kurtardık.

  171. Geri kalanlar arasında (Lut’un eşi olan) yaşlı bir kadın hariç.

  172. Sonra diğerlerini yerle bir ettik.

  173. Üzerlerine (taş) yağmurları yağdırdık. Uyarılanların yağmuru ne kötüdür.

  174. Şüphesiz ki bunda, (Allah’ın dostlarına yardım edip düşmanları helak edeceğine dair) ayet vardır. Onların çoğu mümin değildir.

  175. Şüphesiz ki senin Rabbin, (evet) O, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (kullarına karşı merhametli olan) Er-Rahîm’dir.

  176. Eyke halkı, gönderilen resûlleri yalanladı.

  177. Hani Şuayb onlara demişti ki: “(Allah’tan) korkup sakınmaz mısınız?”

  178. “Şüphesiz ki ben, sizin için güvenilir bir resûlüm.”

  179. “(O hâlde) Allah’tan korkup sakının ve bana itaat edin.”

  180. “Sizden (davetim karşılığında) hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim âlemlerin Rabbi olan (Allah)’a aittir.”

  181. “Ölçüyü tam/eksiksiz tutun. Eksilterek (insanları zarara uğratanlardan) olmayın.”

  182. “Dosdoğru bir terazi ile tartın.”

  183. “İnsanların eşyalarını eksiltmeyin! Yeryüzünde bozgunculuk yaparak, karışıklık/düzensizlik/taşkınlık çıkarmayın.”

  184. “Sizi ve daha önceki nesilleri yaratandan korkup, sakının.”

  185. Demişlerdi ki: “Sen ancak büyülenenlerdensin.”

  186. “Sen yalnızca bizim gibi bir insansın. Senin kesinlikle yalancılardan olduğunu düşünüyoruz.”

  187. “Şayet doğru söylüyorsan, gökten bir parçayı üzerimize düşür.”

  188. Demişti ki: “Rabbim yapmakta olduklarınızı en iyi bilendir.”

  189. Onu yalanladılar. Onları gölgeli günün azabı yakaladı. Şüphesiz ki o, büyük bir günün azabıydı.

  190. Şüphesiz ki bunda (Allah’ın dostlarına yardım edip düşmanları helak edeceğine dair) ayet vardır. Onların çoğu mümin değildir.

  191. Şüphesiz ki senin Rabbin, (evet) O, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (kullarına karşı merhametli olan) Er-Rahîm’dir.

  192. Şüphesiz ki o (Kur’ân), âlemlerin Rabbi olan (Allah)’ın indirmesidir.

  193. Onu Ruhu’l Emin (Cibril) indirdi.

  194. Uyarıcılardan olman için kalbine (vahyetti).

  195. Apaçık bir Arapça ile.

  196. Hiç kuşkusuz o (Kur’ân), geçmişlerin kitaplarında da vardır.

  197. İsrailoğulları âlimlerinin (Kur’ân’ı) tanıması, onlar için bir ayet/delil değil midir?

  198. Şayet o (Kur’ân’ı) Arapça bilmeyen/acemden birine indirseydik,

  199. O da, (Kur’ân’ı) kendilerine okusaydı yine iman etmeyeceklerdi.

  200. İşte böyle, biz (resûlleri inkâr ve onları alaya almayı) suçlu günahkârların kalbine sokarız da,

  201. Can yakıcı azabı görünceye kadar ona inanmazlar.

  202. Onlar farkında olmadan (azap) onlara ansızın geliverir.

  203. Derler ki: “Bize bir mühlet verilir mi acaba?”

  204. Azabımızın acele gelmesini mi istiyorlar?

  205. Görüşün nedir? (Söylesene!) Onları yıllarca faydalandırsak,

  206. Sonra tehdit edildikleri (azap) onlara gelse,

  207. (Şu an) faydalanıyor oldukları (nimetler, azaba karşı) onlara hiçbir fayda sağlamaz.

  208. Biz hangi beldeyi helak etmişsek, mutlaka onun uyarıcıları vardır.

  209. (Bu) bir hatırlatma, bir öğüttür. Biz (asla) zulmedenler(den) olmadık.

  210. O (Kur’ân’ı), şeytanlar indirmemiştir.

  211. Bunu yapmaları söz konusu dahi olamaz, hem buna güç de yetiremezler.

  212. Onlar, (Mele-i A’lâ’da konuşulanları) duymaktan kesinlikle uzaklaştırılmışlardır.

  213. (O hâlde) Allah’la beraber başka bir ilaha dua etme. Sonra azap edilenlerden olursun.

  214. Yakın akrabaların olan aşiretini uyararak (işe başla).

  215. (Şefkat) kanatlarını, sana uyan müminlere ger.

  216. Sana isyan edecek olurlarsa: “Ben, yaptıklarınızdan berîyim/uzağım.” de.

  217. (İzzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (kullarına karşı merhametli) Er-Rahîm olana tevekkül et.

  218. O ki (namaz için) kıyama durduğunda seni görür.

  219. Secde edenler arasındaki dönüp dolaşmanı da (görür).

  220. Hiç şüphesiz O, (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi bilen) El-Alîm’dir.

  221. Şeytanların kimin üzerine indiğini size haber vereyim mi?

  222. Çokça iftira eden, aşırı günahkâr herkesin üstüne iner.

  223. (Bu kâhinler, şeytanlara) kulak verirler ve onların çoğu da yalancıdır.

  224. Şairlere ise azgınlar uymaktadır.

  225. Onların her vadide şuursuzca dolandığını görmedin mi?

  226. Ve onlar, yapmadıkları şeyleri (yapmış gibi) söylüyorlar.

  227. İman eden, salih amel işleyen, Allah’ı çokça zikreden, zulme uğradıktan sonra öçlerini alan (şairler) müstesna. Zulmedenler çok yakında nasıl bir inkılapla devrileceklerini bilecekler.